169- Şeytan size sadece kötülüğü, hayasızlığı ve Allah'a karşı (Allah hakkında) bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.
Şeytanın işi; kötülüğü, fuhşu emretmek ve Allah’ın dini, hükmü, kaderi, kitabı, resûlü üzerine cahilane konuşmayı telkin etmek. Bu görevini asırlardır sürdürmekte. Günahkar, hayasız olur, cesur olur ya. Peşine takıp gerekli telkinleri yapıp şeytanca eğittiği kimseleri kendine sekreter yapar, yetiştirir. Onlar da insan şeytanı olur çıkarlar. Mü’minlere dil uzatır, yanlış telkinler yapar. Çeşitli hile ve entrikalarla şeytana vezirlik, vekillik, sözcülük, şeytani maharetlerine göre görevlerini sürdürürler. İnsanların itikatlarını, fıtratlarını, niyetlerini, tiynetlerini, ahlâklarını bozmaya devam ederler.
السُّوء lügat itibariyle kötülük yapmak, fena hale gelmek, ateş, keder, üzüntü, çirkinlik, felaket, günah, alaca tilki, ayıp, ayıp yerler, kusur, suç, küçük günah, eksiklik, kötü huy, çirkin iş,... demektir.
Görüldüğü gibi, şeytanın emrettiği şeyler de kendi gibi meymenetsiz ve çirkin. Nefse uyan, dünyaya dalan, ilim, irfan ve ibadetten uzak kalan şeytanın rüzgarına tutulur. Hayasını alır; ayıp işler yaptırır. Tesettürünü alır; edepsiz eder, yalan, hile ile günah bataklarına daldırıp haram işletir, huylarını kötüleştirir. Çekilmez hale getirir.
İşlediği günah ve isyanlar yüzünden felaketlere düçar eder. Üzüntü girdabına düşürür, çirkin işler yaptırır. Onulmaz yaralar açar. Bütün güzel meziyetlerini, kabiliyetlerini azar azar elinden alır, perişan eder.
“Kendisini şeytan çarpmış da yeryüzünde başı boş dolaşır.” (Enam, 71)
Cenâb-ı Hakk’ın harama verdiği ilk ceza; haram işleyen o haramdan artık zevk alamaz, fakat yapmadan da duramaz hale gelir. Güzelim ömür sermayesini şeytanı ve şeytanlaşmış kimseleri takip etmekle, nefsi emmareye boyun eğmekle tüketir. İki cihan saadetinden mahrum kalır. O melun şeytandan Allah’a sığınırız...
السُّوء Sonuçta başarısızlığa, üzüntüye ve felakete götüren tüm isyan ve günahlardır. İster azalarla işlenen, ister kalbi ameller olsun, fark etmez. الْفحَْشَاء lügatta söz ve işin çirkin olması, yüz kızartıcı söz veya iş, had ve ölçüyü aşmak... manalarına gelir. Yine şeytanın pis emirleri, kötü telkinleri, menfur dürtüleridir.
Şeytan kendine uyan kimseleri dilinden yakalar, ona günah, müstehcen, çirkin, boş, yalan, gıybet gibi sözler söyletir. Çok konuşturur, kıran, inciten zehir gibi sözler söyletir. Tatlı dili yağcılık, doğru sözü aptallık, gıybeti savunma, yalanı koruma diye telkin eder. Onu gözden düşürüp sevimsiz hale getirene kadar uğraşır. Otomatiğe geçirir. Kendi yeni hileler peşine düşer.
Sadece dilde değil yedi zahir azanın da, kalbin de, aklın da hududu aşması için, onları günaha sokmak için durmadan çalışır. Kah çok yedirir, kah safahata düşürür. Kah tembellikle kıskıvrak bağlar, hayra mani olur. Günahları cazip gösterip süsleyerek din, ahlâk, insanlık, edep ölçülerini aştırır. Günahların açıkça işlenmesinde bir mahzur görmez hale getirir.
Sınırı aşmakta öyle ileri gider ki Allah’a bilmediği şeylerle iftira atma küstahlığında bulunur. Dini yalanlar, hükümlere dil uzatır. Cahilane ahkâm keser, fasid deliller üretir. Hem dâll, hem mudill olur. Bulaşıcı hastalığa yakalanan kimse gibi kendi kötülüğünü başkasına bulaştırır. Bu kötü akıbete uğramaktan Allah’a sığınırız...
‣ Fahşâ kelimesi lügatta; sınırı, alışılmış ölçüyü aşan her şey, söz veya cevapta taşkınlık etme, yüz kızartıcı söz veya davranış, çok çirkin olan zina olayı, Allah’ın yasakladığı her çirkin şey, her amelde haddi tecavüz etme, konuşurken veya cevap verirken haddi aşan erkek ve kadın, kötü ahlâklı, gerçekten cimri... manalarına gelir.
‣ Fahşâ dünyada had cezasını, ahirette ise azabı gerektiren şeydir. Cehaletin bir çeşidi olup hilmin karşıtıdır.
‣ Fahşâ (hayasızlık); aklın reddettiği, şeriatın çirkin gördüğü aşırı derecede çirkin olan her şey, isyan ve günahların en çirkini, kötülük bakımından en büyüğü, demektir. ‘Kötülük / السُّوء’ kelimesinden daha çirkin ve daha ağır bir kelimedir.
‣ ‘Fahişe’ kelimesi Kur’ân’da on üç yerde, çoğulu olan ‘fevahiş’ kelimesi de dört yerde geçmektedir.
‣ السُّوء ’dan sonra لْفحَْشَاء ’nın gelmesi, hususi olanın umumi olan üzerine atfedilmesidir. Çünkü Sûu; bütün günahları kapsar, fahşa ise günahların en çirkinidir.
‣ Fahşa maddî ve manevî tüm aşırılıklardır. Eşya talebinde, mal talebinde aşırılık, rızık talebinde, bilgi toplama talebindeki aşırılık, sevgi ve saygıda aşırılık, hedeflerdeki aşırılıklar, yeme içmedeki aşırılık, ya da kadın erkek ilişkilerindeki aşırılıklar, bu kısma dahildir.
‣ Masiyet ve günaha ‘Sûu / kötülük’ denmesi, kişinin aklını bulutlandırıp çalışmaz hale getirdiği içindir. ‘Fahşâ / çirkinlik’ denmesi ise, insana çirkinlik verdiği içindir. Buna göre kötülük ve çirkinlik kelimelerinin ‘günah’ anlamında kullanılmaları, mübalağa için masdarı sıfat olarak kullanmak gibidir. (رَجًلٌ عَدْلٌ / adil adam’ sözü gibi.)
إِنَّمَا hasr ifade eder, bu da şeytanın sadece kötülükleri emrettiğini bildirir. Ancak şeytanın bazen, hayra davet ettiği de görülür. Maksadı, o kimseyi hayırdan şerre çekmektir.
Efendimiz ﷺ ‘Muhakkak şeytan çok kere sizi ilim ile meşgul etmek sûretiyle amelden alıkoyar’ buyurdu. Sahabeler ‘Bu nasıl olur?’ deyince şu cevabı verdi:
- Şeytan; ‘İlim öğren, öğrenmeden amele lüzum yok’ der ve daima ilmi teşvik eder. Ameli sona bıraktırır ve derken adam, amel etmeden ölür gider.
İnsanoğlunda şeytanın vesvesesi olduğu gibi, meleğin de ilhamı vardır. İnsanoğlunun bir çocuğu doğduğu zaman, iblis ona bir şeytan musallat eder, Cenâb-ı Allah da ona bir melek gönderir. Şeytan onun kalbinin sol tarafına yapışır. Melek ise kalbinin sağ tarafına yapışır ve her biri onu kendi tarafına davet eder. Hadis-i Şerif
Hadisteki hayra davet eden melek ‘aklî kuvvet’; şerre davet eden şeytan da ‘şehvet ve gadab kuvveti’ şeklinde de açıklanmıştır.
‣ Şeytan, size, ‘Allah şunu veya bunu haram kıldı’ sözünü söyleterek Allah’a iftira etmenizi sağlar.
‣ ‘Allah bunu emrediyor’ diye Allah’a iftira edip insanları aldatması, şeytanın yaptıklarının en çirkini ve en iğrencidir. Çünkü Allah’a yakışmayan vasıflar ile Allah’ı vasfetmek, günah çeşitlerinin en büyüklerinden, fuhuş ve kötülük çeşitlerinin en çirkinlerindendir.
Şeytanın bilmediğimiz şeyleri söyletmesi iki türlü olur. Birincisi Allah’ın ﷻ kanunlarına muhâlif kanun yapmanızı emreder.
İkincisi de hocalara söylettiği şeylerdir. Kişi kendi arzularını, ‘Cenâb-ı Allah Kur’ân-ı Kerîm’de buyuruyor ki’ diye söyler. Hadiste söylenmiş bir şeyi Allah’ın âyeti olarak, Allah’ın âyetlerini hadis-i şerif olarak veya gazetede, takvim yaprağında okuduğu, duyduğu atasözünü ‘Cenâb-ı Allah buyuruyor ki’ şeklinde aktarır.
Onun için âyet olanı âyet diye vermeye, hadis olanı hadis diye aktarmaya dikkat etmelidir. Bazı güzel sözler vardır, hadis mi değil mi belli değilse, ‘Bir güzel söz var’ denmelidir. Veya ‘Âyet midir, hadis midir bilmiyorum ama şöyle duydum’ demek gerekir.
Âyet olmayan bir şeyi âyet gibi göstermek çok büyük günahtır. Efendimiz ﷺ kendisi için, ‘Benim söylemediğimi bana nisbet eden Cehennemden yerine hazırlasın’ buyuruyor. Efendimiz’e ﷺ söylemediğini isnat eden Cehennemlik olunca, Allah’a ait olmayan bir sözü Allah’a isnat eden daha derinine gider.
Âyeti celile inançta taklitçi kimseleri zemmetmektedir. İnançta makbul olan istidlaldir, taklit değildir. Bu ifade bütün bozuk mezhebleri, hatta hakkı taklid etmeye bile şâmildir. Çünkü insan hakkı taklid ile kabul edince de, bilmediği şeyleri söylemiş olur ve zemmi hak eder.
Sû’u: Nefsin hazzı olan her günaha denir. Yusuf 53’de beyan edildiği gibi. “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü nefis kötülüğü emreder.” Nefis, içinde kendi hazzı olmayan bir şeyi emretmez.
Fahşâ: İçinde şeytanın hazzı bulunan her günaha denir. Şeytanın iğva ve idlalidir. “İblis: Senin izzetine andolsun ki, onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların müstesna, hepsini mutlaka azdıracağım, dedi.” (Sad, 82) “Ve mutlaka onları saptıracağım ve onları kuruntulara düşürüp, aldatacağım. Mutlaka onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar ve onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler. Ve kim Allah’ı bırakıp şeytanı dost edinirse, şüphesiz açıktan bir hüsrana düşmüştür!” (Nisa, 119) da buyrulduğu gibi.
Nefsin hazzı bulunan şeyde şeytanın hazzı yoktur. Zira şeytan insan için düşmandır. İnsanın nefsani veya ruhani bir şeyle zafer bulmasını istemez. Ancak tacizinde insanı sapıtma ve iğva vermekle mecbur eder ki ona dünyada, ahirette pişmanlık ve hasret olsun.
Şeytan yedi hazla kuruntu verir. Nefis hazları uğrunda zarurete düşer, zaruret vartasına yuvarlanır. “Şeytan size fakirliği emreder.” (Bakara, 268) Şeytan, ehli zeyğ (eğrilik ehli) ve ehli heva, nebilere tebaiyet nurundan mahrum olduklarında, dalâlet ve iğvada fasit itikatları, akli şüpheleri kalplerine ilka eder. Kendi reyleriyle baş başa kalıp hasta akıllarına, hislerinin afatına, vehim, hayal ve tabi zulmetlerine uyarak hakla batılı ayırd edemezler. Çünkü bu ancak şeriat nuruyla ayırd edilir. Bu durumda felsefeciler ve ibahiyyun gibi helak vadilerine düşerler. Küfürle ibaha, zındıka arasında bir itikatta kalır, saparlar, şeytan onlara iğva verir. O bozuk itikatlarını dile getirirler.
“De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (Araf, 33) Yani tevhid fıtratlarında olmayan şeyi söylerler. “Allah’ın insanı üzerinde yarattığı fıtrat” (Rum, 30)
Oysa “Elestü bi rabbiküm” ahdinde (Araf, 172) onlardan ‘Bela-Evet’ diye ikrar alınmıştı. Bu şeytanın hile mesabesinde kuruntusundan hasıl olmuştur. “Hem onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım (onları âniden yakalamam) pek çetindir!” (Araf, 183)
• إِنَّمَا tahsis ve tekit için gelmiş. Yani şeytan kötülük ve fuhuştan başka bir şey emretmez. Vesveseleri ilâhi emirlerden ayırabilmek için vahiy kökenli bilgiler elde edin, hevaya ve şeytana uymayın.
• يَأْمُرُكُمْ fiili telkin eder, vesvese verir, anlamında istiaredir. Şeytanın sürekli kötülükleri vesvese ederek insanlara musallat olması, kendisine itaat olunan bir amire benzetildi. Vesveseyi kabullenenler de, itaati kabullenen memurlara benzetildi. Bu istiare, vesveseyi kabullenenlerin, şeytanın tüm isteklerine boyun eğdiklerine bir remz ve işarettir.
Onların görüşlerinin değersizliğini, fikirlerinin hakirliğini, sefahet ve aşağılık durumda olduklarını gösterir. Yani ‘zelil, hakir, şeytanı başınıza amir yapmışsınız. Sanki size telkin etmiyor da emir veriyor. Siz memur gibi her emrine itaat ediyorsunuz. O sizi esir almış, emrine bağlamış tahakküm eder durumda. Siz de zilleti, meskeneti kabul etmiş durumdasınız.’
Şeytana emredicilik vasfı verilerek medih şeklinde zem olmuş sonraki cümlelerle de zemmi tekit olmuş.
• Kötülük, fuhşiyat, Allah’a karşı cahilane konuşmak fiilleri arasında muraatı nazır var.