Sureler

Göster

Bakara Sûresi 261. Ayet

مَثَلُ الَّذٖينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فٖي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍؕ وَاللّٰهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَٓاءُؕ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ

261-Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak veren ve her başağında yüz dane buluna bir tohuma benzer. Allah dilediğine kat kat arttırır. Allah (cc) ihsanı bol olan, her şeyi daima bilendir.

 

Önceki ayette tevhid, kıyamet, haşr-neşr gibi itikadi meseleleri beyan ettiği gibi, bu ayette de füruatla, amelle alakalı hükümleri beyan etmiştir.

Allah yolunda infak etmek, Allah (cc)’a ve ahirete inanmanın en büyük delilidir. Çünkü insan mala düşkün ve cimri, tutucu bir tıynettedir. Karşılığı olmayan şeye bile bile mal harcamaz. Ancak karşılığının kat kat olacağını bilir, inanırsa, o zaman kesenin ağzını açar. Bu nedenle Efendimiz (sav) ‘Cimrinin imanı yoktur’ buyurmuştur. Yani cimri ancak yerinin doldurulacağına, hatta fazla verileceğine inanırsa verir, demektir.

Nasıl ki sonu felaket olmasına rağmen malının artırıldığını gören insanlar akın akın faize koşar, kimi haramlığına inanmadan, kimi de inancını geride bırakarak koşar. Allah’a âhirete inanmayan, hesap, mizan tasası taşımayan kimse, sadece acilen malının artmasını düşünür. Artışın nereden hangi sebeplerle olduğunu aklına bile getirmez, getirmek istemez. Dinlediği faiz reklamları şevkine şevk katar. Paramı faize verir, kendim yatarım aşağı keyfime bakarım, neden çalışacakmışım, diye canavarın ağzına sığınır.

Bırak başkasının sonunu, kendi sonunu bile düşünmez. Bilmez ki bugün dairesini satıp faize koysa, birkaç yıl sonra anaparasıyla bir tuvalet yeri kadar bir yer bile alamayacak... Biley taşına dilini sürüp kendi kanıyla beslendiğini sanan, sonra da kan kaybından canını kaybeden kedi gibi.

Biri ev almak için bankadan faizli kredi çeker, diğeri yatırdığı paradan faiz çeker; böylece faizli sistem fakirden alır, zengine verir. Netice olarak her iki taraf mağdur olur.

Yüce Mevla, ‘Allah faizi mahveder, sadakayı bereketlendirir’ buyruğuyla kulları uyarır, ikaz eder. Bu ayetlerde sadakayı nasıl bereketlendirdiğini açıklamak üzere bir temsil verir.

Din yolunda infak edenin hali ve sevabı, yedi başak veren, her başakta yüz buğday veren dâneye benzetilir. Biz bu bereketi hemen hemen bütün ağaçlarda da görüyoruz. Atılan bir elma çekirdeği koca bir ağaç olup binlerce elma verir. Verilen tohumu da içinde tohum olarak biriktirip sahibine iade eder. Tıpkı Yusuf’un, kardeşlerinin getirdiği sermaye paralarını çuvallarına koyup gizlice iade ettiği gibi.

Ayette bahsedilen bir daneden 700 dane olması, hem hakikat, hem mecaz olarak istiare-i vefakiyedir. Çünkü ‘Cavrus’ cinsi tohumun başağında bu husus görülmüştür.

İstiare-i temsiliye, akliyeyi hissiyeyle anlatır, tecessüm sanatıdır.


Ayetin öncesi ile münasebeti

Cenab-ı Hak, infâka teşvik ettiği kimseye şöyle demektedir: "Benim yarattığımı ve hayat ile kudret vererek sana olan nimetimi tamamladığımı anladın, mükâfaat ve ceza verebileceğimi öğrendin. O hâlde, bütün bunları bilmen, malını Allah yolunda infâk etmene sebep olsun. Çünkü Allah az bir şeye, büyük mükâfatla karşılık verir."
 

Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her başağı yüz taneli yedi başak veren bir tohum tanesine benzer.

Bu ibarede bir hazıf vardır. Çünkü mallarını infak edenler hayat sahibidir, camidattan olan taneye benzetilmez. Mallarını infak edenlerin infakları taneye benzetilmektedir.

Veya; “Mallarını infak edenlerin hali, bir tohumu ekenin hali gibidir.”

Mallarını infak edenlerin durumu, bir tohum tanesine benzer ki, o tohum bir gövde çıkarır. Bu gövde yedi sürgün verir. Her sürgünde ise bir başak, her başakta da yüz tane olur. Gerçekten verimli topraklarda mısır ve darıda bunun kadar, hatta daha fazlasına rastlandığı olur. Bu temsil, bereketi göz önünde canlandıran bir tecessümdür.

Bu ifadeden, matematiksel olarak bir tek tanenin yediyüz taneye katlanması anlamı çıkmaktadır. İfadenin sunduğu manzara ise, gelişen, canlı bir tabiat sahnesidir... Sonra bitkiler aleminden harika bir sahnedir; yedi başak taşıyan bir sap. Ve yüz taneyi içeren bir başak... Ayet-i Kerime, beşer vicdanına, aslında vermeyip aldıklarını, mallarında herhangi bir eksilme olmadığını, aksine arttığını göstermektedir.

Âyet-i kerîmede Allah yolunda infak edenlerin sevaplarının kat kat artırılacağı anlatılıyor. Hattâ bir iyiliğin karşılığının yedi yüze kadar çıkartılacağına dair bir misal veriliyor. Daha sonra bir amel ve o ameli işleyenlerin o ameli işlerken taşıdıkları ihlâs ve samimiyetlerine göre kat kat artırılacağı anlatılıyor. Yâni yapılan infakın değeri, karşı lığında takdir edilecek mükâfat o infakın ferdin, toplumun ve ümmetin problemlerine, sıkıntılarına ne ölçüde çözüm getirdiğiyle orantılıdır. İnfakın sevabı giderilen ihtiyaçla orantılıdır.

İnfak, infak edilen şeyin hacmi, azlığı, çokluğuyla ilgili değildir. Bir çuval hurması olup da bunun yüz tanesini infak eden kişiyle bir tek hurması olup, ona ihtiyacı varken bölüp yar ısını infak eden kişi elbette bir değildir. İnfakın mük âfatı, azlık-çokluğa göre değil, giderilen sıkıntının büyüklüğüne göredir.

 Mü’minler infak için bir taneyi bile küçük görmem eli ve onu Allah adına harcamayarak Allah’tan kıskanmamalıdır. ‘Elimde bir ta nem var onu da harcarsam yok olup gidecek’ dem emelidir.

Âyetin hükmüne, Hz. Peygamber (sav) ile birlikte hicret, nefse ve başkalarına karşı cihâd, malını sadaka vererek harcama ve faydalı işlerde infâk etmesindeki bütün farz ve nafile harcamaları girer.
 

Buğday Hakkında

Buğday tanesinde yüksek miktarda kalsiyum ve çinko minarelleri bulunur. Cilt ve saç yapısını destekler, kansızlığa karşı etkilidir. B grubu vitaminleri açısından da zengindir. Lifli dokusuyla, sindirim dostudur. Buğday yağı, kırışıklıkları azaltır. Bağırsak tembelliğinin önüne geçer ve kabızlığı önler. Mideyi korur. Etkili bir antioksidandır. Kalp ve damar sağlığını korur. Kandaki toksinleri temizler.

Evde yetiştirilecek buğdayın uzayan çimlerinden elde edilen buğday çimi suyu da şifa kaynağıdır. Bağışıklığı güçlendirir, kanı temizler, damarların açılmasını sağlar ve hücreleri yeniler. Buğday çimi, bol klorofil maddesi, 100 kadar vitamin, mineral ve besin maddesi içerir.

Taze olarak kullanılan buğday çiminde, aynı ağırlıktaki portakaldan 60 kez daha fazla C vitamini ve aynı ağırlıktaki ıspanaktan 8 kat fazla demir bulunur.

Buğday çimi, sıvı oksijenle doludur, doğanın en güçlü anti kanseri olan ‘laetril’ içermektedir.

Buğday çimi suyu, diyet yapan kişilerin vücudundaki yağ yakışını hızlandırır. Buğday suyu kaynatılıp içildiğinde zihni yorgunluğu giderir, kuvvetlendirir, sinirleri teskin eder. Bağırsak kanserini önlemeye yardımcı olur.

 

Kat kat arttırır.

İnsanların ihlası, çektikleri zahmetler, en güzel zamanda ve en gerekli yerlere vermeleri sebebiyle mükafatları kat kat olur.

Bu bahçe misali, infak eden insanın infakının kat kat artacağını zihninde şekillendirip, canlandırır. Bu misali okuyan insanın gözünde, bir taneden yüz tane başak çıkıp katmerleşir. İnfak edenin içindeki cömertlik kuvvetlenir, infaka daha çok bağlanır.

Allah'ın kat kat vermesi, rahmetine ve meşietine göredir. Her infak edene aynı şekilde karşılık verilmez. İnfak edenin ve infak edilen kişinin haline, nefsindeki infak sıfatına, ihtiyacın şiddetine, faydanın büyüklüğüne, davranışın güzelliğine göre değişir.

Allahu Teâlâ normalde herkesin rızkını verir. Genişlik-darlık mecazi rızıktadır. Hakiki rızıkta eşittir. Zenginliği sadece parasal olarak değerlendirmek eksik bir bakıştır. Sıhhat, akıl, şahsiyet, soyluluk, dindarlık, beden kuvveti, akıl gücü, feraset, iyi niyet, kanaat, ilim gibi birçok zenginlik türleri vardır. Allahu Teâlâ herkese farklı zenginlik vermiştir.
 

Dünya nüfusunun hızla artması, tarım alanlarının tükenmesi, buğday araştırmalarını yüksek verim üzerine yoğunlaştırdı.

Buğday üretiminde dünya geneli açısından bugün ciddi bir sorun gözükmüyor. Ancak bu düzeyde üretim yapılmaya devam edildiği takdirde yirmi yıl içinde buğday üretiminde yeni bir devrime ihtiyaç duyulabilir.

Bu ayette geçen buğday misali, yetiştirilen buğdaydan kat kat verim alınacağına dair bir müjde vermektedir. Araştırmalar tarım tekniklerinin birleştirilmesiyle başak ve başakta tane sayısının artırılarak, yalnız bitkisel besinle dünyada on beş milyar insana gıda sağlanabileceğini ortaya koyuyor. Biyoteknolojik gelişmelerin sağladığı kolaylıkla özellikle farklı cins ve türlerden gen aktarımıyla ikinci bir yeşil devrime kapı aralanabilir.
 

İnfak

İnfak ederken, öncelikle dünyaya değer vermeyen takva sahiplerini aramalıdır. Takva sahibi, aldığı zekatı ve sadakayı takvasına yardımcı olacak şekilde kullanır, sadakayı veren de onun yaptığı taate ortak olur. Sonra ilim sahiplerini aramalıdır. Kur'an talebesine infak ile, onun ilmi çalışmasına yardım edilmiş olur.

Niyet düzgün olduğu zaman ilim ibadetlerin en şereflisidir. Sonra dindar kimseleri araştırmalıdır. İyiliğin bunlara yapılması, isteyenlere vermekten kat kat daha sevaptır. Zekat ve sadaka verilecek kimsenin, hastalık veya başka sebeple, geçimini temine gücünün yetmemesi lazımdır. Akrabalar yardımda öne alınmalıdır. Böylece onlara hem yardım edilmiş, hem de sıla-i rahim görevi yerine getirilmiş olur. İyi kimseler de tanıdık kimselerden öne alınır. Bu şartlar yerine getirilirse büyük nimettir.

Her ne kadar zahirde bilinen infak, mal vermek ise de bazen infak ile; nefsi ve bedeni gayret sarf ederek, düşmanla mücadele, nefsin heva ve hevesleriyle mücahede etmek ve diğer ibadetleri ifa etmek de murad edilir.

İnfak edenin sevabını arttıran sebepler:

1- İnfak edenin niyeti

2- İnfakın miktarı

3- İnfak ettiği malı tahsil ediş keyfiyeti

4- İhlası

Kim temiz ve helal kazancından bir hurma değerinde sadaka verirse ki; Allah ancak temiz ve helal şeyleri kabul eder, Allah bunu sağ eliyle (kudretiyle) alır. Sonra onu sahibi için büyütür. Sizden birinizin sahibi için tayını besleyip büyüttüğü gibi. O sadakalar dağ gibi oluncaya kadar artar. Hadis-i Şerif

Müminin sadakası sahibinden dünyanın afetlerini, kabrin fitnesini ve kıyamet gününün azabını def eder. Hadis-i Şerif

Parayla yapılabilecek iş için canını tehlikeye atma. Sadi

Günahlar ancak helal maldan infakla temizlenir. S. Sevri

Çoğa sahip olan değil, çoğu veren zengindir.

İnfak iki mertebedir:

1- Avamın infakı; mal iledir. Sevabı cennettir.

2- Havassın infakı; nefsi tezkiye ve kalbi tasfiye etmekle halini ıslah etmektir. Melikü’l müteal hazretlerinin yoluna mal infak etmekle, mal sevgisini kalbinden çıkarıp cennette şerefe nail oluncaya kadar kalbini saf, duru bir hale getirmek, Allahu Teâlâ katında hüsrana uğrayanlardan olmayıncaya kadar cimrilikten kaçınmaktır.
 

Allah Vasi ve Alim'dir.

Ayeti kerimenin Vasi ve Alim isimleriyle bitirilmesi, siyakına (öncesine) son derece uygundur. Bu isimler getirildi ki, kul bu kat kat vermeyi uzak görmesin, yaptığı iyilikte içine darlık gelmesin.

Allah Vasidir, hazineleri doludur, istediğine bol bol verir. Vermesi, zenginliği ve fadlı geniş olandır, genişlik sahibidir. Dilediğine dilediği kadar kat kat ve hesapsız verendir.

Allah Alîmdir. Kime ne kadar vereceğini çok iyi bilendir. Verenin verirken hangi şartlarda ve ne niyetle verdiğini en ince teferruatına kadar bilendir. Verene vereceğini nasıl takdir edeceğini bilir, verilmesi zararlı olacak kimseye vermez.

Bununla birlikte, her infakın böyle kat kat arttırılacağı zannedilmesin. Allah onun niyetini, buna ehil olup olmadığını bilir, ona göre arttırır.

Bu çoğaltma Allah'ın keremi ve fadlındandır. O'nun hikmetinde hiçbir noksanlık yoktur. Vermesi de, men etmesi de, fadlını, vasiliğini, rahmetini zayi etmez. Hepsi hikmeti ve ilmi iledir.
 

el-Vasi (cc) isminin tecellisi

Allah’ın (cc) kudreti, rahmeti, bütün sıfatlarının genişliği ve tükenmezliği, her zerrede görülür. İnsan kendi varlığında bu yüce sıfatların izlerini, nişanlarını daha iyi görebilir. Meselâ, insanların sesleri, konuşmaları, sîmâları, tavırları birbirlerinden hep farklıdır. Bütün insanlar aynı madde ve aynı unsurdan yaratıldıkları halde, birbirinin tamâmıyla aynı olarak iki ses işitilemez. Birbirinin tamâmıyla aynı iki sîmâ görülmez. Yeryüzünde yaşayan milyonlarca insanlardan sûreti, sîreti, tavrı tamâmen benzeyen iki insan bulunamaz.

Bir de Allah'ın 'Vâsi' ismini yansıtan kullar vardır. Bilgisi geniş, ihtisas sâhipleridir, bilgilerinden herkes faydalanır. Çok zengin ve merhametli insanlar vardır, gönülleri deniz kadar geniştir. Denizlere bir çok süprüntü ve daha başka kirli şeyler atıldığı halde bulanmadığı gibi, bu insanlar da terbiyesiz ve münâsebetsiz hareketlerle karşılaşınca birden hiddetlenmezler. Tahammülleri geniştir, âkılâne ve hâkimâne davranır, bir çok yolsuzların yola gelmesine sebep olurlar.

Eğer Allah (cc), insanlarda El-Vâsî isminin izlerini bu sûretle göstermemiş olsaydı, insanlar içinde yüksek mütehassıslar yetişmez, eli cömertler görülmez, geniş yürekli insanlar bulunmazdı. Onlar vesilesiyle elde edilen faydalar hâsıl olmazdı.

Dolayısıyla; fayda verenlerle fayda görenlerin hep berâber Allah’a yönelip, bu nimetinden dolayı hamd-ü senâ etmeleri gerekir. Ne yazık ki, bu gün dünya Allah’ı unutmuş, nimete nâil olanlar azmış, tuğyan etmiş, diğerleri de onlara boyun eğmiş, bu genişliğin hakiki sahibini, Allah’ı bilenler hor ve hakir kalmıştır.
 

el-Alim (cc)

Bu ismin kemali, her şeyi tam manasıyla bilmekle, yani dışını, içini, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını ve bitimini bilmekle olur.

Allah (cc) her şeyi işitir, görür, bilir, göklerde ve yerde hardal tanesi kadar bir şey dahi O’na gizli kalmaz, hain gözleri ve kalplerin gizlediklerini bilir.

Kulun bunu bilmesi, lisanını, uzuvlarını, aklına gelebilecek ve Allah’ın razı olmadığı her şeyden korunma hususunda olgunlaştırır. Azalarının Allah (cc)’ın sevdiği ve razı olduğu şeylere sarılması hususunda onu ilerletir. Bu ise batıni olarak kulu haya yönünden olgunlaştırır. Bu haya ise onun haramlardan, kabahatlerden kaçınmasını sağlar. Allah (cc)’ın kendi durumunu bildiğini bilen kimse, içinde bulunduğu duruma sabreder. O’nun verdiklerine şükreder, çirkinlikler ve yanlışlıklardan kaçınır.

 

Belagat

✽  'Mallarını infak ederler' cümlesinde 'Mal' sebep, müsebbep olan 'para' kastedilmiştir.

✽  'فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ Allah yolunda' izafeti, infakın sevabı celb etmesi için Allah yolunda yapılması gerektiğini bildirir. Mefhum-u muhalefeti ile, başka yollarda harcayanların misali, hiçbir ürün vermeyen verimsiz bir ekindir.

✽ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ Yedi başak bitiren bir tohum gibidir. حَبَّةٍ 'in nekre gelmesi, taklil bildirir. Verilen şey, küçücük bir taneye benzetilmiş. Verenin verdiğini büyütmemesine işarettir. Yine nekrenin tazim manasıyla da alanın küçümsemeyip nankörlük yapmamasına işarettir.

✽ اَنْبَتَتْ fiilinin taneye isnad edilmesi mecazidir. (Bitirme fiilinin toprağa isnad edilmesi gibi.) Çünkü hakikatte bitiren Allahu Teâlâ’dır.

✽ سَبْعَ سَنَابِلَ Yedi başak, çokluktan kinayedir. Arapça'da yedi rakamı sonsuzluk manasına gelir. Makam çokluk ifade ettiği için, 'Başak' kelimesi cemi kesret kalıbıyla geldi. Hz. Yusuf'a tabir etmesi için anlatılan melikin rüyasında ise kesret söz konusu olmadığından وَسَبْعَ سُنْبُلَاتٍ şeklinde cemi kıllet kalıbıyla gelmişti.

✽ Bu temsil, bereketi göz önünde canlandıran bir tecessümdür.

✽ Teşbih hakkında farklı açıklamalar vardır:

     1- İnfak edenin kendisi taneye benzetildi. Nasıl ki toprağa atılan tohum kendi kabuğundan sıyrılarak toprağa kök salar, toprakla bütünleşir, ona karışır. Eski karakterini bırakıp toprakta yeni bir varlığa dönüşür. Bu yeni varlık eski halinden çok daha büyüktür, gelişmiştir. İnfak eden insan da kendi küçük bencil kabuğundan kurtulmuş, dimdik yepyeni bir kişi olmuştur. Ufak, belirsiz bir tohumken kimse onu fark edemezdi. Ama çoğalınca herkesin görüp beğendiği, imrendiği bir hale gelmiştir.

     2- İnfak eden, tohumu ekene benzetildi. Vech-i şebesi; bereket, nemalanma, azın çoğalması, fayda ve doğallık.

Burada ayrı ayrı dört unsur vardır: İnfak eden, infak edilen nafaka, tohum saçan, tohum.

Bu unsurlardan en mühim olanlar zikredilmiştir. İnfak eden: Zaten teşbihin maksadı onun halini bildirmekti. Lafız kendisine delalet ettiği için infak edilen nafaka zikredilmedi.

Tohum: Çünkü tohum, kat kat artışın gerçekleştiği mahaldir. Bunda da tohumu saçanı zikretmedi, çünkü teşbihin maksadı onun anlatılması değildir..

✽ Tohum ve sünbül kelimeleri arasında muraat-ı nazır vardır.

✽  İnfak kelimesinin sözlük anlamlarından biri de kanal açmak'tır. Tohum ziraati de toprakla alakalıdır. Her ikisi de işi ciddiye almak, çalışmak, üretmek, çoğaltmak ve dağıtmak ortak noktalarında birleşiyor.

- Tohum ne kadar kaliteli olursa, yetişen bitki de o kadar verimli olur. İnfak edenin de sevabını tam alabilmesi, infaktan beklenen sosyal faydanın tam sağlanması için helalinden infak etmelidir.

- Bir tohumun yetişmesi için; öncelikle güneş ısısı gerekir. İnsan da Allah muhabbeti ile, şefkat güneşi ile insanlara verdiğini ısıtmalıdır.

- Tohum için yağmur gerekir. İnfak eden verdiğine güvenmemeli, 'Kabul olunmayabilir' endişesi ile, gözyaşı ve dua ile sulamalıdır.

- Tohumun yetişmesi için biraz zaman geçmesi, bir kış beklenmesi gerekir. İnfakın da bereketi hemen görülmeyebilir. Geç de olsa o berekete mutlaka ulaşılacaktır.

- Buğday tarlaya tek başına bir tane ekilmez. Çok çok ekilir. Tazammuni olarak infakların çok olmasına işarettir.

- İnfakın tohumla teşbih yapılması, yenilebilen veya vücuda, bedene faydalı şeylerin verilmesine zımnen teşvik olabilir.

✽  سَبْعَ ,سَنَابِلَ, سَبٖيلِ kelimeleri arasında cinası nakıs vardır. 'Yedi' ve 'Yüz' rakamları arasında muraat-ı nazır vardır.

✽  'Allah dilediğine kat kat verir' mefhum-u muhalefeti; dilemediğine artırmaz, demektir. Bu da zenginlik-fakirlik dengesini ortaya çıkarır.