228- Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç hayız ve temizlenme süresi beklesinler. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, rahimlerinde Allah’ın yarattığını gizlemeleri onlara helal olmaz. Bu iddet bekleme süresi içinde barışırlarsa kocaları onları geri almaya herkesten daha layıktır. Erkeklerin meşru sûrette kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da onların üzerinde hakları vardır. Yalnız erkekler onların üzerinde bir üstün dereceye (yönetim yükümlülüğüne) sahiptirler. Allah mutlak hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu âyet-i kerimeler (228-232), muamelata ait hükümlerle bizi nice çıkmazlardan halas ediyor, müşküllerimizi çözüyor. Evlenmek; ünsiyet etmek, nesli, nefsi, canı, malı korumak, aile birliğini sağlamak, nefsani isteklerin tazyiklerinden kurtulmak, evlat sahibi olmak, karşılıklı yardımlaşarak kimseye yük olmadan yaşamak gibi güzel amaçlarla yapılır. İnsanın evliliği hayal ettiği gibi dört dörtlük bulması çok nadirdir. Birbirini idare edip, geçinip gitmelidir. Ciddi bir neden olmadan keyfi veya basit sebeplerle boşanmayı istemek buğzedilen helallerdendir.
Bugün boşanmaların çoğu, sıra dışı sebeplerden, kanaatsizlikten, dünyanın süsüne, püsüne düşkünlükten, lüks ve konfor arayışından, çıtkırıldımlıktan, kibir, riya, sabırsızlık, saygısızlık, ailelerin aşırı sahiplenmesi, hovardalık gibi hatalar yüzünden olmaktadır.
Bir de kadının çalışıp, para sahibi, mevki sahibi olması, eşine saygıyı, itaati büyük ölçüde yok etmektedir. Yani aile sistemi yörüngeden çıkıp ailenin kıyameti kopmaktadır. Meşru sebepler hariç ayrılmaların altında menfaatçilik, bencillik yatmaktadır.
Bir yuvanın yıkılması, yavruların hayatının kararması demektir. Şimdilerde adet haline, hatta zorunlu hale gelmiş. Boşananlar çocuklarını psikiyatristlere götürerek ruh sağlığını korumaya çalışıyorlar.
Çocuklar analı, babalı yetim oluyor. Çoğunluğu iki taraf arasında ikilem yaşıyor. Kendini bir yere ait hissedemiyor. Yurtsuz, yuvasız garip oluyor. Ana baba arasında din, fikir ayrılığı varsa hepsi bir tarafa çekiyor. Kimileri hepten sahipsiz kalıp sokaklara, yaban ellere düşüyor, kötü alışkanlıklar, kötü arkadaşlar ediniyor. İki taraftan boşananların aileleri üzülüyor, zor durumda kalıyor. Ömürlerinin sonuna doğru huzursuz bir hayat yaşıyor.
Mutallaka (boşanan), kendisine talâk verilen kadındır.
Nikâhlı kadın, ‘medhûlün bihâ’ (zifafa girilmiş) değilse, ona iddet gerekmez. “Ey iman edenler, mü’min kadınları nikahlayıp, kendilerine dokunmadan, onları boşadığınız zaman, sizin için o kadınlar üzerine sayacağınız bir iddet yoktur.” (Ahzab, 49)
Ama kadın ‘medhûlün bihâ’ ise, bu durumda birkaç farklı hüküm ortaya çıkar:
Eğer kadın hamile ise, onun iddeti çocuğunu doğurması ile tesbit edilir. “Hamile kadınların iddeti ise, çocuklarını doğurmalarıdır.” (Talâk, 4)
Eğer kadın yaşı küçük olması veya aşırı yaşlı olmasından ötürü hayız görmüyorsa, bu kadınların iddetleri kuru ile değil, aylara göre belirlenir. “Kadınlarınızdan hayızdan kesilenlerin (iddetinde) şüphe ederseniz, biliniz ki onların iddetleri üç aydır.” (Talâk, 4)
Eğer hayız gören bir kadınsa bakılır: Eğer kadın köle ise, iddeti üç değil, ‘iki kuru’ ile olur. Hür olursa, iddeti, ‘üç kuru’ olur.
Resûlullah ﷺ kadının yas döneminde süslenmemesi hususunda katı davranmıştır. Bir kadın Resûlullah’a ﷺ geldi ve ‘Kızımın eşi öldü, gözlerinden şikayeti var, onlara sürme sürebilir mi?’ diye sordu. Resûlullah ﷺ ‘Hayır, hayır’ buyurdu. Bunu iki veya üç defa söyledi.
‘İddet ancak dört ay, on gündür. Sizden biri cahiliye döneminde bir yıl boyunca kendini pisliğe atardı’ buyurmuştur.
Cahiliye döneminde kadın, eşi öldüğünde kötü bir eve girer, en kötü elbisesini giyer, bir yıl geçinceye kadar koku veya herhangi bir şey sürünmezdi. Sonra koyun, kuş veya eşek getirilir, cildini ona sürer ve en kötü görünümüyle çıkardı. Hayvan necaseti verilir, onu sırtının arkasına atar, sonra hızla ailesine giderdi. Bundan sonra güzel koku sürünür ve diğer şeyleri yapar, nikah kendisine helal olurdu.
‘يَتَرَبَّصْنَ / Beklerler’ aslında ‘Beklesinler’ manasında emirdir. İnşa yerine gelmiş haber cümlesidir, mecazı aklidir. Haberin vukuuna rağbeti izhar için, haber inşai olarak gelmiştir.
‘يَتَرَبَّصْنَ kavli istiare-i temsiliye de olabilir. Sanki onlar bekleme emrini yerine getirmişler de Allah ﷻ onların bu durumunu haber vermektedir.
Haber cümlesi olarak gelmesindeki hikmet:
˗ Allahu Teâlâ bunu emir sigasıyla zikretseydi, o zaman kadının iddet beklemeye iradesiyle başlaması gerekirdi. Meselâ, kadının kocası ölse, kadın da bunu bilmese; bu arada kadının iddeti kadar bir zaman geçse, bu süre iddet yerine geçmezdi. Çünkü kadın, ‘İddet beklesin’ diye emrolunduğunda, bu sorumluluk ancak, iradî olarak başlayıp bitirdiği zaman yerine getirilmiş olurdu.
Ama Allahu Teâlâ bu mükellefiyeti haber cümlesiyle zikrettiği için, böyle bir zan ortadan kalkar, erkek de bu iddet sona erdiğinde, ister kadın bundan haberdâr olsun, isterse olmasın; yine, kadın bu iddete ister arzusuyla, isterse kızgınlıkla başlamış olsun, maksadın hasıl olduğunu anlamış olur.
˗ Emri, haber sigasıyla bildirmek, onun uyulması gerektiğini tekid edip, pekiştirmek içindir. Buna göre sanki kadınlar iddet bekleme işine sımsıkı sarılmışlar da, Allahu Teâlâ da, onların iddet beklemelerini haber vermiştir.
‘بِاَنْفُسِهِنَّ / Kendi kendilerine...’
Bu ifade onları beklemeye teşvik edip, şevklerini arttırmak içindir. Çünkü onlar beklemek istemezler; Cenâb-ı Hakk onların, nefislerini zorlamalarını, beklemeye mecbur tutulmalarını istemiştir.
اَنْفُس lafzı cemi kıllet (üçten ona kadar), قُرُوءٍ lafzı cemi kesret olarak geldi. Halbuki قُرُوءٍ ’dan maksat üçtür, bu da azdır. Gene de cemi kesret kalıbıyla geldi, çünkü iki cemî çeşidi, çokluk ifade etmede müşterek oldukları için, birbirlerinin yerine kullanılır.
قُرُوءٍ kelimesi, hem hayız, hem de temizlik anlamında kullanılır, tezdâd kelimelerdendir, toplanmak demektir. Hayız vaktinde kan, rahimde; temizlik vaktinde ise bedende bir araya gelir, toplanır. Diğer manaları; bir halden başka bir hale geçmek, vakit.
Şâfiî (r.a)’ye göre, ‘üç kuru’ temizliktir.
Ebû Hanife’ye göre ‘üç kuru’ hayızdır. ‘Kuru’, her ne kadar temizlikle hayız arasında müşterek bir lafız ise de, bu kelime hadislerde hayız manasında kullanılmıştır.
Bu ihtilâfın neticesi; Şâfiî’ye göre iddet müddeti en kısa, Ebû Hanife ve onun görüşünde olanlara göre, en uzun olan süredir.
Bir kimse hanımını temizken boşasa, boşamasını müteakip kadın hayız olsa, içinde boşanmış olduğu temizlik müddeti ‘bir kuru’ olarak hesaplanır. Buna göre bu kadın üçüncü hayıza girdiğinde iddeti biter. Eğer talâk hayız halinde verilmişse dördüncü hayızdan temizlenince iddeti sona erer.
Kadın hayızın en uzun müddetinde temizlenirse, gusletmeden önce iddeti biter. Eğer hayzın en az müddetinde temizlenmişse, gusletmedikçe iddeti sona ermez.
Bu cümle kadınlar için çok şiddetli bir tehdittir. Âyet, bir hususta kendisine güvenilip, sonra da o konuda hıyânette bulunan herkesin hâlinin, Allah katında çok zor ve çetin olduğuna delâlet eder.
İddetin bitimini erkeklerin bilmesi mümkün olmadığı için, kadına güvenilir ve mümkün bir müddet içerisinde kurû’unun sona erdiğini söylediğinde, onun sözüne itibar edilir.
Allah’ın rahimlerinde yarattığı şey hem çocuk hem de hayız olabilir. Hamileliğini gizlemedeki maksadı:
˗ İddet müddeti daha kısa olur, bir an önce evlenebilir.
˗ Veya kadın, ilk kocasının kendisine dönmesini istemez, artık başka biriyle evlenmek ister.
˗ Yahut da kadın, bu çocuğun ikinci kocasından olduğu zannını vermek isteyebilir. İşte bu maksatlardan dolayı, kadın hamileliğini gizleyebilir.
Hayzını gizlemesindeki maksadı:
Kadın, kendisini boşayan kocasının ona tekrar dönmesini önlemek için bazen iddetini uzatmak, bazen de iddetini kısaltmak ister. Bu da ancak, hayızının bir kısmını gizlemesiyle mümkün olur. Çünkü kadın hayız olduğunu saklar da, ikinci hayızında daha yeni hayız olduğunu söylerse, iddetini uzatabilir. Veya üçüncü hayzını gizlerse, aynı durum söz konusudur. Hayızının devam ettiğini gizlediğinde de kocasına geri dönme yolunu kesmiş olur. Bunlar haramdır.
Erkeğin, hanımına müracaat etme hakkı, ancak o iddet bekleme vaktinde söz konusudur. Bu vakit sona erdiğinde, kocanın dönme ve müracaat etme hakkı geçersiz olur.
‘Eğer o kocalar arayı düzeltmeyi ister, zarar vermek istemezler ise, müracaat etmeye daha lâyıktırlar.’ Koca, boşadığı kadına zarar vermek maksadıyla ona geri dönerse günahkar olur.
اَلْبَعْلُ karı koca için kullanılan müşterek bir lafızdır. Kadına بَعْلَةٌ de denilir. Karı kocaya زَوْجَانِ denildiği gibi, بَعْلَانِ de denilir. اَلْبَعْلُ kelimesinin aslı efendi, malik demektir ve eskiden kalma bir isimlendirmedir. Putperest Kenaniler rab edinmiş oldukları putu ‘بَعْلُ’ olarak isimlendirmişlerdi. Erkeğin bununla isimlendirilmesi, kadının işlerinin meliki olması sebebiyledir. Sonra İbrahim (a.s) ve ondan sonraki İslâm şeriatinde aile düzeyi yükseldi, eşler arasında malikiyet manası zayıflamaya başladı. Aralarında nikah bağı olan kadın-erkek her ikisi için de ‘زَوْج’ kelimesini kullanmaya başladılar. Bu adilane bir isimlendirmedir. Çünkü ‘zevc’, tek olan bir şeyi iki kılan manasındadır.
Kur’ân, eski milletlerin hikayelerinden bahsettiği yerler dışında çoğunlukla bu ismi kullanmıştır. Şu âyette olduğu gibi “وَهٰذَا بَعْلٖى شَيْخًا / Bu benim yaşlı kocamdır.” (Hud, 72) Bu âyette ‘بَعْلُ’ gelmesi, kadına, erkeğin onun eski seyyidi olduğunu hatırlatması açısından yerinde olmuştur.
بُعُولَة kelimesinin sonundaki tâ harfi, çoğulluktan dolayı kabul edilen müennesliği tekid etmek için ziyâde edilmiştir. Bu tâ’yı cemi olan her isimde getirmek caiz değildir. Araplardan nakledilen kelimelerin sonuna getirilir.
Veya bu kelimenin masdar olduğu da söylenmiştir.
Bu hususta kocadan başkasının bir hakkı olmadığı halde اَحَقُّ ‘Daha hak sahibi’ şeklinde ismi tafdille gelmesinin sebebi:
‣ Allahu Teâlâ önceki cümlede ‘Allah’ın rahimlerinde yarattıklarını gizlemeleri onlara helâl olmaz’ buyurmuştu. Burada takdir şöyledir: ‘Eğer o kadınlar, bir başkası ile evlenmek için, rahimlerinde olan çocukları saklarlarsa, ilk koca o kadınlara müracaat hususunda, ikinciden daha müstehaktır.’ Çünkü ikinci koca için sadece zahiri bir hak bulunmaktadır. Yine kadın ‘kurû’unun bittiğini iddia edip de, sonra da kocasının aksini bildiğini söylerse, iddet içerisinde kadına müracaatta birinci koca, ikincisinden daha müstehak olur.
‣ Kadın, iddet beklediği zaman, iddetin bitiminde nikâhını sona erdirme hakkı vardır. Kadınlar için böyle bir hak söz konusu olunca; kocaların da kadına dönme (ric’a) hakkı, onların iddetlerini iptal etme haklarından daha üstündür.
İddetli olduğu müddetçe onun hanımı sayıldığı halde, ric’i talakla boşanmış kadın hakkında, ‘بِرَدِّهِنَّ / Geri dönmeye’ denmiştir. Çünkü redd (geri dönmek) iddetin iptalini gerektirir. Kadın iddetli olduğu müddetçe kocanın hakkını iptal etme hususunda bir câriye gibi olur. Koca da kadına geri dönmekle bu cariye gibi olma durumunu ortadan kaldırmış olur. İşte bundan dolayı ric’at (geri dönme), âyette ‘redd’ kelimesiyle ifade edilmiştir.
✽ ✽ ✽
Dişi penguen bir yumurta yumurtlar ve kuluçkaya yatma işini erkek penguene devredip denizlere açılır. Erkek dört ay boyunca kuluçkaya yatar ve doğacak minik, sevimli yavruları için eksi kırk dereceye düşen soğuğa göğüs gerer, hızı saatte yüz yirmi km’yi bulan kutup fırtınalarına dayanır ve hiçbir şey yemeden öylece bekler. Bu zaman zarfında yarı yarıya kilo kaybeder ve aç kalır. Ama asla yumurtayı terk etmez! Dört ay sonra yumurtalar kırılmaya başladığında dişi penguen geri döner. O da dört ay boyunca boş durmamış, dondurucu soğukta yüzlerce kilometre mesafe kat etmiş ve devamlı yavrusu için kursağında yemek biriktirmiştir. Geri dönen anne yüzlerce penguen arasından kendi eşini ve yavrusunu tereddütsüz bulur. Kursağındaki gıdalarla yavrusunu besler. Acaba bu fedakârlık tablosunda bizim ailelerimiz için almamız gereken dersler yok mudur?
✽ ✽ ✽
‣ Koca, reis ve çoban gibidir, kadının haklarını ve menfaatlerini yerine getirmesi gerekir. Kadın ise, kocanın memuru ve idare ettiği kimse gibidir, kocasına karşı itaat ve inkıyadını ortaya koymalıdır.
‣ ‘Allahu Teâlâ’nın, ‘Erkeklerin meşru sûrette kadınlar üzerindeki hakları gibi kadınların da onlar üzerinde hakları vardır’ beyanından dolayı, hanımım nasıl benim için giyinip kuşanıyor ise, ben de onu için giyinip kuşanırım.’ İbn Abbas
‣ Kadınların, kocaları üzerindeki haklarından birisi de, kocalar geri dönerse, onların durumlarını düzeltme isteğinde olmalıdır. Kadınlar da, Allah’ın, rahimlerinde yarattığı şeyleri gizlememelidir.
En Güzel Örnek: Resûlullah ﷺ
˗ Resûlullah, para harcama işinde, fazilet itibârı ile ailesinden başlardı.
˗ Resûlullah ﷺ, hanımlarına hep güler yüzlü idi. Ailesine en çok lâtife yapanı idi. Bu yüzden hanımları Resûlullah’ın ﷺ yanında kendilerini çok ferah hissederlerdi. Peygamberimiz ﷺ, eşlerin birbirine ‘Seni seviyorum.’ demesini tavsiye etmiştir.
˗ Ashab diyor ki: ‘Resûlullah’ın sohbetinde bulunuyorduk. Sohbetimiz biter bitmez Resûlullah bizi terk eder, hemen evine, ailesinin yanına giderdi, başka yerde eğlenmezdi.’
‘دَرَجَةٌ’ makam ve mertebe manasındadır. Yolun konaklarından her birine, merdivene ‘derece’ denilir.
˗ Akıl, diyet, miras, Devlet başkanlığı, hakimlik ve şahitliğe uygun olması, Hanımının üzerine evlenebilmesi.
˗ Erkeğin, kadını boşayabilmesi. Erkeğin, hanımını boşadıktan sonra, kadın istese de istemese de (ciddi bir sebep yoksa), erkek kadına müracaat etme, yani tekrar nikahlama yetkisine sahiptir. Fakat kadın kocasını boşayamayacağı gibi, boşandıktan sonra da erkeğine müracaat etme hakkı yoktur ve kocasını, kendisine müracaattan da alıkoyamaz.
Her ne kadar kadının boşama hakkı olmasa da zulüm gibi durumlarda hakimin kocası istemese de boşama hakkı vardır. Aksi halde kadın zulme uğramış olur.
˗ Ganimet hissesinde erkeğin payı, kadının payından daha çoktur.
Peygamber ﷺ, ‘Kadınlara iyi davranın. Çünkü onlar sizin yanınızda âcizdirler” buyurmuştur. Bir başka hadiste ise, ‘İki zayıf ve âciz kimse hakkında Allah’tan korkun: Onlar yetimler ile kadınlardır’ buyurulmuştur.
Buna göre âyetin manası şöyle olur: ‘Allah güç ve kuvvet bakımından erkekleri kadınlardan üstün yarattığı için, erkeklerin kadınların haklarına daha çok riayet etmeleri gerekir.’ Bundan dolayı burada erkeklerin üstünlüğünden bahsedilmiştir. Erkekleri kadınlara zarar verme ve eziyet etmekten sakındırma ve adeta bir tehdiddir. Çünkü üzerinde Allah’ın nimetleri daha çok olan kimsenin günah işlemesi daha çirkindir, onun daha çok men edilmesi gerekir.
Evlilikten maksad, sükûnet, ülfet, sevgi, yeni nesiller meydana getirmek, yardımcılar ve ahbabın çoğaltılması, lezzetler elde etmektir. Bütün bunlar, iki taraf arasında müşterektir. Hatta bu hususlarda, kadının payının erkeğinkinden daha çok olduğu söylenebilir. Erkek kadının bazı haklarını tek başına yüklenmektedir; mihir ve nafakanın erkeğe ait olması, kadını her türlü kötülükten koruması, ihtiyaçlarını yerine getirmesi gibi. Bundan dolayı, kadının kocasına karşı hizmeti yerine getirmesi daha gereklidir.
Peygamber ﷺ, ‘Eğer bir kimseye, Allah’tan başkasına secde etmesini emretseydim, kadının kocasına secde etmesini emrederdim’ buyurmuştur.
Karşısında durulamayan bir galiptir, hüküm ve fiillerinde isabetlidir ve bunlara abes, akılsızlık, yanlışlık ile bâtıl arız olamaz.
Bu cümle muhatapları ikna için gelen tezyil cümlesidir. Aziz, kuvvetli manasındadır, Arap kelamında izzet kuvveti ifade eder. Allah ﷻ, erkeklerin rızâlarını almaları, onlara ihsanda bulunmaları ve onlara karşı cömert olmaları dışında, kadınların haklarını meşru kıldığında, erkekler kadınların hakkı olduğunu duymaya alışık olmadıklarından bu hükmü kabulde güçlük gösterebilirlerdi. Erkekler bundan kaçınırsa, kadınlar haklarını zorla da olsa alma hakkına sahiptir. Bu da erkeklerin izzetini zedeleyecek bir şey olur.
Allah ﷻ hiç kimsenin O’nu aciz bırakmayacağı şekilde kuvvetli olduğunu, hiç kimseden korkmayacağını, Hakim olduğunu, insanların işlerinin salahını bildiğini, izzetinin hikmetini desteklediğini, hikmeti gereğince şer’i hükümleri icra edeceğini bildirmiştir.
Câhiliyye devrinde erkekler, boşadıkları hanımlarına tekrar dönüyor ve böyle yaparak, kadınlara zarar vermek istiyorlardı. Çünkü boşanan kadın, böylece yeni bir iddet beklemeye mecbur kalıyordu. Müslümanlar böyle yapmaktan nehyedildiler. Kadınlara müracaat (geri dönmenin) helalliği şartı, arayı düzeltme isteğine bağlandı.
• يَتَرَبَّصْنَ fiili gözetleme manasındadır. İstiare-i temsiliyedir. Camisi düşmanın siperden gözetilmesi gibi heyecan, fark ettirmeden bakmak gibi beklemektir.
• ‘بِاَنْفُسِهِنَّ / Kendi kendilerine’ tecriddir. Bu işin nefisten olduğuna bir işaret olabilir. Burada nefis vicdan manasına da gelebilir. Nefis muhasebesi yapabilmek için kendi başına kalmasının önemine işaret.
• قُرُوءٍ kelimesi müşterek lafızdır. Müşterek lafızla tevriye birbirine karıştırılmamalıdır. Müşterekte birden fazla manalar arasında alaka kurulmaz. Tevriyede mücerrede-muraşşaha diye alaka kurulur.
• مَا خَلَقَ اللّٰهُ derken sıfatlı kinayedir.
• وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذٖي عَلَيْهِنَّ zarfın takdimi haberin ihtimamı içindir. Bu haberde, kadınların haklarını ilan ve değerlerinin yüceltilmesi vardır.
• عَلَيْهِنَّ - لَهُنَّ arasında tibak vardır.
• Âyette ‘إِحْتِبَاك’ İhtibak sanatı vardır. İhtibak; icazdan bir bölümdür. Cümle içinde mananın kuvvetli olması sebebiyle zikrine gerek görülmeyen, hazfolan cümledir. Takdir şöyledir: ‘Erkeklerin onlar üzerinde hakkı olduğu gibi, onların erkekler üzerinde hakkı vardır.
• ‘Helal olmak’ ‘Çözülme’ kelimesinden istiaredir. Camisi rahatlık, darlığın açılmasıdır.
• Şart cümlesinin cezası hazfolmuş, icazı hazıf. Önceki cümle şartın cevabına delalet ediyor. Dal bi’d delalesiyle; ahirete inanan kişinin, dinin muamelat kısmında taviz vermemesi gerektiğini gösterir. İman ile günlük hayat fiilleri birbiriyle bağlantılıdır.
• دَرَجَةٌ kendisiyle yükseğe çıkılan merdiven ve benzeridir. ‘ فَعَلَةٌ’ vezninde gelmesi, yavaş ve aralıklarla intikal etmeyi ifade etmesi sebebiyledir. Burada hukuki üstünlük, maddi üstünlüğe benzetilmiş, istiare-i mekniyedir. Burada kadınların haklarını yüksekliğe benzetti, sonra erkeklerin kadınlar üzerindeki üstünlüğünü, yukarı çıkanın derecesinin üstünlüğüne benzetti. Dereceler aşağı inen için dereke olarak isimlendirilir, çünkü onunla aşağı inilen mekan idrak edilir.
Bu derece mükellefiyet açısından, infak mesuliyeti olmasından ve terbiye edip aileyi dağılmaktan korumasındandır, şeref açısından değildir. Allah ﷻ katında erkek kadından daha mükerrem değildir. “Allah katında en değerliniz, en takvalı olanınızdır.” (Hucurat, 13)