194- Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmetler (yasakları çiğnemekte) karşılıklıdır. Kim size saldırırsa onların saldırdıkları gibi siz de onlara saldırın. Allah’tan korkun ve bilin ki, Allah takva sahipleri ile beraberdir.
Haram aylarda kıtalin olmayacağını bildikleri halde mü’minlere saldıran müşrikler, Müslümanların müdafaaya geçmesini kınadılar. Cenâb-ı Hakk,‘Hürmetler karşılıklıdır. Siz mü’minlerin hassasiyetini, dine, mukaddesata olan saygı ve hürmetlerini istismar etmek istiyor, haram ayları, harem bölgeyi kendinize kalkan olarak kullanıyorsunuz. Ey mü’minler size izin! Onlar size saldırdıkları zaman siz de onlara saldırın. Fakat Allah’tan korkun, siz de öyle bir istismara kalkışmayın. Rabbinizin çizdiği hudutları aşmayın, Allah’ın ﷻ müttakilerle beraber olduğunu bilin.’
Bu âyet -dal bid delalesi ile- bir hayat nizamını, bir davranış tarzını mü’minlere armağan ediyor. Ve mü’minlerin canlarını, mallarını, ırzlarını koruma altına alıyor. İster fert, ister cemiyet, eğer Allah korkusu, yakini iman, İslâmi ahlâk üzere olmazsa kendi menfaati, ideali uğrunda yek diğerine adil davranmaz, doğru hareket etmez, hak hukuk tanımaz. Karşı taraftan bir müdafaa, bir direniş gördüğünde hemen konum değiştirip sanki çok dindarmış gibi dini siper alır. Zulmettiği kimseye hak adalet dersi vermeye başlar. Tıpkı âyetin sebebi nüzulünde olduğu gibi.
Cenâb-ı Hakk kullarının maksatlarını, istismarlarını çok iyi bildiği için emir ve yasaklarda zor durumda bırakılan mü’mine esneklik payı koymuş ‘onlar dönerse siz de dönün, onlar sizinle savaşırsa siz de savaşın, onlar sizi diyarlarınızdan çıkarırsa siz de onları çıkarın’ şeklinde uyarılarla mü’minleri gafil avlanmaktan korumuş.
Âyetteki الْحَرَامُ ’dan murad:
‣ ‘Hürmetler karşılıklıdır!’ Bu cümle, Müslümanlara tesellidir. Korunması ve gözetilmesi gereken her nesnede kısas vardır, ihlâl edilirse karşılığında ihlâl edenden öç alınır. Müşrikler geçmiş senede sizin haram ayınız Zilkade’nin hürmetini, sizi Kâbe’yi tavaftan men etmekle kaldırdıkları için, bu sene siz de aynı ayda, aynı şeyi onlara karşı tatbik edebilirsiniz. Zorla Mekke’ye giriniz. Size savaş açarlarsa, siz de savaşınız.
‣ Hurumât kelimesinin çoğul gelmesi, hem haram ayın hürmeti, hem haram beldenin hürmeti, hem de ihramın hürmeti kastedildiğinden dolayıdır. Hürmet ise kişinin çiğnemekten alıkonulduğu, engellendiği şeydir. Buna göre, âyetin manası, ‘Onlar hicretin altıncı yılında bu haramlara saygısızlık ettiklerinde siz durdunuz ve umrenizi hicretin yedinci senesinde kaza ettiniz’ şeklinde olur.
‣ ‘Eğer onlar sizinle savaşmaya yeltenirlerse, siz de onlarla savaşın’ şeklindedir.
‣ ‘Bu iki aydan her birinin haramlığı diğerinin haramlığı gibidir. O halde bu ikisinin hürmeti denktir’ şeklindedir.
‘Zaruretler, haramları mubah kılar’ kaidesinden hareketle, bu âyet insanlığa önemli bir hukuk kuralını öğretmektedir. Yüce Allah, şartlara göre, yasakladığı bir şeye cevaz vermektedir; öyleyse kanun yapmada da, şartlara göre hareket etme ilkesi benimsenmelidir.
Haccac, Sultan Melik’in veziri iken, adamlarına Kâbe’yi taşlattırır. Fazla bir zaman geçmez, Haccac’ın karısı kendisinden boşanmak istediğini söyler. Bütün ısrarlarına rağmen hanımının kesin kararı üzerine boşanırlar. Sultan Melik boşanma haberini duyunca, bu güzel kadına tâlip olur. Kadın, da nikâh şâhidi olarak Haccac’ı ister. Fakat bir şartla: Başını tıraş ettirip kel bir vaziyette merkep üzerine binerek saraya gelecek. Sultan Melik emreder, Haccac da boynu bükük kabul eder.
Bu ibretli hikâye, Allah’ın ﷻ haremine el uzatanın, karşılığında kendi haremine de el uzatılacağını acı bir şekilde göstermektedir.
Bu cümle haddi aşmaya karşılık olacak cezayı emirdir. ‘Size saldırana, saldırısına benzer bir tarzda, saldırınız! Aşırı gidip hakkınız olmayan şeyleri yapmaktan çekinin ve Allah’tan korkun! Bilin ki, Allah, kendisinden korkanlarla beraberdir. Onları korur ve muhafaza eder.’
Buna göre bir kimse sana zulmetse sana yaptığı zulüm kadarıyla hakkını ondan al, bir kimse sana sövse sana söylediği sözün benzerini ona geri çevir, bir kimse senin şeref ve haysiyetine (ırzına) dil uzatsa sen de ona karşılık ver. Şu kadar var ki babasına, annesine, oğluna veya bir yakınına haksızlıkta bulunma. O sana yalan söylese bile senin ona karşı yalan söyleme hakkın yoktur.
Çünkü masiyete masiyet ile karşılık verilmez. Mesela sana, ‘Ey kâfir!’ dese, senin de ona, ‘Kâfir sensin’ demen caizdir. Fakat sana ‘Ey zânî’ dese ona karşı uygulayacağın kısas ‘Yalancı, yalan şahitlik eden kişi’ demendir. Sen de ona ‘Ey zânî’ dersen yalan söylemiş olursun ve günah kazanırsın. Borcunu ödeyebilecek durumda olduğu halde özürsüz olarak senin borcunu savsaklıyor ise ona ‘Ey zalim, ey insanların mallarını yiyen kişi’ diyebilirsin. Peygamber ﷺ şöyle buyurmaktadır:
‘Ödeme imkânı olan kimsenin (ödememesi, savsaklaması) onun (şeref ve haysiyetini rencide) ve ceza görmesini helal kılar.’
Bir evin tavanında eşek arıları yuva yapmıştı. Ev sahibi bunun neticesinden korkarak, bu yuvaları dağıtmak istedi, karısı razı olmadı.‘Zavallı hayvancıklardan ne istiyorsun, yurtlarını dağıtma’ dedi. Bir gün adam işine gittikten sonra arılar kadına hücum ederek onu soktular. Akılsız kadın dört tarafa koşuyor ‘Ölüyorum’ diye feryat ediyordu. Derken kocası geldi ve şöyle dedi:
‘Hanımım, kimseye surat etme. Zavallı hayvancıkları öldürme, diyen sen değil miydin?’
Her kim kötülere iyilik ederse, kötülük artar. Her kim yol kesene acırsa, kervanı kendi vurmuş olur. Zalime acımak halka zulümdür. Halkın yanık içinde kalmasındansa, birisinin ateş içinde yanması iyidir.
Bekçi nezaket, yumuşaklık gösterecek olursa; hırsız korkusundan kimse uyuyamaz.
İnsanların kimisi para ve ihsan ile kimisi de kulağını burmak ile yola getirilir. Sadi Şirazi
Onları korur, yardımsız bırakmaz. Nusret ve desteğiyle müttakilere sahip çıkar.
Üç şey vardır ki, bunlar kime verilmişse, Dâvûd’un eline verilen gibi ona da verilmiştir. Bunlar, hiddetli ve hiddetsiz zamanlarda adâlet, varlık ve yoklukta iktisat, gizli ve âşikârda Allah’dan korkmaktır. Hadîs-i Şerîf
Kim korkarsa, akşam karanlığında yol alır. Kim akşam karanlığında yol alırsa hedefine varır. Haberiniz olsun Allah’ın malı pahalıdır, haberiniz olsun Allah’ın malı Cennettir.
Sizden evvelki ümmetler içinde kefen soyan bir kişiye ölüm gelip çatmıştı da o, hayattan ümidini kesince ailesine şöyle vasiyet etmişti:
‘Ben öldüğümde bir çok odun toplayıp içine ateş veriniz. (ve beni bu ateşe atınız) Ateş benim etimi yiyerek kemiğime erişinceye kadar bırakınız. Kemiğimi yakınca bu yanmış kemikleri dövüp un yapınız. Sonra rüzgârı şiddetli bir günü bekleyiniz. Ve bu unu fırtınalı günde deniz içine savurunuz.’
Aile halkı da vasiyeti yerine getirdiler. Fakat Allahu Teâlâ onun zerrelerini topladı ve ona;
- Niçin böyle yaptın? diye sordu. O kefen soyan kişi:
- Rabbim! Senden korkumdan! dedi. Allahu Teâlâ onu mağfiret eyledi.
Hadîs-i Şerîf
Hz. Peygamber ﷺ, Hudeybiye’de hicretin 6. senesinin haram aylarından biri olan Zilkade ayında Mekke’ye giremeyip geri dönmüştü. Ertesi sene hicretin yedinci yılı Zilkade ayında tekrar gelip, Mekke’ye girdi ve umresini yaptı. Allahu Teâlâ bunun üzerine bu âyeti indirdi.
Yani ‘Mekkeliler geçen sene bu ayda sana mani olmuşlardı. Bu ay, geçen seneki o aya denktir’ manasındadır.
Kâfirler, Allahu Teâlâ’nın Hz. Peygamberi ﷺ haram aylarda savaşmaktan nehyettiğini duymuşlardı. Bundan dolayı, Hz. Peygamber’in kendileri ile bu aylarda savaşamayacağını zannederek, onunla savaşmak istediler. Allah ﷻ, bu olayın hükmünü açıklamak için, ‘Haram ay, haram aya bedeldir’ buyurdu.
Yani, ‘Müşriklerden kim sizin kanınızı haram aylarda helâl sayarsa, siz de o aylarda onun kanını helâl sayın’ demektir.
Kelamcılara göre ‘Haram aylarda Allah sizi, kendisini inkârdan men etmezken, nasıl olur da bizi sizinle savaşmaktan men eder? Bizim haram ayları ihlâl etmemiz, sizin ihlâl edişinize denktir’ demektir.
Allahu Teâlâ bu âyetle müslümanlara bu haramlara ilk olarak (müşriklerden önce) saygısızlık yapmamaları gerektiğini, ancak onların yaptıklarına karşılık (kısas) olarak yapabileceklerini bildirmiştir.
اَلشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ Âyetteki işaret: Nefsin yüz çevirmesi, nizası, sıfatların galebesi istilası ile kaybedilen vakitlerinizi ay ay, gün gün, saat saat, vakit vakit, vird vird tedarik edin.
وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌ Gayeyi yerine getirin, hukuku eda edin.
فَمَنِ اعْتَدٰى عَلَيْكُمْ Yani nefis galip olup sıfatlarından herhangi bir sıfatla sizi istila ettiğinde, فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ zıddıyla tedavi edin. Cimrilik galipse seha ile, gadap galipse hilim ile, hırs galipse terk ve zühd ile, şehvet galipse riyazet ve bağlama ile tedavi edin. Diğerlerini de buna kıyas et. مَا اعْتَدٰى عَلَيْكُمْࣕ Galip gelinceye kadar ona saldırın.
وَاتَّقُوا اللّٰهَ Ona saldırmakta ifrattan ve mücahedenin çokluğu ile nefsi helak etmekten sakının. Nefsin şehvetine meyilden sakınmakta, muhalefetine muvafakatta, helakında afatların ifradında onu helakta da tefritten sakının.
وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّقٖينَ Nefisle cihadda ve onu kahretmekte yardım edip, Allah’a kavuşmaya tevfik ile haddi aşmasına mani olmakta, Allah ﷻ müttakilerle beraberdir.
• Birinci ‘şehr-i haram’dan kasıt Efendimiz ﷺ ve sahabelere izin verilmeyen Hudeybiye ayıydı. İkinci ‘şehr-i haram’dan kasıt ise diğer senenin hac ayıdır. Bu nedenle ikisi arasında cinas-ı tam vardır.
• Mübtedadan (الحُرُمَات) masdarla (قِصَاص) haber vermesi (haberin masdar olarak gelmesi) mübalağa içindir.
• فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدٰى عَلَيْكُمْ cümlesi sohbet sırasında vaki olan müşakaledir. Müşakale, manada ihtilafla beraber lafızda ittifaktır.
• وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّقٖينَ cümlesinin اعْلَمُوا kelimesiyle başlaması, söylenecek şeyin önemini bildirmek içindir.
• Allah’ın beraber olması; yardımıyla, nusretiyle kullarını desteklemesidir. Maddi yakınlık söylenmiş, yakınlığın lazımı murad edilmiştir. Mefhum-u muhâlifiyle Allah’ın müttaki olmayanı desteksiz, nusretsiz bırakacağını gösterir.