85- Sonra sizler o kimselersiniz ki; kendi adamlarınızı öldürüyorsunuz ve içinizden bir zümreyi yurtlarından çıkarıp zulüm ve düşmanlıkla aleyhlerinde birleşerek yardımlaşıyorsunuz. Eğer onlar esir olup size gelirse fidyeleşiyorsunuz. Halbuki onların yurtlarından çıkarılması size haram kılınmıştı. Yoksa kitabın ahkamının bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Şimdi sizden bu ahdi bozan kimsenin cezası ancak dünya hayatında rüsvaylık ve rezillik, kıyâmet gününde de en şiddetli azaba atılmaktır. Allah (c.c.) yaptıklarınızdan gafil değildir.
Yanlışı fark ettikten sonra tekrarlamak ahmaklık olur. ‘Mümin bir ısırıldığı yerden bir daha ısırılmaz.’
Cenâb-ı Hakk, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayı yasakladığı halde sizler sırt sırta verip (tecessüm sanatı, istiare) birbirinizi desteklediniz.
Birlikten kuvvet doğar; kötülükte yardımlaşıp, kötülüğü, kötüleri çoğaltmayın.
Münafık alametlerinden biri de düşmanlıkta ileri gitmektir.
Kinli, intikamlı, haris olarak yangına körükle gitmeyin.
Lafını bilmeyen hödükler, sönmüş ateşi körükler, demişler.
Yaptığınız günahı Cenâb-ı Hakk örtmüşken siz anlatarak insanları günah işlemeye cesaretlendirmeyin. Yanlışların anlatılması çok az insana ibret, çok kimseye cesaret olur.
Yukarıda anlatıldığı üzere kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar etmek istifham-ı inkâri ile kınanmıştır.
Allah’a kul olan herkes gerçekten Allah’a inanıyorsa, O’nun gönderdiği kitaba bütünüyle inanmak zorundadır. Bir kısmını alıp bir kısmını terk etmek tamamını inkardır. Zaten bir âyeti inkar eden, küçümseyen, alay eden iman dairesinden çıkmıyor mu?
Böyle yarım yamalak, işine geldiği gibi zayıf aklına, mahdut ilmine dayanarak inkara girişen kim olursa olsun, hangi asırda olursa olsun cezası ancak dünyada rezil rüsvay olmak, belalara düçar olmak, itibar ve önemini kaybetmek, mahvu perişan olmak, mahcubiyettir, menfi enerjidir. Kıyâmet günü ise en şiddetli azaba çarptırılır.
‘ يُرَدُّونَ ’ fiilinin bir başka manası da vasfın değişmesi. Kıyâmet günü insanlar on sınıf olur, sadece bir sınıf insan suretinde haşrolur. Diğerleri ahlâklarına, tiynetlerine göre değişik mahlukların suretine dönüşür.
Allah’ın bizi yaratması vehbi insanlık, bizim insanlık kazanmamız -kazanabilirsek- kesbi insanlık.
Allah yaptıklarınızdan (mefhumu muhalifi ile) yapmadıklarınızdan, niyetlerinizden, düşüncelerinizden, günahınızdan, sevabınızdan, hayatınızdan gafil değil. Hayatınızın her safhası, her saniyesi nezd-i ilâhide zapt-u rabt altına alınmaktadır. Amel defterleriniz hazırlanıyor, filmleriniz çekiliyor, cd’leriniz doluyor. Bir gün gelecek pişman olacaksınız. Kitabınızı okuyunca müzmin pişmanlıklarınız cehennem ateşinden önce sizi yakacak. Siz yaptıklarınızdan ya da yapmanız gerekip de yapmadıklarınızdan gafilsiniz. Unutursunuz, tekrar tekrar aynı yanlışları yapar durursunuz. Oysa sizi bilen, gören, işiten, her şeye gücü yeten Rabbinizin tararrufu altındasınız.
Yurtta olmazsa eğer hakku adalet ve vakar
Sürünür koskoca millet bulunmaz istikrar
Âyet, Yahudilerden Kaynukâ, Kurayza ve Nadîr oğulları hakkında nâzil olmuştur. Kaynukâ oğulları, Kurayzalıların düşmanı idiler. Ensardan Evs kabilesi Kaynukâ oğulları ile anlaşmalı; Hazrec kabilesi de Kurayzalıların anlaşmalısı idiler. Nadîr oğulları Evs ve Hazrec ile kardeş iken, Nadîr oğulları ile Kurayzalılar da kardeştiler.
Bunlar birbirleriyle savaş yaptıklarında, her fırka kendi müttefiklerine yardım eder, fakat her iki taraf yahudilerinden bir kimse esir olursa birleşir fidye toplayarak onu kurtarırlarmış. Araplar, ‘bu nasıl şey? Hem onlarla savaşıyorsunuz, hem de esirlerini kurtarmak için fidye veriyorsunuz’ diye kendilerine serzenişte bulununca, onlar ‘biz kitabımızın hükmü gereğince bunları fidye ile kurtarmaya mecburuz. Esasen bunlarla savaşmamız da yasaktır, ama ne çare, söz verdiğimiz müttefiklerimizin aşağılanmasından da utanıyoruz’ derlerdi.
Allah Tealâ bundan dolayı onları kınama sadedinde bu âyeti indirdi.