Sureler

Göster

Bakara Sûresi 82. Ayet

وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اُولٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَࣖ

82- İman edip de sâlih amel işleyen kimseler ise cennet ehlidirler, onlar orada ebedi olarak kalıcıdırlar.

 

Cenâb-ı Hakk, her geceden sonra bir gündüz, her kıştan sonra bir bahar halk ettiği gibi, her inzardan sonra bir müjde âyeti inzal buyurur. Kullarının ümitleri kesilmesin, gayretleri sönmesin, korku-ümit arası dengeyi sağlasınlar.

Bir de haşyetullah ile dolu veli kullarının kalpleri inzarın tesiriyle zarar görmesin. Bütün bunlar ‘Rahmetim gadabımı geçti’ buyuran ezel ve ebedin Sultanı Yüce Mevlâmızın rahmetinin eseri.

İşte burada da kâfirleri devamlı azapla uyarırken, iman edip sâlih amel işleyenlere cenneti ve bir o kadar büyük nimet olan ebedilikle müjdeliyor. Çünkü insan sevdiği, istediği, beklediği bir nimete kavuşunca, sevincin hemen yanı başında derin bir kaybetme endişesi, üzüntüsü taşır. İster istemez bu keder mutluluğunu zedeler. Bu nedenle Rabbül âlemin, cennetinin devamlılığını belirterek insanı bu tasadan kurtarıyor. Önceki âyetle bu âyet arasında mutabakat var, tam birbirinin karşıtı. Tıpkı ilikle düğme gibi. İnsanın aklına şöyle bir soru gelebilir:

Mü’min dünyada altmış-yetmiş sene kalıyor ve Rabbine itaat ediyor, fakat devamlı bir cennet kazanıyor. Kâfir de altmış yetmiş sene yaşıyor, inkarını devam ettirip imansız ölüyor. O da ebedi cehennem kazanıyor. Bunun sebebi nedir?

Cenâb-ı Hakk kullarının niyetini, tiynetini, gizli-aşikar yaptıklarını biliyor. Mü’min kul dünyada kısa kalsa da, ameli az olsa da onun niyeti hayatta olduğu sürece Allah’a itaat etmek.

İşte ebedi cenneti bu itaat nedeniyle kazanıyor. Nitekim Efendimiz (sav) ‘Mü’minin niyeti, amelinden hayırlıdır’ buyuruyor.

Kafir de aynı sebepten ebedi cehennemi hak ediyor ve adl-i ilâhi her iki zümreye de tecelli ediyor.

Ebedi cennet, inanıp sâlih amel işleyenleredir. Sâlih amel, amel edeni düzelten, hayra sevk eden, ıslah eden amel demektir.

Bu düzeltme işi, Usul-ü Fıkıh’ta ‘Maslahat’ olarak geçer. Diniyye, dünyeviyye, zaruriyye, hâcibe, tahsiniyye, mürsele, mûtebere, merdûde olarak sekiz kısımdır.

Şimdi bu tabirlerle sâlih ameli açıklayacak olursak:

1- Maslahat-ı Diniyye: İman edip sâlih amel işleyen kimsenin yaptığı amel, dini hayatını düzene sokup ifrat-tefritten korumalı, itidal üzere olmasını sağlamalıdır. Bunun için de zihni hurafelerden, bâtıl fikirlerden soyarak ehli sünnet ve’l cemaat itikadıyla bezenmelidir.

Şüphe ettiği şeyi öğrenip tereddütlerini gidermeli, imanı kademe kademe yükseltip dördüncü derece olan hakiki imana liyakat kazanmalı.

Nefsi temizleyip yüceltmeli, ahlâkı süsleyerek terbiye etmeli, ruhu güzel amel ve güzel inançlarla besleyerek kemale ermeli.

Tefekkürü alışkanlık haline getirip, fikri geliştirmeli.

2- Maslahat-ı Dünyeviyye: Yapılan ameller dünyevi hayatı da düzene koymalıdır. Çünkü dünya ekim, âhiret hasat yeri, dünya hizmet, âhiret ücret yeri. Âhireti, cenneti, Cemalullah’ı, yüksek dereceleri hep dünya hayatında kazanacağımıza göre dünya hayatımızın da düzenli ve mutedil olması gerekir. Dünyevi işlerimizi düzene koymak, zararları def etmek, faydaları celb etmek, toplum hayatının refah ve huzuruna sebep olmak hep sâlih amelin kapsamındadır.

3- Maslahat-ı Zarûriyye: Nefsi, dini, aklı, nesli, malı korumaya hizmet eden herşey bu kısma dâhildir.

Mesela necis, haram şeylerden uzaklaşarak nefsimizi,

Fasid inançlardan uzaklaşarak dinimizi,

İçkiyi, uyuşturucuyu, vesveseyi, cehli terk ederek aklımızı,

Zinadan, fuhuştan ve bunlara yaklaştıracak şeylerden uzak durarak neslimizi,

Faizden, cimrilikten, israftan ve zekat vermemekten kaçınarak malımızı korumak.

Bu beş şeyi korumak sadece İslam dininin değil, bütün dinlerin hedefi, gayesi, maksadıdır.

4- Maslahat-ı Hâcibe: Zaruri ihtiyaç olmamakla beraber, kaybolduğunda toplum hayatında sıkıntı ve meşakkat baş gösterir. Ziraat, ticaret, zanaat gibi muamelelerdir. Bütün bunları yaparken İslam’ın kurallarına uygun olarak yapmak sâlih ameldir.

5- Maslahat-ı Tahsiniyye: Daha iyinin seçilmesi, insani değerlerin yükselmesine yönelik maslahattır. Bazı haşeratın ve nefreti mucib habis şeylerin haram olmasıdır. Bunlardan sakınmak, maddi mânevi temizliğe dikkat etmek sâlih ameldir.

6- Maslahat-ı Mürsele: Şeriat tarafından kabul veya iptal edildiği belli olmayan bir meselenin maslahat üzere fakihler, müctehidler tarafından hükmedilmesidir.

Böyle bir durumda haddi aşmayıp İslam sınırından çıkmamak ve müctehid-i kirama saygı duymak sâlih ameldir.

7- Maslahat-ı Mûtebere: Bir hükmü ortaya koymak ve ispat etmek hususunda Şer’i Şerifin itibar ettiği illet ve maslahattır.

İçki ve kumarın yasaklanması bu maslahattandır. Cenâb-ı Hakk’ın nehyettiği bütün yasaklardan sakınmak sâlih ameldir.

8- Maslahat-ı Merdûde: Şer’i Şerifin iptal edip kaldırdığı maslahattır. Mesela faiz ve içki nas ile (açık delille) haram edilmiştir.

Artık bunlarla para kazanmak asla caiz görülmez. Kazanç ne olursa olsun, ister para, ister mevki bu tür işlere asla tenezzül etmemek sâlih ameldir.

Kur’an’da defalarca geçen sâlih amelleri bu sekiz maslahat süzgeciyle süzerek değerlendirirsek, bu emrin tekrarının hikmetini anlayabiliriz.

 

          ✽     ✽     ✽


 

Âyette inzardan sonra müjdenin gelmesi tezyil (ek ilavedir.)

İlâhî rahmetin üstünlüğü ve onun âhirette rahîmiyet olarak zuhura geleceği, kötülüklerin ebedî ceza ile cezalandırılacağı, sırf günah kesilmiş olan kimselerin, ‘Mâliki yevmiddîn’in huzurunda ebedî mağlubiyet yaşayacağı unutulmamalıdır.
 

     Oruç, namaz bilmeyenin,
     Hakk buyruğu duymayanın,
     Doğru yolda gitmeyenin,
     Göğsünde iman neylesin?