Sureler

Göster

Bakara Sûresi 121. Ayet

اَلَّذٖينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِهٖؕ اُولٰٓئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهٖؕ وَمَنْ يَكْفُرْ بِهٖ فَاُولٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَࣖ

121- Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler o kitabı gerektiği gibi okurlar. İşte böyle okuyanlar O’na iman edenler bunlardır. Kim o kitabı inkar ederse, işte ziyana uğrayanlar onlardır.


Cümle sıfatlı kinayeyle başlamış, ‘Kitap verilenler.’ Bu tabirden kasıt Ümmet-i Muhammed olmakla beraber, daha önceki asırlarda Allah’ın kitabına muhatap olup O’nun hakkını vererek okuyanlar, onun yolunu takip etmiş olur. Yoksa müsteşrikler gibi okuyup şerre alet edenler, gösteriş için, maddi menfaat için, rızâ-i ilâhiden gayrı gayeler için okuyanlar, içindekileri yaşamayanlar, ona gerçekten inanmış olmazlar.

Bu inkar onların pişmanlığı, hüsranı olur. Çünkü Kur’an-ı Kerim hakkı bâtılı, iyiyle kötüyü, doğruyla eğriyi birbirinden ayırt eden Furkan’dır.

O, yeryüzünde Allah’ın kopmaz ipidir. Ona gerçekten sarılan kurtulur. Onu bırakan ateşten çukura düşer, iflah olmaz. Ondan uzaklaşan ahseni takvimden esfeli safiline düşer. Mahlukun gözbebeği iken, gözden düşer. Cenneti kazanmak üzere geldiği dünyada gaflet, dalalet, cehâlet batağına düşer. Allah’ın nazarından düşen, bütün kainatın nazarından düşer, düşmanlığını kazanır. Bundan büyük hüsran olur mu?

Oysa Kur’an, Üstad’ın deyimiyle bütün ilimlerin menbaı, sırlar hazinesi, fıtratın tercümanı, edebiyatın en büyük mucizesi ve gaybın lisanıdır.

Hikmetin menbaı yüce Kur’an, bizim mürşidimiz, imamımız, üstadımız, her bir adapta rehberimizdir.

Maddi mânevi bütün dertlerimizin dermanı, yüce Rabbin fermanı, bize Rabbimizi, yarattıklarını ve kendimizi tanıtan hutbe-i ezelidir. Şimdi düşünelim:

Kur’an’ı hayatımızdan çıkardığımızda ne hale geliriz?

Serseri mayın gibi dengemizi kaybeder, hangi tarafa yalpalayacağı belli olmayan sarhoş hale geliriz. Yolumuz karanlık, delilimiz sahte, önderimiz şeytan olur. Bundan büyük bir hüsran olur mu?

Üstelik âyette ‘ خَاسِرُونَ / Ziyancılar’ diye ism-i fail gelmiş. Yani sadece kendileri zararda, ziyanda değil. Başkalarını da ziyana sokan bedbaht, uğursuz, zarar makinesi haline gelmişlerdir. Kezzap gibi döküldüğü yeri kirletmek şöyle dursun; yakar, yırtar, kullanılmaz hale getirir.

Doğru yoldan ayrılınca, yolsuzluklar, kötü yollar, şaşkınlıklar, sapıklıklar meydana çıkar. Çünkü artık şeytanın adımları takip edilmektedir. Şeytanın hocalığında insan şeytanı olup ‘Hasirin’ zümresini oluşturacaktır. Allah cümlemizi bu kötü akıbetten korusun.

Bizim kendilerine kitap verdiğimiz ehliyetli kimseler o kitabı dikkatle ve tane tane, dillerine vird ederek okurlar. Tahriften, karıştırmaktan koruyarak, kelimelerinin telaffuz, mânâ ve hükümlerini cidden gözeterek, anlamadıklarını ehlinden sora sora, iyi niyetle, temiz kalble ve temiz ağızla okurlar.

Gelişi güzel bir eğlence gibi okumazlar. Şarkı, gazel, türkü, mânî, roman, hikaye yerine koymazlar. Kemal-i hürmet ve ta'zîmle, edeble okurlar. İşte böyle okuyanlar, o kitaba iman ederler ve gerçekten Kitap sahibidirler.


Sebeb-i Nüzul

Bu âyet, ashabın âlimlerinden Abdullah b. Selam ve benzeri kimseler gibi Kitap ehlinin müminleri hakkında nâzil olmuştur. Bunlar Tevrat ve İncil'i hakkıyla tilavet edegelen gerçek iman sahibi kimseler oldukları için Kur’an'a ve Efendimiz'e (s.a.v.) iman etmişlerdir.

Cafer b. Ebû Talip (ra) ile birlikte otuz iki Habeşli, sekiz de Şam rahipleri olmak üzere bir gemide gelen kırk kişi de bu cümledendir. Onlara Ashab-ı Sefine denir.