263- Güzel söz ve bağışlama, arkasından hakaret etme ve incitme takip eden sadakadan daha hayırlıdır. Allah (cc) ganidir. Sabır dolu şefkate sahiptir.
'Maruf-arefe' lugatta: Bilmek, tanımak, idare etmek, tanıtmak, sabretmek, süslemek, ihsan etmek, tarife, iyilik, bildirdi, ibtidai doktorluk, güzel koku, lütuf, bilme, tanıtma, akıl ve dinin hoş gördüğü itiraf, at yelesi, horoz ibiği, yüksek yer, dalga, sabır, halden anlamak, işten anlamak, lider, başkan, dinin ve aklın hoşgördüğü, kalplerin bilip inkar etmediği anlamlarına gelir.
Başa kakılan eziyet etmeyi protesto edercesine bunca manayı bünyesinde toplayan bir kelime seçilmiş. Birkaç kuruş verip bir ekmeğe muhtaçlıktan kurtardığı insana eziyet ederek, başa kakarak, şahsiyetini rencide edip maneviyatını yıkmak hem sadakayı iptal eder, hem haram işlemeye sebep olur.
Böyle sadaka vermektense dilenciye güzel bir söz, hoşgörülü muamele etmek daha üstün bir hal, daha faydalı bir iştir. Allah (cc) başa kakılan sadakadan, iyilikten müstağnidir. Kullarına karşı halimdir ve onlara halim davranılmasını sever.
Sadaka sadece maddi bir şey vermekten ibaret değildir. Her iyilik sadakadır. Güzel söz, selam, tebessüm, taallüm, tebrik, teselli, takdir, moral vermek, teşvik, taziye, iltifat, tebliğ "قوْلٌ مَعْرُوفٌ" kapsamına girer. Yukarıda lugat manasında bildirilen her tutum, her davranış, her sitayiş ihtiyaç sahiplerine sunulmuş sadaka sevabı kazandıran amellerdir.
Herkesin nakit sadaka vermeye gücü yetmeyebilir. Bu çeşitlerden her biriyle sevap kazanabilir, mürüvvet borcunu ödeyebilir.
Fakiri fakirlik duygusundan kurtarmak büyük bir sadakadır. Fukarâ-i sabirin dışında çok çeşitli fakirlik vardır. Bunların çaresi nakitle olmaz. Onların ihtiyaçlarını tesbit edip ona göre muamele etmek gerekir.
Bazı kimselerde hırs tavan yapmıştır, açgözlülük aklını başından almış, sahibini zalimleştirmiş, zilletin esfel-i safilinine düşürmüştür. Koca koca apartmanları olduğu halde hiçbir şeyi yokmuş pozlarına girerek yıllar yılı dilenir. Bu gibi kimseler Cenâb-ı Hakk’ın “Kahrolsun çok haris olan yalancılar” (Zariyat, 10) buyurduğu bedbaht kimselerdir.
Bunlar bu kepaze tavırlarıyla gerçek fakirlerin nasibini kesip, haklarında sui zan edilmelerine, mahrumiyetlerine sebep olduklarından veballeri kat kattır. Bunlar sınırı bütün bütün aşmış, ruhlarını hasta etmişlerdir. Bunların çaresi ruhsal tedavi ve sonunda insan-ı kamil olma yolunda eğitilmeleridir. 'Maruf'un 'doktor' manası buna işaret etse gerek. Bu müzminleşmiş hırs, kanaati sıfıra inmiş fakir bozuntusunun acınası halidir.
Bu fakirlik bazen kalp dilenciliği olarak da kendini gösterir. Bu kimselerin herkesin her şeyinde gözleri vardır. Duyduğu, gördüğü her şeyi canı çeker. Bunu sözlü söylemese bile ima ve işaretle ona ihtiyacı olduğunu, onu sevdiğini belli eder. Veya kendisine bir şey verilince sesli teşekkürler, çeşitli laflarla memnuniyetini avaz avaz haykırır. Adeta ‘Verdin, çok iyi ettin, çok sevindim, devamını isterim, başkaları da fark edip onlar da versin’ demeye getirir.
Bu tipler vermeyi sevmez, almaya bayılır. Verenleri sever, önlerinde yalakalık eder, gelecek menfaatlerine yatırım yaparlar. Bunlar hakkında Efendimiz (sav) ‘Zengine zenginliğinden dolayı hürmet edenin dininin üçte ikisi gider’ buyurmuştur.
Fakirliğin bir başka tipi de sefihliktir. Bu tipler ellerine geçeni savurur, israfın her çeşidini yapar ve muhannete muhtaç olur. Mevcudu asli ihtiyaçlarına harcamadığı için hem kendini hem ailesini perişan eder. Bu gibilere maruf’un ‘idare etmek’ anlamıyla muamele etmek sadakadır. Cenab-ı Hakk’ın ‘Sefihlere mallarını vermeyin’ (Nisa, 5) emrine kulak verip, onların iktisadi anlamda veliyyü’l emri, idarecisi olmak sadakadır. İhtiyaçlarını tesbit edip harcamalarını ona göre yapmak, alıştırabiliyorsa kendisine bunu kazandırmak en büyük iyiliktir.
'Maruf'un geniş anlamıyla ‘Allah (cc) ganidir, siz fakirsiniz’ (Muhammed, 38) ayetiyle kapsamına girdiğimiz fakirliğimizin mahiyetini bilmemiz gerekir. Öncelikle Rabbimize karşı fakrımızı, aczimizi, zaafımızı bilip O’nun ganiliği, azizliği ve galebesi karşısında duruşumuzu bir daha gözden geçirelim.
O’nun bize lütfu, ihsanı, ikramı, şefkati karşısında minnettarlığımız, şükrümüz, itaat ve inkıyadımızın ne denli yetersiz kaldığını, O’na ne kadar tevbe istiğfar etmemiz gerektiğini hiç mi hiç unutmayalım. Bir dilenci tevazuunda halis muhlis yalvarıp güçsüzlüğümüzü, çaresizliğimizi, muhtaçlığımızı O’na arz edelim. Zaten daha başka da yapabileceğimiz pek bir şeyimiz yok.
‘Duanız olmasa ne kıymetiniz var’ (Furkan, 77) ayetiyle hal-i pür melalimiz ortada. Süt emen bir bebek ısrarı ile, boğulmakta olan bir çaresizin feryadıyla, zorda-darda kalmış muzdaribin ihlasıyla o Ekremü’l erkemin, malikü’l mülk, zü’l celali ve'l ikram’a yalvaralım. O, gönülden gelen halis muhlis duaları reddetmez, kapısından çevirmez.
Fahri hocamız Rabbimizin ‘Mucîb’ ismini şöyle tarif ederdi:
‘Bir kimseden bir şey istersin vermez. Sebebi, ya cimridir, ya yoktur. Ama Allah (cc)’dan ne istersen verir. Çünkü o çok cömerttir. Hem de her şeyin hazinesi O’nun elindedir.’
Bazen hikmetine binaen duanın kabulünü erteler, bazen de duanın sahibine zarar olacağından o isteğini vermez, onun yerine istemesi gerekeni verir. Bu anlamda Rabbimiz, kitap dolusu ‘kavlun ma’ruf’ gadabını geçen taşkın rahmet ve mağfiretini biz fakir kullarına ihsan buyurmuş.
Sadaka isteyen kimseye bir şey vermeden, onu gönüllerin reddetmediği, hatta benimsediği güzel bir sözle savmak, onun insana ağır gelen sırnaşık ve ısrarcı davranışlarını bağışlamak, ardından incitme gelen bir sadakadan daha hayırlıdır.
İhtiyaçlı kişiye güzel söz söylenir, güler yüz gösterilir. Eğer o anda verecek bir şeyi yoksa ‘Kardeşim şu anda imkânım yok. Allah ihtiyaçlarını gidersin. Allah yardımcımız olsun! Allah sana merhamet etsin. İnşaallah Allah bundan sonra seni rızıklandırır’ gibi güzel söz söylenir ve o kişinin iht iyacını açığa vurmadan kusuru affedilirse hem Allah’ın rızası kazanılır, hem de ihtiyaç sahibi kişinin kin, haset ve nefreti engellenir. Resulullah (sav) bir hadislerinde:
“Güzel söz sadakadır. Müslüman kardeşini güler yüzle karşılaman iyiliktir” buyurur. (Müslim)
Birine bir şeyler verirk en söylenebilecek en güzel söz şöyle demektir: ‘Al kardeşim. Bu benim değil senindir. Benim malımın içinde Allah’ın sana ayırdığı hakkındır. Sana benim olan bir şeyi değil, senin olan bir şeyi veriy orum.’
Sadakanın faydası cesededir. Tatlı söz ve güleryüzlülüğün verdiği sevinç ve sürurun faydası kalbedir. Kim ki kendini, fakirin sadakaya olan ihtiyacından daha fazla sevaba muhtaç görmezse, o kişi sadakasının sevabını iptal etmiştir.
Güzel söz ruha sebil,
Sadakadır tatlı dil. N. Fâzıl
♦ Mağfiret, fakirin kötü konuşmasını affetmek ve kusurunu bağışlamaktır. Çünkü fakirin isteği yerine getirilmeden geri çevrilirse bu ona zor gelir ve çoğu zaman onu, kötü konuşmaya sevkeder. Onun ayıp sayılabilecek sözlerini, fiillerini setretmek, aldırmamak gerekir.
♦ Fakiri güzel bir şekilde geri çevirmekten dolayı, Allah'ın mağfiretine nail olmaktır.
♦ Mağfiret'ten murad, fakirin ihtiyacını gidermek ve sırrını ifşa etmemektir.
♦ "Güzel söz", kendisinden istenen kimsenin, isteyeni (sâil) güzel bir şekilde geri çevirmesi; mağfiret ise, isteyenin (sâil), onu geri çeviren kimsenin mazeretini kabul etmesini isteyen bir hitaptır. Çünkü bazen istenen kimse sâile bir şey veremeyebilir.
İyilik yapmak
İyilik, insanlar arasında inkâr edilebilir. Lâkin onu yapanla Allah (cc) arasında katiyyen kaybolmaz. Hadis-i Şerif
İyilik eskimez, kötülük unutulmaz. Hadis-i Şerif
Bir insanın gerçek zenginliği yaptığı iyiliklerdir. Hadis-i Şerif
Bir kimse din kardeşinin bir işini yaparsa, binlerce melek o kimse için duâ eder. O işi yapmaya giderken, her adımı için bir günahı af olur ve kıyamette kendisine nimetler verilir. Hadîs-i Şerîf
İyilik kolay bir şeydir. Güler yüz ve yumuşak söz bunu temin eder. Hadis-i Şerif
Günde en az iki kişiye iyilik et, gönül al. Gönül almak, cennetin Firdevs kapısını açmaktır. S. Hilmi Tunahan
Bir kimse Allah için müslüman kardeşinin yararına bir işte çalışır ise, göz kapayacak kadar zamanda dâhi mâsiyet işlemeden Allah’a (cc) bin yıl hizmet etmiş gibi sevap alır.
Ateşin ve toprağın yiyemediği şeyi çoğaltınız. Bu ise, iyilik yapmaktır. Hz. İsâ
Tatlı söz, okşayıcı bir duygu o sadakadan çok daha iyidir. Tatlı bir söz, gönül yarasını sarar. Yaralı gönüllere sevinç ve güler yüz bahşeder. Nefislerdeki kin duygularını yıkayıp tertemiz yapar. Gönüllere intikam yerine kardeşlik ve sadakat duygularını yerleştirir. Tatlı bir dil, bir af; sadaka ile temine çalışılan nefisleri terbiye etme ve gönülleri okşama vazifesini daha iyi temin eder.
Başa kakmanın zararı
Yapmış olduğu iyiliği herkese açıklamak, eğer onun âdeti haline gelmişse, ihtiyaç sahibi kimseleri, onun verdiği sadakalara arzu duymaktan uzaklaştırır.
Tasaddukta bulunan kimse, bu nimetin Allah'a ait olduğunu bilip; kendisini böyle bir amele muvaffak kılmasından ötürü şükretmeli. Fakirin başına kakma gibi, kabulüne mani olacak şeylerden kaçınmalı.
Asıl sır, sadaka verenin Allahu Teâlâ'nın onun için verme sebeplerini hazırlayıp, engelleri de ortadan kaldırdığı için bu tasaddukun nasib olduğunu bilmesidir. Hakikatte veren, kul değil, Allah’tır. Kul bu mertebeye yükselirse, kalbi Allah'ın nuruyla nurlanır.
Böyle olmayıp da, aksine o kimse cismanî ve zahirî sebeplerle meşgul olur ve Rabbanî hakîkî sebepleri mütâlâadan mahrum olursa, nazarları hissiyat âleminden ma'kûlât âlemine; eserden de müessire geçebilecek bir mertebeye ulaşamamış hayvanlar derekesinde kalmış olur.
Allah Gani’dir. Fakirleri başa kakma ve gönül incitmeye tahammüle zorlayan, sadakalarınıza muhtaç etmez. Dilerse onları başka yollardan zengin eder.
Allah sizden müstağnidir. Sadakanızdan O'na hiçbir şey ulaşmaz. Fakat size, sadakadan büyük bir feyiz gelir, menfaati başkasına değil sizedir. Allah herşeyden müsatağni iken nasıl başa kakarsınız?
Halim’dir. Başa kakan ve gönül inciten kişileri cezaya çarptırmakta hemen acele etmez. Hemen cezalandırmaması, onların cezayı hak etmemesinden değil, Allahu Teâlâ’nın 'halim' olmasındandır.
Allah her yönden gani olmakla beraber aynı zamanda da hilimle muttasıftır. Cezayı erteler, ihsanı umumidir. Öyleyse sizden biri nasıl olur da gani değil, muhtaç olduğu halde verdiği az bir sadakayı başa kakar, eziyet eder?
Bu cümle öncesi için tezyildir. Hem vaade, hem vaide şumullüdür.
Marufu talepte Rabbinin kudretini bilen arif, tasadduk edecek malı olmasa da içindeki verme meyli, cahilane verip başa kakmaktan, eziyet etmekten ve Hakk’tan gayrını talep etmekten daha hayırlıdır. Çünkü Allah kemaliyle sizin infakınızdan müstağnidir.
Siz noksanınızla O’na muhtaçsınız. Halimdir; o kulundan talep etme hilmi ile Halim’dir. Kullarının taleplerinde gayrıyı tercih etmelerini cezalandırmakta acele etmez. Tevilâtı'n Necmiyye'den
Allah (cc), kendiliğinden zengindir. O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O’nun fazlı ve rahmeti olmadan hiç kimsenin iyilik yapması mümkün değildir. Aynı şekilde O’nun adaleti ve hikmeti olmadan bir kimsenin kötülük yapması da mümkün değildir.
O’nun hitabından itabı anlaşılır. Günahkar mümin kullarını en ince ve yumuşak ifadelerle azarlar. Ama bununla birlikte onların birçok kusurlarını bağışlar, beyan ettikleri özürleri kabul eder, yanlışlıkları ve bozuklukları düzeltir, bela ve musibetlerden korur. Düşmanlarına karşı savunur, onları destekler ve yardım eder, menfaatlerini gerçekleştirir, her sıkıntıdan kurtarır ve onlara vaad ettiğini yerine getirir.
Allah (cc) kendi zatında, sıfatlarında ve fiillerinde vacibul vücuttur. Bu yüzden Gani'dir. O’nun dışındaki varlıklar mümküni'l vücuttur. Allah'ın var etmesiyle ancak var olabilirler. Varlıkları tamamen Allah (cc)’a bağlı ve O’na muhtaçtırlar.
Allah (cc) hiçbir şeye bağlı değildir. O, kendi varlığı ile kaimdir. Varlığının başkasına bağlı olmasından münezzehtir. Varlığı bir başkasına bağlı olan, başkasına dayalı olan her varlık yardıma muhtaçtır. Başkasının yardımına muhtaç olan gani olamaz.
Her zenginlik verenin mutlak gani olması düşünülemez. Zira zenginlik veren zengin olma ihtiyacı duyar. İhtiyaç duyan ise zengin olamaz. Allah (cc)’ın dışında zenginlik verenler, zenginlik verdiklerine daima destek vermek ve bu desteği kesintiye uğratmamak zorundadırlar. Aksi halde zenginlik vermiş olmazlar.
Allah (cc)’tan başka hiç kimsenin buna gücü yetmez. Çünkü zenginlikleri ne kadar çok olsa da sahip oldukları şeyler sınırlıdır. Dolayısıyla gerçek zengin, hiçbir şeye ve hiçbir kimseye ihtiyacı olmayan sadece Allah’tır. Başkasının zenginliği ise ancak mecazi anlamdadır.
Kulun Allah (cc)’ın Gani, cömert, iyiliği bol olan, ihsanda bulunan ve merhamet sahibi olduğunu bilmesi, kulun ümidinin artmasını sağlar. Bu da kulu zahiri ve batıni ibadetlerde olgunlaştırır.
Hilim, suçluların cezasını vermeye gücü yeterken bunu yapmamak, onlara yumuşak davranmak ve cezalarını geriye bırakmaktır. Suçluyu cezalandırmaya iktidarı olmayan acize 'halim' denmez. Halim, kudreti olan, fakat bir hikmete binaen bunu yapmayandır.
Allah, Halim'dir. Günah işleyeni hemen muaheze etmez. Hışım ve gadapla istical göstermez. Allah, kulların yaptıklarından gafil değildir, hakkı yerine getirir. Fakat Halim’dir, mühlet verir. Bu mühlet içinde yaptıklarına nedametle tevbe edenleri af ve mağfiret buyurur. Allah imhal eder ama ihmal etmez.
Bu isimde kullar için büyük bir teselli vardır. Bir kulun isyansız günü, hatta saati geçmiyor. Buna karşı eğer Allah (cc) sert davransaydı, her isyan edeni hemen helak etseydi dünya yüzünde hiç kimse kalmazdı. Allah’ın bu suretle mühlet vermesi de büyüklüğünün şanı ve kullar için büyük bir nimettir.
Kula gereken;
Bu hilme mağrur olup da kötülükte ısrar etmemelidir. Müminler Allah'ın 'Halim' vasfından örnek almalı, hilim vasfına bürünmelidir. Muamelatında hilimle hareket edeni Allah sever. Kul sert ve kaba davranıştan mümkün olduğu kadar sakınmalıdır. Özellikle umumi işlerde yumuşaklık makul bir harekettir. Resulullah (sav) her zaman yumuşaklıkla hareket etmiştir.
✽ 'قَوْلٌ مَعْرُوفٌ' Güzel söz, müsnedin ileyhinin sıfatlı gelişi medih içindir.
✽ 'وَمَغْفِرَةٌ ' Ve bağışlama, atıf harfiyle aralarında vasıldan tezayuf alakası vardır. Çünkü insan psikolojisinin ve moralinin düzelmesi maddiyattan çok daha hayırlıdır. Bunu da iki şey sağlar:
1- Güzel, gönlü okşayan, teselli veren, motive eden, sevindiren, fayda sağlayan sözdür.
2- Kusurunun, hatasının affedilip, suçlu muamelesi görmemektir.
✽ Güzel söz ve bağışlama, hayır'da cem edildi.
✽ يَتْبَعُهَٓا اَذًى Peşinden eza takip eden, ibaresi isnad-ı mecaziden mefule isnaddır.
✽ Tecessüm, sanki sadaka önden, eza da ardından gidiyor.
✽ Af ve eza kelimeleri arasında tibaka mülhaktan ihamı tezat var.
✽ 'Allah gani ve halim'dir, muraat-ı nazırdan teşabuhel etraf.
✽ Gani sıfatı; zengine zenginliğiyle faydalandırmasını, fakire de ihtiyacını gizleyip müstağni olmasını bildirir.
✽ Halim sıfatı da zengine, infak ettiği kişiye saygılı olmasını, fakire de zengine kızmamasını bildirmesi bakımından teşabuhel etraftır.