63- Hani bir vakit sizden sağlam söz almıştık. Tur’u da üstünüze kaldırıp: ‘Size verdiğimiz kitabın hükümlerini sıkıca tutun, içindekileri hatırlayın, umulur ki korunursunuz’ demiştik.
İsrâiloğulları dinden dönmeleri halinde Allah’a dilediği herhangi bir azap ile kendilerine azab etmesine dair söz vermişlerdi. Bunun üzerine, dinlerini terk etmeye yeltendiklerinde Allah Tur Dağı’nı onların üzerine kaldırdı ki, Allah’ın kudret ve azametinden korkup, dinlerinden dönmesinler.
Rabbu’l âleminin rahmeti o kadar geniş ki, Hz. Musa Tur’dan Tevrat’ı getirdi. Cenâb-ı Hakk’ın bizzat hitabını onlardan yetmiş kişi işittiler. Bu defa ‘Biz Allah’ı aşikare görmeyince inanmayız’ deyip inkara kalkıştılar, secde emrine boyun eğmediler.
Bütün bunlara karşı Allah’ın azamet ve kudretine dair şüpheleri vardır, giderilsin de iman etsinler diye, kaçacak, sığınacak bir yer kalmayacak biçimde koca Tur Dağı üzerlerine kaldırıldı. Allah’ın büyük kudretine şahit oldular.
Bu mucize karşısında kalplerindeki katılık yerini secde ve inkıyada bıraktı. Bu mucize onları imana mecbur etme maksadıyla değildi. Bu, mükellefiyete ters düşer. Onlar zaten daha önce inanmış, misak vermişlerdi. Sonra dinden dönme eğilimi göstermeye başlayınca yüce Allah lütf-u keremiyle onları ikna edecek, azgın nefislerini dize getirecek görülmemiş bir mucize gösterdi.
‘Size verilen kitabın hükümlerini, emirlerini sıkı tutun. İçindekileri ezberleyin, unutmayın ki takvâ sahibi olasınız.’ İnsanın kalbinin, muhabbeti ilâhi, havf ı ilâhi ile dolması, onun ind-i ilâhide sevilmesine, rahmete kavuşmasına vesiledir.
‘Allah müttakileri sever’ âyeti buna şahittir.
Tûr: Arapça'da genel olarak ‘dağ’ mânâsına gelir. Süryanî dilinde de böyledir. Bazıları da ‘bitki örtüsüyle kaplı olan dağ’ demek olduğunu söylemişler. Tûr-i Sîna da, Hz. Musa'nın vahye mazhar olduğu dağın özel ismidir.
Mûsâ (as), İsrailoğullarına Tevrat levhalarıyla geldi. İsrailoğulları levhaların içindekini görünce, onlara zor ve dayanılmaz tekliflermiş gibi geldi. Kabul etmekten yüzçevirdiler. Emr-i İlâhi ile Cebrâil (as) Tûr’u kökünden söktü. Koca dağ, Yahudilerin üstünde bir gölgelik gibi durdu. Mûsâ (as) onlara:
- Eğer siz İlâhi emirleri kabul ederseniz ne alâ! Eğer kabul etmezseniz bu dağ üzerinize düşecektir, dedi.
Yahudiler, başlarının üzerinde koca bir bulut gibi durup üzerlerine gölge yapan dağa baktılar. İçlerine korku girdi. Kaçacak yol da bulamadılar. Kabul edip secdeye kapandılar. Secdede, göz uçlarıyla üstlerindeki dağa bakıyorlardı. Üzerlerine düşmemesi için, o günden bu yana yahudilerde adet oldu. Secdeye vardıkları zaman yüzlerinin yarısıyla secde edip diğer yarısıyla göğe bakarlar. Onlar, ‘Bu secde ile üzerimizden azap kaldırıldı’ derler.
Allahu Teâlâ, İsrailoğullarına farzları, emirleri, nehiyleri, hepsini birden indirdiği halde, Efendimiz'in (sav) ümmetine lütfederek farzları birer birer indirdi. Bir hüküm sahabelerin kalbine tam olarak yerleşince diğerini indirdi.
Dört sınıfın ıslahı dört yerdedir:
1- Çocukların ıslahı kitaptadır.
2- Yol kesicilerin ıslahı hapishanede
3- Kadınların ıslahı evlerinde
4- Yaşlıların ıslahı ise, mescid ve mâbedlerde. Muhammed b. Ali et-Tirmizi
Cebir, kırık kemiği sarıp bitiştirmek, eksiği bütünlemek manasına geldiği gibi, icbar etmek, zorla iş gördürmek manasına da gelir.
Allahu Teâlâ Câbir’dir, Cebbâr’dır, kırılanları onarır, eksikleri tamamlar, her türlü perişanlıkları düzeltir, yoluna koyar. Allah’ın cebri, ya bir hekimin hastasına uyguladığı bir cebir yahut âdil bir hükümdarın zâlimleri zorla hapse sokmasındaki cebri gibidir.
İkinci manaya göre, Allahu Teâlâ Cebbâr’dır, ceberut sahibidir. Kainatın her noktasında ve her şey üzerinde dilediğini dilediği gibi yaptırmaya muktedirdir. Hüküm ve irâdesine karşı gelinmek ihtimali yoktur. Nitekim bu ismin tecellisi olarak inatçı yahudilerin üzerine Tur dağını kaldırmıştı.