137- Artık onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, doğru yolu bulmuşlardır. Yüz çevirirlerse, muhakkak size karşılık ayrılık ve düşmanlık üzeredirler. Onlara karşı Allah (c.c.) sana kafi gelecek, O Allah (c.c.) her şeyi işitir, her şeyi bilir.
Sizi kendi sapık inançlarına çağıran, hidâyetin kendilerinde olduğunu iddia edenler sizin inandığınız gibi Kuran’a, son Peygambere inanırlarsa, hidâyettedirler, yüz çevirirlerse ayrılık içindedirler. Allah (c.c.) onlar hakkında sana kafidir. Seni onlara karşı asla yardımsız, desteksiz bırakmaz.
Bu kelime, Kur’an’ın en uzun kelimesidir. Ayrıca bu kelimenin unutulmaz bir hatırası vardır. Hz. Osman’ı şehit ettiklerinde Kur’an okuyordu ve mübârek kanı bu kelimenin üzerine akmıştı. Çok manidar bir tevafuk; ‘Allah, onlar hakkında sana kafi gelecek.’
‘İnandık deyiniz!’ buyurulması, iman konusunda kalb ile tasdikin yanında dil ile ikrarın da gerekliliğini dile getirmektedir.
Ezelî ilmiyle, büyük-küçük, mümkün-muhal, gizli-aşikâr her şeyi bilen. İlmi, yaratılmış ve yaratılmamış her şeyi birlikte ihata eden (kaplayan, içine alan). Her şeyin başlangıcını ve sonunu bilen, yerde ve gökte, dünyada ve âhirette, şehadet ve gayb âleminde ilminden hiçbir şey saklı kalamayan, ezel ve ebed arasında bulunan her şeyi ezelî ve ebedî ilmiyle kuşatan Yüce Allah demektir.
‘İlm’ kökünden mübâlağa sıfatı olan ‘alîm’, ‘her şeyi hakkıyla bilen’ demektir. Allah-u Teâlâ'ya nispet edildiğinde ‘zaman ve mekân kaydı olmaksızın, büyük-küçük, gizli-âşikâr, her şeyi, her hâdiseyi hakkıyla bilen’ manâsına gelmektedir.
‘Alîm’ ismi, Kurân-ı Kerîm'de 153 yerde Allah'a nispet edilmiştir. Yanında başka bir isim bulunmadan kullanıldığı takdirde, bir çeşit fiil fonksiyonu icrâ ederek mef'ul de almıştır. Bu durumda genellikle ‘Allah, her şeyi bilendir’ şeklinde kullanılmıştır. Aynı tür kullanımın başka örneklerinde ‘Allah, kalplerinizdekini en iyi bilendir’ anlamındaki şekliyle de çok sık geçmektedir. Bu ismin Kurân'daki yalın kullanımları ‘Allah, yaptıklarınızı, müttakîleri, zâlimleri, müfsitleri hakkıyla bilendir’ şeklindeki ifâdelerle konuyu daha somut hâle getirmiştir.
‘el-Alîm’ ismi, Esmâ'ül-Hüsnâ'dan ‘hakîm’, ‘semî’, ‘vâsi’, ‘azîz’, ‘habîr’, ‘halîm’, ‘şâkir’, ‘kadîr’, ‘hallâk’ ve ‘fettâh’ gibi cemâl ve celâl ifâde eden isimlerle çeşitli terkipler oluşturarak kullanılmıştır.
Alîm, ‘bilgi sahibi’, ‘çok bilen’ anlamındadır. Allah, her şeyi tam mânasıyla bilir. O her şeyin, içini, dışını, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını, bitişini çok iyi bilendir. Allah'ın bilgisine sınır yoktur. O, her şeyi bilir. Olmuşları bildiği gibi, olacakları da aynı şekilde bilir. Onun için, olmuş-olacak, gizli-açık söz konusu değildir. Bunlar, insanlar hakkında geçerlidir. İnsanların bilmesi nisbî ve ârızîdir. Allah'ın bilmesi ise, zâtî'dir. Onun için O'nun bilmesinde dereceler bulunmaz. Hiç bir şey ilminin dışında değildir.
Güneşin ziyası hangi sahaları kaplıyorsa, o sahadaki bütün varlıkları birlikte görür, hepsini beraber bilir ve her biriyle aynı anda beraber ilgilenir. Burada sıraya koyma söz konusu değildir. Güneşi şuurlu farz etsek ve ziyasına ilim desek, güneş bütün çiçekleri, ağaçları, yaprakları, otları, karıncaları, insanları ve daha nice varlıkları bir anda ve beraber bilir. Onun bilmesinde az-çok, büyük-küçük fark etmez.
Selimiye Camiinin mimarî özelliklerini biz de biliriz, Mimar Sinan da. Ama, onun bilmesi fiilîdir. O, Selimiye’nin minarelerini yapar, kubbesini çatarken, ilmiyle kudreti birlikte çalışmıştır. Bizim aynı şeyleri bilmemiz ise bundan çok farklıdır. Bizimkinde, yapılmış olanı sonradan öğrenme söz konusudur.
Her şeyi bilerek ve hikmetle yaratan Allah’ın, eşya hakkındaki ilmi ‘fiilî bir ilimdir,’ mahlukatın ilmine benzemez.
İnsan kendisine ihsan edilen o cüz’î ilmiyle Allah’ın Alîm ismini tanır. Her şeyin ilimle vücut bulduğunu, hikmetli ve mânâlı yaratıldığını anlar. Bir hayvan, kendi iç organlarından bile haberdar değilken, insanın bu kadar geniş bir sahada ilmiyle dolaşması, onun için büyük bir şereftir. Arzın halifesi olan insan, kendini okuduğu gibi, kendini okumaktan aciz mahlukları da okumakla vazifelidir.
Günde 150 kere ilim zenginliği için okunur.
‘Ya Alîm’ zikrine devam eden, gizli sırlara vakıf olur. Her şey, ona beyan olur. Okuyanın ilmi artar, hikmetli konuşur ve yüce makamlara erişir.
‘El-Alîm’ ismi şerîfini söylemeye devâm edene mânevî sırlar açılır hikmet ve mârifete kavuşur.
‘Yâ Allâmel ğuyûb’ virdine devam edenler, gayb erenleri ile konuşurlar.
‘Yâ âlimel ğaybi veş-şehâdeh’ diye namazlarının sonunda 100'er defa okuyanların kalp gözleri açılır.
‘Yâ allâmel ğuyûbi fe lâ şey e yefûtuhû min ılmihi ve lâ yeûdüh’ diye bu esmâyı okumaya devam edenlerin unutkanlıkları gider, hıfzetme güçleri artar.
Her kim ‘Yâ Allâmel Ğuyûb’ diye kendinden geçinceye kadar zikrederse; rûhu, maverâlara yükselir, sır perdesi aralanır.
Bu ismin adedi, 150'dir. Mezkûr adedi okumayı âdet edinenler, ilim tahsilinde kavrama gücü elde ederler.
Kim sabah ve akşamları ‘Bismillâhillezî lâ yedurru measmihî şey'ün fil ardi ve lâ fis-semâ' ve hüves-semîul alîm.’ diye 3'er kez okusa, bütün belâ ve musîbetlerden Allah'ın izni ile korunur.
Bu adı devamlı ananlar, Hak Teâla'nın her türlü yardımını görür, dünya âfetlerinden, musîbetlerinden uzak kalırlar. Ayrıca bilmedikleri şeyleri de yine Allah'ın inâyetiyle çabuk ve kolayca öğrenirler. Konuşmalarında mantık ve hikmet sahibi olurlar.
Bu âyet nâzil olduğu zaman, Resûlulah (s.a.v.) yahudilerle hıristiyanlara, ‘Allah böyle emretti’ diye söylemiş ve bu âyeti okumuştu. Hz. İsa'nın isminin anılmasına gelince, yahudiler, inkar edip, ona küfrettiler. Hıristiyanlar da ‘İsa diğer peygamberler gibi değildir, o Allah'ın oğludur.’ dediler. Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu: Ey müminler, siz onlara söyleyiniz ve şöyle haber veriniz: Eğer yahudiler ve hıristiyanlar sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse gerçekten ihtida etmiş, doğru yola girmiş, hak yolu tutmuş olurlar, aranızda birlik ve bütünlük sağlanmış olur. Eğer yüz çevirirlerse onlar hakikaten şikak, yani ihtilaf, münakaşa, parçalanma ve didişme içindedirler.
Onların şerrine karşı Allah sana kâfidir. Biraz geciktirse bile hiç şüphesiz onların hakkından gelecektir. Ve O Allah Semî'dir, duânızı ve her söylediğinizi işitir; Alîm'dir, gizli niyetlerinize varıncaya kadar her şeyinizi bilir ve ona göre hükmünü icra eder. Hakka ihlâs ile sarılmanın hükmü, felah (kurtuluş) ve zaferdir. Hakka karşı muhalefet ile direnmenin hükmü de, er veya geç helâke uğramaktır.