81- Hayır öyle değil! Gerçekten bir kimse günah ve küfrü kazanır da günahları onu her taraftan çevrelerse; işte bu kimseler cehennem ehlidirler. Onlar orada ebedi olarak kalıcıdırlar.
Yahudilerin ‘Bize ateş dokunmaz’ şeklindeki asılsız iddiaları gâyet fasih ve veciz ifadelerle reddedilip bilakis cehennemde birkaç gün değil, ebedi kalacakları beyan buyrulmuş. (Kavli bil mucib, mantık yollu kelam)
Cenâb-ı Hakk onların kendilerine mahsus sözlerine karşı genel ifade kullanarak meselenin ırk, soy meselesi olmadığını, onların sandığı gibi, soylarından çok peygamber gelmesi sebebiyle azabın hafifletilmesi veya kaldırılmasının mümkün olmadığını bildirdi.
Efendimizin (sav) ‘Muhakkak Allah sizin suretinize, cisminize bakmaz. Kalplerinize ve amellerinize bakar’ hadis-i şerifi de hükmü pekiştirmektedir.
Âyette ‘Hatanın kuşatması’ cümlesinde de ince bir istiare vardır. Şöyle ki: Kuşatmak cisme ait bir özellik iken, hataya yani mücerred, soyut bir şeye isnad edilmesi mecaz karinesidir. Hatanın çokluğu beliğ bir şekilde anlatılmaktadır. Sanki günaha, yanlışa, hataya devam eden kimse, kendi ölümünü hazırlayan ipek böceğinin koza yapmasına benzetilmiş. Yaptığı ağın yoğunluğu kendi sonunu hazırlamış. Ancak şu kadar farkla ki o mübârek ipek böceği kendini feda ederken insanlara en kıymetli nimeti vedia bırakmış.
Günahıyla kuşatılmış, günahının ağına düşmüş asi ise, geriye bir şey bırakmadan helâke sürüklenmiş.
Bu hangi günah olursa olsun, aynı neticeyi verir. Mesela; içki, uyuşturucu, sigara müdavimleri, sağlığını kaybetmiş hastalıklarla kuşatılmış. Kumar, rüşvet, faiz vb. müdavimlerini iflas, hapis, çöküş vs. kuşatmış. Fuhşa devam edenler, haysiyetini, şerefini, ırzını, namusunu, şahsiyetini kaybederek, zillet, meskenet, aids gibi belalarla kuşatılmış.
İsraf edenler, nimetin kadr-ü kıymetini bilmeyen nankörler, şeytanlarla, nefsin bitmeyen hevasıyla kuşatılıp esir alınmış. Allah’ın hakkını korumayan, namaz, zekat, oruç, hac, tesettür, mahremiyet, akrabalık hakkını gözetmeyenler, bereketsizlik, meymenetsizlik, hayasızlık, himayesizlikle kuşatılmış.
Âyet düşünce ufkumuzu açıyor. Sanki bize ‘Düşünün; nelerin günah olduğunu, niçin günah olduğunu, neticesinin ne olduğunu tek tek düşünün’ diyor.
‘Günahın ihatası’ ifadesinden günahların bağımlılık yaptığını, sahibini tutsak yapıp sımsıkı bağladığını, peşini bırakmadığını, sahibi için bir girdap olduğunu ve ‘ الذَّنْبُ تَزْدَادُ الذَّنْبَ / Günah günahı arttırır’ gerçeğini görüyoruz.
Günaha dalan kimse helâkini, mahvolacağını anlar. Fakat artık dönüş ne mümkün? Meğer ki inâyet-i ilâhi imdada yetişsin.
Şimdi dönüşü olmayan bir yola girmiş, çıkamayacağı derin kuyulara düşmüş.
Bir İslam düşünürünün tespitiyle ‘Bir kimse harama girdi mi, ona dünyada iki peşin ceza verilir. Biri; artık haramdan zevk alamaz. Diğeri; yapmadan da duramaz.’ Yaşadığımız dünyada adım adım bunun örneklerini görmekte, duymakta ve bizzat müşahede etmekteyiz.
Âyet-i kerimede ‘ خَطٖيئة ’ ile ‘ سَيِّئَةً ’ arasında muraatı nazır (benzerliğe riâyet) ve tefrik sanatı var. Bu iki kelime, manaları birbirine yakın olmakla beraber aralarında ince bir fark var.
‘ سَيِّئَةً / kötülük’, akıl ve şeriate göre kötü, insan tabiatına göre kötü diye ikiye ayrılır.
Hata, bazen isteyerek, bazen istemeyerek yapılan yanlışlık, hedefine isabet edememek, yanılgı demektir. Seyyie ile arasındaki fark, seyyienin kasıtlı, bilinçli yapılmasıdır.
İnsan bilinçli olarak yaptığı günahta kendine göre bir fayda, bir menfaat, bir zevk olduğunu sanır. Fakat yaptığı bu günahın tuzağına düşerek fayda yerine zarara, zevk yerine derde düçar olunca hata yaptığını anlar. Ne var ki artık ateşten çukura düşmüş, çaresizlik libasını giymiştir.
Hataların libasını, Tefsiri Kebir bütün azaların günaha iştirak etmesi, günahta ısrar ve küfre dalmak diye açıklamış.
İnsanı kuşatan tek bir kötülük böyle sonuç verirse, birçok kötülüğe bulaşmış olanların halleri artık kıyas edilsin. Demek olur ki, günah her tarafını kaplamamış olanlar, cehennem ateşinde ebedî kalacaklardan değiller. Kalbinde zerre kadar imanı olanlar, günahı günah bilenler ve ona helâl demeyenler hakkında hulûd (ebedî azap) yoktur. Sayılı günler aslında bunlar için tasavvur olunabilir.
Bildim suçumu bildim, döndüm kapına döndüm
Sailen kapına geldim, estağfirullah tevbe
Dilimin gıybetinden, azamın lezzetinden
Ne günah işlediysem ben, estağfirullah tevbe
✽ Âyette ‘Hatanın kuşatması’ cümlesinde de ince bir istiare vardır. Şöyle ki: Kuşatmak cisme ait bir özellik iken, hataya yani mücerred, soyut bir şeye isnad edilmesi mecaz karinesidir. Hatanın çokluğu beliğ bir şekilde anlatılmaktadır. Sanki günaha, yanlışa, hataya devam eden kimse, kendi ölümünü hazırlayan ipek böceğinin koza yapmasına benzetilmiş. Yaptığı ağın yoğunluğu kendi sonunu hazırlamış. Ancak şu kadar farkla ki o mübârek ipek böceği kendini feda ederken insanlara en kıymetli nimeti vedia bırakmış.
Günahıyla kuşatılmış, günahının ağına düşmüş asi ise, geriye bir şey bırakmadan helâke sürüklenmiş.