43- Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, rüku edenlerle beraber rüku edin!
Bir kimsenin mümin olduğunu isbatlaması için diliyle ikrar, kalbiyle tasdik etmekle beraber, namaz ve zekatına bakılır. Bu nedenle İsrâiloğullarına da imandan sonra namaz ve zekat emri verildi. Ayrıca onlar rükusuz namaz kıldıklarından namazı İslam adabına uygun olarak rüku ile cemaat ile kılmaları emredildi.
Bir insan mümin olduğunu dinin asli unsuru, iskeleti olan namazla ispatlayacak, Rabbine boyun eğme, inkıyad, bağlılık, saygı, hürmet, secde ile günde kaç kere huzura çıkıp tekmil verecek, rapor sunacaktır. Bedeniyle, ruhuyla buyruk dinleyen bir kul olduğunu bizzat ortaya koyacak. Günlük işlerden, telaşlardan, hüzünlerden bertaraf olup huzur-u ilâhide huzur bulacak. Bunun için Efendimiz (sav) sıkıldığında ‘Bizi namaza çağırarak ferahlandır ya Bilal’ derdi.
Bu huzura çıkış şuurlu, tefekkürlü olursa günlük hayat düzene girer. Namazdan aldığımız ilâhi mesajlarla hayatı dolduracak imanımızı koruyup pekiştireceğiz.
Bir düşünelim; içimizi dışımızı, öncemizi sonramızı bilen, bizi yoktan var edeni. Bize beş vakit huzura çıkmamızı emreden zat-ı kibriyanın bize sunduğu hayat nimetini. Onun gördüğünü bile bile zayi etmek ne büyük kayıp, ne hazin ayıp.
Cenâb-ı Hakk kendi rızâsını kazanmak, sevgisini derinden duymak, insanın manen yükselmesini sağlamak için namazı emretmiştir.
Namaz imanın alameti, kalbin nuru, ruhun kuvvetidir. Ve ihtiyacı, huzur kaynağıdır.
Vechullahı arayan musallinin sultanın huzuruna çıkması için ednas ve ercastan, kir ve rüsvaylıklardan temizlenmesi gerekir.
Temizliğin en evlası, günah kirlerinden temizlenmektir. ‘Ey iman edenler! Gerçekten bir pişmanlıkla (tam bir sıd-u hulasa malik bir tevbe ile) Allah (cc)’a yönelin, umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter.’ (Tahrim, 8)
Sonra dünyanın haramından, helalinden temizlenmek ki, o zühddür.
Sonra ahiretten sakınmak ki, bu marifet makamıdır.
Sonra amellere iltifattan temizlenmek ki, bu ihlas makamıdır.
Sonra iltifattan ademi iltifata yönelmek ki, bu muhsinin makamıdır.
Sonra bütün masivadan Allah (cc)’a yönelmek ki bu da sıddıklar makamıdır.
Sonra ayağa kalk, kıyam et. ‘O halde habibim sen yüzünü bir muvahhid olarak dine, Allah (cc)’ın o fitratına çevir ki O, insanları bunun üzerine yaratmıştır.’ (Rum, 30)
Sonra nefsinde alemlerin kısımlarını, ruhaniyatı, cismaniyatı hazır et ve ‘Allahu ekber’ de.
Yani beni gören, kelamımı duyan her şeyden büyük Allah (cc)’tır. Efendimiz ‘İhsan, Allah (cc)’ı görür gibi ibâdet etmendir. Sen O’nu görmesen de O seni görüyor’ buyurmuştur.
Dervişin Hanımı
Henüz yolun başında olan bir derviş vardı... Nefsin kötü arzularından kurtulmak için uğraşmaktaydı. Tam o günlerde bir iftara dâvet edildi. Yatsıya yakın bir zamanda, dâvet edildiği yerden evine döndü ve hanımından, mümkünse kendisi için hemen bir sofra hazırlamasını istedi. Karısı şaşkın bir vaziyette sordu:
- A efendi, sen dâvette değil miydin? Ne yemeği? Derviş cevap verdi:
- Sorma hanım, çok yersem, arkamdan ‘Halis derviş değilmiş’ diye konuşmalarından korktum, pek bir şey yiyemedim...
Sâliha bir kadın olan hanımı, bu cevap üzerine üzüldü ve ona bir ders vermek istedi:
- Tamam efendi, sen şu akşam namazını kıl da, ben o arada sofrayı hazırlayayım.
Derviş, şaşkın bir halde konuştu:
- Hanım, yatsı vakti yaklaştı. Akşam namazı hiç bu vakte kalır mı? Orada namaz kılamadığımı düşündün gâliba? Ben akşam namazını orada kıldım.
Zaten bu anı bekleyen kadıncağız cevabı yapıştırdı:
- Efendi, efendi! Sen arkamdan kötü konuşurlar diye pek yemek yiyemediğine göre, arkamdan iyi konuşsunlar diye de namazı uzatmışsındır! Hadi, yatsı vakti girmeden orada kıldığın akşam namazını iâde et de, bu arada ben de sofrayı hazırlayayım...
Hanımının bu ibretli sözlerinden sonra dervişin aklı başına geldi ve riyâdan kurtulup halis bir mümin oldu.
Zekata gelince; varlıklı müslümanlara mal ve parada dinin belirlediği oranda farz olan bir ibâdettir.
Zekat, zenginin sevap kazanması, fakirin de meşru kazanılan ve kimsenin yardımına muhtaç olmadan yaşama azmiyle çalışması için teşvik eder.
Zekat fakirin, zenginin malına kem gözle bakmamasını, zenginin de bu borcunu öderken küçümseme, başa kakma, eziyet gibi davranışlardan sakınmasını emreden dinin kesin hükümlerindendir.
Zekattan maksat:
✯ Fertlere birbirlerine yardım etme alışkanlığını kazandırır.
✯ Merhamet ve sevgi duygularını geliştirir.
✯ Sosyal dayanışma ve huzuru sağlar.
✯ Zengin fakir arasındaki çekişmeyi durdurup sevgi ve saygıyı husule getirir.
✯ Fakirin zenginin malına karşı kin ve ihtirasını azaltır.
✯ Sermayesi olmayan fakirlere iş görebilecekleri imkanları ve zaruri ihtiyaçlarını temin eder.
✯ Her yıl verilen zekat zenginle fakir arasında denge sağlar.
✯ Sermayenin kabarmasını önler. Ve böylece aşırı ceryanların yayılmasına mani olur.
✯ Zenginin malının selametini ve fakirlerin de tatmin olmasını, huzurlu olmalarını sağlar.
Hz. Mûsâ, huşu ve hudu ile namaz kılan bir adama uğrar.
Ve ona gıpta ederek kendi kendine:
- Yâ Rab! Bu adam ne güzel namaz kılıyor, deyince Cenâb-ı Hakk:
- O adam, her gün ve her gece bin rekat namaz kılsa, bin köle azad etse, bin cenazenin üzerine namaz kılsa, bin defa haccetse, bin gazaya gitse, malının zekatını vermediği müddetçe ona hiçbir fayda vermez, buyurdu.
Birlikte rüku etmek: Toplumsal ibâdetler bütün semavi dinlerde ayrı bir önem taşır. Çünkü toplumun dini duygular üzerindeki tesiri büyüktür.
Ferd, içinde yaşadığı cemiyetin tesiri altındadır. Onların inanç ve ibâdet şekillerini taklid ederek dinin esaslarını benimser ve cemaatı bu içsel dini bağlarla sever.
Aynı mabedde aynı ibâdeti yapmak, ruhlarda Azamet-i ilâhiye duygusu ve inançta tatmin doğurur.
Müşterek rüku ve secde, ruhları huzura kavuşturur. Dini tereddütten kurtarır.
Ferde iradeye hakimiyet, nefse fedâkârlık meziyetlerini kazandırır.
Ahlâki davranışların temeli olur. Ruhu huzur ve ahenge kavuşturur.
Yardım, hayır, merhamet duygularını yükseltir.
Ruhu derinleştirip, Allah’a yakınlaşma ve duâda zirveye ulaşmayı ve topluca yapılan duâların kabule şayan olmasını sağlar.
Kısacası aynı duygu ve inançlarla yapılan müşterek ibâdetlerde kardeşlik, birlik, beraberlik duyguları kuvvetlenir. Karşılıklı yardım, sevgi, saygı, merhamet duygularını eyleme dönüştürür.