219- Sana içki ve kumardan soruyorlar. De ki: ‘İkisinin de büyük zararı ve insanlara bazı yararı vardır. Ancak her ikisinin de zararı yararından fazladır. Ve sana ne infak edeceklerini soruyorlar. De ki: ‘İhtiyacınızdan artanı!’ İşte Allah düşünesiniz diye, böylece size hükümlerini açıklıyor.
Cihat ve hicretten bahsederken içki ve kumar konusunun işlenmesi, sebebi nüzulünden anladığımıza göre; şöyle bir hikmete binaendir: Müşrikler kumar oynayarak kazanç sağlayıp harp yatırımı yapıyorlardı. Mü’minler de bu yöntemle harbe katkıda bulunmak isteyip bunu Efendimiz’e sordular. Cevap semanın derinliklerinden geldi: ‘İçki de, kumar da büyük günah. Günahı menfaatinden çok büyük…’ Bu âyet içki yasağı için indirilen dört âyetten ilk âyettir.
İçki ile kumar arasında vav (و) ile bağlantı kurulup vasıl yapılmış. Aralarında tenasüp var. Ortak yönleri; ikisi de keyfi, bir menfaat getirmeyen işler. Başı zevkli gibi gözükse de ikisinin sonu da kavga, kırgınlık, buğzla biter. Kumar malı yer, bitirir, içki canı yer, aklı alır götürür. Her ikisi de tembelliğe, hazırcılığa, kolaycılığa, kul hakkına, moral bozuntusuna, sefalete, horluğa, aile yıkımlarına, merhametsizlik ve zorbalığa götürür. Kötü arkadaşlara mahkum eder, iyilikten, güzellikten, nezaket ve insanlıktan mahrum bırakır. Mazlum ve mahzun insanları dövmeye, kırmaya, sıkıştırıp paralarını almaya götürür.
Bedenin, kalbin ve aklın dengesi bozulur. Ağır hastalıklara, müzmin alışkanlıklara, uyuşturucu madde kullanmaya yol açar. İnsanda izzet, haysiyet, iyi tiynet bırakmaz. İşi, aşı, eşi, evladı iyali kaybettirir. Sefil, aşağılık, karanlık bir hayatın vartasına düşer. Düştüğü batak kuyusundan çıkamaz olur. Battıkça batar, acıyanı, seveni, sayanı olmaz. Her yerden kendisine ‘Cehennemin dibine kadar yerin var’ denir.
Ailesi varsa üzgün, dertli, çaresiz, ana babası mahcuptur. Mahzun, çileli evler, huzursuz, hissiz, köhne yürekler, korku ve nefretle alabora olur.
Değer mi bir gram zevk için bin kilo çileye? Değer mi; kendin keyf edeceksin diye çevrendeki bunca insanın keyfini kaçırmaya? Nefsin tutsağı, şeytanın esiri olmaya… Hayatın düzenini, dengesini, hedefini bozup tarumar etmeye… Hem hukukullahın, hem de hukuku’l ibadın hakkını çiğnemeye… Hepsinden ötesi de içki ve kumarı haram kılan Zâtı Zülcelal’in buyruklarını dinlemeyip O’na baş kaldırmaya, değer mi?
İnsan, sevinci de, sıkıntıyı da Rabbine şükürle karşılamalı değil mi? Çalışıp didinip helal kazanç elde edip helal işler yapmalı, asla harama, günaha meyletmemeli. Aksi halde sayılı günler gelir, geçer. Kalem kırılır, defter dürülür, bir ömrün hesabı sorulur.
‘Ne infak edelim diye soruyorlar. De ki: Af.’
Kumar, içki nasıl insanı ve insanlığı sömürüyorsa, infak da insanı insan yapar. Nefsi cimrilikten, yoksulu darlıktan, gönülleri insafsızlıktan kurtarır. Neyi infak edeceğimiz lütfu ilâhi olarak zikredilmemiş, infakın miktarı ve gayesi belirtilmemiş.
‘Af infak edin’; iki yönlü, kapsamlı ve çok kısa bir cümle.
1- İhtiyaçtan geri kalanı. Yani ani bir heyecanla hesapsız, kitapsız, kendi zaruri ihtiyaçlarını, ailenin nafakasını düşünmeden verip muhtaç hale düşmeyin. İzzetinizi, vakarınızı zedelemeyin. Ölçülü olun.
2- Bedenin ihtiyaçları olduğu gibi, kalbin, ruhun da af, bağışlamak, hataları örtme gibi ihtiyaçları vardır. Suçluluk duygusu taşıyan, korku, endişe içinde olan birini affederek, huzura kavuşturmak, ümitlerini yeşertmek ne güzel inanç, ne büyük fazilettir.
Rabbimiz bizi tefekküre davet ediyor. Çünkü bilgisiz, cahilane tefekkür güdüktür. Şeytanın dahline müsaittir. Bu güzel ahkâmı derin derin düşünerek Rabbimizin rahmetini, kudretini, sonsuz ilmini, adlini, lütfunu düşünmeliyiz.
İçkinin tek seferde haram kılınmamasının hikmeti: İnsanlar içkiye çok alışkındı. Allah ﷻ içkiyi bir seferde haram ederse, zorlanacaklardı. Bu sebeple, içkinin haram kılınmasında tedriciliği ve yumuşaklığı gözetmiştir.
✽ ✽ ✽
Amerika’da içki aleyhtarlarının kurduğu bir teşkilat, yeryüzünde ilk defa içkiyi kimin yasakladığını araştırdı. İlk yasağın Hz. Muhammed ﷺ tarafından ortaya konulduğu anlaşılınca O’nun hatırasına New York’ta ‘Muhammed Çeşmesi’ adını verdikleri bir âbide yaptırırlar.
✽ ✽ ✽
Hamr
الْخَمْر kelimesinin esas manası ‘örtmek’tir. Kadının başını örttüğü için baş örtüsüne الخِمَارُ denilmiştir. Ağaç, çukur ve tepe gibi insanın arkasına gizlendiği şeylere de الْخَمْر denilir. Şâhidliğini gizleyene الخَامِرُ denilir. Aklı bulandırdığı için de içkiye الْخَمْر denilmiştir. Mübalağa için fiilin masdarıyla isimlendirilmiştir. ‘Hamr’, aklı örter, sarhoş edip perdeler.
Her sarhoşluk veren şey ‘hamr’dır. Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: İçkiyi haram kılan âyet nazil olduğunda, beş şeyden içki yapılıyordu: Üzüm, hurma, buğday, arpa ve mısır. Bu içkilerin hepsine hamr adı verilmiştir.
O devirde bu beş çeşit içki meşhur ve malum olduğu için, özellikle bunlar zikredilmiştir. Bunlar gibi olan içki yapılan bütün meyve vs. sularının hükmü de bu beş şeyin hükmü gibidir.
Üzümden içki olur, hurmadan, baldan, buğdaydan ve arpadan içki olur. Ebû Dâvud, Tirmizî
Çoğu sarhoşluk veren şeyin, azı da haramdır. Ebu Davud, Tirmizi Peygambere ﷺ köpürmüş bal şırası sorulunca o şöyle dedi: ‘Her sarhoşluk veren içecek haramdır.’
Hz. Peygamber’in bu hadisi, ‘sarhoş eden şeylerin azı mubahtır’ görüşünün fâsid olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü Hz. Peygambere ﷺ sadece bir çeşit nebiz hakkında soru sorulmuş, o da cevaben bütün nebizlerin haram olduğunu söylemiştir. Bu hükme nebizin azı da çoğu da dahil olur. Nebizin nevileri ve miktarı hususunda bir tafsilat bulunsaydı, hadiste zikredilir, gözardı edilmezdi.
Sarhoşluk veren her şey haramdır; bir ferak sarhoşluk veren şeyin avuç dolusu miktarı bile haramdır. Tirmizi, Ahmed bin Hanbel
‘Ferak’ onaltı rıtl’lık bir tartı birimidir. Bu hadis, haramlığın içkinin cüzlerinin tamamını içine aldığına dair sarih bir açıklamadır.
Ümmü Seleme şöyle demiştir: ‘Hz. Peygamber ﷺ, sarhoşluk veren her şey ile, gevşemeye sebep olan (müfettir) her şeyden ümmetini nehyetmiştir.’
Müfettir, uzuvlarda gevşeme ve uyuşukluğa sebeb olan şeydir. Bütün içecek nevilerine şümullüdür.
اِثْمٌ (günah) kelimesiyle bazen ceza, bazen de kendisi sebebiyle cezaya müstehak olunan günahlar kastedilir.
İslâm alimleri dinin gayesini anlatırken, bizzat âyet ve hadislerden istifade ederek şu ana maddeleri tesbit etmişlerdir:
˗ Dini muhafaza,
˗ Aklı muhafaza
˗ Nefsi muhafaza
˗ Nesli muhafaza
˗ Malı muhafaza
Aklı alan her madde ister alkollü içki olsun, ister eroin, ister kokain veya herhangi bir madde olsun netice değişmez, haramdır.
Cenâb-ı Allah, şeytanın, içki sebebiyle insanlar arasına düşmanlık ve kin soktuğunu; Allah’ı zikir ve namazdan alıkoyduğunu açıklamıştır. İnsan içkiyle meşgul olup, ona kendini verdiğinde, giderek bağımlı hale gelir. Diğer günahlar böyle değildir. Meselâ insan bir defa zina ettiği zaman, bu işe karşı arzusu gevşer. İnsan, zinayı daha fazla yaptığında, isteksizliği artar. İçki de ise tutkusu iyice artar.
Kim zina eder veya içki içerse Cenâb-ı Allah onun imanını bir insanın kendi gömleğini başından çıkardığı gibi çıkarır. Hakim
Allah’a ve âhiret gününe iman eden hamr içmesin, Allah’a ve âhiret gününe iman eden içki içilen sofraya oturmasın. Tirmizi
İçki içenlere selam vermeyiniz! Hasta oldukları zaman ziyaret etmeyiniz. Öldükleri zaman namazlarını kılmayınız. Hadîs-i Şerîf
Ümmetimden bir takım kimseler, çeşitli adlar koyarak içki içeceklerdir.
Muhakkak ki Allah, içkiye, onu yapana, yapılan yere, onu içene, içirene, taşıyana, taşıtana, satana, satın alana, onun bedelini ve kazancını yiyene lânet etmiştir. Hadîs-i Şerîf
Bir müslüman, bir kadıya gitti ve sordu:
– Eğer hurma yersem, bu dine aykırı mıdır? Kadı:
– Hayır.
– Ona biraz su ilave edebilir miyim?
– Tabii…
– Ve biraz maya atmak günah mıdır?
– Hayır, hayır.
– Peki, kadı efendi. Hurma şarabında da sâdece bu üç şey var. Niye öyle ise dinimiz bunu yasaklıyor?
Kadı, biraz düşündükten sonra dedi ki:
– Eğer senin kafana bir avuç toprak atarsam acıtır mı?
– Hayır.
– Toprağa biraz su karıştırsam, o zaman acıtır mı?
– Sanmıyorum.
– Peki, ben şimdi toprağı su ile karştırır, onu tuğla haline getirinceye kadar pişirir ve sonra senin kafana atsam ne olur?
– Kafa kırmaktan tutuklanırsın.
– Şimdi anladın mı hurmayı meyve olarak yemen serbestken, içki halinde içmenin nasıl yasak olabileceğini?
الْمَيْسِرُ kelimesi يُسْرٌ ‘kolaylık’ kökündendir. Kumar, bir insanın malını yorulmadan ve çaba sarf etmeden, kolayca almaktır. Ya da bu kelime, ‘zenginlik’ kelimesinden türetilmiştir. Çünkü o, kişinin para kazanmasına da sebep olabilir.
Veya الْمَيْسِرُ ‘Bölüşmek ve taksim etmek’ manasınadır. Kesilen hayvana الْمَيْسِرُ denilir. Çünkü o parçalanır ve taksim edilir. Sanki taksimatın üzerinde yapılmış olduğu bir yer gibidir.
Üçüncü ihtimal de, ‘vâcib oldu, bu şey bana gerekti’ anlamındaki يَسَرَ لِى هٰذَا الشَّيْئُ tabirinden alınmıştır.
Genel olarak taraflardan birinin kaybetmesinin, ötekisinin de kazanmasının söz konusu olduğu her şey, her oyun kumardır ve haramdır. Piyango, loto, toto, at yarışları, tavla, satranç, iskambil gibi oyunların tamamı kumardır. ‘Yenen kazanır, yenilen kaybeder’ temeline dayanan tüm oyunlar da kumardır ve haramdır.
Cahiliye Çağındaki Kumar
Arapların on tane fal oku bulunuyordu. Bunların isimleri ezlâm, aklâm, fezz, tev’em, rakîb, halisu ve hıls, nâfis, müsbil, mu’allâ, menîh, sefih ve vağd... Menîh, sefîh ve vağd okları boştu, diğerleri, on ya da yirmi sekiz parçaya bölünen kesilmiş hayvanın, belli bir parçasına işaret ederdi.
Bu oklardan fezz için bir pay; tev’en için iki, rakîb için üç, halisu için dört, nâfis için beş, müsbil için altı, muallâ için yedi pay verilirdi. Bu okların hepsi ‘rebâte’ denilen bir torbaya konur; sonra torba âdil bir kimsenin eline verilirdi. O kimse torbayı sallayıp; isim isim her hisse sahibi adına bir ok çekerdi. Adına ok çıkan kimse, okun üzerinde yazılı olan payı alırdı. Üzerinde ‘boş’ yazılı ok kime çıkarsa, o da hiçbir şey alamazdı.
Kesilen hayvanın bütün parasını da bu kimse öderdi. Kendisine pay çıkan kimseler ise paylarını fakirlere dağıtırlar, ondan hiç yemezler ve bu yaptıklarıyla övünür, bu piyangolarına katılmayan kimseleri ayıplar, onlara mürüvvetsiz ve bayağı anlamına gelen ‘el-berem’ adını verirlerdi.
Hz. Peygamber ﷺ ‘Şu iki zar (oyunun)dan sakının. Çünkü bunlar, acemlerin kumarıdır’ buyurmuştur.
Satranç hususunda, Hz. Ali’nin, ‘Tavla ve satranç kumardır’ İmâm-ı Şâfiî’nin ‘Satrançta rehin bırakma; kötü söz söyleme ve namazı unutturma gibi şeyler olmazsa, (bu) haram olmaz, kumar hükmünün dışına çıkar. Çünkü kumar, mal alıp vermeyi icab ettirir; bu şekildeki satranç ise böyle değildir. Kumar ve meysir sayılmaz’ dediği rivâyet edilmiştir.
Deve ve at yarıştırmak, ittifakla kumar değildir. Fakat bunlar üzerine para yatırmak, bahis oynamak kumardır.
‣ Kumar; sövmeye, münakaşaya, bâtıl bir şekilde mal elde etmeye sebebiyet verdiği için, insanlar arasında düşmanlığa sebeb olur. Kumar oynayanın malı başkası tarafından alındığında, o kimse çok kızar. Kumar Allah’ı zikretmekten ve namaz kılmaktan alıkor.
‣ Kumar oynayan bir kimse, elde edeceğini vehmettiği bir kâr için malını harcar. Bu işi meslek edinen profesyoneller, bütün servetini kumar yoluyla o kişiden alırlar. O da kâr elde etmek arzusuyla düşüncelerini alt-üst eder, bunalıma girer, kederi büyür, vaktini kaybeder.
‣ Kumar tembelliğe alıştırmak, vehmi sebeplerden rızık beklemek, akli gücü zayıflatmak sûretiyle eğitimi ifsad eder. Kumar oynayan tabii kazanç yollarını terk eder, ziraati, sanayi ve ticareti ihmal eder. Halbuki bunlar medeniyet ve ümranın temellerindendir.
İnsanlar, muhtelif bölgelerden içkiler getirerek büyük kârlar elde ederlerdi. Müşteri, içkinin fiyatı üzerinde pazarlık yapmayınca, Araplar bu işi fazilet ve üstünlük sayıyorlardı. Bu da, içki satanların kârını çoğaltıyordu. Zayıf kimseyi kuvvetlendirmesi, yemeği hazmettirmesi, cimâya yardımcı olması, mahzun olanı teselli etmesi, korkağa cesaret vermesi, cimriyi cömert yapması, yüzün rengine canlılık vermesi, canlılığı artırması, gayret ve üstünlük duygusunu arttırması, içkinin zahiri faydalarındandır.
Kumar oynayan kimse, üzerinde kumar oynayıp, fal çektiği hayvanın etinden yemeyerek onu muhtaçlara dağıttığı için, bunda fakirler için bir genişlik ve fayda vardı. Câhiliyye Arapları, bazen bir mecliste yüz deve üzerine bu şekilde kumar oynar, hiç sıkıntı çekmeden büyük mal sahibi olur; sonra bu malı muhtaçlara dağıtarak, şan ve şöhret kazanırdı. Bu da kumarın zahiri faydasıdır.
Hâce Hazretleri şöyle anlatır: Kendimi yetiştirmek için çalıştığım sıralarda yolum bir kumarhaneye uğradı. Gördüm ki orada nice kimseler kumar oynuyor. Kumarcılardan ikisi oyuna kendilerini öyle vermişler ki... Bunlardan birisi yenildi. Dünyalık namına neyi varsa kaybetti. Arkadaşına dedi ki: ‘Ey benim dostum! Bu oyundan başımı dahi versem vazgeçmem!’
Kumarbazın bu kadar zarar ve ziyan görmesine rağmen o oyuna olan zevkini görünce bende de hak yola öyle bir gayret zuhur etti ki, kumarcı bana ders oldu. O günden beri hak yolunu istemekte gayretim her gün biraz daha artmaktadır.
İnsanlar, Allah ve Resûlünün, infakta bulunmaya teşvik ettiklerini ve büyüklüğüne işaret ettiklerini görünce, mükellef tutuldukları miktarın malın tamamı mı, yoksa bir kısmı mı olduğunu sordular. Allahu Teâlâ da onlara, ihtiyaçtan fazlasını vermenin makbul olacağını bildirdi.
Afv kelimesinin asıl manası, ziyadelik ve fazlalıktır. Yetecek miktardan fazla olan, sade ve kolay elde edilen demektir. Düz toprak parçasına da ‘afv’ denilir.
‘Afv’ kelimesi, kolaylaştırma manasına gelince, genel olarak bu, insanların kendileri, çoluk çocukları ve geçimleriyle sorumlu olduğu kimselerin ihtiyaçlarından fazla olan şeyler hakkında kullanılır.
Allahu Teâlâ infak hususunda şöyle buyurmuştur: “Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa haklarını ver. Ve sakın malını saçıp savurma. Çünkü malını saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleri olurlar.” (İsra, 26-27)
Hz. Peygamber ﷺ de,‘Birinizin yanında bir şey bulunduğu zaman önce kendine, sonra bakmakla mükellef olduğu kimselere ve bu minval üzere harcasın’ ve ‘Sadakanın hayırlısı, vereni başkasına muhtaç bırakmayan ve yeterli olduğu için kınanmayandır’ buyurmuştur.
‘Afv’ kelimesinden maksat,
˗ ‘Mallarınızdan pek önem vermediğiniz basit şeyler’ demektir.
˗ İnsanların gönül hoşluğu ile verdikleri şeylerdir.
˗ Kişinin mallarının en güzelidir.
Fazilet, ifrat ile tefrit arasında olandır. İnfak saçıp savurma ve çok az verme arasında olunca faziletlidir. Allahu Teâlâ’nın ‘afv’ beyanından murad da budur.
Yahudilerin şeriatı tam bir sertliğe ve hristiyanların şeriatı tam bir müsamahaya dayanır. Hz. Muhammed ﷺ’in şeriatı ise bütün hususlarda orta yol üzere (mu’tedil) olandır.
Yetecek kadar bir hayat; Allah ve Resûlü’nün istediği bir hayattır. Onun dışındaki hayat ise ihtiyaçsızlığın ihtiyaç haline getirildiği bir hayattır. Evimize, kendimize yapacağımız harcamalarımızı asgariye indirip, kısarak israfı önlemeliyiz ki infak edecek bir şeylerimiz olabilsin. Allah’ın Resûlü Hz. Aişe’ye şöyle buyurur:
‘Ey Aişe eski elbiseni tasadduk et ve hiçbir zaman gururlanma!’
Bir sahâbe gelip Resûlullah’a: Yâ Resûlallah biz evde yiyeceğimizi yetiştiremiyoruz! Geçinemiyoruz! Rızkımız yetmiyor! Darlık ve sıkıntı içindeyiz! Bizim rızkımızın bize yetmesi için, bu darlıktan kurtulabilmek için bize ne tavsiye edersin? deyince, Resûl-i Ekrem:
‘Galiba evde ayrı ayrı kaplardan yiyorsunuz. Öyle yapmayın hepiniz tek kaptan yiyin’ buyurdu.
Tefekkür şu sahalarda olur:
Allah’ın âyetleri ve sanat eserleri üzerinde olur. Bundan mârifetullah meydana gelir.
Allah’ın azâmet ve kudreti üzerinde olur. Bundan hayâ meydana gelir.
Allah’ın vaad ettiği mükâfatlar hakkında tefekkür edilir. Bundan, taâte istek doğar.
Allah’ın azap ile olan tehdidi hakkında tefekkür edilir. Bundan da, günahlardan çekinme hâli oluşur.
Allah’ın rızâsını gerektiren şeylerde, kulun gösterdiği noksanlıklarda tefekkür edilir. Bundan da, utanma, pişmanlık ve tevbe meydana gelir.
‣ İçki hakkında dört âyet nazil olmuştur. Mekke’de, “Hurma ağaçlarının meyvesinden ve üzümlerden içki ve güzel bir rızık edinirsiniz” (Nahl, 67) âyeti nazil oldu. O sırada henüz içki haram kılınmamıştı.
‣ Sonra Hz. Ömer, Muâz (r.a) ve bir grup sahabe, Hz. Peygamber’e,
‘Yâ Resûlallah, bize içkinin hükmünü söyle. Çünkü içki, aklımızı gideriyor, malımızı tüketiyor’ dediler. Bunun üzerine, “De ki: ‘Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için bazı faydalar vardır” (Bakara, 219) âyeti nazil oldu. Müslümanlar içkiye devam etti, ancak bir kısmı bıraktı.
‣ Bir gün Abdurrahman İbn Avf, bir grup Müslümanı evine davet etti.
Yemek sırasında içki içip sarhoş oldular. Bir kısmı namaza kalktı ve namazda, Kâfirun sûresini, “De ki: ‘Ey kâfirler, ben sizin taptıklarınıza taparım” şeklinde okudu. Bu hâdise üzerine, “Ey iman edenler, sarhoşken namaza yaklaşmayın” (Nisa, 43) âyeti nazil oldu, içki içenlerin sayısı daha da azaldı.
‣ Sonra, içlerinde Sa’d İbn Ebî Vakkas’ın bulunduğu ensardan bir grup, yemek yemek için bir araya geldiler. İçki içip sarhoş olunca, karşılıklı övünmeye ve şiirler okumaya başladılar. Sa’d İbn Ebî Vakkas, içinde, Ensarın hicvedildiği bir şiir okudu. Ensardan birisi de devenin çene kemiğiyle ona vurdu ve başında büyük bir yara açtı.. Bunun üzerine Sa’d onu Hz. Peygamber’e şikâyet etti.
Hâdiseden dolayı Hz. Ömer, ‘Allah’ım, bize içki hakkında, sıkıntımızı giderecek bir açıklama gönder’ dedi. Bunun üzerine, “İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları, ancak şeytanın ameli olan birer pisliktirler. Bundan kaçınınız ki, felaha eresiniz. Şeytan, içkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık, vazgeçersiniz değil mi?” (Maide, 90-91) âyeti nazil oldu. Bu âyet inince Hz. Ömer, ‘Vazgeçtik ya Rabbi!’ demiştir.
Zahiri hamr, üzüm, hurma, buğday, arpa, bal ve diğer çeşitli şeylerden elde edildiği gibi, batıni hamr da çeşitli şeylerden elde edilir: Gaflet, şehvet, heva, dünya sevgisi ve benzerleri gibi. Bu şaraplar nefisleri ve insaniyet akıllarını sarhoş eder. Bunun için bütün sarhoş ediciler haramdır. Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır.
يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ Yani kişi onu verir ve infak anında da kalbinden tesirini siler, temizler. Çünkü afv kelimesinin aslı silmek ve yok etmektir.
Bir de af, günahtan geçip onu cezalandırmamaktır. Yani bu malın artanını vermek, senin zulmünden dolayıdır.
Senin için afv, ihtiyacından artandır. Havass için afv, kifayet miktarından fazlasını çıkartmaktır. Hassü’l has için ise kendisi ihtiyaçlı olsa dahi başkasını tercih etmek ve gönül zenginliğiyle (gına ile) vermektir.
• Âyette icazı hazıf vardır. Yani ‘Sana hamr içmek ve kumara devamdan soruyorlar’ şeklindeydi.
• İçki ve kumar birbirine atıf harfiyle bağlanmış, tezayuf var. İçki de, kumar da insanın vaktini alır. İçki içen aklını boşaltır, kumar oynayan da ya kendinin veya başkasının cebini boşaltır. İkisinde de hem Allah ﷻ hakkı, hem kul hakkı vardır.
Dal bid delalesiyle uzun zamanda yerleşmiş bir alışkanlık olduğundan, onu kaldırmak için tedriciliğin önemli olduğunu anlarız.
• ‘Onda menfaatler vardır’ cümlesi, müşakale olabilir. Çünkü onlara göre menfaat, aslında menfaat yok.
Cem mea tefrik vardır. İkisinde, derken cem etti.
• ‘Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar’ cümlesinin, öncesiyle arasında vasıtalı kinaye vardır. İçki ve kumarla meşgul olan, kendine yetemez ki başkasına infak etsin!
• Savaşa faydalı olmak için bile olsa bu menfaate ‘az’ denmiş. Ashab kumarla elde edecekleri kazancı savaş için kullanmayı düşünmüşlerdi.
• ‘De ki af’ Bu kelime; hem fazla olan, hem de affetmek manasında kullanıldığı için istiare-i vefakiyedir. Af, insanlara infak edilecek şeye benzetilmiş. Ortak yan rahatlatması, sevindirip mutlu etmesidir.
• Konuya bir de bina yönünden bakarsak; ‘Tefekkür’ fiili, tefeul babındandır. Delalet-i tazammuniyesi ile, şu anlamlara gelir:
1- Tekellüf, azar azar güçlükle yapmak: Düşünmek birden olmaz, zaman ayırmak gerekir. Bilgilerin sürekli geliştirilip arttırılması lazımdır.
2- Bir işi yapmaya çalışmak: Düşünmek için, çaba harcamak gerekir. İnsan bir çok şeyi düşünür ama asıl olan âyetler üzerinde düşünmektir.
3- Bir işin yavaş yavaş, merhale merhale yapıldığını ifade eder. Tefekkürün aşamaları, zikir, tedebbür, tezekkür gibi mertebeleri vardır.
4- Şikayetlenme, acizlenme anlamındadır. Âyetler üzerinde tefekkür ettiğimiz zaman nefsimizden şikayetlenip acizlenir hale yükseliriz.
5- Sayruret (olmak) anlamındadır. Düşünmek, tefekkür etmek insanın hayatının gidişatını değiştirir.
6- Çekinme, sakınma: Düşünen insan anlayışlı, ince ruhlu olup meseleye çeşitli yönlerden bakma fırsatı bulduğu için yanlışlıklardan, kötü niyetten, kötü zandan, şüpheden uzaklaşır.
7- İsteme, taleb: Düşünmek için önce düşünmeye niyetlenip istemek gerekir.