238- Namazlarınızı, bilhassa orta namazı muhafaza edin ve Allah’a derin bir saygı ve korku içinde el bağlayıp divan durun!
Mükellefler için dünyevi hazların galip olduğu şer’i hükümleri açıklayan âyetler peş peşe gelince, tek tarafla meşguliyetleri onları uhrevi meşguliyetten alıkoymasın diye, nikah konularının ardından ibadete ait şer’i hüküm zikredildi. Evlatlar ve eşlerle ilgili hükümlere namazı muhafaza emrinin atfedilmesi, onların insanı namazdan alıkoymaması içindir.
Önceki âyetlerde insanların hakları bildirilmiş, ardından Allah’ın ﷻ hakkını muhafazaya delalet eden bu âyet-i kerime getirilmiştir. Âyette, Allah’ın dünyevi işlerimizde bize inayetine karşılık O’na şükürde, namazın yardımcı olacağına işaret vardır.
Namaza devam etmeyi emretmek, onun şartlarını bulundurmaya devamı emretmek demektir.
Namazın şartları, bedenin, elbisenin ve namaz kılınan yerin temizliği; avret mahallinin örtülmesi, kıbleye yönelmek, namazın erkânına riâyet etmek, kalb, lisan ve uzuvlarla ilgili olsun, namazı iptal eden her şeyden kaçınmaktır. Namaz konusunda en mühim olan iş, niyettir. Çünkü niyet namaz konusunda asıl maksattır.
Resûlullah ﷺ Ebû Hureyre’ye şöyle buyurdu: ‘Ailene namazı emret, Allah ﷻ sana ummadığın yerden rızkını gönderir.’
حافِظُوا emri müşareket ifade eden mufaale bâbından geldi. Çünkü kul namazı muhafaza ettiği zaman, Rabbi de onu muhafaza eder. Bu, “Beni anınız ki ben de sizi anayım” (Bakara, 152) buyruğu gibidir.
Veya bu muhafaza, namazı kılanla namaz arasındadır. Sanki şöyle denilmiştir: ‘Namazının seni koruması için, sen de namazına devam et!’ Namaz insanı üç şekilde korur:
1- Namaz, insanı günahlardan korur. “Muhakkak ki namaz, edebsizlikten ve çirkin olan her şeyden alıkoyar.” (Ankebut, 45)
2- Belâ ve sıkıntılardan korur. “Eğer namazınızı kılar, zekâtınızı da verirseniz ben yardımım ve korumamla, sizin yanınızdayım.” (Maide, 12)
3- Namaz, kılana şefaat eder. “Namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin. Kendiniz için önden ne hayır yollarsanız, Allah katında onu bulacaksınız.” (Bakara, 110)
Namazda okunan Kur’ân da, kendisini okuyan kimseye şefaat eder. Kur’ân hem ‘Şâfi’ hem de ‘müşeffi’ dir.
Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri, (kıyamet gününde) iki bulut gibi gelirler ve kendilerini okuyanın lehinde şehâdette bulunarak, ona şefaat ederler. Hadîs-i Şerîf
Mülk sûresi kendisini okuyarak gece namazı kılan kimseden kabir azabını savuşturur; haşir esnasında onu savunur, sıratta iki ayağının dibinde durarak, cehenneme, ‘Hayır, ona ilişemezsin!’ der. Hadîs-i Şerîf
Bir defa Resûlullah ﷺ mescide girdi. Derken biri gelip namaz kıldı. Sonra Resûlullah’ın ﷺ huzuruna gelip selâm verdi. Resûlullah ﷺ onun selamını aldıktan sonra: ‘Dön de yeni baştan kıl. Çünkü sen namaz kılmış olmadın.’ O kimse evvelce kıldığı gibi namazı yeni baştan kıldı. Sonra gelip Resûlullah’a ﷺ selâm verdi. Yine: ‘Dön ve yeni baştan kıl, çünkü sen namaz kılmış olmadın!’ buyurdu. Bu üç kez oldu.
Nihayet o kimse: ‘Seni hak üzere gönderene yemin ederim ki bunun başka türlüsünü bilmiyorum. Bana doğrusunu öğret’ dedi. Bunun üzerine şöyle buyurdular: ‘Namaza durduğun vakitte tekbirini al. Sonra ne kadar kolayına gelirse o kadar Kur’ân oku. Sonra rükuya varıp da mutmain (yani bedenin azaları yatışmış) oluncaya kadar (dur). Sonra başını kaldırıp ayakta büsbütün doğruluncaya kadar dur. Sonra secdeye varıp da mutmain oluncaya kadar kal. Sonra başını kaldırıp mutmain
oluncaya kadar otur. Bunu namazının bütününde de böyle yap.’
‘الوُسْطَى’, iki şeyin ortası manasında olmayıp en faziletlisi, üstünü manasındadır. Çünkü ‘فُعْلٰى’ kalıbının manası tafdil içindir.
Allahu Teâlâ, orta namaza devamı emretmiş, fakat hangi namaz olduğunu açıklamamıştır. Bunun hikmeti şudur:
1- Her namaz salât-ı vustâ (orta namaz) olabilir. Bu ihtimal, bütün namazları tastamam ve mükemmel biçimde edâ etmeye teşvik eder. Allahu Teâlâ, Ramazan ayında Kadir gecesini; Cuma gününde duaların kabul saatini; bütün esmasının içinde ‘İsm-i a’zâmı’, kulları her an ölüm endişesini hissetsin ve her zaman tevbe etsin diye zaman içinde ‘ölüm vaktini’ gizlemiştir.
Rebî İbn Haysem’e birisi, bu namazı sorduğunda şöyle cevap verdi:
‘Ey amcam oğlu, orta namaz beş vakit namazdan birisidir. Hepsine devam et. Böylece de, orta namaza da devam etmiş olursun. Eğer sen, onun hangi namaz olduğunu kesin bilseydin, sadece ona devam eder, diğer namazları da zayi ederdin.’
2- Bu, beş vakit namazın tamamıdır. Çünkü beş vakit namaz, ibadetlerin ortasıdır. İman yetmiş küsur kısımdır ve en üst derecesi kelime-i şehâdettir. En alt derecesi ise, yollarda insanların yürümesine eziyet veren şeyleri kaldırmaktır. Farz namazlar bu en alt ve en üst derece arasında yer alır ve ‘orta’ olur. Çünkü namaz imana göre bir mertebe aşağıda, yoldan eziyeti kaldırmaya nisbetle de yukarıdadır.
3- Orta namaz; Sabah namazıdır. Hz. Ali, Hz. Ömer, İbn Abbas, Cabir b. Abdullah, Ebû Umâme el-Bâhilî, Tavus, Atâ, İkrime, Mücahid ve İmam Şâfiî bu görüştedir.
˗ Sabah namazının başlangıcı karanlık olduğu için gece namazına, sonu da aydınlık olduğu için gündüz namazlarına benzetilmiştir. Sabah namazı vaktinde ne tam karanlık ne de tam aydınlık vardır, ne gece ne de gündüzdür. Bu sebeble de, gece ile gündüz arasında ‘orta’ bir durumdadır.
Sabah namazı ise gece kılınan akşam-yatsı ve gündüz kılınan öğle-ikindi namazları arasında adeta ‘orta’ bir yerdedir.
Bütün mezheplerin ittifakıyla Arafat’ta öğle ile ikindi, akşam ile yatsı cem edilir. Sabah namazı ise her zaman vaktinde, tek olarak kılınır. Öğle ve ikindi tek vakit, akşam ve yatsı da tek bir vakit gibi olur. Sabah namazı, bu iki vakit arasında ‘orta’ olmuş olur.
˗ “اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُوداً / Çünkü sabah namazına şâhid olunur” (İsra, 78) âyetindeki Kur’ân sabah namazıdır. Bu namaz, gece ve gündüz meleklerinin bir arada bulunduğu sırada edâ edildiği için Cenâb-ı Allah, bunun ‘şâhid olunan’ bir namaz olduğunu haber vermiştir.
Gece melekleri ile gündüz melekleri sadece sabah namazı vaktinde nöbet değiştirirken bir arada bulunurlar. Sabah namazı bu bakımdan gece ile gündüzün arasına giren orta bir şey gibi olur.
˗ ‘Orta namaz’ın önemi belirtilmek için, ayrıca zikredilmiştir. Namazlar içinde en çok tekit ve teşvik edilmesi gereken namaz, elbette sabah namazıdır.
Çünkü sabah namazı insanlara, uykularının en tatlı vaktinde farz olmaktadır. Hatta Araplar, bundan dolayı sabah namazı vaktindeki uykuyu, ‘Bal’ diye adlandırmışlardır. Bu tatlı ve güzel uykuyu bırakıp, soğuk suya yönelmek, camiye gidip, namaza durmaya hazırlanmak, insana çok zor gelir. Bundan dolayı ‘orta namaz’ ile sabah namazı kastedilmiş olabilir.
˗ Sabah namazı, namazların en efdalidir. Bu nedenle ‘orta namaz’, sabah namazıdır.
˗ Her namaz diğerine göre iki namaz arasında olduğu için orta namazdır. Bu yüzden sabah namazı da orta namaza dahildir.
Sabah namazının efdal olmasının sebepleri
‣ “Sabredenler, sadıklar, itaatle (Allah’a) boyun eğenler ve seherlerde istiğfar edenler...” (Âl-i İmrân, 17) âyeti, bu kimselerin taâtlerini seher vakitlerindeki istiğfarlarını zikrederek bitirmiştir. En büyük istiğfar, farzları edâ etmektir. Seherlerdeki farz da sabah namazıdır.
‣ Cemaatle kılınan sabah namazının ilk tekbiri, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır. Hadîs-i Şerîf
‣ Efendimiz ﷺ sabah namazı için iki ezan okutmuştur. Birincisi fecr-i sâdık henüz doğmadan, ikincisi ise, doğduktan sonra okunurdu. Birinci ezandan maksad, kalkıp abdest hazırlığı yapsınlar diye insanları uyandırmaktır.
‣ Allahu Teâlâ, sabah namazına çeşitli isimler vermiştir. Mesela, قُرْاٰنَ الْفَجْرِ (İsrâ, 78);صَلَاةُ الْفَجْرِ (Nur, 58); حِينَ تُصْبِحُونَ “Sabahladığınız vakit..” (Rûm, 17) gibi.
Hz. Ömer (r.a), “وَاِدْبَارَ النُّجُومِ / Yıldızların batışı..” (Tur, 49) âyetinden sabah namazının kastedildiğini söylemiştir.
‣ Cenâb-ı Allah sabah namazı üzerine yemin ederek, “وَالْفَجْرِ وَلَيَالٍ عَشْرٍ / Fecre ve on geceye yemin olsun ki..” (Fecr, 1-2) buyurmuştur.
‣ Sabah namazı ezanında ‘tesvîb’ yapılır. Tesvîb, ‘hayya âle’l-felâh’ tan sonra iki defa, ‘Namaz uykudan hayırlıdır’ demektir. Böyle bir tekid, başka namazların ezanında yoktur.
‣ İnsan uykudan kalktığı zaman, yoktan var olmuş gibi, ölü iken dirilmiş gibi olur. Bütün mahlûkat geceleri âdeta ölür, sabah olunca dirilirler.
İnsan uykudan kalkıp, kendinden gecenin, uykunun, gafletin, acizliğin ve şaşkınlığın karanlıklarını gidererek, bütün bunları ihsanları ile değiştirip, âlemi nurla, bedenleri de hayat, akıl, fehim ve mârifetle dolduran, Allah’ın kudret ve rahmetini müşahede eder. Bu vakit kulluğu edaya, Allah’a karşı hudû, zillet ve meskenetini arz etmeye diğer vakitlerden daha uygundur.
4- ‘Orta namaz Öğle namazıdır.’ Hz. Ömer, Zeyd, Ebû Saîd el-Hudrî, Üsâme İbn Zeyd, Ebû Hanife ve arkadaşları bu görüştedir.
˗ Öğle namazı, kaylûle vaktinde ve öğle sıcağında olduğu için, insanlara zor geliyordu. Hz. Peygamber ﷺ, öğlenin kızgın sıcağında namaz kılarken çoğu kez arkasında bir veya iki saf bulunurdu. Bunun üzerine Hz. Peygamber ﷺ şöyle buyurdu: ‘Andolsun ki, (öğle) namazında hazır bulunmayan kimselerin evlerini yakmaya niyetlendim.’ Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.
˗ Öğle namazı gündüzün ortasındadır. Farz namazlar içinde, onun dışında gündüzün veya gecenin ortasına rastlayan namaz yoktur.
Öğle namazı, gündüz kılınan iki namazın; sabah ile ikindinin ortasındadır.
Öğle namazı, sabah serinliği ile akşam serinliği ortasındadır.
Ebû’l-Aliye şöyle demiştir: ‘Sahabelerle bir gün öğle namazı kıldım. Namazdan sonra onlara, orta namazın hangisi olduğunu sordum. Onlar da, ‘Orta namaz, kıldığın şu namazdır’ dediler.’
˗ Hz. Aişe, bu âyeti, الصَّلٰوةِ الْوُسْطٰى وَالصَّلٰوةِ الْعَصْرِ şeklinde okurdu.
Yani ikindi namazını (Salatü’l asr’ı), orta namaza atfetmiştir. Matufun aleyh, matuftan öncedir, ikindi namazından önce olan da, öğle namazıdır.
˗ Cebrail (a.s) Hz. Peygambere ﷺ ilk defa öğle namazında imam olmuştur. Bu, öğle namazının en şerefli namaz olduğuna delâlet eder. Âyetteki husûsi tekid ve teşviki, öğle namazına hamletmek daha uygundur.
˗ Cuma namazı, namazların en şereflisidir. O da, öğlen kılınır.
5- ‘Orta namaz, İkindi namazıdır.’ Bu görüş Hz. Ali, İbn Mes’ud, İbn Abbas, Ebû Hureyre ve Ebû Hanife’den rivâyet edilen görüştür.
˗ Hz. Peygamber ﷺ, Hendek Günü, ‘Bu kâfirler bizi orta namazdan alıkoydular. Allah onların evlerini ve mezarlarını ateşle doldursun’ buyurmuştu. Bu namaz ikindi namazıydı.
˗ İkindi namazı hakkında zikredilen tekidler, başka bir namaz hakkında rivâyet edilmemiştir.
Efendimiz ﷺ ‘İkindi namazını kaçıran kimse, sanki ailesine ve malına kötülük etmiştir’ buyurmuştur. Cenâb-ı Allah da, “Asr’a yemin olsun ki, insan ziyandadır...” (Asr, 1-2) diyerek ikindi namazına yemin etmiştir.
˗ Diğer vakit namazlarına devam etmek, ikindi namazına devam etmekten daha hafif ve kolaydır. Çünkü ikindi namazının vakti, vakitlerin en belirsizidir. Sabahın vakti, fecr-i sadığın doğmasıyla; öğlenin vakti, zeval vaktinin belirmesiyle; akşamın vakti, güneşin ufukta kaybolmasıyla; yatsının vakti de, akşam kızıllığının tamamen kaybolmasıyla girer. Fakat ikindi vakti, ancak dikkatli bir nazar ve gölgeyle ilgili güçlü bir araştırma ile anlaşılır.
Bir de ikindi esnasında işler oldukça yoğundur. Bundan dolayı ikindi namazına yönelmek daha zordur.
6- Orta namazı, Akşam namazıdır.
˗ Akşam namazı, gündüz ile, gece karanlığı arasındadır.
˗ Akşamın farzı sabahın farzından bir rekât fazla; öğle, ikindi ve yatsının farzından bir rekât daha azdır. Uzunluk ve kısalık itibariyle de tam ortadadır.
˗ Öğle namazı, birinci namaz diye isimlendirilir. Çünkü Cebrail (a.s), Hz. Peygambere ﷺ ilk defa öğle namazında imamlık yaptı. Öğle namazı, ilk namaz olunca, orta namaz akşam namazı olur.
7- Orta namaz, Yatsı namazıdır. Yatsı namazı, seferde kısaltılamayan akşam ve sabah namazları arasındadır. Hz. Peygamber ﷺ şöyle buyurmuştur: ‘Yatsı namazını cemaatla kılan kimse, sanki o gecenin
yarısını ibadetle geçirmiş gibi olur.’
‣ Kunût; dua ve zikir manasınadır; ‘Allah’ı zikrederek, dua ederek ve her şeyden ilişkinizi kesip O’na yönelerek kıyama durunuz’ demektir.
‣ قَانِتٖينَ ‘itaat ederek’ demektir. Hz. Peygamber ﷺ ‘Kur’ân’da geçen bütün kunût lafızlarının manası, taât demektir’ buyurmuştur.
‣ قَانِتٖينَ ‘susarak’ demektir. İbn Mes’ud ve Zeyd İbn Erkam şöyle demişlerdir: Biz namaz esnasında konuşurduk. Birisi selâm verdiğinde, selâmını alırdık. Bir kimse, namaz kılanlara kaç rekât namaz kıldıklarını sorabilirdi. Bu tıpkı, ehl-i kitabın yaptığı gibiydi. Bunun üzerine Allahu Teâlâ, bu âyeti indirdi, konuşmamızı yasakladı.
‣ Kunût, huşu, hudû ve Allah’ın heybeti karşısında başka hiçbir şeye iltifat etmemektir.
Sahabe ve tabiînden birisi namaz kıldığı zaman, Rabbinin heybetinden dolayı dehşete kapılır, herhangi bir şeye iltifat etmez, (namaz kıldığı zeminde) bulunan çakıl taşlarıyla ilgilenmez, bedenindeki herhangi bir şeyle alâkalanmaz, hatırına dünya ile ilgili herhangi bir şey getirmezdi.
‣ Kunût, ayakta durmak demektir. Hz. Peygamber’e hangi namazın efdal olduğu sorulduğunda O, kıyamı uzatma manasını kastederek, ‘Kunûtu uzun olan namaz’ buyurmuştur.
‣ قَانِتٖينَ bir şeye devam, ona sabır ve ondan ayrılmamaktır. Dinde kunût; Allah’a itâati sürdürmek ve O’na hizmete devam etmek, manasındadır.
Sahabe-i kiram, namaz vakti gelince renkleri sararır, bir korku ve heyecan içine girerlerdi. Çünkü onlar namazı bir Mi’rac şuurunda kılıyorlardı. Namaza durdukları zaman renkleri değişir, titrerler, kalpleri hızla çarpardı. Azap âyetlerini okudukları zaman, hüngür hüngür ağlayıp kendilerinden geçerlerdi. Göz yaşlarıyla secde mahallini ıslatırlardı.
Müslim bin Yesar’ın namazı
Müslim bin Yesar, namaz kılarken caminin direklerinden biri yıkıldı. Kubbe göçtü, camide bulunanlar kaçtılar. Daha sonra dışarıda kubbenin yıkıldığını gören kimselerle beraber camide kalanları kurtarmaya geldiler Bu sırada Müslim bin Yesar namazını bitirip selam verdi. Yanına geldiler:
- Geçmiş olsun.
- Ne oldu?
- Caminin kubbesi yıkıldı.
- Ne zaman?
- Biraz önce.
- Haberim yok, cevabını verdi.
Müslim bin Yesar’ı namaz kılarken gördüler. Sanki o atılmış bir elbise gibi idi. Yani atılan, asılan elbise bir elbise nasıl hareketsiz ise, o da öyle hareketsiz, kendinden geçmiş vaziyette namaz kılardı. O namaz kılarken elbiselerinden en küçük bir kımıldama görülmezdi.
Allah ﷻ namazın hıfzını iki kişi arasında ortaklık olan mufaale babından getirdi. ‘حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ’ yani مُحَافَظَةِ الصَلَوَاتِ.
Hadis-i kudside, ‘Namazı kulumla aramda ikiye böldüm. Yarısı bana, yarısı ona aittir. Kulum için istediği verilecektir’ buyruldu.
Ben sizi tevfik miktarınca icabet, kabul, inabe ile sizi muhafaza ederim. Siz de namaz, sıdk, ihlas, huzur, huşu, münacat, tezellül, inkisar, istiğna, istihda, sükun, vakar, heybet, tazim, şuhudun devamı ile kalp muhafazası ile muhafaza edin. Ancak bu ‘Salatil vusta’dır. Zira kalp insanın ortasında cesetle ruh arasındadır. Bunun için kalp ismi verilmiştir.
Orta namazı muhafaza etmek kalbe şuhudun devamına işarettir. Zira beden bir saat gelir namazın erkanını, binasını muhafaza eder, bir saat gelir etmez. Devam üzere sûretini muhafaza edemez. Namazın manasını da huzur ve şuhud vasfıyla muhafaza edemez. Bu ancak kalbin işidir. Kaf, 37’de buyrulduğu gibi; “Şüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.”
Namazın muhafazası; emrolunduğu şekliyle genel şartlarını muhafaza etmek, manasını muhafaza etmek, bir de hakikatini muhafaza etmektir ki o da namazdan çıktıktan sonra kalbinin Rabbini şuhuda devam etmesidir. Hakkı talepte namazı miraç edin.
وَقُومُوا لِلّٰهِ Yani hakkı talepte namazınızı kılın.
قَانِتٖينَ Gayrıyı istemeden Allah’tan ﷻ ona vusûl talep edin. Çünkü O ‘Kulum için istediği vardır’ buyurmuştur. Bu da sıratı müstakimdir.
• Talak konularının arasında bu namaz âyetinin gelmesi, ibadetle muamelatın aynı hükümde olduğunu göstermek içindir.
• Orta namaz, sıfatlı kinayedir.
• Tecessüm var. Sanki namaz somut bir şey gibi ifade edilmiştir.
• Kül-cüz alakası namaz söylenip tüm ibadetler kastedildi. Önemine binaen namaz tağlip edildi.
• Lazım; namazı muhafaza edin, melzum; şartlarını muhafaza edin.
• ‘Namazı muhafaza edin’ dedikten sonra ‘orta namazı’ denmesi, umumiden sonra hususiyi zikirle itnabdır.
• ‘حَافِظُوا’ fiilinin mufaale babından gelmesi, mübalağa içindir.
• Salatı vusta mücmel lafızdır. Mücmel lafız; şeriat sahibi tarafından açıklanmadıkça gerçek anlamı bilinemeyen manası kapalı lafızdır.
• Hal, namaz söylenmiş, mahalli olan namaz zamanı ve mekanı kastedilmiştir. (Hal-mahal alakası; Mecaz-ı Mürsel)