100- Her ne zaman o Yahudiler bir ahd üzerine anlaşma yapmışlarsa, içlerinden bir topluluk o ahdi bozup atıvermedi mi? Hayır onların çoğu ahd tanımaz imansızlardır.
(Âyette medhe benzer zemmi tekit var.)
Aldıkları ahdi misakı yerine getirmediler. Sözlerinde durmadılar. Hatta kendilerine gelen Tevrat’a inanmadılar. Onda son gelecek peygamberin vasıfları vardı. Onu evlatlarını tanır gibi tanırlardı.
‘ عَهْدٌ ’ kelimesi mufaale babından geldiği için mana şöyle olur: Birbirlerine karşı verdikleri sözden cayarlar. Menfaat çatışması, hırsları onların şahsiyetini, haysiyetini, mürüvvetini giderir.
Efendimiz (sav) Medine’ye geldiğinde yahudilerle vatandaşlık anlaşması yapmıştı. Düşmana yardım etmeyeceklerdi. Sayılan maddelere uymadılar. Hıyanet ettiler. Gizli gizli müslümanların aleyhine birleştiler.
Müfessirler yahudilerin dört grup olduğunu söylerler:
1- Az bir bölüm, Efendimiz’e (sav) iman eden mü’minler
2- İnanıp yaşamayanlar
3- İnanmış görünüp inkar edenler
4- İnanmayanlar
‘ نَبَذَ ’ istiare olarak iki âyette geçmektedir. Alıp atmak, önce Tevrat’ı kabul edip sonra inkar etmek (tecessüm sanatı)
Bir kimseye çok kıymetli bir şey verirsiniz, alır. Sonra arkasını dönerek onu geriye atar. Bu, o nesneyi verene ve olayı seyredenlere karşı ne çirkin bir davranış, ne adice bir tutum! Böyle bir manzarayı gözünüzde canlandırıp ve atılanın da şanı yüce Allah’ın gönderdiği aziz kitap olduğunu düşününce, o kimseden yerler, gökler dahi nefret etmez mi? Arş titremez mi?
Geleceğini bile bile, kasten, inatla, kibirle... Bu nedenle ehli kitabın ekserisi inanan azınlık harici inanmazlar.
Cümle başında geçen (istifham) soru inkâridir. ‘Böyle yapmanız inanılmaz derecede kötü.’
‘ كُلُّ ’ lafzı hem zaman, hem mekanda kullanıldığından, nerede, ne zaman olursa bu hep böyledir, demektir.
Cümle mefulü mutlak olduğundan ‘ahitlerin her çeşidi, her defası kesin olarak Beni İsrâil’den alınmışsa bozulacaktır. Uyanık olun, aldanmayın’ ikazını içerir.