74- Bu olaydan sonra kalpleriniz yine katılaştı, taş gibi hatta taştan daha katı oldu. Halbuki öyle taşlar var ki ondan nehirler kaynar. O taşlardan öylesi vardır ki; yarılıp ondan su fışkırır. O taşlardan öylesi de vardır ki: Allah (cc) korkusundan yuvarlanıp aşağı düşer. Allah (cc) yaptığınız işlerden gafil değildir.
Amcasını öldürüp iki şehirden öbürünün kapısına bırakmasıyla iki şehir halkı birbirine girdiler. Ölü dirilip katilinin kim olduğunu söylemesine rağmen husumetlerine devam ettiler. Mucizeye bile inanmadılar. Bunun üzerine kalpleri katılaştı, taş gibi oldu.
Taşa su atılsa da tohum ekilse de serttir, katıdır; mahsul vermez. Katılaşmış kalpler de âyetler inse, mucizeler görülse, peygamberler gelse de etkilenmez. Tıpkı bu olayda olduğu gibi. Kalpler yumuşamadı, âyetler fayda vermedi, kalpler katılaştı.
Kalbin etkilenmesi, inadı, isyanı, kibri bırakıp taat, huzu, huşuyu izhar etmesidir.
Kendilerine verilen bunca nimetlere, lütuflara karşı onlar küfranı nimet ve hafife alma ile karşılık verdiler.
Âyette ‘ ثُمَّ ’ lafzının gelmesi, katılıklarının, uzaklığının derinliğine işarettir.
‘ قَسَتْ ’ fiili ile cisimler ve nefisler vasıflanır, kalbe isnadı mecazidir. (tecessüm sanatı) Ortak yan, bulunduğu halden başka hale çevrilmemek. Bu, hissi veya kalbi olur. İnsanlar nezdinde taşın katılığı meşhurdur.
Kasvet; lugatta sert, katı, kuvvetli merhametsiz, kaba, kalp para, çok sıcak veya çok soğuktan ötürü şiddetli sene, göğüs germek gibi manalara gelir. Bu manalarda birçok istiare bulunmaktadır.
Bir tanesini açacak olursak, Kalp para, görüntüde para gibi ama resmiyeti, geçerliliği yok. Üstelik taklit olduğu için, sahibi suçlu ve cezaya müstehaktır.
Katı kalp sahipleri de görüntüde insan fakat söz dinlemez, laftan anlamaz, vahiyden, mucizeden, peygamberden etkilenmez. İnadından, kibrinden asla taviz vermez. İnd-i ilâhide insanlık sınırından çıktığı, görevlerini ihlal ettiği, ömürleri zayi olduğu için, bu tipler kalp paraya benzetilmiştir.
Âyette geçen ‘ اَوْ ’ müfessirin-i kiram indinde ‘ بَلْ ’ manasına olunca, (zemmi tekid, rücu sanatı) onların katılığının taştan daha fazla olduğunu ifadeyle onların gaddarlığı katmerleşmiş oldu.
Taştan katı, demir vs. olabilir. Taşı bir aletle kırabilirsin. Ama demir ancak ateşte, hem de harareti beş bin dereceye ulaşan ateşte erir. Yahudileşmiş kalpler de ancak cehennemin şiddetli ateşi ile erir. Kalplerin taştan daha katı olduğunu isbat için Cenâb-ı Hakk ‘Taşlardan bir kısmı vardır ki,’ buyurarak taş çeşitlerini anlatır.
Taşlardan bazıları yeraltı sularının tazyikine dayanır. Sular birikir, çoğalır. Sonra oradan nehirler çıkar. Yani suyu nehir oluncaya kadar depolama görevi yapar.
Taşlardan bazıları da suyun tazyikine dayanamaz, yarılır altından pınarlar, gözeler çıkar. Bu su nehir gibi değildir. Azdır ama dağda bayırda nice susuzları kandırır, hayatı idame ettirir.
Taşlardan bazıları da Hz. Musa’nın Cemâlullah’ı görme iştiyakını, isteğini cevaplamak üzere Allah’ın nazarına mazhar olan dağın taşları gibi, Allah korkusundan yuvarlanır.
Sanki bu âyette taşları üç boyutlu özellikleri sayılarak kalpleri katılaşmamış müminlerin kabiliyetlerine, yeteneklerine göre hizmet vermeleri anlatılır. Şöyle ki: Büyük beceri, başarı ve çalışmalarla bütün topluma faydalı, devamlı ve berrak nehirler gibi faydalı olmak, bulunduğu yeri münbit hale getirmek. Eğer buna güç yetiremiyorsa gözeler, ırmaklar gibi en azından yakın çevresine faydalı olmak.
Ya da, ruhunu yüceltip muhabbetullah, mârifetullah ile gönlünü doldurup feyzi, bereketi, haşyeti ile Allah’ın kullarını Allah’a yönlendirmek. Kendini bu yolda feda edebilmek. Kader rüzgarı önünde tereddütsüz dağdan kopan taş gibi yuvarlanmak.
Bütün bunlar insanoğlunun iki ana görevini hatırlatır: Biri, Allah’a itaat; diğeri mahlukata şefkat.
Âyetin sonu (muraat-ı nâzır’dan teşâbuhel etraf) Allah’ın amellerden gafil olmadığını hatırlatarak dikkati amellere çekiyor.
Cümle başında kalbin katılığı zımmında insanın Allah’tan gafleti ve gafletinin derecesi anlatılırken, âyetin sonunun Yüce Allah’ın gafil olmadığını ifade ederek bitirmesi çok ilginç. ‘Ben hiçbirinizden, amellerinizden gafil değilken, siz bir olan Rabb’inizden gafilsiniz öyle mi?
Sırat köprüsünü geçinceye kadar müminin huzuru olmaz.
Hasan-ı Basri, ‘Bin yıl yattıktan sonra Cehennemden bir adam çıkarılır. Keşke o adam ben olsaydım’ demiştir. Bu zatın kırk yıl gülmediği söylenir. O, oturduğu vakit sanki boynu vurulacakmış gibi, konuştuğu vakit âhireti görmüş ve ondan haber verir gibi konuşur, sükut ettiği vakit sanki Cehennem gözünün önünden geçiyormuş gibi olurdu. Böyle son derece üzgün olmasından dolayı kendisini kınayanlara ‘Allahu Teâlâ’nın benim bütün gizli kusurlarımı bildiği halde bir defa bana kızıp ‘seni affetmiyorum’ demesinden beni ne emin kılabilir ki, ben de mahzun olmayayım ve korkmayayım?’ demiştir.
✧ Göz donukluğu, kalp katılığındandır.
✧ Allah’ı zikretmeksizin fazlaca konuşmayın. Çünkü bu kalbi katılaştırır. Allah’dan en uzak olanlar, katı kalplilerdir. Hadîs-i Şerîf
✧ Katı kalp, teşvikten, engellemeden etkilenmez.
✧ Teessürden, ibretten, hilimden uzak kalbe, kasvet vasıf olur.
İslâmiyet’i Bilen
Müctehidlerin büyüklerinden Ahmet Bin Hanbel Hazretleri evlenecekleri sırada,
- Filan adamın kızı var, hangisini istersiniz size alalım. Fakat birinin bir gözü sakattır, demişler. Bu büyük müctehid,
- İslâmiyet’i hangisi daha iyi biliyor? diye sormuş.
- Bir gözü sakat olan hem ilmi var, İslâmiyet'i biliyor, hem de bildiğini bizzat yaşayarak, dinin emirlerine tamamen riâyet ediyor, demişler.
- Öyleyse bilgiliyi bana nikâh edin. O insanı mes'ût eder. Havâî ve şımarık câhillerden ne kadar güzel olurlarsa olsunlar insana hayır gelmez... diyerek, gözü sakat, bilgili ve dindar kızı, sağlam fakat câhil birine tercih etmiştir.
❊ ‘ ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ ’ cümlesinde teşbih-i mürsel var. Kalplerinin haktan nefretle ve uzaklaşmakla muhkemliği katı kalbe benzetildi. Sonra teşbihi kaldırıp, taşı kalplerinden daha yumuşak kıldı.
❊ ‘ ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ ’ cümlesinde istiare-i mekniye tebaiyye var. Kalplerinin hakka itibar etmemeleri, öğüt almama hali, teemmül ve düşünceleri, lisan-ı hallerinin konuşması; katı, sert, yerleşik taşa benzetildi.
❊ Haşyeti taşa isnatta mecaz-ı akli var. Bu arap dilinde çok bulunur.