205- O senin huzurundan ayrılıp gittiği zaman (iş başına geçtiği zaman) yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli mahvetmek için çalışır. Allah ise fesadı sevmez.
Bu münafık içi kafir, dışı münafık tiplerin çalışması, konuşması, sa’yu gayreti fesat çıkarmak, nesli ve ekini helak etmek, iyi niyetli gibi mü’minlerin içine, cemaatine, meclisine giderek, fitne fesadına malzeme aramaktır. Açık yakalamaya çalışır, insanları birbirine katar. Aile arasını, iş yerlerini, okulları, çarşı pazarları, her yeri fesada veren bu Yahudi kılıklı münafıklar her asırda, her beldede, çok sayıda mevcut minyatür mikroplardır.
Karşısında iman aşılı, çelik iradeli, hakiki mü’minler bu mikroptan ümmeti korumak için mücadele verip bütün gayretini bezletmeli ve bunlara karşı son derece tedbirli, uyanık ve donanımlı olmalı. Bunlardan her türlü kötülüğün gelebileceğini akıldan çıkarmamalı. Çünkü Allah ﷻ fesadı sevmez. Fesat her şeyi ifsat eder. Nesli mahveder, tohumlarla, hormonlarla oynar, ekini, ziraati, hayvancılığı, arıcılığı, daha bilip bilemeyeceğimiz, tahmin edemeyeceğimiz nice hileler yapar.
‘Senin yanından ayrıldığında o, yeryüzünde fesat çıkarmaya uğraşır.’
‘O kimse yönetici olduğu zaman, kötü idarecilerin yapmış olduğu, ekini ve nesli helak etmek sûretiyle yeryüzünde fesâd çıkarma gibi şeyler yapar.’
Münafığı yönetici konumuna getirmemek lazımdır. Çünkü idarecilikte aslolan adalettir. Adalet olan yere bereket iner, zulüm olan yerden bereket kalkar.
Bu insan tipi görev başına geçince bütün katılığı, kırıcılığı ve inatçılığı ile bozgunculuğa yönelir. Bu ifsad, her tür canlının kökünü kurutma eyleminde somutlaşır. Ne bitki, ürün ve tarım alanları ve ne de hayatın sürekliliğini sağlayan insan nesli kurtulabilir. Bu ölçüdeki bir hayat düşmanlığı, bu münafığın yapısına işlemiş olan kini, kötülüğü, gaddarlığı ve bozgunculuğu göstermektedir.
Onun yeryüzündeki zulmü yüzünden Allahu Teâlâ yağmuru keser, dolayısıyla ekin ve nesiller helak olur. (Sebebe isnad)
Veya bu ayrılış, İslâm’dan, kulluktan, vahiyden sırt dönüp gidince, vahye, Allah’ın hayat programına arkasını dönüp kendi bildiğince bir hayata yönelince gerçekleşir.
Bu fesat çeşitli şekillerde olabilir.
˗ Tahrib etme, yakma ve yağmalama gibi yollarla malları telef etmektir. Nitekim Ahnes Müslümanların tarlasını yakıp, hayvanlarını öldürmüştü.
˗ Müslümanların kalblerine şüphe sokması ve küfrü kuvvetlendirmek için hileler çıkarmasıdır. Bu da ‘fesad’tır. Çünkü insanlar arasında ihtilâflar meydana gelir, birlik bozulur, uzaklaşmalara, akraba bağları koparak kan dökülmesine sebeb olur.
˗ ‘Yol kesmek’ ve insanları korkutmak da olabilir. Nitekim Ahnes b. Şerik bunu yapmıştır.
˗ Akrabalık bağını koparmak ve müslümanların kanını akıtmaktır. Âyetten, bütün bu isyanlar anlaşılır.
Hak din, ilim ve amelden, bâtıl din de şüphe ve çirkin fiillerden meydana gelmektedir. Allahu Teâlâ önce bu insanın şüphelerle meşgul olmasından bahsetmiştir, ‘Orada fesâd çıkarmak için’ sözünden murâd budur. Sonra da onun çirkin fiillere yönelmesini zikretmiştir. ‘Ekini ve nesilleri helak etmek için’ buyruğu ile murad edilen budur.
الْحَرْثَ kelimesi ile murad, yakılan tarla; وَالنَّسْلَ kelimesi ile kastedilen de Ahnes’in öldürdüğü merkeplerdir.
Ekip biçilen her şeye الْحَرْثَ denir. Toprağı sürüp, alt üst etmek manasındadır.
‘النَّسْلَ / nesil’ çocuk demektir. Bu kelime bir şey çıkıp müteakiben de düştüğü zaman söylenilen نَسَلَ يَنْسُلُ ifadesinden alınmıştır. Düşen tüy parçasına da نسالة denilir. “اِلَى رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ / Rablerine dönerler..” (Yasin, 51) âyeti de bu manadadır. Yani, ‘hızlıca koşarlar...’ demektir. Babasının belinden ve annesinin karnından çıkıp düştüğü için de çocuğa nesil denilir. Buna göre insanlar, Hz. Âdem’in neslidir.
Bu iki kelime de masdardır, ancak ismi meful manasında kullanılmıştır.
Sebebi nüzulü Ahnes’in Sakîf kabilesine baskın düzenleyip onlardan bir grubu öldürmesi olduğundan, الْحَرْثَ ’den murad, ya ‘kadınlar’dır (‘Hanımlarınız sizin tarlanızdır’ Bakara, 223. âyetinden ötürü), ya da erkeklerdir. Birinci tefsire göre maksat, bitkileri ve hayvanları yok etmek; ikincisine göre, hayvanların kökünü ve nesillerini kurutmaktır.
İnsandan veya hayvandan türeyen nesli ve ekini helak eder, onun fesadı umumîdir. Şehirliyi de bedeviyi de kapsar. Hars, ekin ve meyvelerin yetiştiği tarladır. Nesil, canlıların yavrularıdır. İnsanları ayakta tutan bu iki şeyin ifsadı, insanlığı yok etmektir.
Bu âyet-i kerime, iş başına geçirilecek kimselerin dillerine bakılmayıp, durumlarının iyice tetkik edilmesi gerektiğini göstermektedir.
Bu âyet-i kerime din ve dünya işlerinde ihtiyatlı olmaya işaret eder. Şâhidlerin, hakimlerin durumlarının hassasiyetine de dikkat çekilmektedir.
Ekinin helakı
Günümüzde gıda konusunda gelinen nokta, maalesef içler acısıdır. 1960’larda başlayan hibrid tohum uygulamasıyla, çiftçiler kendi tohumlarını üretemez hale getirilmiştir. Bu tohumlar, her yıl tekrar alım gerektirmektedir. Bu tohumların ihtiyaç duyduğu kimyasal gübreler, çiftçileri tarım ve petro-kimya şirketlerine bağımlı hale getirdi. Ot ve böcek ilaçları da petrol ve kimya devleri için pazar oluşturdu.
Gelişmekte olan ülkeler, yüksek miktarda gübre ve ilaç girdisini finanse edemedikleri için Dünya Bankasından kredi notu alarak ABD’nin kontrolündeki bankalar aracılığıyla özel borçlar aldılar. Bu borçların altından kalkamayan çiftçiler, sonuçta topraklarını satıp büyük şehirlere
göç etti. Böylece fabrikaların ucuz işçi açığı da kapanmış oldu.
Bu şekilde tarımdaki tekelleşme gerçekleşince, üçüncü adım olan, kendi siyasetlerine karşı çıkan ülkelere tohum vermeme siyasetine geçecekler. Bu da pek çok ülke için kıtlık alarmı demek.
Ekinin helakinde en göze çarpan unsurlardan biri de, GDO’lu ürünler.
Mısırın genetiğini değiştirip daha uzun süreli saklanmasını sağlamak, domatesin kabuğu daha geç çürüsün diye balina geni enjekte etmek gibi pek çok yöntem bugün yediğimiz besinleri zararlı hale getirdi. Bu ürünlerin etkisi Viyana’da fareler üzerinde yapılan bir deneyde tam olarak ortaya kondu. GDO’lu mısırla beslenen fareler, üçüncü nesilden sonra kısırlaştığı için deney sonlandırıldı.
Fastfood denen, hızlı tüketilip açlığı bastırmaya yarayan beslenme şekli de; ekinin helakinden bir başka örnek. Bu yiyecekler yüksek yağ ve şeker içerdiği için, iştahımızı kontrol eden leptin hormonunun aşırı salgılanmasına yol açıyor. Böylece vücut leptin hormonuna karşı direnç kazanıyor. Kişi yemek yese de kendini sürekli aç hissediyor.
الْحَرْثَ kelimesinin tefsirinde, bu sözcüğün ‘Kadın’ anlamında olabileceği de belirtilmiştir. Nifak şebekesinin ifsad için uğraş verdiği bir diğer alan da kadınlardır.
Sanayi devrimi ile başlayan kadın sömürüsü, kapitalist sistemin etkisiyle doruk noktasına ulaştı. İlk olarak evinden, çocuklarından koparılan kadından ucuz iş gücü alındı. Devamında annelik duygusundan uzaklaştırıldılar. Bu sisteme hizmet etmesi için ‘Feminizm’ gibi suni akımlar icad edildi. Aşağılık kompleksinin yansıması olarak ‘Kadınla erkek eşittir’ safsatası ile iki cins birbirine rakip gösterildi.
Bugün kadın metalaştırıldı. Fıtratından gelen bütün meziyetleri tüketti. Yalnız, mutsuz, tatminsiz vaziyette çırpınıyor. Günümüz kadınları ‘Hanım’ olamıyor. Çünkü hanım; kadının maddi manevi varlığını terkip halinde ifade eder. Kadın ise sadece cinsiyeti ifade eder.
Neslin helakı
‘Nesli bozmak, dinden, Kur’ân’dan, imandan uzak materyalist bir eğitimle ümmet-i Muhammed’in neslini dağıtmaktır. Müslüman çocuklarının başlarını açtırarak hayasızlaştırır, onların iffetini bozarlar.
Doğum kontrolü adı altında yalanlarla ümmetin çocuklarını daha doğmadan öldürmeye çalışırlar. Bunu yaparken de tatlı sözlerle yaklaşır, ‘Siz sıkıntı çekmeyin, aç-açıkta kalmayın, diye geldik’ derler.
‘Bakamayacağınız çocuğu niye dünyaya getiresiniz? Siz hasta olmayın, çocuklarınız felç olmasın, diye aşı yapmaya geldik’ der, böylece müslüman nesli helak ederler.
İnsanlık, batılı psikologların ‘Hayatı sev, ondan güç al, içindeki sese kulak ver, kendine güven’ telkinleriyle kendi örgüsünü ördü. Nihayet aklına ve icad ettiği teknolojiye güvenen modern insanın sinesinden dua uçup, gitti. Dua ihtiyacını kendinde öldüren bir toplum, fesat ve çöküşten korunabilecek unsurlara artık sahip değildir.
Kişisel gelişim, bugün kapitalist batının market vitrininden alıp tükettiği bir üründür. Bu bakışla dünyevileşmenin dolduramadığı ruhi boşluğu mistisizm, budizm, yoga, sufilikle doldurmaya çalışır, hakiki İslâm’la ilgilenmez.
Nesillerin bozulmasında yüzü sürekli Batı’ya dönük, İslâm’ı dışlayan aydınların da rolü büyüktür. Onlar vahyin yerine Darvinizm, Pozitivizm, Rasyonalizm gibi pek çok ideolojiyi koydular. Bunlar güya aydınlığa açılan kapılardı. Köklerine, dinlerine, dillerine, tarihine, kültürüne ihanet eden bu insanlar, aydınlık yerine karanlığı getirdiler. Oysa doğu, daima batının akıl hocası olan gerçek ışık kaynağıydı.
Aydınlar, yazdıklarıyla, çizdikleriyle tüm çalışmalarında halkla çatışma içinde oldular. Müslüman toplumu aşağılayarak, yok sayarak aydınlanma hareketini başlatacaklarını sandılar. Kuşaklar arası çatışmalara zemin hazırladılar. Torunlar, dedelerini beğenmez oldular.’
Neslin helakinde en zararlı unsurlardan biri de; dini eğitim eksikliğidir. Çocuklarda değer ve inançlar iki üç yaşından itibaren şekillenmeye başlar. İnanma ihtiyacı, yeme, içme, sevme, saygı görme ihtiyaçları gibi temel ihtiyaçlardandır. Din eğitiminin ihmali, sosyal çöküntüye yol açar. Ahlâkını ve iradesini kaybeden insan, kötü alışkanlıklarla ruhi boşluğunu doldurmaya çalışır.
Ancak günümüzde, uyuşturucu, sigara, içki, kumar yanında, farklı bir öğütücü gençlerimizi elimizden almaktadır: Narsisizm... Gençler ana karnına düştükleri andan itibaren bencil, kendini beğenmiş bireyler olarak yetişmektedir. Lise çağına geldiği halde hâlâ herhangi bir ideal, inanç sistemiyle bağ kuramayan, dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden, hayatı, yeme, içme ve eğlenmeden ibaret sanan ‘Boş kafalı gençlik’ tehlikesi bizi beklemektedir. Bir insan, düşünce sistemi, hayata bakış açısı, değer yargılarıyla insandır. Düşünen zihinlerin olduğu yerde kaos olmaz.
وَاِذَا تَوَلّٰى سَعٰى فِي الْاَرْضِ لِيُفْسِدَ فٖيهَا Temekkün ve velayet hissettiği an kalp arzını harap etmeye koşar.
وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ Dünyayı terk edip ahireti talep etme ve Allah’a yönelmede sıdk ekinini iptal eder. Ahlâkı hamideden doğan nesli yok eder.
وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ Allah yalan sözleri sevmez.
• Âyet-i kerime, din adamlarını, toplumun ileri gelenlerini referans olarak kullanıp onları kötülüklerine basamak yapan din düşmanlarına, gizli fitne odaklarına dikkat çekmektedir. Önceki cümlenin ardından, izah için getirilen itnabdır.
• وَاِذَا تَوَلّٰى cümlesi, istiare-i vefakiyedir. Hem gerçekten münafığın Efendimizin ﷺ yanından çıkışını anlatır, hem de sünnetten uzaklaşan kişinin yeryüzünü fesada vereceğini bildirir.
• سَعٰى فِي الْاَرْضِ ‘Savaş çıkarmak için gayret sarf etti’ manasındadır. سَعٰى kelimesinin esas manası, koşarcasına yürümektir. İstiare yoluyla, insanlar arasında fitne çıkarıp tahribatta bulunmak manasına kullanılmıştır. İlk bölümdeki münafıktan bahsetmeye devam ettiği için, teşbih-i tenasidir.
Koşmak zaten yeryüzünde olduğu halde فِي الْاَرْضِ diye kayıtlanması, mübalağa içindir. Bu onların fesatlarının çokluğunu ifade eder. Çünkü الْاَرْضِ kelimesi umum ifadesiyle, yeryüzünün tamamı manasına gelir. Yeryüzünün neresinde bulunursa bulunsun, bu insanın orayı fesada vereceğine, bozgunculuk edeceğine işaret eder.
• Allahu Teâlâ bu kelimeyi önce icmâlen (genel olarak) zikredip, لِيُفْسِدَ فٖيهَا ‘Yeryüzünde fesad çıkarmak için..’ buyurmuş, sonra da tafsilatını anlatarak, ‘ekini ve nesli helak etmek için..’ buyurmuştur. (Umumdan sonra hususiyi zikirle itnab)
• ‘Ekini ve nesli helak eder’ cemdir. Helak olmak, yok etmek demektir. Münafıkların verdikleri zararlar, ekini ve nesli yok etmeye benzetilmiştir. Helaki iki yönden anlattığı için, teşbih-i mefruktur.
Müşebbeh; ekinin yakılması, yok edilmesi,
Müşebbeh-i bih; ziraat ortamını yok edip, dışarıdan ithale mecbur bırakmak, üreticiye gereken desteği vermemek, tohumun genetiğini bozmak, meyveleri-sebzeleri birbirine aşılamak gibi kötülüklerdir.
Teşbihin ikinci kısmında da, müşebbeh neslin yok edilip öldürülmesi; müşebbeh-i bih de süt bankası gibi, mamaların içine anne sütü katılması gibi nesli karıştıran fecaatler, tüp bebeklerde yapılan karışıklıklar, genlere müdahale, evliliği zorlaştırıp, destek olmayarak, tesettürsüz, süslü kıyafetlerle, mahremiyete dikkat etmeyerek zinayı çoğaltmak, okullarda, iş yerlerinde ahlâksızlığın yayılmasına sebep olmak, hayvanlara yapılan eziyetler; daha fazla süt almak için ineklerin direkt bağırsağına giden yemek kanalı açmak, hayvanı ayağından bağlayıp önüne yemi koyarak canlı süt makinesine çevirmek, kazların tüylerini canlı canlı bağırtarak yolmak, yırtılan derisini tekrar tüy vermesi için dikmek, arıya suni şeker yedirerek gayr-i hakiki bal üretmek, hınzır derisinden jelatin yapıp Müslümanlara yedirmek,... gibi kötülüklerdir.
• ‘Allah fesadı sevmez’ cümlesi mesel yerine cari olan tezyildir.