107- Bilmez misin ki muhakkak göklerin ve yerin saltanatı Allah (c.c.)’ındır ve sizin için Allah (c.c.)’tan başka bir dost ve yardımcı yoktur.
Meani’de bir kural vardır: Muhataba yani ikinci şahsa hitab(sen), aynı zamanda umuma hitabtır. Bu kuralı bu âyette açıkça görüyoruz. Âyetin başı Efendimize (s.a.v.) ‘Sen’ diye hitab ederken, sonu ‘Siz’ diye devam ediyor.
Cümle soruyla başlayıp bilinmemesinin kerahetini anlattığından inkaridir. Âyette bütün mükevvenatın Allah’ın olduğunu bilmek bizim ve sahip olduklarımızın, sahip olmadıklarımızın ve sahip olmak istediklerimizin Allah’ın olduğunu hatırlayıp, O’nun sanat ve kudretini, bizim acizlik, zayıflık ve muhtaçlığımızı bilip, O Yüce Zat’a itaatle selamet bulmamız isteniyor.
Biz mahlukatın en muhtacı, en acizi, en korunmaya muhtaç olanıyız. Bize yerden gökten, canlıdan cansızdan, yaştan kurudan, zarar, sıkıntı, acı, keder gelebilir. Biz kendimizi koruyacak durumda değiliz. Her ne kadar mecazi dost ve yardımcılarımız olsa da onlar da bizim gibi aciz, güçsüz, fani, muhtaç.
O halde bizim gerçek manada dostumuz, yardımcımız Cenâb-ı Allah. O bize tayin ettiği zaman gelinceye kadar gece ve gündüzün her türlü afetinden korur. Ve bizi rahatlatmak için bize duâlar öğretir. Âyete’l Kürsi, Fatiha, Felak, Nas sureleri gibi.
Ne ilmim var ne taatim
Ne gücüm var ne takatim
Meğer senin inâyetin
Kıla yüzüm ak Çalabım Yunus
Bilmez misin ki; Allah herşeye kâdirdir. Bilmez misin ki; bütün göklerin ve yerin devleti, görünen ve bilinen, hatta akıl yoluyla tahmin edilen şu kâinatın hakimiyeti, saltanatı hep Allah'ındır. Bu âlemde her gün, her gece, her saat ve her an neler yapılır, neler yıkılır? Ne icatlar, ne imhalar olur, ne kudretler açığa çıkar? Ne hikmetler ortaya konup uygulanır, ne nesihler, ne insahlar, ne tehirler, ne taciller (öne alma), ne unutturmalar icra kılınır; görmez misin?
Kâinatta zaman zaman, yer yer, semt semt, tek tek, an be an çeşitli oluşum ve dönüşümlerle nâsih ve mensuh denilebilecek olaylar icra edildiğini, yıkılanların yerine yenilerinin geldiğini müşahede etmez misin?
Böyle sonsuz bir kudretin sahibi olan Allah, teşrî âleminde niçin nesih yapmasın? Niçin neshettiği bir hükmün yerine daha iyisini, daha hayırlısını, en azından onun dengini koyamasın? Niçin daha önce gönderdiği Tevrat ve İncil'in bazı hükümlerini nesheden yeni bir kitap, yeni bir din inzal edemesin? Ve niçin bu kitapta, nâsih ve mensuh hükümler bulunmasın?
Bilakis her zamana, her mekana, her muhite uygulanabilen, nâsihli ve mensuhlu, takdimli ve tehirli, hem kalıcılık ve hem de değişkenlik özelliklerini taşıyan ilâhî sünnetlere uygun hükümler koymak hikmet değil midir?
Yoksa siz, bu göklerde ve yerde başka bir yöneticinin, başka bir kural koyucunun hükümran olduğunu mu sanıyorsunuz? Hayır sizin için bu yaratılış âleminde Allah'dan başka veliniz, O'ndan başka bir koruyucunuz, O'ndan başka bir yardımcınız yoktur.
Efendimiz’e (s.a.v.) Allahu Teâlâ’nın ‘Bilmez misin?’ buyurması, takrir için istifhamdır. Yani muhakkak ki biliyorsun, hiç bilmez olur musun, anlamını taşır.
İnsanlardan hiç kimse neshi Efendimiz (s.a.v.) kadar bilmemektedir. Çünkü Resûlullah (s.a.v.) herkesten daha fazla yerin, göğün melekûtunun esrarına vakıftı. Onun ilmine nisbetle başkalarının ilmi yok sayılır. Peygamber ilminin yanında evliyanın ilmi, yedi denizin yanında bir damla kadardır. Bütün peygamberlerin ilmi de Efendimizin (s.a.v.) ilminin yanında bu kadardır.
✧ Hakiki dost, sıkıntı anında imdada yetişendir. Hz. Ali
✧ Dostun hayırlısı hakkâni hizmetlerde sıhhatli ve becerikli olandır. Ebu Hasan Harkâni
✧ Dostun hayırlısı hayırlı ve sevaplı işleri yapıp dostunu da hayır işlere teşvik edendir. Dostun şerlisi ‘Gel ölmeden önce yiyelim, içelim, hayatın tadını çıkaralım’ diyen kimsedir. Ebu’d Derda