196- Haccı da umreyi de Allah için tam yapın. Bunlardan alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban yerine varıncaya kadar da başlarınızı tıraş etmeyin. Aranızdan kim hasta olur veya başından bir rahatsızlığı bulunursa, ona oruç, sadaka veya kurbandan biriyle fidye gerekir. Emin olduğunuz vakit ise, kim hacca kadar umreyle faydalanmak isterse, ona kolayına gelen bir kurban kesmek vâcib olur. Kurban bulamazsa; hac günlerinde üç, döndüğünüz vakit de yedi olmak üzere oruç tutmak gerekir ki tamamı on gün eder. Bu, ikametgahı Mescid-i Haram’da olmayanlar içindir. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah’ın azabı çok şiddetlidir.
Bu âyet 189. âyet üzerine atıftır. Hüküm âyetlerinin bazı münasebetlerinden dolayı birbirine atfedilmesi Kur’âni adetlerdendir.
Aradaki cümleler itiraf veya itiraziyedir. Âyet, müşriklerin engellediği Hudeybiye senesinde, Hudeybiye’de nazil oldu.
Efendimiz ﷺ hicretin 6. senesinde Zilkâde ayında ashabıyla umre yapmak için Mekke’ye gelmişti. Ancak Mekkeli müşrikler asla mü’minlerin umre yapmasına izin vermeyeceklerini bildirdiler. Efendimiz ﷺ niyetinin aslında savaş olmadığını, sadece umre için geldiklerini defaatle söylediği halde engel oldular. Sadece barış anlaşması yapmaya rızâ gösterdiler. Mü’minler o yıl Kâbe’yi ziyaret edemediler, başlarını tıraş edip, kurbanlarını kestiler. Ertesi sene tekrar gelmek üzere anlaşma gereği geri döndüler. Âyette bahsedilen alıkonma, bu olaydaki müşriklerin mü’minleri engellemesidir.
‘اَتِمُّوا /Tamamlayın’, bir şeyin kemale gelmesi, bütününe ulaşıncaya kadar geri kalanının getirilmesidir. Yani bütün şartlarını tamamlayın anlamındadır.
Âyette idmaç sanatı var. Hem henüz farz olmayan hacla ve bir sene sonra yapılacak umreyi Hudeybiye ashabına bildirerek, umreyi haber haccı da müjde olarak veriyor. Bu da Kur’ân’ın gelecekle alakalı bir mucizesidir. Hem de hacla umreyi birleştiriyor. Haccı Kıranı belirtiyor. Âyet üç tür haccın hükmünü beyan ederek son buluyor.
Başı tıraş etmek; Mekke’ye vücudunun bir parçasını yadigar ve şahit bırakmak, hem de Hacer validemizin duygusal, en içten hislerle saçını Allah’a ﷻ hediye verme tavrını canlandırmak, minnet duygusunu unutturmamaktır.
Kurbana gelince; o da Hz. İbrahim’in ruh terbiyesi adına yaşadığı en ağır imtihanın hatırlanması, gündemde tutulması, ibret alınması için emredilen, muazzam bir kulluk sergilemesidir. Peygamberlerde ruh temizliği farz olduğundan kalplerinde en ufak bir masiva sevgisi bulunmaması gerekir. Bu nedenle Hz. İbrahim bir asır evlat hasreti çektikten sonra kendisine ihsan buyrulan İsmailine gönlünü kaptırmaması için ‘Onu kurban et’ emri ile karşı karşıya geldi. Çok ağır, çok zor bir imtihan olmasına rağmen İsmailini kurban etmek üzere yatırdı. Bıçak Allah’dan emir almıştı. İsmail’i kesmedi ve ona fidye olarak gökten koç indi, onu kesti. Ümmeti Muhammed bu fedakârlığı, bu cömertliği Allah’a olan bu muhabbeti unutmayıp, canlı tutmak için hac mevsiminde kurban kesmekle emr olundu. Tâ ki gönüllerinde bulunan Allah sevgisinin farkına varmadan da olsa önüne geçirdikleri İsmaillerini bulup onu kurban etsin, gönül evini Allah sevgisine hasretsinler. Ve bunu temsilen de kurban kessinler.
Bu emri hiç tereddüt etmeden, nazlanmadan en güzelinden yerine getirmemiz, tekbir ve şükürlerimizi arz etmemiz gerekir. Ya bize de Hz. İbrahim gibi ‘Oğlunu kurban et’ denseydi halimiz ne olurdu?
✽ ✽ ✽
Bu âyetin hacc hakkında nazil olan ilk âyet olduğu söylenmiştir.
الْحَجَّ kastetmek manasındadır. Bir kimse, bir şeye defalarca niyetlenip, ona sürekli gidip geldiği zaman حَجَّ فُلَانُ الشَّيْءَ denilir.
Şeriatta ‘hacc’, hususi birtakım fiillerin ismidir. Bir kısmı ‘rükün’, bir kısmı’ vâcib’, bir kısmı da ‘Sünnet’tir.’
Rükün, yapılmadıkça ihramdan çıkılması mümkün olmayan şeylerdir. Vacipler de, yapılmadığı zaman kurban kesmeyi gerektiren fiillerdir.
Sünnetler, terkinden ötürü kurban cezası gerekmeyen fiillerdir.
Haccın rükünleri beştir: İhram, Arafat’da vakfe, Kâbe’yi tavaf, Safâ ile Merve arasında sa’y etmek, başı tıraş etmek veya kısaltmak.
Umre için ihram giymiş olan Safâ ile Merve arasında sa’yi tamamladı mı, tıraş olur ve ihramdan çıkar.
Hacc için ihrama giren, temettu ve kıran haccına niyet etmişse, Mina’ya gelip, yevm-i nahirde cemretu’l-Akabe’ye taş atıp, kurbanını kestikten sonra tıraş olur ve ihramdan çıkar. Bu söylenen sıraya uymak Hanefîlerde vâcibtir, uymayana kurban gerekir.
Haccın vâcibleri: Mîkat’da ihrama girmek, (bir görüşe göre) Arafat’da güneş batıncaya kadar durmak, (yine bir görüşe göre) Kurban bayramı gecesi Müzdelife’de gecelemek, Cemretü’l-Akabe taşlarını atmak; bir görüşe göre Kurban bayramı gecelerinde Mina’da gecelemek ve bu günlerde şeytan taşlamak.
Bunların dışında kalan haccın diğer fiilleri sünnettir.
Umrenin rükünleri dörttür: İhram, Kâbe’yi tavaf, sa’y ve başı tıraş etmek.
Başı tıraş etmede iki görüş vardır: Umre yapan sa’yini tamamlayınca, eğer kurbanı varsa onu keser ve sonra saçını ya tıraş eder veya kısaltır.
Haccın kabul alametleri:
‣ Kulun âhirete rağbet ederek, dünya hakkında zühde yönelmesi.
‣ Malına ve canına noksanlık isâbet etmesi.
Âhir zamanda insanlar ihlâsı bırakıp, başka maksatlarla hac yaparlar. Efendimiz ﷺ, bu tipleri dört sınıfta özetlemiştir: Sultanlar gezinti için, zenginler ticaret için, fakirler dilenmek için, âlimler, kâriler şöhret için...
1. Müslüman olmak.
2. Ergen ve akıllı olmak: Çocuklar ve akıl hastaları hacla yükümlü değildir. Akıl hastasının yapacağı hac veya umre, ibâdet ehliyeti bulunmadığı için sahih olmaz. Bu ikisi hac yapsa, sonra çocuk büluğa ulaşsa, akıl hastası iyileşse bunlara hac tekrar farz olur. Çocuğun büluğdan önce yaptığı hac, nâfile sayılır.
3. Hür olmak: Köle, esir ve mahkûma hac farz değildir. Hac, süresi uzun, belli bir yolculuğu gerekli kılan ve yolculuğa güç yetirilmesi şart kılınan bir ibâdettir. Hürriyetten yoksun kimse bunu îfâ edemez.
4. Vakit: Arafat’ta vakfe ve ziyaret tavafı için belirli vakitlere yetişmedikçe hac farz olmaz. Şevvâl, Zilkade ve Zilhicce’nin ilk on günü hac mevsimidir. Bu vakitler dışında, hac için ihrama girmek ve haccı îfâ etmek mümkün değildir. Ancak ihrama bu aylardan önce girilebilir, yapılacak hac sahih olur. Çünkü ihram, hac yapacak kişinin kendisine bazı şeyleri yasaklaması ve bazı şeyleri de gerekli kılmasıdır. Bu, ihramı, mîkattan önce başlatmak gibidir. Bununla birlikte hac aylarından önce ihrama girmek mekruhtur. ‘Hac için, ancak hac aylarında ihrama girilmesi sünnetlerdendir’ (Buhârî) hadisi buna delildir.
5. Hacca gücünün yetmesi (istitâat). Bu; beden, mal veya yol emniyeti ile ilgili olur.
a. Beden sağlığı ve sağlamlığı: Yatalak, hasta, kör, felçli, iki ayağı kesik, binit üzerinde kendi başına duramayan yaşlı kimse, tutuklu bulunan ile zâlim yöneticilerin hac için vize vermediği kimseler üzerine hac farz olmaz.
b. Gerekli maddî güç: Yolda tüketeceği yiyecek ve bineceği vasıta-dır. Haccın farz olabilmesi için, hac süresince hem kendisinin, hem de bakmakla yükümlü olduğu kimselerin nafakalarını ve nakil vasıtasını temin gücüne sahip olmalıdır. Mekkeliler ve Mekke çevresinde oturanlar için nakil aracına sahip olmak şart değildir; yaya yürüyecek durumda bulunmaları yeterlidir.
c. Yol emniyeti: Kadın için yol emniyeti; beraberinde neseb veya sıhrî (evlilikle doğan hısımlık) akrabalardan fâsık olmayan, akıllı, ergen veya mürâhık (12 yaşla büluğ arası erkek çocuğu) mahrem birisinin veya kocasının bulunmasıyla gerçekleşir.
Haccın Kadınlara Özel Şartları:
1. Hacda yol arkadaşının bulunması: Hac yapacak kadının yanında kocası veya mahrem bir hısmının bulunması gereklidir. Aksi halde kendisine hac farz olmaz. ‘Kadın, yanında mahrem akrabası bulunmadıkça üç günden fazla yolculuk yapamaz.’ ‘Bir kadın, yanında kocası bulunmadıkça hac yapmasın.’ (eş-Şevkânî, Neylü’l-Evtâr) hadis-i şerifleri buna delildir. Mahrem akraba, nesep, süt veya sıhrî hısımlık yüzünden kendisiyle evlenmek ebediyyen haram olan kimselerdir. Oğul, torun, baba, dede, süt oğul, süt kardeş, damat, kayınpeder gibi... Sadece geçici evlenme engeli olduğundan, eniştelerle ve kayınlarla hac yolculuğu câiz olmaz.
2. İddetli olmaması: Hac yapacak kadının boşanma veya vefattan dolayı iddetli olmaması gereklidir.
وَاَتِمُّوا, Şafilere göre mutlak emirdir. Manası, ‘Hacc ve umreyi, kâmil ve tam sıfatıyla yapınız’ şeklindedir.
Ebû Hanife (r.a) ise şöyle der: Bu emir, hacc ve umreye başlamış olma şartına bağlıdır. Manası ‘Kim hacc ve umreye başlarsa, onları tamamlasın’ şeklindedir. Bir şeye başlamanın vâcib olmaması mümkündür. Fakat o ibâdete başladıktan sonra tamamlamak vâcib olur.
Veya ‘Tamamlayın’ emrinden maksad, ‘Hacc ve umrenin her biri için ayrı ayrı yolculuk yapın’ şeklinde olabilir. Hz. Ömer kıran ve temettu hac yapmaz, hacc ve umreyi tamamlama yönünden uygun olanın bu olduğunu, umrenin hacc ayları dışında yapılmasını söylerdi.
Gani Mevlâm nasib etse, varsam ağlayı ağlayı
Medine’de Muhammed’i görsem ağlayı ağlayı
Eli yapışsa elime, ‘Lebbeyk’ öğretse dilime
İhram bezini belime, sarsam ağlayı ağlayı.
Hüccâc döne yana yana, ciğerim döndü büryana
Şol zemzemden kana kana, içsem ağlayı ağlayı. Yunus Emre
Allahu Teâlâ, ‘Oruç bana aittir’ buyurarak, temlik ve tahsis lamı’yla orucu Zâtına nisbet ettiği gibi, haccı da, ‘وَاَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِ / Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın’ diyerek yine temlik ve tahsis lamıyla tahsis etmiştir. Oruç, hikmetine aklın tam muttali olamadığı, nefse son derece ağır gelen bir ibâdettir. Hacc da, hikmetine aklın kesinlikle muttali olamayacağı zor bir ibadettir. Çünkü o, çoluk çocuğu ve vatanı terk etmeyi, birçok lezzetli şeylerden uzaklaşmayı gerektirir.
Haccın nasıl tamamlanacağını İmam Gazâli (r.a) şöyle anlatır:
‘İhrama girmeden önce dikkate alınan şeyler sekiz tanedir:
1- Öncelikle tevbe etmeli; kendisinde hakkı bulunan kimselerle helâlleşmeli; borçlarını ödemeli; geri dönünceye kadar bakımları kendisine ait olan kimselerin nafakalarını temin etmeli; emanetleri sahiplerine vermeli; helâl malından kısmaksızın, tam aksine azığında ve yoksullara ikram hususunda bolca harcayabileceği tarzda, gidip gelmesine yetecek miktar para ve malı yanında bulundurmalı; yola çıkmadan önce sadaka vermeli, kendisini taşıyabilecek kuvvette bir hayvan satın almalı veya kiralamalı, eğer kiralayacaksa, kiraya vereni hoşnut edecek her şeyi yapması gerekir.
2- Hacc yapacak kimse hayrı sever, kendisine yardımcı olacak, unuttuğu iyi şeyleri hatırlatacak, hatırladığı zaman ona yardımcı olacak, korktuğu zaman cesaretlendirecek, âcizlendiği zaman takviye edecek, gönlü daraldığında sabır tavsiye edecek sâlih ve iyi bir arkadaş edinmelidir. Memlekette kalan kardeşleri ve dostlarıyla vedalaşır, onların kendisine dua etmelerini ister. Çünkü Allahu Teâlâ, onların dualarında hayırlar yaratmıştır. Vedalaşırken sünnet olan, hacca giden kimsenin şöyle demesidir: ‘Dinimi, emanetimi ve amelimin akıbetini Allah’a ısmarlıyorum.’
3- Evden çıkarken iki rekât namaz kılar. Birinci rekâtta, Fâtiha’dan sonra Kâfirûn sûresini; ikinci rekâtta İhlâs sûresini okur. Namazını bitirdikten sonra, ihlas ve samimiyetle Allah’a dua eder.
Kapının önüne çıktığında şöyle der: ‘ بِسْمِ اللهِ ، تَوَكَّلْتُ عَلَى اللهِ ، وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ / Allah’ın adıyla başlıyorum. Allah’a tevekkül ettim ve sığındım.. Güç ve kuvvet, ancak Allah’ın elindedir.’
4- Bineğine bindiği zaman, ‘Allah’ın ismiyle başlıyorum. Allah’a sığınırım; Allah en büyüktür. O’na tevekkül ettim. Güç ve kuvvet ancak, yüce ve ulu olan Allah’ın kudret elindedir. Allah’ın dilediği olur, dilemediği ise olmaz’ Bunlardan sonra da şu âyetleri okur: “Bunu bize râm eden Allah’ın şanı ne yücedir.. Biz, ona güç yetiremezdik. Muhakkak ki biz Rabbimize dönüp varıcılarız.” (Zuhruf, 13-14)
˗ Sünnet olan, daha çok gece seyahat etmeli; sıcak şiddetleninceye kadar binekten inmeyip, yolculuğa devam etmelidir. Bineğinden indiğinde iki rekât namaz kılıp, Allah’a çokça dua etmelidir.
˗ Eğer, gece veya gündüz, yolculuğu esnasında kendisine bir düşman ya da yırtıcı bir hayvan musallat olursa, Âyete’l Kürsi’yi, Âl-i İmrân 18. âyetini, İhlâs ve Muavvizeteyn sûrelerini okur ve ‘Azîm olan Allah ile korundum; ölmeyen, ebedî diri olan Zât’tan yardım istedim’ der.
˗ Yolda giderken, bir tepeye çıktığında üç defa tekbir getirmesi müstehabtır. Bu yolculuğu, ticaret ve benzeri dünyevî maksatlara bulaştırmamalıdır.
5- Dilini fuhşiyattan, fısk ve kavgadan muhafaza etmesidir.
Hacca giden kimse bu ön hazırlıkları yerine getirdikten sonra, haccın bütün rükünlerini, Kitab ve sünnete uygun ve doğru olarak yapar. Bütün maksadı, Allah rızâsı olmalıdır. Buna göre, Hakk Teâlâ’nın, ‘Tamamlayın’ emri bütün bu manaları içine alan câmî ve şâmil bir sözdür. Kul haccını bu şekilde ifâ ettiğinde, Hz. İbrahim’in dinine ittibâ etmiş olur.
‣ Kim hac eder, kötü söz konuşmaz ve istikametten ayrılmazsa, yeni doğmuş gibi bütün günahlarından arınır. Buhari
‣ Kim kendisini Beytü’l Haram’a ulaştıracak kadar azık ve bineğe sahip olduğu halde haccetmemişse onun Yahudi veya Hristiyan olarak ölmesi arasında fark yoktur. Tirmizî
‣ Hacc yapmak isteyen acele davransın. Ebû Dâvud
‣ Beyt’i (Kâbe-i Muazzama’yı) kim elli defa tavaf ederse, günahlarından çıkar ve tıpkı annesinden doğduğu gündeki gibi olur. Tirmizî (Buradaki tavaftan maksad, şavtlar olmayıp, elli tam tavaftır.)
‣ Allah’ım! Hacıyı ve onun bağışlanma dilediği kimseyi bağışla. Hakim, Beyhaki
‣ Kişi tavaf için bir ayağını koyup diğerini kaldırdıkça her adımı sebebiyle Allah onun bir hatasını siler ve bir sevap yazar. Tirmizi, Nesai
✽ ✽ ✽
Olay, Haremeyn’in, Osmanlı idaresinde olduğu zamanlarda gerçekleşir. Kâbe’ye yakın bir bölgede Osmanlı Karakolu vardır. Komutan askerin birine emreder:
- Git, kasaptan şu kadar et satın al, gel.
Asker gider. Eti satın alır. Dönüşte bakar ki, Kâbe’de tavaf tenhadır. Kendi kendine: ‘Kâbe’nin tenha olduğu şu sırada bir tavaf yapayım da öyle gideyim’ der.
Bir tavaf yapar, sonra karakola gider, aldığı eti aşçıbaşına verir.
Aşçıbaşı eti yemek yapmak üzere doğrar, kazana koyar. Ateşi yakar. Ne var ki et pişmek bilmez. Pişmediği gibi çiğ görünüşünde en küçük bir değişiklik olmaz. Aşçıbaşı ateşi ne kadar korlasa da, ette en küçük bir pişme emaresi yoktur. Durumu komutana haber verir. Komutan da aynı hali müşahede eder. Komutan eti alan eri çağırır. Ere, emir verdikten sonra ne yaptığını sorar. Er anlatır:
- Komutanım! Eti alıp dönüşte baktım ki Kâbe’de tavaf tenhadır. Bir tavaf yapayım da öyle gideyim, dedim Kucağımda etle beraber tavaf ettim; bitince de tavaf namazını kıldım ve geldim. Başka bir şey yapmadım.
Komutan, hayret ve heyecan içindedir. Etrafındakilere gözyaşları içerisinde söyle seslenir:
- Bakınız! Allahu Teâlâ Kâbe’yi tavaf eden cansız eti bile ateşte yakmıyor. Ya onu tavaf eden insanı hiç yakar mı?!
✽ ✽ ✽
Hac yapmayı adayan kimsenin hac etmesi vâciptir. Yine, başlanmış iken bozulan nâfile bir haccı kazâ etmek de vâciptir. Farz haccı yapmış olan kimsenin birden fazla yapacağı haclarla, büluğa ermemiş çocuğun yapacağı hac nâfiledir.
Hacc üç kısımdır: İfrâd, kıran ve temettu haccı.
1- İfrâd haccı: Mîkatta ihrama girerken yalnız hac yapmaya niyet edilince, buna ifrâd haccı denir. Bunda, umre yapmaksızın yalnız hac ibâdeti îfâ edilir. Akabe cemresini yapıncaya kadar hacı ihramda kalır. Akabe cemresinden sonra dilerse nafile kurban keser. Çünkü ifrat haccı yapana kurban kesmek vâcib değildir. Sonra tıraş olur veya saçlarını kısaltır, ihramdan çıkar.
Veyahut hacc aylarından önce kişinin umre yapıp, daha sonra aynı yıl içinde haccetmesidir.
2- Haccı kıran: Kıran, lügat olarak قرََنَ kökünden gelir, iki şeyi bağlamak, birleştirmek demektir. Istılahta hacc ve umreyi birleştirmek, aynı ihramla ikisini de îfa etmek demektir.
Kişi, umre ile haccı beraber yapmak üzere ihrama girer; umreyi tamamlar, ihramdan çıkmaz; ihramın gereklerine riâyet ederek hac
fiillerine başlar, kudüm tavafını yapar, Arafat’ta durur, bayramın birinci günü Akabe cemresinden sonra kurban kesip tıraş olur, ihramdan çıkar.
Temettu ve kıran haccı yapanlara şükür kurbanı kesmek vâciptir. Kıran haccı yapan hacı, şükür kurbanı kesemezse, bayramdan önce üç gün, evine döndükten sonra yedi gün olmak üzere on gün oruç tutar.
Yine, hacc ayları içerisinde umre için ihrama girer, daha sonra da tavaftan önce haccın ihramına da girerse, haccı kıran olur.
3- Haccı temettu: Hac aylarında önce umre için ihrama girip, umreyi tamamladıktan sonra, aynı yılın hac aylarında hac için yeniden ihrama girerek yapılan hacca temettu haccı denir. Burada umre ve hac ayrı ayrı ihramla îfâ edilmektedir.
Temettu haccı yapacak olan kimse, mîkatta umre niyetiyle ihrama girer. Mekke’ye ulaşınca tavaf ve sa’y eder, tıraş olur veya saçlarını kısaltır. Böylece umreyi tamamlayıp ihramdan çıkar. Normal elbiselerini giyer, ihramlı olmayanlara mubah olan şeylerden yararlanır. Sonra Zilhicce’nin sekizinci günü (terviye) veya daha önce Mekke’de kaldığı evde ihrama girer, kudüm tavafını yapar, diğer hac amellerini tamamlar. Bir haccın temettu sayılması için, umre ile haccın aynı hac mevsimi içinde yapılması gereklidir.
Kişi umre ihramından çıktıktan sonra, hac ihramına girene kadar serbest olup, ihramlı iken yapamadığı şeylerden istifade ettiği için, bu hac çeşidine ‘temettu’ denilir.
Mîkatların dışında kalan belde ve ülkelerden gelen hacılar (âfâkîler), uzun süre ihramda kalmamak için, daha çok temettu haccını tercih ederler. Burada umre ile haccı, aynı hac mevsiminde ayrı ihramlarla birlikte yapmaya muvaffak kıldığından, Allahu Teâlâ için bir şükür kurbanı kesilir. Bu kurban, Akabe cemresi taşlandıktan sonra, tıraştan veya saçları kısaltmadan önce, kurban bayramı günlerinden birinde kesilir. Kurban kesmeye gücü yetmeyen kimse, hac sırasında Arefe günü bitmek üzere üç gün, bayram günleri çıktıktan veya kendi beldesine döndükten sonra yedi olmak üzere toplam on gün oruç tutar.
Hasretin, yüreğini çöle, gözlerini göle çevirmeli, oraya sen varmadan yüreğini yollamalısın.
Seni götüren ayakların değil yüreğin olmalı. Yüreğin dururken ayaklarına yük olmamalısın.
Yüreğin kuş gibi uçurduğunu, ayaklar taş gibi taşır.
Hac büyük olay, büyük bir sahne, o sahnede yalnız sen varsın.
Tek başına ve başroldesin. Sen seyirci kısmında uzakta seyreden biri değilsin,
her şeyin senin dışında cereyan ettiğini düşünemezsin.
Çünkü ihramı giyen, evrensel kıbleye varan sensin,
Tıpkı güneşin etrafında dönen gezegenler gibi, Kâbe’nin etrafında dönen sensin.
Safâ ve Merve’de Hacer’in gayretini gören ve yaşayan sensin.
Kâbe’nin yanında İsmail’in çığlığını ve Hz. Muhammed Mustafa’nın duasını işiten sensin.
Allah’ın, Peygamberine “insanları hacca çağır” nidasına lebbeyk diyen yine sensin..
Âdem’in annemiz Havva’yla buluşmasını, rahmet bulvarında, Arafat meydanında onları gören sensin.
Meş’ari’l Haram’da, Allah’a söz vererek cephede savaşmak için silahlanıp, şeytan ve ordularına karşı mermi hazırlayan sensin.
Mina’da sevgiyi yakalamak ve sevgililerle bulunmak, Peygamber’in evrensel davetine Medine’den icabet etmek, biat etmek için Akabe’de bulunanlarla tokalaşan, onlarla beraber biatini yenileyen yine sensin.
Ebû Hanife (r.a) bunlardan en efdalinin ‘hacc-ı kıran’ olup sonra ifrâd, daha sonra da temettu’nun geldiğini söylemiştir.
Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed de, kıranın daha efdal olduğunu, sonra temettu’nun, daha sonra da ifrâdın geldiğini söylemiştir.
Temettu veya kıran haccı yapan kimsenin şükür kurbanı kesmeye gücü yetmez ve kurban bayramından önceki üç gün orucu da tutmamış bulunursa, sonra yedi günü de tutması gerekmez. Bunun yerine kurban kesmesi gerekir. Kurban kesemeyecek durumda ise ihramdan çıkar, fakat bu kez, iki kurban lâzım gelir. Birisi temettu veya kıran kurbanı, diğeri kurban kesmeden ihramdan çıktığı için ceza kurbanıdır. Mekkelilere ve mîkat sınırları dâhilinde oturanlara temettu veya kıran haccı yoktur. Onlar, yalnız ifrâd haccı yaptıklarından şükür kurbanı kesmeleri gerekmez.
الحصر, الحصار kelimelerinin aslı, men etmektir. Sırrını söylemeyen kimse için حصر denilmiştir. Çünkü sırrını ortaya koymaktan kendisini alıkoymuştur. Tuvalet ihtiyacının insanı alıkoymasına ‘Hasr’; hükümdara da ‘hâsır’ denilir. Çünkü hükümdar perde gerisinde olduğu için âdeta hapsedilmiş kimse gibidir. Bildiğimiz hasıra da, parçaları birbirine tutunduğu için bu isim verilmiştir الحصر lafzı, düşmanın kişiyi maksadına ulaşmaktan alıkoyup, onu köşeye sıkıştırdığı zaman alıkoyması ve engel olması manasına tahsis edilmiştir.
‘Alıkonma’ nasıl olur?
a) Hastalık, acizlik, sakatlık, yolu şaşırma sebepleri kişiyi alıkoyar.
b) Düşman alıkoyup men eder.
الحصار, hasr kökünden ‘if’âl’ kalıbında bir masdardır. Buna göre mana, ‘Onlar mahsur ve muhasara edilmiş oldular’ (sayruret); ya da ‘Muhasara edilmiş olarak bulundular’ (vicdan) demektir.
Böyle bir engelle karşılaşan kişi, Haccını eda edemezse kurban kesip ihramdan çıkar ve gelecek Hac mevsiminde Haccını eda eder. Efendimiz ﷺ şöyle buyurmuştur: ‘Kimin bir yeri kırılır veya sakat olur da ihramdan çıkmak zorunda kalırsa ertesi yıl ona Hac yapmak gerekir.’
Haccın engelleri:
‣ Ebeveyn: Ana veya baba, çocuğunu nâfile hac veya umre için ihrama girmekten alıkoyabilir. Ancak bu ikisi, farz hacca engel olamaz. Farz hacda ana babadan izin almak sünnettir.
‣ Hapis: Haksız olarak veya borçtan dolayı hapiste bulunmak hacca engeldir.
‣ Borçluluk: Vâdesi gelen borcunu ödemek için başka bir malı olmayan borçlunun hac yapmasına, alacaklı engel olabilir. Vâdesi gelmeyen borçlar ise hac engeli teşkil etmez.
‣ Hacr (denetim-gözetim) altında bulunmak: Sefih olan kimse velî veya vasînin izni olmadıkça hac yapamaz.
‣ İhsâr: Hac veya umre için ihrama girmiş kimsenin, düşmanın engel olması veya hastalık gibi bir sebeple hac veya umreyi tamamlayamadan ihramdan çıkmak zorunda kalmasına ‘ihsâr’ denir. Böyle bir engelle karşılaşan kimseye de ‘muhsar’ adı verilir. Ölüm veya malını verme dışında engeli aşmaya gücü yetmeyen hacı, engelin kalkması umulan bir süre bekledikten sonra ihramdan çıkabilir. Ancak, bu durumda kurban kesmesi gerekir.
‘فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ / Kolayınıza gelen kurban’ الْهَدْي kelimesi الهدية ’nün çoğuludur.
الْهَدْي , insanın yaklaşmak maksadıyla başkasına gönderdiği hediye gibi, Allah’a yaklaşmak maksadıyla, kurban edilmek üzere, O’nun evine yollanılan kurbanlık hayvandır.
Kurbanlık hayvanların en iyisi deve, ortası sığır, en aşağısı davardır. Muhsar kimse, kesmek için daha önceden belirlediği kurbanın yerine başka kurban kesemez; bu belirlenmiş hedy, devamlı olarak onun zimmetinde kalır.
Ebû Hanife’ye göre muhsar; keseceği kurbanı buluncaya kadar ihramdan çıkmaz.
Diğer imamlar ise meşakkattan dolayı o anda ihramdan çıkabilir, demişlerdir. Ya da kurbanlık hayvana para ile kıymet biçilir ve o para ile yiyecek alınıp fakir fukaraya dağıtılır. Bu mana ‘hedy’ lafzına uygundur.
وَلَا تَحْلِقُوا رُؤُوسَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُ âyetinde hazıf var, takdiri şöyledir:
‘Kurban mahalline varıp, kesilinceye kadar başlarınızı tıraş etmeyiniz. O kesilince başlarınızı tıraş ediniz.’ Çünkü kişi, kurbanın mahalline (yerine) ulaşması ile değil, ancak kurbanının kesilmesi ile ihramdan çıkabilir. (Kevn-i sâbık, öncesini söyleyip, sonrasını kast ediyor) Başları tıraş etmek, ihramdan çıkmaktan kinayedir.
İslâm’da tıraş önemlidir. Çünkü tıraş hayata yeniden dönmek gibidir. Kişi ihrama girip, Mina’da geceleyip, ertesi sabah Arafat’a çıkıp, akşamında Müzdelife’ye doğru yürüyüp, sabah namazından sonra da Mina’ya, savaş alanına doğru gitmesi, orada şeytanlarla karşı karşıya gelmesi anına kadar artık tamamen dünyayla irtibatını kesmiş, varlığını sıfırlamış, hiçbir şeyi kalmamış, her şeyi Allah için olmuştur.
Arafat’ta irfana ulaşır, Allah için öğrenir, Meş’ar’de bu öğrendiklerinin bilincine erer, öğrendiklerini şuur haline getirir ve Mina’da da bu öğrendiklerini Allah’a kulluk adına uygulamaya koyunca karşısına çıkacak tüm engelleri kurban etme noktasına ulaşır, kurban eder. Bambaşka bir dünyada, bambaşka bir hayatın maketini yaşar. Ve ihramdan çıkarken başını tıraş ederek tekrar dünyaya, eski hayatına döner. İşte model bir hayattan, yeniden hayata dönmenin başlangıcında kişi, başını tıraş edecektir.
✽ ✽ ✽
Allah sana, ey kulum, bana gel, evime gel, Kâbe’me gel, dedi. Sen de davetine lebbeyk diyerek kendi evinden, insanların evine; fani hayattan gerçek hayata; kendinden ve kendi nefsinden, hicrete, direnişe, Allah’a tevekküle, zikir ve cihada; esaretten özgürlüğe; günah ve nisyanlardan, riya ve aldatıcı makamlardan, kavmiyetçilikten, soy sop davalarından, doğruluğa ve insan olmaya, adam gibi adam olmaya, lebbeyk dedin. ‘Lebbeyke la şerike leke lebbeyk’ dedin.
‘Buyur’ dedin ortağı ve benzeri olmayan birine ‘Buyur ya Rab emrindeyim!’ dedin!..
İbrahim gibi, tevhid önderine itaat için lebbeyk dedin.
İsmail gibi, teslim olmak için lebbeyk dedin.
Hacer gibi, gayret ve tevekkül için lebbeyk dedin.
Muhammed Mustafa gibi, güneşi sağ eline ayı da sol eline verseler bile, küffara asla teslim olmayacağına dair söz vermek için lebbeyk Allahümme lebbeyk dedin.
Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali ve diğer sahabeler gibi, gökteki yıldızlar olmak için lebbeyk dedin.
✽ ✽ ✽
Şâfiî (r.a) ‘Muhsar olan kimsenin kurbanını, Harem’de değil de, engellendiği yerde kesmesi caizdir’ demiştir. Çünkü o, âyetteki مَحِلَّهُ kelimesinin, (ismi zaman olarak) ‘ihramdan çıkılan zaman’ manasını tercih etmiştir. Ebû Hanife (r.a) ise, kurbanın ancak Harem’de kesilebileceğini söylemiş, مَحِلَّهُ kelimesinin (ismi mekan olarak) ‘ihramdan çıkılan yer’ manasını tercih etmiştir.
Halk (tıraş), umre veya hacc için ihrama girenlerin ihramdan çıkarken saçlarını dipten kestirmelerine denir. Taksîr de, makas veya benzeri bir âletle saçların uçtan kesilerek kısaltılmasıdır.
Halk ve taksîr, Hanefîler’e göre vâcib, Şâfiîler’e göre rükündür.
İhramlıların Harem bölgesi dahilinde tıraş olması gerekir. Aksi takdirde (kurban) cezası gerekir.
‣ Tıraş olmak; ihramdan çıkarak, ihram yasaklarından kurtulmanın şartlarından biridir. Tıraş olmadıkça ihramdan çıkılmış sayılmaz. Kadınlar saçlarının uçlarından bir miktar keserek kısaltırlar, dipten kesmeleri mekruhtur. Erkeklerin saçlarının uç kısmından parmak ucu kadar, abdest için meshi farz olan miktarca kesmeleri yeterlidir. Dipten keserek tıraş olmaları ise efdaldir. Tıraş veya taksîr haccda cemretu’l-Akabe’ye taş attıktan ve (temettu ve kıran haccı yapanlar için) kurban kestikten sonra yapılır, daha önce olursa kurban gerekir. Umrede sa’y biter bitmez tıraş olur.
‣ Tıraş safhasına gelen ihramlı kendi kendine tıraş olabilir veya başkasını tıraş edebilir.
‣ Tıraş olan hacıya cima dışında bütün ihram yasakları helâl olur. İfâza tavafını yapınca o da helâl olur. Umre ihramından çıkmak üzere tıraş olana her şey helâl olur.
Veda haccında Resûlullah ﷺ, tıraş olanlara üç kere, kısaltanlara bir kere dua etmiştir.
Ka’b (r.a) şöyle anlatır: ‘Hudeybiye Senesi’nde Resûlullah ﷺ yanıma geldi. Saçlarımın arasında, yüzüme dökülecek kadar bit ve sirke vardı. Hz. Peygamber, ‘Başındaki haşerat sana eziyet veriyor değil mi?’
dedi. Ben de, ‘Evet, ya Resûlallah’ dedim. Bunun üzerine, ‘Saçlarını tıraş et’ buyurdu. Bu hâdise üzerine Cenâb-ı Hakk bu âyeti gönderdi.’ فَفِدْيَةٌ lafzı, mahzuf bir mübtedanın haberi olduğu için merfudur. İcazı hazıf vardır. Takdiri; ‘فَعَلَيْهِ فِدْيَةٌ / Ona fidye gerekir’, ya da ‘فَحُلِقَ فَعَلَيْهِ فِدْيَةٌ / ve tıraş da olursa, ona fidye gerekir’ şeklindedir.
Bu ruhsat, hasta olup da tedavi olması gereken ya da başında bir sıkıntısı (biti) olup da, saçlarını kesmesi gereken her ihramlı kimse için müstakil bir hükümdür.
Hasta kimse bazen elbise giymeye ihtiyaç duyar, bu durumda giyinme ruhsatı, tıraş olma ruhsatı gibi olur. Bazen de bu ihtiyaç, çok şiddetli soğuk ve benzeri sebeplerden dolayı olur. O kimse, fidye vermek şartı ile elbisesini giyebilir. Bazı hastalıklarda güzel koku kullanmaya ihtiyaç duyulur. Bu hususta da hüküm aynıdır.
Baştaki eziyet bazen bit ve sirkesi; bazen baş ağrısı; bazen bir hastalığın ve acının nüksetmesinden duyulan endişe olabilir. Bu, bütün mahzurlu şeyler hakkında umûmî bir hükümdür.
Bu durumda kişi, önce ruhsattan istifade eder, sonra fidye verir. Çünkü ruhsattan istifade etmek, fidyenin vâcib oluşunun sebebi gibidir.
نسُُكٍ / nüsük, gümüşün (eritilip) kalıba dökülmesidir. Gümüşten kalıba dökülen her parçaya ‘nesîke’ denir. Daha sonra ibadet eden kimseye, posasından ayrılmış, erimiş saf maden gibi, nefsini günah kirlerinden temizleyip arındırdığı için, ‘nâsik’ denmiştir. Daha sonra, Allah’a yaklaştıran ibadetlerin en şereflilerinden olduğu için kesilen kurbana ‘nüsük’ denmiştir.
Hz. Peygamber ﷺ, Ka’b b. Ucre’ye ‘Tıraş ol sonra kurban olarak bir koyun kes veya üç gün oruç tut veyahut da altı fakire üç sâ’ hurma ver’ demiştir. Bir görüşe göre de; Hacc-ı Temettu yapan, on gün oruç tutar ve on fakiri doyurur. (Sâ’: Hanefî mezhebinde 3500 gr’lık veya 4.2 litrelik ölçü birimi. Bu miktar diğer mezheblerde farklıdır.)
Şâfiî (r.a) ve Ebû Hanife’ye (r.a) göre, özürsüz olarak kasten saçını tıraş eden ihramlının kurban kesmesi vâciptir.
‘İhsar’dan kurtulduğunuz zaman...’ manasındadır.
Temettu’nun manası lezzet almaktır. Kendisinden istifade edilen her şeye, متاع / meta, denir.
‘فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ / kim umresi sebebiyle istifade ederse’ O kimse sanki umreden değil, umresi sebebiyle ihram yasaklarından istifade etmiş olur’ manasındadır. Umre sebebiyle, hacca kadar istifade etmenin anlamı budur.
Temettu kurbanının vâcib olma şartları:
˗ Umrenin hacdan önce yapılması,
˗ Bu umre ihramına hacc aylarında girilmiş olması.
˗ Mescid-i Haram halkından olmaması.
İmam Şâfiî (r.a) ‘Temettu kurbanı, bir kusuru örtmek ve onarmak kurbanıdır, bunu kesen kimsenin ondan yemesi caiz değildir’ derken, Ebû Hanife (r.a) bu kurbanın nüsük kurbanı olduğunu ve kesenin ondan yiyebileceğini söylemiştir.
Temettu Kurbanı
Temettu sebebiyle vâcib olan kurban, sekiz-dokuz aylık koyun veya iki yaşında keçidir. Temettu yapan, bir sığırın veya bir devenin altıda bir hissesine de girebilir.
Ebû Hanife’ye (r.a) göre bu kurban, kurban bayramı kurbanları gibi bir nüsük (ibadet) kurbanıdır. Kurban Bayramı günü kesilmesi gerekir.
Resûlullah’a ﷺ; ‘Hangi hacc daha efdaldir?’ diye sorulmuştu.
‘Yüksek sesle telbiye getirilip, kurban kesilerek yapılan hacc!’ buyurdu.
Hedy Kurbanı
Hedy: Haccda kesilen kurbandır. Kâbe-i Muazzama veya Harem için hediye edilen kurbanlık hayvana hedy denir.
Allahu Teâlâ’nın rızâsını kazanmak için veya hac ibâdetindeki bir eksiklikten yahut ihram yasaklarına uymamaktan dolayı keffâret (ceza) olarak kesilmek üzere Harem-i Şerif’e götürülen veya kendisi yahut parası gönderilen kurbana ‘hedy’ denir. Temettu veya kıran haccında kesilen şükür kurbanı ile hac mevsiminde Harem’de kesilen nâfile her cins kurban ‘hedy kurbanı’ olup, bunların sahipleri etlerinden yiyebilir.
Ceza veya keffâret kurbanı ise hedy olmakla birlikte zekât, adak kurbanı ve fıtır sadakası türünden sayıldığı için, bunun etinden sahibi, eşi, usûl ve fürûu yiyemezler. Yiyecek olurlarsa kıymetini yoksullara ödemeleri gerekir. Şükür kurbanı bayramın ilk üç gününde tıraş olmazdan önce kesilebilirse de, birinci günü kesilmesi daha faziletlidir.
Udhiye: Kurban bayramında, zengin, mukim ve hür olan Müslümanlar tarafından kesilmesi gereken kurbandır. Bunun kendine mahsus teferruatı vardır.
Hacılar esasen yolcu sayıldıkları için onlara udhiye kesmek vâcib değildir, dilerlerse nâfile olarak keserler. Temettu veya kıran haccı yapanlar, bir yıl içerisindeki iki ayrı ibadeti yapmış olmanın şükrü olarak bir kurban keserler. Haccda kesilmesi vâcib olan bu şükür kurbanı hedy sınıfına girer. Umre yapanlar veya hacc-ı ifrad yapanlar nâfile olarak kurban kesmek isterlerse bu da hedy sınıfına girer. Ayrıca, hacc menasikinden vâciblerin terki veya vâcib olan sıranın bozulması gibi durumlarda hacca giren ‘eksiklik’lerin telafisi için kesilen bazı ceza kurbanları vardır. Şu halde bu ceza kurbanları da hedy sınıfına girer.
Hedy kurbanlarının Harem dahilinde kesilmesi vâcibtir. Udhiyeler her yerde kesilebilir.
Kurban gününü bayram olarak kutlamakla emrolundum. Onu bu ümmet için Allah bayram kılmıştır. Hadîs-i Şerîf
İnsanoğlu kurban bayramında Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir ibâdet yapamaz. Kurbanlık hayvanlar kıyâmet gününde, boynuzları, tırnak ve kılları ile Allahu Teâlâ’nın huzuruna gelecektir. Kurban kesilirken, kanı yere damlamadan önce Allah katında yüksek bir mertebeye çıkar. Bununla nefsinizi temizleyiniz. Hadîs-i Şerîf
Gücü yettiği halde kurban kesmeyen, bizim mescidimize gelmesin. Hadîs-i Şerîf
Asıl faziletli olan kurbanın kesilmesidir. Fakat Allahu Teâlâ, kurbana bedel olan orucun kemal ve mükâfat bakımından kurban gibi olduğunu açıklamıştır.
Kişi kurban bulup da alacak parası yoksa, parasını kaybetmişse veya yanında değilse, kurban çok pahalı ise bu ve benzeri durumlarda kurban yerine oruç tutar.
‘اِذَا رَجَعْتُمْ / Döndüğünüz zaman’ ifadesinden murad, ‘hac işlerini bitirip, vatanına dönmeye hazırlanması’dır. Hacc-ı temettu yapan kimse, hacdan döndükten sonra evine ulaşmadan kalan yedi gün orucu tutabilir.
عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ ’nün zikredilmesindeki hikmetler:
‣ Vav harfi bazen ‘أَوْ / yahut’ manasına gelir. وَسَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْ sözündeki vav harfi, cem ifade etme hususunda kesin değildir; Allahu Teâlâ bu vehmi izale etmek için عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ ifadesini zikretmiştir.
‣ Allahu Teâlâ, ‘Bu tam on gündür’ buyurunca, bu tabir daha kuvvetli olur, tahsis ve neshe ihtimali kalmamış olur.
‣ Birçok tabirle ifade edilip birçok vasıflarla nitelenen söz, tek lafızla ifade edilen sözden, daha zor unutulur. Birçok ibareyle açıklamak, o şeyin çok faydalar ihtiva ettiğine, onu ihlâlin caiz olmadığına delâlet eder. Burada tekid getirilmesi, bu oruçta sayıya riâyetin kesinlikle ihmal edilmemesi gereken çok mühim bir iş olduğunu gösterir.
‣ Bu hitâb Araplaradır. Onlar hesap yapmasını bilmiyorlardı. Allahu Teâlâ şüpheyi bertaraf etmek için bu hususu açıklamıştır.
‣ Bu söz, yazının yanlış yazılabilmesinden doğabilecek kapalılığı kaldırır. Çünkü yedi سبعة ile dokuz تسعة hat itibariyle birbirine benzer. Bundan sonra, تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ dendiğinde bu karışıklık ortadan kalkar. Bu da insanlığa ciddi konularda, resmi yazışmalarda hem rakamla, hem yazıyla belirtmenin önemini öğretir.
‣ ‘Hacda üç gün; dönünce de yedi gün oruç tutması gerekir’ buyruğundan, daha önce tutulan üç günlük orucun bu yediye dahil olduğu, hacdan dönen kişinin üzerinde dört gün kaldığı sanılabilirdi. Allahu Teâlâ ‘Tam on gün’ buyurunca memleketine dönen kişiye yedi gün vâcib olduğu ortaya çıkmış olur.
‣ Allahu Teâlâ, üç gün haccda, yedi gün de haccdan döndükten sonra oruç tutulmasını emredince, bu kadar bir ifadede, bunun Allah katında büyük ve kâmil bir itaat olduğu tam anlaşılmayabilir. ‘Tam on gün’ deyince, bu taâtın son derece mükemmel olduğunu bildirir.
Hacı adayı için en uygun olanı, ilk üç günlük orucu Zilhicce ayının dokuzuncu günündeki Arafat vakfesinden önce tutmaktır. Kalan yedi günlük orucu da Hacc dönüşü evinde tutar.
Bu kurbanı kesmenin ya da oruç tutmanın hikmeti, Umre ile Hacc görevi arasında kalbin yüce Allah’a bağlı olmasını devam ettirmektir. Umre ile Hacc görevi arasındaki ihramsız dönemin hacı adayını haccın havasından, disiplinli atmosferinden ve bu fariza süresince kalbi etkisi altında bulunduran çekingenlik ortamından çıkarmamasıdır.
Bu on günlük orucun bir kısmı, hac zamanı içindedir. Böylece son derece zor olan iki şey birlikte yapılır. Bir kısmı da haccın bitiminden sonradır. Bu da bir zorluktan, başka bir zorluğa geçmektir.
Allahu Teâlâ bu on gün orucu vâcib kılmış, bunun kemal ve yücelikte zirve bir ibâdet olduğuna şehadet ederek, ‘İşte tastamam on’ buyurmuştur. Nekre kelimeler, o hususun şanına, saygıdeğer olduğuna delâlet eder.
Burada emir lafzından (وَاَتِمُّوا الْحَجَّ) haber cümlesine geçilmiştir. Bir şeyin meydana geleceğinden haber vermek, kinaye yoluyla, onun kuvvetle emredildiğini, şeriatın o hususa itina gösterdiğini ifade eder.
‘تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلةَ / Bu toplam ondur’ lafzen haber, mana bakımından emir cümlesidir.
ذَلِكَ uzak içindir, yani temettu hükmüne işaret eder.
Mescid-i Haramın sakinleri ‘mîkat ehli’ dir. Bu yerlerin halkından olan herkes veya Mekke istikametinde, buraların ötesinde olan herkes Mescid-i Haram’ın sâkinidir.
Mîkat: Mekke’ye gelen afakilerin (Mekke’de oturmayan yabancıların) ihramsız olarak geçemeyecekleri sınırları belirleyen noktalardır. Bu noktalar, Medine istikametinde bulunan ‘Zulhuleyfe’ veya ‘Bi’ri Ali’, Irak tarafında ‘Zat-ı Irak’, Mısır tarafında ‘Cuhfe’, Taif tarafında ‘Karn’, Yemen tarafında ‘Yelemlem’, Cidde tarafında ‘Hudeybiye’dir.
Harem: Mekke ve etrafında, bitkileri koparılmamak ve hayvanları avlamamak üzere sınırları belirlenmiş bölgedir. Haremin sınırları Cebrail’in (a.s) göstermesiyle Hz. İbrahim tarafından belirlenmiş, bu sınırları gösteren işaretler, Resûlullah ﷺ tarafından yenilenmiştir.
Hıll: Harem bölgesi ile Mîkat sınırları arasında kalan bölgedir.
Önce umre amellerini bitirmek, sonra hac için ihrama girmek dolayısıyla fidyenin caiz kılınması, uzak beldelerden gelen âfâkîler için bir hafifletme ve ruhsattır. Harem ehli için böyle bir ruhsat yoktur. Çünkü Harem ehlinden olmayan yabancı bir kimse, yolculuğun meşakkatine Mekke’de ikamet edenden daha çok katlanır. Yabancılar, hac ve umreyi birbirinden ayrı olarak eda etmek durumuyla karşı karşıya kalmamaları için böyle bir ruhsata ihtiyaçları vardır. Harem halkının ise buna ihtiyacı yoktur. Haremde oturanlar buranın sürekli ziyaretçileri oldukları ve yurtları burası olduğu için onlara umre düşmez, temettu haccı da kıran haccı da onlar için söz konusu olmaz.
Allahu Teâlâ ‘ailesi bulunmayan’ sözüyle, ailenin bulunmasını değil, ihrama giren kimsenin bulunmasını kastetmiştir. Çünkü kişi genelde ailesinin meskûn olduğu yerde bulunur.
Bu cümle bize ailenin bir arada bulunmasının önemine işaret eder. Allahu Teâlâ en önemli ibadet olan hacda dahi bu hususu zikretmiştir.
Kim yaz gününde (sıcakta) beyti yedi defa tavaf eder ve kimseye eza etmeden her tavafta Hacerül Esvedi selamlarsa ve ancak Allah’ı zikir maksadıyla konuşursa onun her adımına yetmiş bin hasene verilir, yetmiş bin hatası silinir ve yetmiş bin derece yükseltilir. Hadis-i Şerif
Mescid-i Haram
‘Haram’ kelimesiyle ‘mahrum’ kelimesinin aslı, ‘kazanmaktan men etmek’tir. Kendisinden nehyedilen şey de, haramdır. Çünkü onun da yapılması men edilmiştir. Mescid-i Haram, içinde haramların işlenilmesi men edilmiş yer demektir.
Bu kadar güzel ve ağaçlı yerler dururken Kâbe-i muazzama susuz bir çölde bina edilmiştir. Çünkü Hac, zorluk ve meşakkatlerle dolu mahşerin dünyadaki ufak bir temsilidir. Orada çekilen zorluklar, günahlara keffârettir. Kâbe göze güzel görünen, ağaçlı ve sulu yaylalarda bina edilseydi, herkes oraya zevk için giderdi. Oysa Hac’dan murad rızâ-i ilâhidir, dünya sefası değil.
Bir hamam tandırı yakıcısı bir gurup kemik yığınına rastlamış ve onları yakmak istemiş. Tandırcı diyor ki:
- Onları ocağa attım, çıktım. Döndüğümde gördüm ki, yanmamıştı. Bunu üç defa tekrar ettim, yine yanmadı. Canım sıkıldı. Hâtiften bir ses şöyle dedi.
- Yazıklar olsun sana! Bu kemikler on defa Mekke’ye hacca giden devenin kemikleridir, onları nasıl yakarsın?
Hacca adam taşımakla hayvan ateşte yanmazsa ya hac vazifesini edâ eden insanı Hazreti Allah yakar mı? Ruhul Beyan
Allah’ın kanunlarına karşı gevşek davrananlara, aldırmayanlara karşı ikâbı çok çetindir. Meşakkatli amellerin hükümleri açıklandıktan sonra takvanın zikredilmesi, onda gevşeklik gösterilmemesi için uyarıdır.
العِقَابُ - المُعَاقَبَةُ kötülük yapanı, günah işleyeni cezalandırmaktır.
‘Akıbet’ kelimesinden türemiştir. Bununla sanki kötülük yapanın akıbeti kastedilmiştir.
Avamın haccı ve umresi beyti ve ziyaretine yönelmektir (kast etmektir). Havassın haccı beytin Rabbini ve onu müşahede etmektir. Halil’in dediği gibi: “Muhakkak ki ben Rabbime gideceğim. O beni hidâyet edecektir.” (Saffat, 99)
Hakikat şudur ki; Kâbe’yi kast etmek, öncelikle Allah’ı kast, talep ve bilkülliye O’na teveccüh etmektir. “Ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.” (Enam, 79)
Bu yola süluk (yürümek) ve nefsini, malını, evladını feda etmek, masivayı düşman edinmek iledir. Hz. Halil’in hali bu idi: “Şüphesiz onlar benim düşmanımdır. Alemlerin Rabbi müstesna” (Şuara, 77)
Bunların hepsi hakiki hacc menasikidir. Onun için Hz. İbrahim ilk beytullahı bina eden, ilk tavaf yapan ve hacc eden oldu. “İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya incelmiş binekler üstünde (uzak yollardan) her derin vadiyi aşarak sana gelsinler.” (Hac, 27) Ve hac vazifelerini beyan buyurdu.
Haccın sûreti, manası, zahiri hakikatı vardır. Âl-i İmran 97’de olduğu gibi. “Onda açık alametler ve İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren güvenlik içinde olur. Oraya gitmeye gücü yeten herkesin o beyti ziyaret etmesi de Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim bu hakkı tanımazsa, şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir.”
Hz. İbrahim’in makamı olduğu gibi Nebi’nin ﷺ de hali vardır. Hal makamdan daha tamdır. Çünkü makam menzillerden olur. Hal mevahibtir (mevhibedir). Makamlarda yok olmak mevahibsiz mümkündür. Mevahib makamları ise sülüksüz mümkün değildir.
Halil (a.s) ehli makam sahibi olduğundan “Muhakkak ki ben Rabbime gideceğim. O beni hidâyet edecektir” (Saffat, 99) buyruldu, Nebi ﷺ ehli mevahib olduğundan “Kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescidi Haram’dan (Mekke’den), kendisine bir kısım âyetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür.” (İsra, 1) buyruldu. O nefsiyle haccı hakikiyi yaptığında yedinci kat semada baki kaldı.
فَاِنْ اُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ Hz. İbrahim İsmail’i (a.s) feda etti. Nebi ﷺ İsra’da Allah’a gitti, hiçbir şey ona mani olmadı.
وَاَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِ Rabbin izniyle haccı tamamladı. “(Böylece Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu.” (Necm, 9)
Sonra şuhud teferrüdünü keşf ile maksat kamerinin kendisine tecellisi ile umreyi tamamladı. Vesile güneşinden muhabbet inayetiyle tecelli etti. İki habib arasında ceryan eden ceryan etti. “Kuluna vahyettiğini vahyetti.” (Necm, 10)
Sonra hacc-ı Veda’da Arafat vakfesinde hacc-ı ekber gününde hac ve ikmali tamamlama sadedinde celal perdelerinden nida olundu ki; bu son hicaptı. “Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.” (Maide, 3)
Ümmetinden zayıf, hasta, afete uğramış, taalluk (takıntı) sahibi, ihtiyaç ashabı engelli olanlar olacağını bildiğinden ‘Haccı ve umreyi tamamlayın’ buyurdu.
Nebinin ﷺ seyri sûretine uyarak gücünüz yettiği kadar haccın sûret ve hakikatına sayu gayret edin.
Haccın hakikatı ya sûreten itmam olur o da meşru şartlarını yerine getirmekle, maksadın evden çıkarken ticaret olmayıp sırf Allah için halis olmasıyla mümkündür.
Hakikatta itmamına gelince; senin varlığından sıyrılıp dünya ve ahiret maksatlarından hiçbir şey olmaksızın Allah’ı kast etmendir. Tarikat şartlarını ikameyle hakikate ulaşıp yakin hasıl olmasıdır. “Bu hayvanlar, ancak güçlükle varabileceğiniz bir memlekete yüklerinizi taşır. Rabbiniz, şüphesiz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.” (Nahl, 7)
فَاِنْ اُحْصِرْتُمْ Nefsin adaveti, hevanın galebesi, kalbin usanması, nefsin denaeti gibi kendinize engel olan şeyi kurban edersiniz.
وَلَا تَحْلِقُوا رُؤُوسَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُ Manası, ondan fariğ olup başka şeyle meşgul olmayın ta ki maksat maksuda ulaşsın.
فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرٖيضاً Yani sizden her birine iradede hastalık arız olursa veya talebinde zayıflık olursa,
اَوْ بِهٖ اَذًى مِنْ رَأْسِهٖ Yani illetlenir, fütursuz ikmale mani olursa.
فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ Ruhsat ve ilmi tevil sahasına nüzul olmadığından bedel bulamazsa, tarikat yolundan dönmemeye, bu fırkadan bir an olsun ayrılmamaya çalışsın.
Bazıları demiştir ki; Kim bin sene Allah’a yönelse sonra O’ndan bir lahza ayrılsa onun kaybettiği kazandığından fazladır.
Bilakis fakre, hoşnutluğa devam, sabırla kurtuluşu talep gerekir ki ‘Oruçtan fidye vardır’ kavlinde işaret edileni tedarik yani meşreplerden kendini tutmakla fidye verir.
اَوْ صَدَقَةٍ Yani malum olandan huruç, mümkün oldukça tazarru ve yalvarmayla takarrüp, evliyaya tazim, fukaraya hizmet etsin.
اَوْ نُسُكٍ Veya şiddet makamlarından nefsini kurban edip, belalara sabır göstersin, maksudu talepte azami çalışsın.
فَاِذَا اَمِنْتُمْ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى الْحَجِّ Yani engel kalkıp Cebbar’ın nuru zamanın havasında aydınlanınca asra ciddi bir yükseliş hükmolunur. Zaman talep ahdinin teceddüdüne müsait olur. Yorgunluk ülfeti kesilir. Vakit olarak vuslat yaklaşır. Yakınlık için genişlik ve yenilik hasıl olur. Hakka kıyam neşeyle teceddüd eder, yenilenir. Güzellikle karşılanır. Mihnet günleri artık geçmiştir. Hac ve umre ikmal olur. Hak’la sohbet ve hizmet kıyamı devam eder.
فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ Kurbanın vâcib oluşunda iki mana vardır:
1- Boşa geçirdiği günlerde kaybettiğini idrak etmek ve ondan istiğfar etmektir.
2- Şükrü ve atıfeti ona derc etmektir.
Hedy: Cenâb-ı Hakk’a teveccühle malının en kıymetlisini hediye etmek, onu arkadaşlarına, din kardeşlerine talepte yardımcılarına sarf etmektir. Fukarayı sadıkinden himmet-i ali sahiplerine ve müttaki zenginlere infaktır.
فَمَنْ لَمْ يَجِدْ Yani zahirde bir genişlik ve kolaylık bulamazsa فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ فِي الْحَجِّ Bu halde ona düşen vusul kemalatının husul meşreplerinden imsak etmektir.
وَسَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْ Yani geri kalan ömürde.
تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ Rical ahlâkı ve kemal vasıflarından amel âlemine rücudan sonra bütün hallerin galebesinden kendini tutmaktır.
ذٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ Yani bu tevfik, ibadet menzillerinden bir menzilde mukim olmayıp imsaka murakabeye devam eden içindir.
Bu لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِي’ dan kast edilen gariplik, vatandan gariplikten ziyade, ehli zaman yakınlarının garipliğidir. Bunlar ahir zaman garipleridir ki; Allah’a yakın oldukları için dışlanmışlardır. Ve haklarında ‘فَطُوبٰى لِلْغُرَباَءِ / Gariplere müjdeler olsun’ buyrulmuştur.
وَاتَّقُوا اللّٰهَ Tembellikte ve durmakta bu meşreplerden yüz çevirmekten sakının.
وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعِقَابِ Bu hitaptan gafil olanlara, doğru yoldan yüz çevirenlere, hicabı kaldırmakta gaib olanlara ve azabı murad edenlere, azabı şiddetlidir.
• Bu âyette tekrir sanatı vardır. Tekrir, manaya delalet eden lafzın tekrar edilmesidir. Bu; âyetteki تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ kavlidir. Âyette üç ve yediyi zikrettikten sonra, bu iki sayıyı içeren lafzı عَشَرَةٌ , daha sonra da كَامِلَةٌ’yi zikretti. Bu üçüncü tekittir. Amir memura vakit tayin etmeden bir emir verdiğinde, tekitle getirmişse, emri muhafazada korkutmak ve hükmü anında yerine getirip ağırdan alınmaması içindir. Bundan dolayı dönüldüğünde yedi gün orucun hemen tutulması vâciptir.
• Üç’ü hacda, yedi’si döndüğünüz zaman, dedikten sonra, toplam on’dur, denmesi itnab. Yanlış anlamayı engellemek için tekmil ve ihtiras itnabı olabilir. لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ifadesi sıfatlı kinayedir.
وَاتَّقُوا اللّٰهَ sebep söylenmiş, azabından, gücenikliğinden, gadabından korkun, müsebbebi kast edilmiştir.
‘3-7-10’ rakamları arasında muraat-ı nazır vardır.
• ‘فمََا اسْتيَْسَرَ مِنَ الْهَدْي / Kolayınıza gelen kurban (kesiniz)’ âyetinde hazıf vardır. Takdiri ‘İhramdan çıkarsanız, kolayınıza gelen kurban (kesiniz)...’ şeklindedir.
فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ ifadesinin manası tam olmadığı için bir takdir daha gerekir.
a) مَا ’nın mahallen merfu olması. Buna göre takdir, فَوَاجِبٌ عَلَيْكُمْ مَا إسْتَيْسَرَ ‘O zaman size, kolayınıza gelen kurban vâcibtir’ şeklinde olur.
b) ‘Kolayınıza gelen kurban kesiniz’ manasında mensub da olabilir.
• Hac, umre, hedy, sıyam kelimeleri menkul-ü şer’idir. Aynı zamanda muraat-ı nazırdır.