Sureler

Göster

Bakara Sûresi 110. Ayet

وَاَقٖيمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَؕ وَمَا تُقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللّٰهِؕ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصٖيرٌ

110- Namazı gereği üzere kılın, zekatı verin, kendiniz için hayır işlerden önceden ne gönderirseniz Allah (c.c.) katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah (c.c.) bütün yaptıklarınızı görücüdür.


Müminlere, düşmanın, düşmanlığın karakterleri bildirilip buna karşı sakin olması, emri ilâhi doğrultusunda hareket etmesi anlatıldıktan sonra müminin müminlik alameti, olmazsa olmazı olan namaz ve zekat emri yeniden hatırlatılıyor.

Namazı düzeltmek tabiri, gün be gün kemale gelerek namazın kalitesini, derecesini yükseltme emridir.

Âyetin öncesiyle irtibatı; insanın hayatı boyu moralini bozacak, huzurunu kaçıracak, Yahudi meşrep kimseler olabilir. Bu da huşu ile namaz kılmayı engeller. Bu durumda af yolunu seçmek insanı rahatlatır. İntikam duygularını yatıştırır. Ona karşı alacağı bir tavır olmadığını anlayan nefis, kendi işine döner. Kafasını kurmakla meşgul olmaz ve olayı çabuk unutur. Bir müddet sonra da tabii olarak öfkesi diner. Yüce Allah öfkesini yenenleri medhetme babında ‘Öfkelerini yutarlar’ Ali İmran, 134 buyurmuştur.

Yolculukta ağzı sıkıca bağlanan su tulumunu misal getirmiştir. Ağzı sıkı olduğu için dökülmemiş, sahibini susuz bırakmamış. Gazap anında mümin kendini biraz sıkmalı. Öfkesini yutmalı, diline sahip çıkmalı ki cennet müjdesine mazhar olsun. Kendini sabra alıştıran mümin, aceleyi terk eder. Teenni ile davranır. Günlük hayatını namaza da yansıtır. Acele etmeden tefekkürle namazını düzgün kılar.

‘Nefsinize hayırdan ne takdim ederseniz onu bulursunuz’ cümlesi (husustan umuma itnab) zaman kaybetmeden hayır yapıp, ölmeden, herşey bitip dönüşü olmayan yolculuğa çıkmadan önce hayatı hayırla yaşayıp hayırla sonlandırmamızı telkin ediyor.

Âyetin zımnından ‘Kim zerre kadar hayır yaparsa onu görecektir ’ (Zilzal, 7) âyetine telmih var.

Yapılan ameller anında kayda geçiyor, zaptu rapt altına alınıyor. (Enam, 132)

Kargoya verilmiş mal gibi sahibinden önce yerini buluyor.

‘ قَدَّمَ ’ kelimesi lugat manası itibariyle yönelmek, gelmek, ele almak, girmek, eskimek, üzerinden zaman geçmek, önde olmak, süratle neticelenmek, ayak, ilerilik, öncelik, iyilik, amel, yiğit, kahraman, atılgan, başlangıç, askeri rütbe, öncü kuvvet, anlamlarına gelmektedir.

Bu manalara göre düşündüğümüzde amelimizin bizi nereye götüreceğini biraz daha anlamış oluruz.

Yüce Allah’ın yaptıklarımızı gördüğünü hatırlatması şunu ifade eder: (lazım melzum alakası) ‘Bizim kontrolümüzde olduğunuzu unutmayın. ameli kime gönderdiğinizi de hesab ederek yapın. O ameli yaparken ne niyetle yaptığınızı, nasıl yaptığınızı, nerede, ne zaman, kiminle, ne tarzda, ne bekleyerek yaptığınızı bilir. Ne yapmadığınızı da bilir.(mefhumu muhalifi).’

‘Basîr-بَصٖيرٌ  kelimesi beşi birlik dediğimiz ‘ فَعِيلٌ’ kalıbından (İsmi fail, ismi meful, sıfatı müşebbehe, masdar, mübalağalı ismi fail)

Yani amelinizi hem görür, hem gösteririm. Hem de yaptığınız amelde rızâmı görmek isterim. Sizi nazarıma mazhar ederim. İstersem her şeyinizi izhar ederim. Basir benim binbir ismimden sadece biri (tağlib, cüz-kül alakası). Birini duyunca hepsini hatırlayın ve ona göre davranın. Sizin yaptıklarınız kayda geçiyor. Cezasını düşünün.

Efendimiz (s.a.v.) birgün mezarlığa uğradı ve onlara şöyle seslendi:

- Esselamü aleyküm ey kabir ehli! Bizim yanımızda sizinle ilgili haberler var: Kadınlarınız evlendi, evlerinize başkaları yerleşti ve mallarınız taksim edildi.

Hatiften gizli bir ses Resûlullah’a (s.a.v.) cevap verdi:

- Bizim tarafımızdan da size haberler var: Önceden ne gönderip takdim ettiysek onu gördük. Ne infak ettiysek burada o kadar kâr olarak karşımıza çıktı. Geride ne bıraktıysak onun hüsranına uğradık. O bizim için zarar oldu.

 

el- Basîr (c.c.)

Basîr, her şeyi gören, her şeyin hakîkatini gören, bilen, hiçbir şey kendisinden saklanamayan, yapılanları tek tek zaptedip muhafaza eden demektir.

Kur’ân’ı Kerîm’de ‘Basîr’ ismi, 4 ayrı anlamda, ‘sezen’, ‘gözüyle gören’, ‘kesin delil sayesinde gerçeği idrak eden’ ve ‘ibret gözüyle bakan’ anlamlarında kullanılır.

Allah, her şeyi hakkıyla gören; küçük, büyük, gizli, açık her şeyi aynı seviyede gören ve müşahedesinde yanılmayan, düşüncedeki tasavvurları gök cisimleri kadar açık gören, O'dur.

Onun görmesine hiçbir şey engel olamaz. Kâinatın herhangi bir noktasında hiçbir hâdise yoktur ki, Allah onu görmüş ve işitmiş olmasın.

Bu ilâhî ismi düşünen mü'min, bütün eşyayı birlikte görmenin ancak Allah'a mahsus olduğunu hatırlar. Yaptığı her işin görüldüğünü ve söylediği her sözün işitildiğini düşünerek bu sermayesini daha dikkatle harcamaya çalışır. Kendisine ihsan edilen bu nimet sayesinde, hem Rabbinin Basîr olduğunu bilme şerefine erer, hem de renk, şekil ve sesler âlemlerinde tecelli eden ilâhî sanatları hayret ve hayranlıkla tefekkür eder.

‘Basîr’ kelimesi, Kurân-ı Kerîm'de 51 âyette geçer, bunlardan 41 âyet-i kerîmede Allah'ın ismi olarak zikredilmektedir.