252- İşte bunlar Allah’ın âyetleridir ki sana bunları dosdoğru anlatıyoruz; hiç şüphesiz sen gönderilen peygamberlerdensin.
Öteden beri pek çok ibadet, muamelat, itikat konularını Allah ﷻ Habibine öğretti ve şimdi öğretiyor. Bunlar Allah’ın ﷻ âyetleridir. (Lazımı faide-i haber)
Yaratan, yaşatan, mükâfatlandıran, rızıklandıran tek merci... Yerleri, gökleri, isteyerek, istemeyerek boyun eğmeye çağırıp da isteyerek boyun eğeceklerini söyleyerek itaat ettikleri Malikü’l mülk... Bütün kahru galebe, bütün güç kuvvet, irade O’nun elinde. O’nun emrini dinlemek zorundayız. Bize Allah ﷻ ve Resûlü’nün emrinde seçim hakkı verilmemiştir. Sadece Rabbimiz lutfu, ihsanıyla mühlet vermiş. Biz bu mühleti istismar ediyoruz. İmtihan mühletini boşa geçiriyor, isyanımıza devam ediyoruz. Âyette tariz yollu Habibine söyleyip hepimize duyuruyor.
Bu âyetler Allah’ın ﷻ âyetleri, sana okuyoruz. Haktır, gerçektir. Sen gönderilen peygamberlerdensin. Senden önce de peygamberler Allah’ın ﷻ âyetleriyle geldi, ümmetlerine tebliğ etti, emir tutanlar kurtuldu. Tutmayanlar akla, hayale gelmeyen şekilde helak oldular, unutmamalısın. Herkes kendi alması gereken dersi alsın, unutulmasın. (Telmih)
‘تِلْكَ’ sözü, binlerce kişinin memleketlerini terk etmeleri, Allah’ın onları öldürüp, sonra diriltmesi, Tâlut’u onlara kral yapması, gökyüzünden Tâbut’un inme mucizesi, fakir bir çocuk olan Dâvûd’un eliyle zorba Câlut’u mağlup etmesi gibi hâdiselere işarettir. Bunlar, Allah’ın kudret, hikmet ve rahmetinin kemâline delâlet eden apaçık birer mucizedir.
تِلْكَ edatı ile, hazır bir şey için kullanılırken, gaib için kullanılan هذه yerinde geldi. Çünkü تِلْكَ ذلِكَ lafızları bazen هذا هذه manalarına gelir. Bir de, bu kıssalar zikredildikten sonra olmuş bitmiş mesabesindedir. Gâib hükmünde kabul edilirler.
Allahu Teâlâ Cibril’in okumasını kendisinin okuması olarak kabul etmiştir. Bu da, Cibril’in ne kadar büyük bir şerefi olduğunu gösterir.
Bu kıssaların zikredilmesinden maksat, geçmiş ümmetler içinde mü’min olan kimselerin bu tür sıkıntılara katlandıkları gibi, cihada dair çetin meşakkatlere göğüs germe hususunda, hem Hz. Muhammed’in ﷺ, hem de ashabının ibret almasıdır.
بِالْحَقِّ tabiri, ‘Ehl-i kitabın şüphe etmeyeceği bir yakîn ve hakikat olarak’ demektir. Çünkü bu husus, hiçbir fark olmadan, onların kitaplarında da yer almıştır.
Bu ifade, ‘Biz bu âyetleri, kendilerinde bulunan fesahat ve belagatla bulunmasından dolayı, senin peygamberliğine delâlet edecek bir biçimde indirdik’ demektir.
Bu âyetler, şeytanın ilkâsı (vesvese), kâhinlerin ve sihirbazların bozması ve göz boyaması olarak değil, Allah tarafından indirilmiştir.
‘Sen, bu kıssaları başkasından öğrenmeden ve bu konuda ders almadan, ancak Allah’tan aldığın vahiyle öğrenip, anlatıyorsun.’
Bu ifade, Hz. Peygamber’i, kâfir ve münafıklardan gördüğü sıkıntı ve eziyetler hususunda bir tesellidir. Yani, ‘Bu âyetlerle, İsrâiloğullarının peygamberlerinin başına gelenleri öğrenmiş oldun. İnkârcıların inkârı ve muhalefeti Sana ağır gelmesin. Çünkü Sen de onlar gibisin. Onların muhalefetleri ve inkârları sebebiyle, Sana bir itâb ve kınama yoktur. Bu husustaki vebal ve günah, onlara aittir.’
• تِلْكَ şeklinde ismi işaretin gelişi iktidabdır.
• ‘Okuyan biz, okunan sen, okunan şey de hak’ tekid ifade eder.
• نَتْلُوهَا sebebe isnaddır.
• اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلٖينَ cümlesi, lazımı faide-i haberdir. Efendimiz ﷺ zaten peygamber olduğunu biliyor.
اِنَّكَ hem Efendimizin ﷺ resûllüğüne diğer insanları ikna etmek için tekid, hem de Efendimiz’e ﷺ teşviktir.