192- Bununla beraber savaştan vazgeçerlerse; şüphesiz ki, Allah daima bağışlayan daima merhamet edendir.
Âyet, Mescid-i Haram’da mü’minleri öldürmeye kalkışan canilere bile tövbe kapısından ışık yakıyor. Eğer vazgeçerlerse Allah ﷻ Gafur ve Rahimdir. Küfrü, şirki bırakıp İslâm dinine gireni çok büyük, eşi benzeri bulunmaz bir ikramla karşılıyor. Hangi yaşta olursa olsun, hangi günahı işlemiş olursa olsun geçmiş günahları bütünüyle siliyor, affediyor, bağışlıyor.
Allah ﷻ mü’minlere savaşı vâcib kılmıştır. Bu savaşın, kâfirler vazgeçse ve tevbe etseler bile sona ermeyecek bir savaş olduğu akla gelebilir. Nitekim şer’î cezaların pek çoğu, kişinin tevbesi ile ortadan kalkmamaktadır. Allahu Teâlâ, savaşın hiç bitmeden süreceği zannedilmesin diye ‘Eğer onlar vazgeçerlerse, bilsinler ki Allah gafur ve rahimdir’ buyurmuş, kâfirler vazgeçtikleri takdirde, müslümanlar üzerinden onlara karşı savaş farziyetinin kalktığını bildirmiştir.
Ya da bu cümle ‘Eğer onlar şirkten vazgeçerlerse’ manasındadır. Yani ‘Kâfir, savaşı bırakmak sûretiyle Allah’ın mağfiret ve rahmetine nail olamaz, ancak küfrü bırakmakla buna nail olabilir.’
Küfürden vazgeçmek, aslında ancak tevbe ve İslâm’a sarılmakla gerçekleşir. Her ne kadar kelime-i şehâdet getiren kimse, zahiren küfürden vazgeçmiş sayılsa da bu ancak onun kanını-canını kurtarması hususunda müessir olur.
Âyet, her günahkârın tevbesinin kabul edileceğine delâlet eder. ‘Kasten adam öldüren kimsenin tevbesi kabul edilmez’ görüşü yanlıştır. Çünkü şirk, katillikten daha şiddetlidir. Allahu Teâlâ kâfirin tevbesini kabul ettiğine göre, kasten adam öldürenin tevbesini haydi haydi kabul edebilir. Yine kâfir, hem inkarcı hem de katil olabilir. Âyet-i kerime her kâfirin tövbesinin kabul edileceğine delâlet edince, katil olan kâfirin de tövbesinin kabul edileceğini gösterir.
Bu ismin el-Gaffâr isminden farkı, affın boyutunu ifade etmesindedir. Gaffâr, tekrar tekrar affeden, Gafûr ise işlenen günah ne kadar büyük olursa olsun affeden, demektir.
Gafur isminde, çirkinliklerimizi meleküt âleminden de saklamak vardır. Melekût âlemi, ruhaniler, melekler ve diğer göze görünmeyen nurani ve ecsamı latife sınıfı demektir. Maddi cisim taşıyan insanlık ve dünya âleminin zıddıdır. Dünya âleminde herkes birbirine saygı gösteriyorsa bu hal Allah ﷻ kusurlarımızı sakladığı içindir.
فَاِنِ انْتَهَوْا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ Sizden nefsin müzahame ve ateşi kesildiği, şehvet ateşi söndüğünde, nefsin davası sükun bulur. Kendine gerekli olana kanaat eder. Zimmi gibi olur, ona eziyet etmek caiz olmaz. Onu kendi haline bırakın, hakkını eda edip, hazların fuzulisini terk ile cizyesini verin. Mücahede endişesiyle ona eziyet etmeyin. Ondan istenen sırları muhafaza etmesi, nefis mücahedesinden fariğ olmamasıdır. Hatta kalbi masivadan boşaltması ve Mevlası ile huzur bulmasıdır.
• فَاِنِ انْتَهَوْا cümlesinde, şart edatının mazi fiil üzere gelmesi, şartın vukuuna rağbet izharı içindir.
• فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ cümlesinin tekitle gelmesi, talebi kelamdır. Mü’minlerin aklına gelen ‘Acaba o kafirler vazgeçerse, affolurlar mı?’ düşüncesine cevaben tekit getirilmiştir.