Sureler

Göster

Bakara Sûresi 232. Ayet

وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ اِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِؕ ذٰلِكَ يُوعَظُ بِهٖ مَنْ كَانَ مِنْكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِؕ ذٰلِكُمْ اَزْكٰى لَكُمْ وَاَطْهَرُؕ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

232- Kadınları boşar, onlar da iddetini tamamlarlarsa, meşru bir sûrette anlaştıkları takdirde, evlenmelerine mani olmak için onlara mani çıkarmayın. Bu içinizden Allah’a ve ahirete inananlara verilen bir öğüttür. Hem de hakkınızda daha hayırlı, daha nezih bir davranıştır. Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.

 


 

Onlara engel olmayın.

عَضَلَ men etmek, engellemek, hapsetmek, daraltmak, tazyik edip sıkıştırmak demektir. Esas manası ‘darlık’tır. Bu kelime mecazi anlamda her türlü şiddetli engellemeler için kullanılır. Birinci ve ikinci babtan gelebilir.

‘عَ’ ve ‘ض’ bir kelimede bir araya geldiğinde hapsetmek ve şiddet manalarını ifade eder. ‘سَيْفٌ عَضْبٌ / keskin şiddetli kılıç’, ‘عَضُدٌ / pazu’ gibi. (Pazu insandaki en kuvvetli uzuvdur.)

‘فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ / Onlara engel olmayın’ hitabı:

1- Kadının velilerinedir. ‘Kadınları boşadığınız zaman’ ifadesi, sebebe isnaddır. Çünkü boşamaya çoğu zaman veliler sebep olur.

2- Bu hitap kocalaradır. Çünkü bazı eşler, kadınlara zulmederek başkasıyla evlenmesine mani olur. Bazen koca, iddetin bitiminden sonra hanımından ayrıldığına pişman olur. Başkasının ona tâlib olduğunu görünce, kıskanabilir; ya talâkı inkâr eder yahut iddeti içinde ona müracaat ettiğini iddia eder, onunla evlenmek isteyen kimseye gizli gizli tehditler yollar, kadın hakkında kötü sözler yayarak başkasının ona talip olmasını engeller.

3- Veya bu hitap, bütün insanlaradır. (Tağlip) Boşanma durumunda ister veliler, ister kocalar, ister başkası olsun, hiç kimse kadının eski kocasıyla evlenmesine mani olmamalıdır.

Allahu Teâlâ’nın ilminde bütün mahlukat, var olma bakımından birdir. Bu nedenle aslında bazılarını ilgilendiren bir konu olduğu halde, bütün muhatapları içine alan bir zamirle gelmesi uygun olmuştur.

Buna göre âyet-i kerime, evliliğe engel olmanın önemine dikkat çekmektedir. ‘Bu iş asla meydana gelmesin’ demektir. Bu engellemeye sessiz kalınırsa bütün bir toplumdan sadır olmuş gibi kabul edilir. Böyle bir şeyin meydana gelmesine razı olan bir toplum, bilfiil bunu yapmış sayılır. Buna ise kimsenin hakkı yoktur.
 

Veli izni olmadan evlilik

Ebû Hanife (r.a), اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ ifadesiyle, velisiz evlenmenin caiz olacağına istidlal etmiştir. Allahu Teâlâ fiili fâiline izafe etmiş, veliyi de buna mâni olmaktan nehyetmiştir. Eğer kadının bu işi yapması fasit olsaydı, Allah veliyi kadının nikâhına mâni olmaktan nehyetmezdi. “Ve eğer mü’min bir kadın kendisini Peygamber’e bağışlayıp da, Peygamber de onu nikâhla almak isterse...” (Ahzâb, 50) âyeti de, kadının velisiz nikahlanabileceği hususunda açık bir delildir.

Genç bir kız, Resûlullah’a ﷺ gelerek: ‘Babam, fakirliğini benimle gidermek için kardeşinin oğluyla evlendirdi’ diye şikayette bulundu. Resûlullah ﷺ bu nikahın kabul veya reddinde yetkiyi kıza bıraktı. Kız da: ‘Ben babamın yaptığı işi kabul ettim fakat babaların böyle yapmaya haklarının olmadığının kadınlarca bilinmesini istedim’ dedi.

‘Veliden izinsiz nikah sahih olmaz’ (Tirmizi) ‘Kadın kadını evlendiremez. Kadın kendi başına da evlenemez. Zani kadın kendi kendine evlenen kadındır.’ İbni Mâce

Köle, efendisinin izni olmadan evlenirse, zani sayılır. Tirmizi

Hz. Enes (r.a) anlatıyor: ‘Resûlullah ﷺ ‘İslâm’da şigar yoktur’ (Müslim) buyurdu.

Şigar nikahı, kızları veya kız kardeşleri bulunan iki erkeğin birbirinden mehir istemeksizin, kız veya kız kardeşlerini değişme yolu ile nikahlanmalarıdır.

Böyle bir nikah, dinen verilmesi vâcib olan ve kadının evlenirken kazandığı ‘mehir’ hakkı terk edildiği için geçersiz sayılmıştır. Bu usul, kadının bir değiştirme maddesi haline gelmesine ve insani hakların ihmaline sebep olduğundan yasaklanmıştır.
 

Aralarında meşru bir sûrette anlaştıkları takdirde…

‘Maruf’ kelimesi, hem şeriate, hem de insanlar arasında cari olan örfe göre güzel ve iyi demektir.

Bu anlaşma, helâl bir akid, caiz bir mihir ve âdil şahitler bulunması şartlarını taşıyan, şeriata uygun bir anlaşmadır. Aralarında güzel bir beraberliğin meydana gelip, sevginin devam edebilmesi için karı-kocadan her birinin bu anlaşmaya göre, karşısındaki için gerekli olan şeye razı olması da bu anlaşmaya dahildir.

‘Meşru’ bir şekilde anlaşmaktan murad, kadının seçtiği kocanın kendine denk olması veya mihri misil de olabilir. Kadın kendi kendine evlenirken birbirlerine denk değillerse veya mihr-i misli son derece az olursa, Ebû Hanife’ye göre, bu nikâh sahihtir, fakat velisinin itiraz hakkı vardır.

Kadın, eksik mihri kabul ederek, velisine ar getirmiştir. Veliler, mihrin az olmasından utanır, kimseye söylemezler, çok olmasıyla iftihar edip gösteriş için her yerde anlatırlar. Mihrin azlığından o sülâlenin kadınları da utanç duyar. Çünkü, onlardan biri için mihir tesbitine ihtiyaç duyulunca, bu az miktardaki mihir baz alınır.

Bu durumda veliler kadınları böyle bir nikâhtan men edip, sülâlenin kadınları adına söz hakkına sahip olur. Bu engelleme, baskı ve tazyik anlamındaki ‘engel olma’ değildir.
 

İşte, sizden Allah’a ve âhiret gününe iman edenlere bununla öğüt veriliyor.

Öğüt verip nasihat etmek, şeriata uygun davranmaya teşvik, şeriata muhalefetten sakındırmadır. Âyet bu bakımdan tehdid ifade eder.

Öğütten istifade edecek olanlar, mü’minler olduğu için, bu nasihat iman edenlere tahsis edildi. Hükümlerin açıklanması bütün mükellefler için umûmî ise de, vaaz-ü nasihat olması mü’minlere hastır.

Öğüt vereni olmayan ve öğüt vereni sevmeyen millette hayır yoktur. Hz. Ömer

Bizi uyarmazsanız sizde, sizi dinlemezsek bizde hayır yoktur. Hz. Ömer
 

Mevlana’dan...

˗ Sohbet vardır kış gibidir, sohbet vardır, ilkbahar misali sayısız meyveler verir.

˗ Dinleyen susamış ve arayan biri olursa, vaaz eden ölü bile olsa ona ders verir.

˗ Nerede yoksul görürsen, bil ki, o olgun bir insandan kaçmıştır.

˗ Ahmağı ikna etmek için konuşan delidir.

˗ İnsan Allah’ın ﷻ lütfuna kendi başına erişebilseydi, bunca Peygamber gelir miydi?

˗ Şaka bir şeyi öğretmeye yarar; onu ciddi bir şeymiş gibi dinle.
 

Bu sizin için daha faziletli ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.

اَزْكٰى tabiri, o kişinin ebedi sevabı hak etmesine, اَطْهَرُ da günahlardan temiz olmasına işarettir.

Burada ismi tafdillerin mufaddalun aleyhleri mahzuftur. Yani, baskı yapmaktan ve onları engellemekten daha hayırlı ve temizdir.

Kul, her ne kadar mükellefiyetlerdeki faydaları genel olarak bilse de, tafsilatını bilemez. Allah ﷻ ise bütün emir ve nehiylerini, ister meydana gelmiş olsunlar, ister takdir edilmiş olsunlar, hem kemiyet hem de keyfiyetçe bilir. Bu tekliflere uygun amel edenleri ve etmeyenleri de bilir.


Sebeb-i Nüzul

Ma’kıl İbn Yesâr, kız kardeşini, Cemil İbn Abdullah İbn Asım ile evlendirir. Daha sonra, Cemil hanımını boşar. İddeti bitinceye kadar onu terk eder. Sonra pişman olarak, nikahlamak üzere hanımına tekrar döner. Hanımı da razı olur. Fakat Ma’kıl ‘Eğer ona tekrar dönersen, bir daha yanıma gelme!’ der. Bunun üzerine de bu âyet iner. Allah’ın Resûlü de Ma’kıl’ı çağırarak kendisine âyeti okur. Ma’kıl da, ‘Rabbimin emrinden dolayı burnum sürtülsün!... Ey Allah’ım, razı oldum, emrine teslim oldum ve kız kardeşimi kocasıyla tekrar evlendiriyorum’ der.

Başka bir rivayette, Câbir bin Abdullah’ın amcasının bir kızı vardı. Kocası onu boşamıştı. Daha sonra da, iddetin bitimini müteakip ona tekrar dönmek istedi, ama Câbir kabul etmedi. Bunun üzerine de Allahu Teâlâ bu âyeti indirdi. Câbir ‘Bu âyet benim hakkımda nazil oldu’ demiştir.

 

Belagat

• اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ sözündeki, ‘اَزْوَاجَ / kocaları’ kelimesi, onlarla evlenmek isteyen kimselerdir. Onlar, henüz koca olmadan, ileride olacağı halin ismi verilmiştir. (Kevn-i lahık, mecaz-ı mürsel)

Veya bu ‘kocalar’ onları boşamış olan önceki kocalardır. Daha önceden kocaları olduğu için (kevn-i sabık, mecaz-ı mürsel) veya ileride yeniden koca olabilme ihtimallerinden dolayı böyle denmiştir. Hem eski, hem de yeni kocalar anlaşıldığı için bu kelimede Tevcih sanatı vardır.

• ...ذَلِكَ , ذَلِكَ يوُعَظُ بِهِ ism-i işaretinde, muhataplar cemi olduğu halde kâf-ı hitabın müfred gelmesi, ‘Her biriniz’ manasındadır. Kâf-ı hitap, sözü sadece hazır bulunanlara yöneltir. Muhatabın müfred veya cemi olmasına bakılmaz.

Veya hitap sadece Resûlullah’adır ﷺ. Yani âyette geçen hükümlerin hakikati herkesin anlayabileceği şeyler değildir. O yüzden Resûlullah’a ﷺ tahsis edilmiştir.

• ‘Bu inananlara verilen bir öğüttür’ cümlesi inkar etmeyeni inkar eden yerine koymaktır. (muktezayı zahirin hilafına kelam)

• ‘Onlara engel olmayın’ fiili عضل, daraltmak kökünden geliyor. Engel olmanın insanı sıkıştırıp daralttığını düşünebiliriz.

• ‘اَزْكٰى / Daha hayırlı’, ile ‘اَطْهَرُ / daha temiz’ kelimeleri arasında muraatı nazır, tezayuf var. Ayrıca bu kelimeler, ‘hayırlı’ anlamında istiaredir. Camisi rahatlık, huzur, sağlık vesilesi olmasıdır.

• ‘Allah bilir, siz bilemezsiniz’ tibakı selb. Mefulleri mahzuf, icazı hazıf. Mefulün hazfı umum ifade eder; Allah her şeyi tam manasıyla bihakkın bilir. Yine bu cümle itnabtan, mesel tarikı cari olan tezyil cümlesidir.