Sureler

Göster

Bakara Sûresi 224. Ayet

وَلَا تَجْعَلُوا اللّٰهَ عُرْضَةً لِاَيْمَانِكُمْ اَنْ تَبَرُّوا وَتَتَّقُوا وَتُصْلِحُوا بَيْنَ النَّاسِؕ وَاللّٰهُ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌ

224- Allah'ı; yeminlerinizden dolayı, iyilik etmenize, ittikâ etmenize ve insanlar arasını bulmanıza engel yapmayın. Allah hakkıyla işitici, kemâliyle bilicidir.

 

İster eşler arasında, ister diğer insanlarla bir anlaşma veya bir bozuşma yaptığınızda fikir değiştirip affetmeniz, anlaşmayı bozmanız, hayırlı ve dindarlığa daha uygunsa o yemini bozup keffâretini vermek gerekir. ‘Yeminlerinizi kalkan edinmeyin’ nazmı celili bu gerçeği ifade eder.

İnsanın kendi kararları, kendi iç güdüleri, kendi prensipleri yemin bile olsa putlaştırılmamalı. Kulluk, iyilik, af için hiçbir siperin arkasına saklanıp sıvışmamalı. Bu, Allah üzerine yapılan yemini bile aşıp geçerse geride aşıp geçecek bir şey kalmaz. ‘Sana borç verirdim ama yeminliyim, yemin ettim ayak basmam’ mazeretleri geçersizdir.

Allah’ı; yeminlerinizden dolayı, iyilik etmenize, ittikâ etmenize ve insanlar arasını bulmanıza engel yapmayın.

Yeminin şer’i manası bir şeyi yapmak veya yapmamak hususunda iki ihtimalden birisini kuvvetlendirmek için Allah ﷻ adına yapılan ‘Vallahi, billahi’ gibi kasem veya boşama, köle azad etme vb. bir şeye bağlamak sûretiyle yapılan anddır.

Yeminin sebebi, bir işi yapıp-yapmamayı istemektir. Hükmü; yemin edenin yeminini bozmaması, bozarsa keffâretini vermesidir. Şartı;  yemin edenin müslüman olması, mükellef olması ve yemin ettiği şeyin aklen mümkün olup yemininde durabilmesidir.

Bununla beraber, dini bir fayda varsa yemin bozulur ve keffâreti ödenir. Mesela ‘Vallahi bugün öğlen namazını kılmam’ diye yemin etse, yeminini bozması vâciptir. Çünkü Efendimiz ﷺ ‘Kim bir şey üzerine yemin eder de başka bir şeyi yemin ettiği şeyden hayırlı görürse, hayırlı olanı yapsın. Yemininden dolayı keffâret versin’ buyurmuştur.

Yemin keffâretinin miktarı on fakiri orta derecesi ile doyurmak, ya da bir köle azad etmektir. Bunlara gücü yetmeyen üç gün oruç tutar.

عُرْضَةً ortaya konup arz edilen şey, mania, engel... anlamına gelir. Kelimenin esas manası, yola enlemesine konulan ve insanların gidiş gelişlerine mâni olan şey demektir. فُعْلَةٌ vezninde olup meful manasına gelir. Herhangi bir şeye karşı ve ona engel olan her şeye عُرْضَةً denir. Güneşin görünmesine engel olduğu için buluta da عُرْضَةً denir.

Allah’ın yüce isminin, yemin ile elde edilecek dünyevi istek ve değersiz arzulara kavuşmaktan münezzeh olduğuna inandığı için yemin etmeyi bırakmak, en büyük iyilik çeşitlerindendir.

Takva, insanın Allah’a olan tazimini zedeleyecek bir şeyin kendisinden sâdır olmasından korkmasıdır.

İnsanların arasını bulmanın manası ise şudur: İnsanlar onun doğru söylediğine ve kötü maksadlardan uzak olduğuna inanırlarsa, sözünü kabul ederler. Böylece de onun vasıtası ile sulh meydana gelir.

‘Muhakkak Allah ﷻ her şeyin iyilikle yapılmasını farz kıldı. Öyleyse (zina veya kısastan dolayı) birini öldüreceğiniz de eziyet etmeden (süratle) öldürünüz. Boğazlayacağınız hayvanı da güzel kesiniz. Sizden biriniz (kesmek istediği zaman) bıçağını keskinleştirsin (gözlerini ve ayaklarını bağlayarak) hayvanın rahatını sağlasın.’ Hadîs-i Şerîf
 

Az yemin etmeyi emretmenin hikmeti

Allahu Teâlâ zatının yüce adına çok yemin etme cüretinden nehyetmiştir. Araplarda çok az yemin eden insanlar övülürdü.

‣ Önemli önemsiz her hususta Allah’a yemin edenin dili, yemin etmeye alışır. Bir süre sonra kalbinde yeminin ağırlığı kalmaz. Bundan ötürü yalan yere yemine cüret etmediğinden emin olunamaz. Yemindeki asıl maksad zarar görür.

‣ İnsan, Allahu Teâlâ’ya ne kadar çok saygı duyarsa, kullukta da o nisbette mükemmel olur. Böyle birinin yanında Allah’ın ismi, o isimle dünyevî bir menfaat elde etmekten çok daha değerlidir. Bu da Allah’a saygının en ileri derecesini ifade eder.

 

Sebeb-i Nüzulü

‣ Bir kimse, sıla-i rahim, iki kimsenin arasını bulmak veyahut da evlatlarından birine ihsan ve ikramda bulunmak gibi hayırlı işleri yapmamaya yemin eder, sonra da, ‘yeminimi bozma hususunda Allah’tan korkarım’ derdi. Yeminini bozmamak için iyi ve faydalı şeyleri de yapamıyordu. Bu sebeple Allah ﷻ ‘yemini engel yapmayın’ buyurmuştur.

‣ Hz. Ebû Bekir ifk olayında münafıklar ile birlikte, ileri geri konuşup Aişe (r. anhâ) hakkında onlara benzer sözler söyleyince, Mistah’a infakta bulunmamak üzere yemin etmesi dolayısıyla nazil olmuştur.

Yine “Sizden fazilet ve genişlik sahibi olan kimseler yakınlara... vermemeye yemin etmesin.” (Nur, 22) âyeti de onun hakkında nazil olmuştur.

‣ Abdullah b. Revâha, kız kardeşinin kocası Beşîr b. Nu’mân ile konuşmamak, yanına ebediyyen girmemek, kendisi ile hanımının arasını düzeltmemek üzere yemin etti ve ‘Bunu yapmamak üzere Allah adına yemin ettim, yeminime bağlı kalmaktan başka bir şey bana helâl olmaz’ dedi. Bunun üzerine, Yüce Allah bu âyeti indirmiştir.

 

Belagat

Dal bid delalesiyle, prensipleri putlaştırmamaya işarettir.

• Uhrevi şeyler üzerinde bile olsa yeminlerin bozulması gerektiğini bildirir. Tağlip, uhrevi şeyler için yemin bozulduğuna göre nefsani şeyler için asla yemin edilip abartılmamalı.

• Tevcih; uhrevi şeyler bile olsa yeminlerin arkasına sığınmayın bir de uhrevi şeyler olup faydalı olacaksa yeminleri bırakın, bu işleri yapın.

• لِاَيْمَانِكُمْ ’deki lâm harfi, talil içindir.

‘Yeminlerinizi kalkan yapmayın’ teşbih-i beliğdir. Müşebbeh; Allah’ın adıyla yapılan yemin, müşebbeh-i bih; kalkan, siper, camisi; koruması, araya girip kişinin önünü kapatmasıdır.

Kalkan savaşta can korkusuyla düşmana karşı kullanılır. İnsanı yaradan, ölümden korur. Gereksiz yere yemin eden insan da bazı korkularını kapatmak için korkar ve yemin eder. Mesela sözüne inanılmayacağından korkar, dürüst değildir, karşısındakini inandırmak için yemin eder. Cimridir, malını vermekten korkar, kızgınlığını bahane ederek ‘Vallahi sana bir daha bir şey vermem’ diye yemin eder.

Ayrıca عُرْضَةً kelimesinin ‘Okçunun siperi’ anlamını da düşünürsek, bir saklanma ve gizlenme anlamına işaret vardır. Çok yemin eden insanlar, kendilerine güveni olmayan, daima güçlü bir otoritenin arkasına sığınma ihtiyacı duyan kişilerdir.

• تُصْلِحُوا, تَتَّقُوا , تَبَرُّوا arasında muraat-ı nazır vardır.