Sureler

Göster

Bakara Sûresi 181. Ayet

فَمَنْ بَدَّلَهُ بَعْدَ مَا سَمِعَهُ فَاِنَّمَا اِثْمُهُ عَلَى الَّذِينَ يُبَدِّلُونَهُؕ اِنَّ اللّٰهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌؕ

181- Artık kim bunu işittikten sonra değiştirirse, vebali değiştirenlere aittir. Şüphesiz ki Allah, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.


Vasiyet edilen kimse işittikten sonra değiştirirse vebali onun üzerinedir. İnsanoğlu cehlinden ve hırsından mala mülke öylesine bağlanmış ki alacağı üç kuruş için hayatta olanı kandırdığı gibi ölmüş kimsenin vasiyetini değiştirebiliyor. Yalanla imanın bir arada barınmayacağını bile bile nefsi emmarenin, şeytani aleyhillanenin tazyikiyle vasiyetleri, vakıfları, sözleşmeleri, emanetleri zayi etme küstahlığında bulunuyor. Kul hakkının, zulmün, ana baba hakkının ahirete gitmeden verileceğini bile bile, örneklerini göre göre bu âdi cürümleri işleyebiliyor. Semî ve Âlim olan Allah’ın ﷻ murakabesini, hesaba çekeceğini, ceza vereceğini düşünmek bile istemiyor.
 

Artık kim bunu işittikten sonra değiştirirse

 بَدَّلَ fiili bir şeyi bir şeyin yerine koymaktır. Bu fiil عوض fiilinden daha geneldir. Çünkü عوض bir şeyin yerine bir şey koymaktır. بَدَّلَ ise karşılık olsa da olmasa da bir şeyi değiştirmektir.

Vasiyeti değiştirmek:

˗ Vasiyeti değiştiren ya vasidir; yazıyla ya da hakları taksim ederken değiştirir.

˗ Ya vasiyetin şâhidleridir; şâhidliğini değiştirir veya gizler.

˗ Veyahut da diğer insanlardır; malın vasiyet edilenlere ulaşmasına mâni olarak vasiyeti değiştirmiş olurlar.

˗ Ya da değiştiren, vasiyette bulunanın kendisidir. Allah’ın vasiyet yapılmasını emrettiği kimselere vasiyette bulunmayarak değişiklik yapmaktan nehyedilmiştir.

‘ بَعْدَ مَا سَمِعَهُ  / İşittikten sonra’

Bu ifade, değiştiren kimse bunu bile bile yaparsa günah olacağını gösterir. Çünkü o hususta bilgisi olmadan, sırf duymasının bir manası olmaz. Burada duyma, bilme manasındadır. İşitme fiili, anlama ve öğrenmenin mukaddimesidir. (Kevn-i sabık) Veya işitme, anlayıp öğrenmenin sebebidir. (Sebep-müsebbep)

Şüphesiz onun günahı değiştiren kimseyedir.

فَاِنَّمَا kelimesi hasr (sadece, ancak) manası ifade eder. اِثْمُهُ ’deki zamir, tebdile (değiştirme fiiline) râcidir. Mana ‘Bu değiştirmenin günahı ancak değiştirene aittir’ şeklindedir.

Kişi, mirasçılarına borcunun ödenmesini emreder, mirasçılar ödemezse ölen insana bu sebeple azab edilmez.
 

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa 1638’de ikinci Viyana Bozgunu müsebbiblerinden addettiği İbrahim Paşa’yı idam ettirmişti.
Doksan yaşındaki İbrahim Paşa idam edilmeden önce, hazır bulunan ümeraya Kara Mustafa Paşa’yı gösterip şöyle vasiyet etti:

‘Bu adam beni haksız yere katlediyor, kanıma giriyor. Yarın ruzi mahşerde iki elimle yakasına yapışacak; kendisinden şikayetçi olacağım.
Lakin size söylemek istediğim bu değildir, şudur; Padişah efendimize söyleyin, Mustafa Paşa’nın canına kıymasın. Görevinde bıraksın.
Zira milletin intikamını kafirlerden ancak bu adam alır. Başka kimse bu işi yapamaz. Mustafa Paşa’nın idamı düşmanlarımızın işini kolaylaştırır!’



          ✽     ✽     ✽
 

İhtiyaç sahibi akrabaları varken, yabancılara vasiyet edenin vasisi bu vasiyeti değiştirebilir mi?

˗ Kişi yabancılara vasiyet ederse, bu yabancı malı hak eder.

˗ Vasi bu vasiyeti bozar, akrabalara verir.

˗ Bu vasiyet ya üçte bir, ya da daha fazla olabilir. Eğer vasiyet malın üçte biri olursa, caizdir; değiştirilmez. Hz. Peygamber ﷺ, ‘Üçte birini verin; aslında üçte bir bile çok” buyurmuştur ve böylece üçte birden eksik vermenin mendûb olduğunu ifade etmiştir.

˗ Üçte biri vermek müstehabtır, çünkü bu onun hakkıdır ve daha sevaptır.

˗ Ölünün, varislerin durumları ve kalan malın miktarı nazarı dikkate alınır.

˗ Vasiyetin üçte birden fazla olması hususunda ihtilâf edilmiştir. Kimi, ‘bu ancak varislerin müsaadesi ile mümkündür’ derken, bazıları da, ‘varislerin sözlerinin ancak mal bırakan şahsın ölümünden sonra geçerli olacağını’ söylemiştir.
 

Muhakkak ki Allah Semi ve Alîm’dir.

Yani ‘Allahu Teâlâ vasiyetleri bihakkın duyan ve onları nasıl ise öylece bilen; bu hususta meydana gelecek herhangi bir değişiklik kendisine saklı kalmayan Zât’tır.’

Bu cümle Kur’ân’ı Kerim’de 45 yerde geçer.


Te’vilâtı’n Necmiyye’den...

 بَعْدَ مَا سَمِعَهُ Fuzuliyi terkle kabul kulağıyla işitip, rehbet burnu ile muhabbet gülünü koklayıp amel meşreblerinde vusûl zülalini tattıktan sonra, celal atıfetlerinde şaşırıp Aziz, Melik, Kebir’ül Müteal’in hallerini tağyir ettiler ve keşfedilen hitap ve varidatları perdelediler. Yakın olduktan sonra uzaklaştılar. ‘İslâm geldiği gibi, garib döndü.’

(Her türlü lüzumsuz şeyi terk eden insan hakkı, hakikati tam bir kabul ile dinler, rağbet eden, hevesli, istekli bir burunla, Allah ﷻ sevgisinin gülünü koklar, çeşitli amellerle Rabbine kavuşmanın serinliğini (zülalini) tadar. Aziz, Melik ve Kebir’ül Müteal’in hallerindeki değişikliği müşahede edince, celal ihsanları onu hayrete düşürür. Hitap ile keşfettikleri perdeler onlara kapanır, yakınlaştıktan sonra tekrar uzaklaşırlar. Makam-ı kabe kavseyndeki yayın iki ucunun birleşmesi, yaşlanan insanın çocukluğundaki süt dişlerinin tekrar çıkması gibi.)

فَاِنَّمَا اِثْمُهُ vebali, عَلَى الَّذِينَ يُبَدِّلُونَهُ Yani kalp, ruh, sır üzerine veya tabii insaniyetten çıkıp, ruhanileşme vasiyetini değiştiren herkesin üzerinedir.

اِنَّ اللّٰهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ Allah bu razı olunan vasiyeti duyar. Hakikat nefhasının kokularını teneffüs ettikten sonra niyetleri tabi meşreplere rücu edenleri bilir.

Nefsin bu vasiyet ile tahsis edilmesinin iki manası vardır:

1- Kalp, ruh ve sır indinde nefsi mahsusenin ölüp, Allah ﷻ ile beraber olduğu andaki, hususi vasiyettir. Zira nefsin hayatı ölümünde, ölümü de hayatındadır. Hepsinin hayatı da Allah ile huzurda, ölümleri de Allah’tan uzaklaşma iledir.

Bu sebepten ehli bu’d hakkında Allah şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki sen ölülere işittiremezsin…” (Neml, 80)

Ehli huzur hakkında da “Diri olanı uyarman için...” (Yasin, 70) buyurdu.

Burada emredilen vasiyet, nefsi emmaresi ölmek üzere olan kimseye mahsustur.

2- Nefse ne zaman kalp aynasından huzur nurları aksederse, nefsin zemim, aşağılık, fani, hayvani sıfatları zuhur eder. Ruhani, baki, güzel sıfatların tadını duyar, bunlarla razı ve mutmain olur, Rabbine döner. Nefis kendi sıfatlarında ölür, kendi katında hayır olanı terk eder. Çünkü “Sizin yanınızda olan tükenir, Allah’ın katında olan bakidir” (Nahl, 96) hakikatını bilmiştir.

Asıl vasiyeti insanın nefsi emmaresinin ölümünde hakiki ilim kalemi yazmıştır. Bu vasiyet de ruhun, bedenin, kalbin, sırrın akrabalarına ve çocuklarınadır. Onlar da bu vasiyete tazim ederek kabul ederler. Hadis-i Şerifte ‘Vaiz olarak ölüm yeter’ buyrulmuştur. Lakin kalp, ruh ve sır âlem-i ruhaniden, onların sıfatı da ruh-i hamide ve bakiyedendir. Bu meşrebi terk etmek ve ondan çıkmak cidden zordur.

 

Belagat

✽ Âyet-i kerime dal bid delalesiyle korumasız kimselerin haklarını muhafaza etmede daha dikkatli olmaya işaret eder.

✽ بَعْدَ مَا سَمِعَهُ ifadesi de, delalet-i tazammuniyesi ile kasıtla yapılan suçların hata ile yapılan suçlardan daha ağır olduğunu, vebalinin büyüklüğünü gösterir.

✽ اِنَّ اللّٰهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ , lazım; ‘Dediklerinize, düşünce ve hareketlerinize dikkat edin’ melzumdur.