26- Muhakkak ki Allah (cc), bir sivrisinek ve ondan büyüğü ile misal getirmeye çekinmez. İman edenlere gelince, bunun Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu bilirler. Ama kâfirler ise ‘Allah (cc) bu misalle ne murat etmişti?’ derler. Allah (cc) bu misalle birçoğunu şaşırtır, birçoğunu da hidâyete eriştirir. Bununla fasıklardan başkasını şaşırtmaz.
Kullarına hep hayır murad eden Yüce Allah kitabında İlâhi buyruk karşısında üç sınıfın özelliklerini bildirip akıbetlerini beyan buyurduktan sonra; misaller vereceğini, vereceği misallerin niteliğini ve muhatapların misaller karşısındaki tavırlarını beyan buyuruyor.
Yüce Allah kullarını eğitirken irili ufaklı yarattığı varlıklardan misaller verir. İnkar eden kimseler Allah’ın sivrisinek, örümcek gibi küçük şeyleri misal getirmesini yadırgayıp, böyle basit şeyleri gündeme getirmesini uluhiyet-i ilâhiye yakıştıramazlar. ‘Bu misalle Allah ne murat ediyor?’ diye itiraz ederler. Bu eblehce soruya Rabbimiz cevap verir. ‘Muhakkak Allah sivrisinek veya daha büyük, daha küçük bir varlıkla misal getirmekten sakınmaz.’
Bir önceki âyette kullara yapılan ikramı yadırgamasınlar diye, daha önce dünyada kendilerine verilene benzer tarzda rızıklar verildiği bildirilmişti. Bu âyette de hakikatler aynı incelikle, zerafetle gönüllerine, beyinlerine sunulmaktadır.
Yüce Allah bilinmeyen, ilk bakışta anlaşılmayan hakikatleri insanların bildiği, tanıdığı açıklıkta misallerle anlatır ki anlama zorluğu çekmesinler.
İnsanların ekseriyeti avamdır. Onların da rahatça anlamaları için bu üslup tercih edilmiştir. Yani Cenâb-ı Hakk sehl-i mümteni; görünüşte kolay gibi gözüken fakat çok derin ve anlamlı bir üslupla kelamını inzal buyurmuş ki her sınıfta insan kendi görüş, anlayış ve bilgisine göre nasiplensin.
Çünkü Kur’an insanlar için (Vakıa, 82) rızıktır. Ondan uzak kalmak, ruhun ölümüdür. O bütün fertlere sunulan her bünyeye uygun latif, kerim bir kitaptır. Keremi, ihsanı herkese ulaşır. Ona yakın olan hiçbir kimse mahrum olmaz. Hele bilmeyen ümmi bir topluma inmesi ve onları cehâlet karanlığından ilim aydınlığına çıkarır nitelikte olması, serapa rahmettir. Dünyaya yeni gelen bebekleri içinde her türlü gıdanın, şifanın olduğu, kolay hazmedilir, kolay elde edilir ana sütü ile beslediği gibi, cehâlet, dalâlet içinden nur-u ilâhiyle dirilen fetret devri insanını da açık, net, berrak, bereketli âyetleriyle beslemiştir. Ve ilelebed besleyecektir.
Bilinmeyen, görülmeyen hakikatleri, bilinen ve görülen misallerle arz ederek idraklerine sunmuştur. Bunun için binlerce teşbih, istiare, kinaye âyetleri inzal buyurmuş.
Sadece bilgili kesime hitap edip avamı nası mahrum bırakmamış, onların seviyelerine inip onların anlayacağı üsluplarla hitap etmiş. Bir gerçeği bilgili, akıllı, tecrübeli bir kimseye anlatmak mı, yoksa bir çocuğa anlatıp izah etmek mi daha çok mahâret ister? Mesela bir doktorun tıbbi bir olayı doktor arkadaşına anlatması mı kolaydır, yoksa köyde yaşamış, mektep medrese görmemiş bir hastasına anlatması mı daha kolaydır? Tabi ki ikincisi zordur, maharet ister. Köylüye anlatmak için köylünün hayatını, yaşantısını, aklının derecesini bilmek, ona kendi kapasitesine göre yaklaşmak, ona değer vermek ve sabretmek, kolay ve kısa anlatmak, anlayabileceği misaller vermek gerekir.
Aynı zamanda konuşanın çok mütevazi, merhametli, yetenekli olması, engin, zengin bir ilme sahip olması gibi bir çok mümtaz vasıfı bulunmalıdır.
Bütün bu inceliklerden yoksun cehâlet ve dalâlet batağına saplanmış, inançsız insan, -haşa- Rabbine hesab sorarcasına, küstahca ‘Allah bu misalle ne murat ediyor’ diye kendi eblehliğini ortaya koyar.
Bir düşünelim; bir sanatkar için kocaman bir saati yapmak mı, yoksa küçücük bir saati yapmak mı daha fazla çaba, ilim, fehim ister? Fili de sivrisineği de yaratan Allahu Teâlâ, file de sivrisineğe de hortum vermiştir. Ancak, sivrisineğe verdiği cesareti file vermiş olsaydı, dünya savaş meydanına dönerdi. Ahsen-i takvim olan Allahu Teâlâ her şeyi yerli yerine olması gerektiği durumda yaratmıştır. Cenâb-ı Hakk’ın varlıklarının küçük-büyük olması, onu için zor değildir. Bu, O’nun azameti ilâhiyesini, sanatı ilâhiyenin büyüklüğünü gösteriyor.
Müminler iman nuruyla baktıkları için zerreden küreye sanat-ı ilâhiyi hayranlıkla seyreder. Mele-i aladan kendine kadar kâinat satırlarını okur, tefekkür eder. Bu eşsiz sanat karşısında Sanatkarına mestü hayran olur. İbretle baktığı herşeyde O’nun ilminin, kudretinin hikmetini, büyüklüğünü hisseder. Sanatındaki incelik, zerafet, letafet karşısında O’nun kullarını ne kadar sevdiğini, ne kadar değer verdiğini fark eder.
Kışın ortasında, karın altında bile onun zevki için kardelen yetiştirir. Her mevsim ayrı ayrı nimetler, meyveler, çiçekler ihsan buyuran Rabbine şükran duyguları besler. ‘Allah’ı hakkıyla takdir edemediler’ (Zümer, 67) âyetini hazin hazin düşünmekten kendini alamaz. Konuşan kitap Kuran’a, susan kitap kainata bakıp mütalaa ettikçe imanı artar.
Sevgisi aşka dönüşür. Tek amacı Rabbini râzı etmek ve bu yüce sanatın Sanatkarını seyretmek olur. Onu incitmemek adına bütün mahlukuna hoş davranır. Haksızlık etmez. Ve istenen insan-ı kamil olur.
Artık onu harekete geçiren, sükuna erdiren tek güç, Rabbinin emir ve yasağıdır. O Rabbine kul, her şeyden özgür mutlu, huzurlu bir insandır. Rabbini gücendirmekten başka hiçbir gamı kederi yoktur. Şirkle şikakla, nifakla, inkarla, şüpheyle imanını zedeleyip gönlünü karartmaz. Dış alemi belalarla çevrilmiş olsa da, iç aleminde cennet hayatı yaşar.
Bediüzzaman şöyle diyor: Sivrisinek veya benzerini misal vermesi, temiz ve yüksek ruhları mülevves ve alçak ruhlardan ayırması içindir. Bunun sebebi de, yüksek istidatları neşvünemalandırmakla, pis istidatlardan temyizdir. Ta ki insan mükellef olduğu şeylerle imtihan olsun ve saadet-i beşer hasıl olsun.
İman gözüyle bakanlar bu misalin Allah (cc) tarafından hak olduğunu bilirler. Ama iman etmeyenler, yed-i kudret ile eşya arasında perde olan dış yüzeye, esbab-ı zahireye bakıp, ‘Allah (cc) azametiyle böyle hasis, hakir şeylerden bahsetmeye tenezzül eder mi’ derler.
O inatçı münkirler bilmezler ki, azamet-i ilâhiye eşyanın zahirinin vaz’ını iktiza ettiği gibi, vahdet-i izzet-i ilâhiye de kudretin bütün eşyaya şumulünü ve kelamının her şeyi ihatasını iktiza eder. Bununla beraber bir zerre üstüne zerrelerle yazılan bir Kuran, sema sayfasına yıldızlarla yazılacak Kuran’dan hüsün ve güzellikte aşağı değildir.
Bunun gibi, sivri sineğin yaratılışı sanatça filin yaradılışından aşağı değildir. (Sivrisinek hortumunu filin hortumuna batırsa fil kaçmaya başlar, sivrisinekten kurtulamaz.) Kelam sıfatı da, aynı kudret sıfatı gibidir. Bir çocukla konuşup söz anlatmak, bir filozofla konuşmaktan daha aşağı değildir.
Âlim, hakim olan Yüce Allah yarattığı kullarının halini, durumunu, kapasitesini bildiği için, kelamını onların fehmine uygun inzal buyurmuş. ‘Hiç yaratan bilmez mi’ (Mülk, 14)
Bir kitapla, her sınıf insana ders vermiş. Tıpkı tek bir su ile enva-i çeşit meyveler ihsan ettiği gibi, bir güneşle bütün dünyayı ışıtıp ısıttığı gibi. Bir tek tohumdan yüzlerce ürün verdiği gibi. Onun kelamına inkar ve şüpheyle bakan kimseler, kendi ahmaklık ve cehâletlerini ilan ederler.
Allah’ın yarattığı herşey büyük ve benzersiz, asla taklit edilemeyen, harika bir sanat eseri. İnsan bunu kendi küçük beyniyle asla çözemez. Sadece görüntüye bakar, yine zayıf görüşüyle kendince karar verir. Hikmeti anlamaz, sırrı çözemez ve cüssesine bakar, basit görür. Halbuki bir çekirdek zarını meydana getirmekten, tek bir kılı yaratmaktan acizdir.
Tıpkı şeytan gibi, Âdem’in (as) çamurdan cesedini gördü; küçümsedi, kıymetini anlayamadı. Fasid kıyaslar yapıp kendini beğendi ve sonunda hocaların hocası iken, mahcupların, suçluların başı oldu.
Sivrisinek, câhil, bilgisiz, inançsız bir kimsenin gözünde küçük, basit, elle dokununca hemen ölen bir hayvan. Ama ona ilâhi, hikmetli, nurlu bir göz ile bakıldığında sanki bir filin minyatürü. Filin koca bedeninde bulunan bütün cihazat sivrisineğin küçücük vücuduna yerleştirilmiş. O küçücük bedene gözü, kulağı, aklı, midesi, kanadı, hortumu mucizevi bir tarzda yerleştirilmiş.
Filden artısı var, eksiği yok. Filde olmayan cesaret ve cüretiyle insanların gözgöre göre damarına girer. Kanını emer, zarar vermemek için de pansumanını yapar, uçar gider.
‘Darb-ı mesel’ (ata sözü) deyimi, ‘mesel-i madrûb’ yani ‘söylenegelmiş’ meşhur mesel mânâsına kullanılır. Aslında ‘mesel darbetmek’ yani meseli yerinde kullanmak ve tatbik etmek, yerine göre ‘iyice yapıştırmak’ demektir, yeniden bir mesel koymak ve inşâ etmek değildir. Temsil ise geneldir. Fakat Kur'ân'daki meseller, genel olarak bağımsız bir şekilde kurulmuş temsiller olduğu halde, aynı şekilde tatbik de edilmiş olması itibariyle ‘darb’ tabir olunmuştur. Burada temsil yerine bu deyimin ve ‘istihya’ (utanmak) lafzının kullanılmalarında bile ayrı bir tatbik vardır.
Cenâb-ı Allah mesel ve misal getirmeseydi, insanlar hiçbir şey anlayamazlardı. Özellikle hissedilen şeylerden hiçbir şey bilemezlerdi. Çünkü bütün hissî ve hatta aklî suretler gerçeğe göre bir mesel, bir temsildir. Mâneviyatın ve aklî gerçeklerin mesel ile anlatımında büyük hikmetler saklıdır. Geçmişte inmiş olan kutsal kitaplarda mesel daha çoktu. Fakat Kur'ân, histen çok, akla hitap ettiği için açık hükümleri daha çok tercih etmiş, bununla beraber hisleri de mahrum bırakmamıştır. Bu misallerin mühim bir kısmında, geçmiş kitapların tahrife uğrayan mânâlarını tahkîk, düzeltme ve akla yakınlaştırma gibi hikmetler mevcuttur.
İman ehli her zaman bilirler ki, Allah'ın yaptığı mesel, Rablerinden gelmiş olması itibariyle mutlaka haktır. Ve ilâhî mesel, muhakkak bir denklik ve benzerlik tarafı içerir. Bu benzeyiş açık ise onu bilirler; gizli ise ‘İlim, Allah katındadır’ derler ve doğruluğuna iman ederler.
Hak, sabit ve aklın inkâr edemeyeceği derecede sabitliği kesin olan demektir.
Sivrisineğin Özellikleri
Yeryüzünde 3 bin 500'den fazla sivrisinek türü bulunur. Sivrisinekler çiçek özleri ile beslenir. Sivrisineklerin tamamı değil, sadece dişileri kan emer. Nitekim bu hakikat, asırlar önce sivrisinek anlamına gelen ‘ بَعُوضَةً ’ kelimesiyle, dişi sigasıyla getirilerek mûcizevi şekilde Kur’an’da beyan olmuştur. Bu yüzden bizim sivrisinek diye nitelendirdiğimiz varlık, aslında dişi sivrisinektir.
Dişi sivrisinekler döllendikleri zaman yumurtalarının olgunlaşması için kanda bulunan proteinlere ihtiyaç duymaktadır. Az kan emmiş olan dişilerin yumurtalıklarındaki yumurtalar olgunlaşmaz. Emilen kan vücut ağırlığının yarısından çok olursa yumurtalarda gelişme başlar.
Sivrisinek türünün varlığı, dişi sivrisineğin emdiği kana bağlıdır. Kuran'ın indiği dönemde insanlar etraflarında sıkça gördükleri, kanlarını emen sivrisineklerin dişi olduklarını bilemezlerdi. Günümüzde de sivrisinekleri özel olarak incelemeyenler bu farkı bilemeyeceklerdir.
Sivrisineğin Yaratılışındaki Harikalar
Erkek sivrisinekler biyolojik görevleri olan döllemekten kısa bir süre sonra ölürler.
Dişi sivrisineklerin döllendikten sonra kan emerek yumurtlamalarına değin geçen dönem üç evreden oluşur:
1- Kan emmeye yöneliş ve kan emme
2- Kanın sindirimi ve yumurtalıkta yumurtaların gelişimi
3- Tatlı sulara (jitlere) doğru uçmak ve buralarda yumurtlamak.
Yağmur mevsiminin yaklaşmasıyla birlikte, kurumuş gölcüklerde büyük bir hareketlilik yaşanır. Bu alanlar sivrisinekler için ideal üreme bölgeleridir. Gölcük tabanlarında ya da suyla dolma ihtimali olan her çukurda sivrisinekler hareket halindedir. Ancak bu sefer uçmuyor, yürüyorlardır. Dikkatli şekilde bir şeyler arıyor gibidirler.
Sivrisinek gibi uçabilen bir canlının, kendisi için dağlar tepeler sayılacak engelleri yürüyerek aşmaya çalışması oldukça ilginç bir manzara oluşturur. Binlerce sivrisineğin hepsi birden, sanki bir yerden emir almışçasına hareket ederler. Çünkü artık onlar için görev zamanı gelmiştir.
Dedektör Sivrisineğin Uzun Yolculuğu...
Anne sivrisinekler yumurtaları için uygun bir yer bulmak zorundadırlar. Yumurtadan çıkan sivrisinek yavrularının, büyüme evrelerini tamamlayabilmeleri için su birikintisine ihtiyaçları vardır.
Bu birikinti; çamurlu bir yağmur suyu, bataklık, çeltik, havuz suyu ya da teneke kapta birikmiş bir su bile olabilir. Durgun sular sivrisineklerin tercih sebebidir. Çünkü bu sularda fotosentez yapabilen bitkiler vardır. Bunlar suyu oksijen bakımından zengin hale getirirler. Oksijen, larvaların en önemli ihtiyaçlarından biridir.
Sivrisinek yumurtaları su bulunan her ortamda gelişebilirler. Boyutunun küçüklüğünü düşündüğümüzde sivrisinek için de uygun bir yer bulmanın zor, hatta imkansız olduğu akla gelebilir. Ne var ki sivrisinek hiç zorlanmaz, yumurtalarını bırakacağı yeri kolaylıkla buluverir: Karnının altında bulunan özel bir alıcı sayesinde, toprağın nem ve sıcaklık bakımından yumurtalarını bırakmaya uygun olup olmadığını tespit eder. En uygun yeri bulabilmek için de toprağı santim santim, hiç yorulmadan tarar.
Çiftleşme gerçekleştikten sonra dişi sivrisinek, erkeğin spermlerini özel bir kesede muhafaza ederek, haftalar boyu döllenmiş yumurta yumurtlayabilir. Dişi sivrisinek çiftleşme anından itibaren kan emmeye başlar, çünkü yumurtalarının gelişebilmesi için kana ihtiyacı vardır.
Gelişimlerini Durdurabilen Mucivevi Yumurtalar
İnsanlar gebelik süresini uzatamaz ama bazı canlılar bunu yapabilirler.
Sivrisinekler de bu canlılardandır. Bazı sivrisinek türleri yumurtlama dönemleri gelmiş olmasına rağmen ilk yağmurdan sonra değil, ikinci hatta üçüncü yağmurlardan sonra yumurtlarlar. Bu tedbir sayesinde sivrisinek nesli bir nevi koruma altına alınmış olur.
Sivrisineklerin yumurtalarını bırakmayı geciktirmelerinin nedeni, ilk yağmurlarla oluşan zemin neminin ve yerüstü su birikintilerinin kısa zamanda kuruma ihtimalidir. Sivrisinek bu ihtimali önceden bilirmişçesine hareket eder. İlk yağmura aldanmaz ve yumurtlamak için daha sonraki yağmurları bekler.
Kuluçka döneminin sona ermesi için bir kışın geçmesi gereklidir. Yumurtalar dayanıklı yapılarıyla soğuk bir kışı atlatıp ilkbaharda kuluçka dönemlerini bitirir.
Sivrisinekler, yumurtalarını yaz aylarında ya da sonbaharda bırakırlar. Isı, sivrisinek larvalarının gelişebilmesinde önemli bir faktördür. Isı belirli bir dereceye ulaştığında (en az 100C, en fazla 300C) gelişme hızlanabilir, bu sınırlar aşıldığındaysa ya gelişme yavaşlar ya da larva ölür.
Larvaların bu hassas durumlarına karşın yumurtalar, kuraklığa ve soğuğa karşı oldukça dayanıklıdırlar. Çatlamadan, yağmur yağmasını ve hava sıcaklığının artmasını bekleyebilirler. Hatta bu bekleyiş yıllarca sürebilir. Örneğin çöl sivrisineklerinden bir tür, 1-2 yıl sonra bile çatlayabilen kalın kabuklu yumurtalar bırakır.
Bu dayanıklılıkları sayesinde dünyanın hemen hemen her yerinde sivrisineklere rastlayabiliriz. Eksi 60 dereceye varan kutup soğuklarının hakim olduğu alanlarda, maden ocaklarının nemli, sıcak ve havasız ortamlarında ya da 2-3 kuyudan başka su kaynağı olmayan kilometrelerce genişlikteki çöllerde bile sivrisinekler yaşayabilir.
İzlanda'nın kuzeyinde, Kutup Dairesi'nin üzerinde ‘Sivrisinek Gölü’ adında bir göl bulunur. Buz göllerinin içinde donmuş olarak bulunan larvalar, buzların çözülmesiyle birlikte, sanki aylardır buzların altında donmuş olan kendileri değilmişçesine yumurtalardan çıkarlar. Gelişmelerine kaldıkları yerden devam eder ve erişkin sivrisineklere dönüşürler.
Sivrisinek Yumurtalarının Özellikleri
Dişi sivrisinekler bir seferde 40 ila 200 arasında yumurtayı suya bırakabilirler. Her üç haftada bir yumurtlayanları olduğu gibi, senede bir yumurtlayanları da vardır. Sivrisinek yumurtaları türlerin yaşadığı yerlere, o ortamdaki düşmanlarına ya da karşılaşabilecekleri tehlikelere göre değişik özelliklere sahiptir. Kimi çok özenle paketlenmiş, kimileri sıkıca bir yerlere tutturulmuş, kimileri de batmamaları için hava yastıklarıyla desteklenmiştir.
1 mm'den küçük yumurtalar tek tek ya da gruplar halinde sıraya dizilir. Bazı yumurta gruplarında 300 kadar yumurta vardır. Yumurtalar, jelatinimsi bir madde yığının içine, bir çerçeve veya ip şeklinde bırakılır. Jelatinimsi kitle yumurtaları mekanik etkilerden, kurumaktan, ani ısı değişimlerinden ve düşmanlardan korur. Ayrıca sivrisinek, bu madde sayesinde, yumurtaları bitki ya da taşlara yapıştırır ve böylece yumurtaların suyun içinde kaybolmalarını da engeller.
Kamuflaj Ustası Yumurtalar
Yumurtalar, anne sivrisineğin yanlarından ayrılmasından sonra tamamen savunmasız kalırlar. İlk bırakıldıklarında, parlak sarı renkte oldukları için, çabuk fark edilebilecek, hareketsiz, kolay birer avdırlar. Onları bekleyen pek çok düşmanları vardır.
Gece bırakılan yumurtaların renkleri, sabahın ilk ışıklarıyla beraber siyaha döner. Bu koyu renk sayesinde yavru, böceklerin ve kuşların görmesinden korunur.
Bazı sivrisinek cinsleri (Anofel), larva ve pupa evrelerinde de, içinde bulundukları mekana göre renk değiştirirler.
Suda Batmayan Disk Yumurtalar
Culex türünün yumurtası, alt kısmında taşıdığı huni şeklindeki oyuğa hava dolması sayesinde bir cankurtaran simidi gibi su üzerinde kalabilir.
Ancak bu oyuk, yumurtanın ‘alabora’ olması sonucunda işe yaramaz hale gelebilir. Sivrisinekler yumurtaları birbirine yapıştırarak bu sorunu çözerler. Bir disk şeklinde birbirine yanyana yapıştırılan yumurtalar, suyun üzerinde yüzen doğal bir sal oluştururlar. Çapı yaklaşık 11 mm olan bu disk suyun üzerinde kolaylıkla yüzer. Yumurtaların altındaki oyukta bulunan hava ve yumurtalar arasındaki boşluk, bir hava yastığı görevi görür ve diski suyun üzerinde tutar.
Eğer sivrisinek başka bir geometrik şekil kullansa (örne-ğin ince uzun bir dikdörtgen yapsa), sal kolaylıkla alabora olurdu. Ancak disk şekli, su kuvvetiyle oluşması muhtemel momentleri en uygun şekilde dağıtarak, güvenliği sağlar. Sürü sivrisinekleri olarak bilinen sivrisinek türü de, yumurtalarını saklamak için bu yöntemi kullanır.
Cankurtaran Simidi Yumurtalar
Sıtma mikrobunu taşıyan sivrisinek olan Anofelin yumurtaları, suya batmalarını engelleyecek ve su yüzeyinde kalmalarını sağlayacak özel bir şekle ve yapıya sahiptir. Yumurta kabuğunun dışındaki hava odacıkları ve yumurtayı saran yüzme kenarları yumurtayı su üstünde tutar. Yüzme kenarları suyun yüzey gerilimini artırır ve yumurtanın bu gerilim sayesinde batmamasını sağlar.
Yüzey gerilimi suyun yüzeyinde oluşan bir güçtür. Özellikle küçük canlılar bu gücü aşamazlar. Ancak bu çoğu kez olumsuz bir durum değildir çünkü bu sayede böcekler suyun üzerinde rahatlıkla yürüyebilirler. Kimi böcekler bacaklarında bulunan destek yapıları sayesinde -ayaklardaki tüycükler, ayağı kaplayan yağlı salgılar gibi- su üzerinde çok daha kolay hareket edebilirler.
Anofel sivrisineğinin yumurtalarının üzerindeki hava odacıkları ve yüzme kenarları da, yüzey gerilimi kanunundan en yüksek verimle yararlanacak özelliktedir.
Marangoz Sivrisinek
Sivrisinekler yumurtalarını her zaman durgun bir su birikintisinin içine bırakmazlar. Cylindrotoma türü sivrisinekler, yumurtalarını bir bitkinin dokusuna yerleştirir.
Herhangi bir böcek, bitki dokularını kolay kolay kesemez. Özellikle sivrisinek düşünüldüğünde bu zorluk, insanın hiçbir aleti olmadan kalın bir ağacı kesmesine benzer ki, böyle bir şey imkansızdır. Peki o halde sivrisinek ne yapar?
Sivrisinek başının üzerinde bulunan ve bir testere görevi gören kesici organla, bitki dokularını rahatlıkla keser.
Sonra üst kısmından kestiği bitkilerin içine yumurtalarını iter. Bazen bir yaprakta bu şekilde bırakılmış 70 yumurtaya rastlanabilir.
Bambu Sivrisineği
‘Leicester sivrisineği’ yumurtalarını bambu saplarının deliklerine bırakır.
Bu sivrisinek türü de yumurtalarını bırakırken arka bacaklarını bambu saplarındaki deliklerden, içeride birikmiş suya sokar, yumurtalar bu sayede suya güvenle düşer ve gelişimlerini burada sürdürürler.
Larva Dönemi
Yumurtadan çıkan yavru sivrisinek, erişkin haliyle hiç ilgisi olmayan bir görünümdedir. Sanki bambaşka bir canlıdır. Yaklaşık 1-1.5 mm uzunluğunda olan larvanın vücudu baş, göğüs ve karın olmak üzere 3 bölüme ayrılmıştır. Başı oval görünümdedir ve iki yanında birleşik gözler ve gözlerin önünde de kısa bir anten mevcuttur. Ancak larva, bu hale gelip erişkin bir sivrisineğe dönüşünceye kadar çok zorlu bir yolculuk geçirir.
Larvalar su altında yaşarlar. Sürekli yedikleri için, bir hafta içinde 6-7 kat büyürler. Bu dönem sivrisineğin yaşamı boyunca büyüdüğü tek dönemdir.
Larva Suyun İçinde Nasıl Beslenir?
Larvanın bu dönemde nefes alabilmesi için su üzerinde boğulmadan asılı durması gereklidir. Ancak suyun üzerinde asılı dururken yemeğine nasıl ulaşacaktır?
Larva zorunlu durumlarda suyun içine dalabilir. Ancak bu uzun süremez çünkü nefes almak için tekrar su yüzeyine dönmek zorundadır. Dolayısıyla dalarak beslenmesi imkansızdır.
Avına kendisi gidemeyen larva, suyu hareketlendirerek avını ayağına getirir. Ağzının iki yanında, 4 set halinde bulunan ince tüylü bir fırçayı hızlı bir şekilde sallayarak suda bir akıntı oluşturur. Böylece suda bulunan bakteriler, suyun hareketiyle larvanın ağzına gelirler. Larva da bu fırçalara takılan bakterileri yer. Bir sivrisinek larvası bu yöntemi kullanarak günde 100-1000 cm3 suyu süzebilir.
Başaşağı Nefes Almak
Suyun içinde başaşağı dururken, vücudunun arka tarafında bulunan solunum borularıyla nefes alır. Kimi larvalar da suya paralel durur ve karınlarında bulunan üç solunum deliğini kullanırlar. Bu sistemler, dalgıçların kullandığı şnorkel ve hava pompalarının bir benzeridir.
Şnorkele Su Kaçarsa...
Sivrisinek larvaları şnorkele benzer organları sayesinde suyun içinde rahatlıkla yaşamlarını sürdürürler.
Şnorkellerin havayla temas eden uç kısmı doğuştan özel bir yağla kaplıdır. Bu yağın özelliği suyu iten (hidrofob) bir yağ olmasıdır. Bu yağ sayesinde solunum borusunun deliklerinden içeri su giremez.
Bu salgı özel olarak su için yaratılmıştır. Larva sudan başka bir sıvının, örneğin petrolün içine konulduğunda, salgı görevini yapamaz. Petrol şnorkelden içeri girer ve larvanın boğulmasına neden olur.
Sivrisineğin solunumu şu şekilde gerçekleşir: Sivrisineğin aldığı hava, iki ufak torbacığa dolar. Bu torbacıklar vücuda yayılan kılcal hatlarla havayı her yere dağıtırlar. Torbacıkların arasında sivrisineğin ihtiyacına uygun bir kalp vardır. Kalp, düzenli atışlarla torbacıkları pompalayarak, havanın vücuda dağılmasını sağlar. Kalpten hemen sonra da mide ve bağırsaklar gelir.
Su Yüzüne Çıkmadan Nefes Alan Larva
Su altındaki oksijen, suda çözünmüş olarak bulunur ve burada yaşayan bütün canlılar (bitkiler ve hayvanlar) bunu kullanırlar. Ayrıca bitkiler köklerinde ve dokularında bu oksijeni biriktirirler. Mansonya türünün larvası, soluk alabilmek için su yüzeyine çıkmaz, bitkilerdeki bu ‘paketlenmiş’ oksijeni kullanır. Su bitkilerinin köklerini ve dokusunu delmeye ve bunların içindeki havayı çekmeye yarayan testere biçiminde bir organı vardır. Bunu kullanarak oksijen ihtiyacını rahatlıkla karşılar ve suyun altında sürekli olarak kalabilir.
Yanıbaşındaki Düşman
Bazı türlerin larvaları oldukça yırtıcıdır. Kimi larva türleri yiyecek bulamadıklarında birbirlerini yerler. Bu yüzden larvaların güvenliği için temiz sular değil, kirli sular daha uygundur. Temiz sularda, sal şeklindeki bir yumurta grubunun içinden kimi zaman yalnızca birkaç tane larva hayatta kalır.
Ancak anne sivrisinek adeta bunu bilir ve yumurtalarını bırakmak için daha çok kirli suları seçer. Kirli sularda, sal şeklindeki bu yumurtalardan yaklaşık 100 tanesi sağlam olarak çıkar.
Akıntılı Sularda Ne Yapılır?
Akıntı olan yerlerde büyüyen larvalar yaşamak için bir yerlere tutunmak zorundadırlar. Çok hızlı akan sularda bulunan bazı larva türlerinin arkalarında 45 derecelik bir eğim yaparak vücutlarıyla birleşmiş uzun bir itici bulunur. Bu iticinin ucunda bulunan küçük kitin kancaları sayesinde larva herhangi bir yere tutunabilir ve kendisini akıntıya karşı korumaya alır.
Sivrisineğin Evi
Bazı sivrisinek larvaları ise doğuştan mimardırlar. Vantuzları olmayan bu larvalar, hem düşmanlarından korunmak hem de akıntıya karşı koyabilmek için kendi evlerini kendileri yaparlar.
Larva, ev yapması için gerekli malzemeye doğuştan sahiptir. Kolaylıkla şekil verebileceği jelatinimsi bir madde salgılar ve kendisi için iki tarafı açık boru benzeri bir yuva yapar. Bu yuvayı ya çamura, ya kuma gömer ya da yanında taşır.
Güneş Altında ve Suyun İçinde Saatlerce Kalınca...
Su molekülleri, güneş ışınlarını çok fazla yansıttığı için, doğal olarak, zaman içinde larvanın da bundan olumsuz yönde etkilenmesi gerekirdi.
Oysa larva güneşten hiç etkilenmez. Çünkü sivrisineğin vücudunda bir pigment vardır. Bu pigment tamamı ürik asit granülleriyle doldurulmuş hücreler ağından oluşur. Ürik asit, şeffaf olan larva ve pupa için güneşe karşı koruyucu görevi görür, sivrisinek de bu sayede güneş altında kavrulmaktan kurtulur.
Pupa Dönemi
Sivrisineklerin çoğunda larva dönemi bir hafta kadar sürer. Bu sürenin uzunluğu daha çok ısıya bağlıdır ama beslenmeyle de dolaylı olarak ilgilidir.
Larva giderek büyür, derisi kısa bir süre sonra daha fazla büyümesini engelleyecek şekilde gerginleşmeye başlar. Bu da ilk deri değişim zamanının geldiği anlamına gelir. Artık larva pupa dönemine geçmeye hazırdır.
Büyük Değişim Başlıyor
İyice büyüyen larva sert derisini açabilmek için keskin bir alete ihtiyaç duyar. Larvanın başının arkasında, sert deriyi kırmaya yarayan bir organ vardır. Bu organ deri değişimin hemen ardından vücuttan atılır.
Alttan gelen yeni deri ise, yumuşak ve esnektir. Larvanın büyümesi de bu esnek deri sayesinde kolaylaşmış olur. Sivrisinek larvası gelişimini tamamlayıncaya kadar 3 kez daha deri değiştirecektir. Toplamda 4 defa deri değiştirerek gelişir ve sonunda 10 mm uzunluğuna varır.
Sivrisinek kurtçukları artık son aşama olan ‘pupa’ dönemine girmişlerdir. Bu en fazla birkaç gün süren çok kısa bir evredir ve bu dönemde pupa beslenmez.
Sivrisineğin ileride ayak ve kanatlarının yer alacağı göğüs (toraks) kısmıyla birleşmiş olan kafası büyük ve yuvarlaktır. Bu aşamada da sivrisinek yepyeni bir canlı gibidir ve ihtiyaçları da değişmiştir.
Yeni İhtiyaçlar
Larvadan pupaya geçiş döneminde solunum şnorkelleri kapanır. Bu, larvanın nefessiz kalması anlamına gelir. Ancak oldukça şaşırtıcı bir gelişme olur ve pupanın ön tarafında iki yeni hava borusu çıkar. Larva bu iki yeni hava borusunu su yüzeyine çıkartarak nefes almaya başlar.
Pupalar, soluk alabilmek için suyun yüzeyine yakın dururlar. Hareketleri çok süratlidir. Pupa döneminin sonuna doğru, sivrisineğin rengi iyice esmerleşir, derisi şeffaflaşır. Beş gün içinde, pupanın şeffaflaşan derisi açılır ve erişkin sivrisinek sudan dışarı çıkacak hale gelir.
Genç sivrisinek, suyun içinde yüzmekte olan pupasından, suya hiç değmeden çıkar. Bunu başarması şarttır, çünkü ıslanmış kanatlarla uçması mümkün değildir. Kanatlar ve bacaklar gelişimlerini tamamlamışlardır ve pupanın içinde kullanıma hazır beklemektedirler.
Sivrisineğin Zoru Başarması
Kozasından çıkmadan hemen önce pupa nefes alarak genişler. Bu genişlemenin etkisiyle koza ilk olarak baş tarafından çatlar. Eğer bu çatlama baş taraftan değil de, alt taraftan başlasaydı, sivrisinek suyun yüzeyine çıkamazdı ve boğularak ölürdü.
Kozanın yırtılan baş tarafı, sivrisineğin kafasının su ile temasını engelleyecek, yapışkan bir sıvıyla kaplanmıştır. Bu sıvı, tıpkı hayvanın daha önce kullandığı ‘şnorkel’in sıvısında olduğu gibi, suyu iten (hidrofob) bir yapıya sahiptir. Bu sıvı pupanın baş tarafında bulunmasaydı, çatlayan kozanın içine su dolardı. Kanatları ve vücudu ıslanan sivrisinek, kozayla beraber batardı.
Esebilecek en ufak bir rüzgar suya değip ıslanmasına ve neden olacağı için, sivrisinek pupadan çıkmak için rüzgarsız bir anı seçer. Sonra başını ve ön ayaklarını kozanın içinden yavaş yavaş çıkarır.
Ön ayaklarını su yüzeyine yaslayıp, vücudunun kalan kısmını suyun içindeki kozadan dışarı çeker. Burada sivrisineğin ayaklarının da mükemmel bir tasarımla yaratıldığı
görülür. Sivrisineğin ayaklarında, suya batmayı engelleyecek özel bir yapı vardır.
Kozadan çıktıktan sonra sivrisinek bir süre suyun üstünde dinlenir ve daha sonra da uçup gider.
Sivrisineğin vücudunda 3 bölge bulunur: Baş, göğüs ve karın bölgesi.
Tam Donanımlı Kumanda Merkezi: Baş Bölümü Sivrisineğin başının üst yanından iki anten çıkar. Bu antenler duyu hücrelerince zengin, çok hassas algılayıcılardır. Erkek sivrisineklerin antenleri, dişilere göre çok daha hassastır. Çünkü bu antenler sayesinde, çiftleşme zamanı geldiğinde, çok sayıda ses arasından dişinin kanat çırpma frekansını algılar.
Dişi sivrisineklerde, antenlerin arasında, sivrisineğin kan emmek için kullandığı emme tüpü bulunur. Bu hortum, çok özel bir kesme ve vakumlama mekanizmasının da kılıfıdır.
Sivrisinek ısırdığında bu kılıf geriye doğru esner ve kesici mekanizma devreye girer. Bu mekanizma 6 parçadan oluşur.
Bunlardan 4 tanesi kesici bıçaktır ve bu bıçaklar insan derisini kesebildikleri gibi, kurbağanın ya da bir yılanın pullu derisini de kesebilecek güçtedirler.
Diğer iki parça ise birleşerek içi boş bir boru meydana getirir. Sivrisinek bu tüpü bıçakların açtığı yaradan içeri sokar ve bu sayede kurbanın kanını emer.
Bıçaklardan birinden yaraya akıtılan sıvı, dokuları uyuşturur. Bu bir nevi lokal anestezidir. Böylece sivrisinek derinizi kesip, kanınızı emerken siz bir şey hissetmezsiniz. Ayrıca bu sıvı kanın pıhtılaşmasını engelleyerek, sivrisineğin kan emmeye devam etmesini sağlar. Sivrisineğin ısırdığı bölgenin daha sonra kaşıntı yapması ve şişmesinin nedeni bu sıvıdır.
Göğüs Bölümü
Bu bölüm, sivrisineğin kafasının arka tarafında bulunur. Sivrisineğin 6 ayağı da göğüs bölgesinden çıkar. Ayrıca yine burada bir çift kanat bulunur. Bu kanatlar pullarla kaplıdır ve içlerinden damarlar geçer.
Bazı böcek türleri 2 çift kanada sahiptir. Ancak sivrisineklerde ikinci bir kanat takımı yerine kalın ve küt yumrular vardır. Bunlar uçuş esnasında titreşerek kontrol sağlamaya yardımcı olurlar.
Sivrisineğin vücudu kıllıdır. Ayrıca kafa, kanat ve bacaklarda kelebek pullarını andıran pullar vardır.
Karın Bölümü
Sivrisineklerin vücutları kan emerken çok fazla genişleyebilir. Sivrisinekler bir seferde ortalama 2.8 mg. kan emerler ki, bu kendi ağırlıklarından (2.5 mg) daha fazladır. (Bu, 70 kg'lık bir insanın tek seferde, kısa bir sürede 70 kg'ın üzerinde yemek yemesine benzer)
Sivrisineğin aşırı kan emmesi sonucu patlayarak ölmesini engelleyen ne zaman kan emip ne zaman duracaklarını söyleyen gerginlik algılayıcılarıdır. Bunlar sinir sistemine bağlı olarak çalışır.
Sivrisineğin karın bölümündeki deri esnek ve saydam bir zardan oluşur. Kan içeri çekilirken bu zar açılarak karnının genişlemesini sağlar. Bu sayede sivrisinek de dilediği kadar kan emebilir.
Yapılan deneylerde, sivrisineğin karnının içindeki gerginlik algılayıcılarının alınması durumunda, sivrisineğin kan emmekten patladığı görülmüştür.
Bu sistemin benzerlerini insanlar da su depolama tesislerinde kullanırlar. Depolarda su seviye kontrolü yapan özel algılayıcılar bulunur. Depodaki su en üst seviyeye geldiğinde pompa otomatik olarak durur.
Sivrisinek gıdasını bitki özlerini yiyerek temin eder. Erkek sivrisinekler hiç kan emmezler. Sadece dişi sivrisinekler, yumurtlama döneminde yumurtaların protein ihtiyacını karşılamak için kan emerler. Emilen kanı sindirmek 3-4 gün sürer.
Avı Tespit Eden Hassas Alıcılar
Geceyarısı zifiri karanlık bir odada da uyusanız, sivrisinek kolaylıkla sizi bulur. Bütün vücudunuz yorganla örtülü olsa, ancak sadece bir eliniz açıkta kalsa, sivrisinek anında
bu eti tespit eder ve kanı oradan emer. Sivrisineğin ısı, gaz, nem ve çeşitli kimyasal maddelere duyarlı reseptörleri avının yerini karanlıkta kolayca tespit etmesini sağlar.
Sivrisineğin çok hassas bir ısı algılayıcısı vardır. ‘Tarsi’ adı verilen bu organ, sivrisineğin ön ayaklarında bulunur. Bunlar, bir vücuttan gelen ısı dalgalarını keşfettiklerinde sivrisinek hiç yanılmadan hedefine ulaşır. Dahası derinin altında kanın yoğun olduğu bölgeleri -çünkü damarlar dokulardan daha sıcaktır- kolaylıkla bulur.
İnsan ve hayvanların nefesinde bulunan karbondioksit de, sivrisinekler için oldukça çekicidir. Isıya hassas algılayıcılar kullanmak, günümüz askeri teknolojisinde de sık sık kullanılır.
Kanda bulunan aminoasitlerin, aminlerin, amonyağın ve laktik asitin karışımı da sivrisineği cezbeder; bu maddelerin 2000 defa seyreltilmiş hali bile, sivrisinek için, saf sudan 5 kat daha fazla çekicidir. Nem de sivrisineği çeken önemli faktörlerdendir.
Avını Sokması
Sivrisinek avının üzerine o kadar yumuşak konar ki, çoğu zaman hissedilmez. Daha sonra ağız bölgesinde bulunan bir çift alet yardımıyla, delmek için en uygun olan noktayı bulur. Bu aletlere ‘palpi’ denir.
İlk delme işlemi alt ve üst çene tarafından yapılır. Hortumun içinde bulunan 4 kesici bıçak deriyi derinlemesine keser. Sıcaklık, koku, tat ve dokunma duyu organları, deri altındaki kılcal damarların sık olduğu yerleri saptamada önemli rol oynar. Birkaç denemeden sonra sivrisinek damarı bulur.
Sivrisinek açtığı delikten içeri uzattığı tüp yardımıyla kanı emer. Bu tüp sayesinde küçük bir kan damarına girip, kanı doğrudan buradan içebilir. Ya da deriyi kestiğinde çevredeki dokularda biriken kanı emer.
Çoğu kez delici iğneler deriye dikine girer. Sivrisineğin iğnesinin en önemli özelliği belirli bir derinlikte eğilebilmesidir. Bu muhteşem özelliği sayesinde iğne deri altında kolaylıkla hareket eder, hatta derinin yüzeyine paralel uzanacak
hale bile gelebilir. Böylece iğnesini damarca en zengin bölgeye ulaştırır.
Uçan sivrisinek toplar damarın üstüne konar. Hâlbuki atar damar daha temiz kan içermektedir! Çünkü kainatta bir yardımlaşma (muavenet) vardır ve hiçbir şey anlamsız değildir. Toplar damar kirli kanı taşır. Sivrisinek bir yandan karnını doyururken, öbür yandan yararlandığı canlının kirli kanını emerek o canlıya fayda sağlar.
Üstün Uçuş Tekniği
Sivrisinek kanatlarını saniyede yaklaşık 500 defa çırpar. Bu yüzden kanatların sesi bir vızıltı olarak algılanır. Bu rakam çok hassas ölçümler sonucunda elde edilmiştir.
Bir örnek verirsek; Eğer insanın kolları bir makineye bağlanarak saniyede 500 kere açılıp kapanmaya zorlansa, kolun omuza bağlandığı eklem parçalanır, bağlantılar yanar, kolu tutan bütün lifler kopar ve kol tamamen sakat kalır. Eğer hareket bir saniyeden daha uzun bir süre yaptırılırsa, kol omuzdan çıkar ve kopar. Bu hareket, sivrisineğin günlük yaşamının bir parçasıdır. Kanatlarını saniyede 500 defa çırpabilmek için, sivrisineğin çok fazla oksijene ihtiyacı vardır.
İşte sivrisineğin solunum sistemi tam da bu ihtiyacı karşılayacak şekilde yaratılmıştır. Solunum sistemi hemen hemen her hücreye ulaşan özel bir solunum borusundan oluşur. Hücreler bu boru sayesinde havadaki oksijeni doğrudan alırlar. Atık maddeler de bu borular sayesinde hücrelerden atmosfere verilir. Bu yüzden, sivrisinek bir dakika içinde binlerce defa kanat çırpar ve hiç yorulmaz.
Sivrisineğin kanatlarını bu kadar hızlı çırpabilmesi, ona uçuş için birçok avantaj kazandırır. Dikey durumda aşağı yukarı uçabilir, kolaylıkla ileri geri hareket eder.
Sivrisinekler kan taşıdıkları için hastalık bulaştırma riskleri vardır. Örneğin sarı humma, fil hastalığı ya da sıtma gibi parazit hastalıklarını taşıyabilirler. AIDS'e sebep olan HIV virüsü ise bu canlılarda gelişme ortamı bulamaz. Virüsler sivrisinekler tarafından taşınmaz.
Bilim adamları, kimi insanların sivrisineklerce neden daha az ısırıldığını buldular. ''Bu insanların tatlı ter kokuları.''
Bilim adamları, kimilerinin sivrisineklerce ''tercih edilmesinin'', kimilerininse ''tercih edilmemesinin'' ardında yatan nedenin, vücut kokularındaki farkta yattığını, sivrisineklere dirençli olanların terlerindeki şekerimsi koku bileşiminin daha yüksek düzeyde olduğunu keşfettiler.
''Ketonlar'' olarak bilinen bu bileşimlerin sivrisinekleri savdığını belirleyen bilim adamları, vücudunda bu maddenin çok olduğu insanların sivrisinek ısırıklarına daha az maruz kaldıklarını söylediler.
Bilim adamları şimdi, bu bulgunun ışığında yeni bir sivrisinek kovucu geliştirmek için kolları sıvadılar.
Sivrisinek B vitamini kokusunu hiç sevmez.. Çocuklarda bile güvenle kullanılan bir çok sivrisineksavarın içinde yalnızca B vitamini vardır. Doğada olacağınız zaman bir B vitamini tablet almanızın ciddi faydaları olacaktır.
‘İnanmak istemeyeni kimse inandıramaz’ mantığıyla yola çıkarsak, inkarcıların itirazvari sorularının maksadı anlaşılır. Önce tek ilâha, onun elçisine, kitabına inanmayan inkarcılar, kendi inkarlarıyla yetinmeyip inananların akıllarını çelmek için fitne fesat çıkarır, hezeyanlar koparır. -Hâşa- Allah’ı sorgularlar, sözlerine, misallerine dil uzatma cesareti gösterirler. ‘Allah bu misalle ne murad etti?’ derler. Gadab-ı ilâhiyi celb edip (yudıllü bihi kesran ve yehdi bihi kesiran) tehdidine muhatap olurlar.
Yüce Allah kulları için hep hayır murat eder. Bütün insanlığın mutlu olmasını, doğru yola gitmesini, hidâyetini ister. Ne var ki kendi iradesine bırakılan insan, imtihanda olduğunu unutur.
Küçük, geçici zevklerin uğruna, baki olan bitimsiz saadetini feda eder. Şeytana bile ‘Ne kötü ticaret yaptın’ dedirtir.
Dalalete giden yolda bütün işlemleri yapar, gerekli bütün evrakları hazırlar. Bu işlemler sonunda alemlerin Rabbi onu damgalar.
Çünkü O; sapıklık yolunda gidenler için el-Mudill, hidâyet yolunu seçenler için el-Hâdi’dir. O mülkün sahibidir. Mükafat ve mücazatta son karar O’nundur.
Burada âyet mücmel olarak gelmiş. Fakat Kur’an’ın muhtelif yerlerinde sapanların neden sapıttığını, özelliklerini, akıbetlerini mufassal olarak anlatmıştır. Kur’an’ı bir bütün olarak düşünüp icaz yapılan (kısaltılan) âyetlerin mutlaka başka bir âyette tafsilatı olduğunu bilmemiz gerekir. Örnek olması açısından bu âyetimizin diğer bir âyetle nasıl açıklandığını görelim: ‘Allahu Teâla sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında hem de âhirette sapasağlam tutar. Zâlimleri ise Allah saptırır. Allah dilediğini yapar.’ (İbrâhim; 27)
Küfür ile nitelenmiş olanlar ‘Allah bu misalle ne demek istemiş? Bundan kastı nedir?’ derler. Bir taraftan hafife almak, diğer taraftan hidâyeti kötü yorumlayarak sapıklığa düşmek isterler. Bunlar, Allah'ın ne kastettiğini öğrenirlerse inanacaklar mı? İşte Allah bu sebeple birçoğunu sapıklığa düşürür, istedikleri sapıklığı yaratır. Birçoğuna da hidâyet verir, onlara da hidâyet yaratır.
Hidâyetin yaratıcısı Allah olduğu gibi, sapıklığın yaratıcısı da Allah'tır. Sapıklık da bir hak etmedir. Ve Allah Teâlâ'nın sapıklığı yaratması, onu isteyen mahluklarının -sorumluluk kendilerine ait olmak üzere- isteklerini yerine getirmesidir. Yoksa kullarından hiç birini Allah zorla sapıtmaz.
Kuran ile, Allah’ın âyetleriyle, misalleriyle kimse yoldan çıkmaz, kimse sapıtmaz. Ancak Rabbine asi olup haddi aşan kimseler Kur’an’ı kendi reylerine, kendi menfaatlarına uydurarak yanlış yorumlar yaparlar. Bu küstahlıkları, asilikleri yüzünden hem kendileri sapar, hem de gayrılarını saptırırlar. Bu tip kimselerin şerrinden emin olabilmek için onları tanımak gerekir. Rabbimiz bunların vasıflarını hemen peşinden gelen 27. ayette açıklıyor.
Fısk kelimesi Kur’an’da küfür, masiyet, yalan, günah, kötülük anlamlarında geçer.
‘Fısk’, asıl lügatta ‘huruc’ (çıkmak) anlamındadır. Araplar; ‘fesekati’r ratbetu ani’l kışri: Taze hurma kabuğundan çıktı’ derler. Nitekim delikten çıkan farelere ‘fevâsık / fasıklar’ denir.
Istılahta, büyük günah işlemek suretiyle Allah'a uymaktan dışarı çıkma, küçük günahlarda ısrar etmektir.
Fısk ya fiilî olur, ya hem fiilî hem itikadî olur. Fasık, kâfirden daha umumidir. Zâlim, fâsıktan da umumidir. Fâcir, kâfire de fasıka da ıtlak olunur.
Fıskın üç derecesi vardır:
Birincisi günahı çirkin saymakla beraber, ara sıra günah işlemek.
İkincisi üzerine düşerek devamlı yapmak.
Üçüncüsü çirkinliği inkâr ederek yapmaktır. Bu üçüncü tabaka, küfür derecesidir.
Fasık bu duruma gelmedikçe Ehl-i sünnet mezhebinde mümin adı kendisinden alınmaz.
❊ ‘ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَسْتَحْـيٖ ’; temsil. Belağat âlimleri iki şekilde açıklamışlar:
1- Mananın başta temsil ile başlaması.
2- İzah ve nefislere takrir için mananın sonrasında gelmesi. Bu da manaya güzellik giydirir, kıymetini yükseltir. Dokunulacak gibi kalpte yerleştirir. İnsanlar behaim, kuşlar ve haşaratla misal verirler. Araplarda farisiden tercüme edilmiş Kelile-Dimne, Fransa’da Lafonten masalları bu tarzdadır.