264-Ey iman edenler, başa kakmak ve karşı tarafın gönlünü incitmek suretiyle sadakalarınızı boşa çıkarmayın. Tıpkı malını gösteriş için hayra sarfeden, Allah (cc)’a ve ahiret gününe inanmayan kimse gibi. Bu gibilerin durumu, üzerinde pek az toprak bulunan kayaya benzer; üzerine sağnak yağmur inince bütün katılığı ile kayayı cascavlak ortaya çıkarır. Yaptıklarının hiçbirini elde edemezler. Allah inkar eden topluluğu doğru yola eriştirmeyecektir.
Ayette hayrı, sadakayı, sevabı ibtal edecek, boşa çıkaracak üç virüs veciz bir şekilde anlatılmış; biri diğerine teşbih edilerek hepsinin kötülüğü açık delillerle gözler önüne serilmiştir. Eziyet ve başa kakmayı, gösteriş ve riya için infak edenlere benzetip sonra imansızlık yaftasını vurarak nihai bir teşbihle bu kötü hali zihinlerde pekiştirmiş, insafa davet etmiştir.
İnsan şu fani dünyada yaptığı bir işin boşa çıkmasını istemez. Boşa kürek çekmez. Bile bile emeğini, ilmini, fikrini, güç ve kuvvetini kimse boşa harcamak istemez. Oyun oynarken bile buna dikkat eder. Yenilmekten, zamanının, parasının, çabasının boşa gitmesinden son derece üzüntü duyar. Fani de olsa kalbini kaptırdığı kimseden karşılık görmese veya hıyanet görse, bütün dünyası yıkılır, duyguları, ilgileri, sevgisi boşa çıkıp beklentilerinden mahrum olunca kendi kendine hayıflanır, kahr-u perişan olur.
Bu karakterde, bu yapıda olan insan nasıl olur da ebedi hayatının sermayesi, cennetin pasaportu, vizesi durumunda olan amellerinin iptal olmasına razı olur? Muhatabından ihlas, samimiyet, vefa beklerken, kendisi yüce Mevlasına karşı samimi olmaz. Allah (cc)’dan gayrıdan medet umar da, onlara gösteriş yapar, iki cihan sermayesini yok eder.
Ya da neden verdiğini, niçin verdiğini düşünmeyip, verdiğiyle kibirlenip gururlanır, fakiri aşağı görür, başa kakar, eziyet eder. Allah’ın fazladan fakire vermek üzere verdiği rızkı kendinin sanır. Fakiri horlar, aşağılar, merhamet edip şefkat göstereceğine burnundan getirir. Bilmez ki bu davranış dünyada saygınlığını, bereketini, insanlığını alır götürür. Ahirette iflasına, esfel-i safiline sebep olur.
Allah’ım! Bize nur ver, şuur ver, insaf ver, edeb ver, şefkat, sevgi, merhamet ihsan eyle. Bizi de, amellerimizi de zayi etme ne olur!
Rabbimiz bu âyet-i kerîmesinde mallarını gösteriş için harcayan ve harcadıklarını da, baş kakıncı yapan kimseleri Allah’a ve âhirete inanmayan insanların yanı başında zikrediyor. Allah’a ve Âhiret gününe iman etmeyenler mallarını gösteriş ya da dünyevî menfaatler elde etmek için harcarlar. Bir harcama yapacakları zaman evvela bununla ne kazanac aklarını hesap ederler. Bunlar bu yaptıklarının karşılığını kesinl ikle Allah katında bulamayacaklardır. Çünkü Allah için değil, menfaat ve riya için yapmışlardır.
Bu tür hareketler imanla asla bağdaşmaz. İman, müminleri korumayı ve desteklemeyi, imanlarını yaşayab ilecek huzura kavuşturulmalarını icab eder.
Gaib tarzı hitabtan, ‘Ey iman edenler’ diye Allahu Teâlâ’nın müminlere hitab ederek muhataba iltifat ile gelmesi, nehyi yerine getirmenin lüzumunu mübalağa ile bildirmek içindir.
Sadaka, tahakkuk etmiş ve önceden verilmiştir. Onun geçersiz olması mümkün değildir. Buradaki geçersiz oluştan murad, onun ecridir. Çünkü ecir, henüz hâsıl olmamıştır; ileride verilecektir.
Bu iptal iki şekilde olur:
1- "Sadaka vermeyi, bâtıl bir şekilde yapmayınız." İnsanın sadaka verirken riya ve gösteriş niyetinde olması, daha verilirken sadakayı bâtıl kılar.
2- Bu iptal, sadakanın başlangıçta sevap hak ettirecek şekilde veri-lip, sonra başa kakma ve incitme ile, sadakanın sevabının gitmesidir.
Selef-i salihîn, sadaka verirken riyaya düşmekte çok titiz davranırlardı. Çünkü nefse galip olan çoğu kez riyadır. Riya sadakanın sevabını iptal eder.
Kişi kabrine konduğu zaman, kalbindeki riya yılan suretine döner. Yılanın ısırıp acı vermesi gibi, riyakarlık da insanı ısırıp ona acı verir. Cimrilik de kabirde akrep suretine dönüşür. Akrebin insanı ısırıp acı vermesi gibi, cimrilik de sahibini ısırıp ona acı verir.
Riya, cimrilikle karıştığı zaman, akrebi yılanın gıdası yapmış gibi olur. Bu durumda kişi akrepten kurtulur ama yılanın zehri ve acısı çok daha şiddetli olur.
Sadaka sadece mala has değildir, bütün iyiliklerde caridir. Tatlı söz, güzel bir aracılık, birinin ihtiyacından dolayı ona yardımcı olmak, hasta ziyareti, cenazeye katılmak, bir Müslümanı sevindirmek ve benzeri iyilikler hep sadakadır.
Ey müminler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı, bu nedenle bir sevap beklemediği, azaptan da çekinmediği halde, sırf insanlara gösteriş için malını harcayan kimse, nasıl infakını riya ile boşa çıkarıyorsa siz de sadakalarınızı, başa kakarak veya inciterek böyle yapmayın.
Çünkü o; imanın bahşettiği huzur ve saadetten habersizdir. İçinin katılığını riyalı bir kabukla örtmek istemektedir. Sizler ise ahirete inanmayanlar gibi değilsiniz. İnfakın karşılığının kat kat verileceğine inanırsınız, riyaya ihtiyacınız yok.
Bu misâl, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp insanlara gösteriş için malını infak eden kimsenin, imanın huzur ve saadetinden habersiz, kaskatı kalbini tasvir eder. Ancak bu katılığı riyadan bir kabukla kapatmak istemektedir. Bu riya örtüsüne bürünmüş katı kalp, üzerinde biraz toprak bulunan pürüzsüz kaya gibidir. Üzerinde yumuşaklıktan, bitkiden eser olmayan bir taş parçasıdır. Katılığını gizlemek için üzeri hafif bir toprakla örtülmüştür. Tıpkı imandan mahrum kalplerin katılığını riyanın örtüp kapattığı gibi.
Bu temsile şöyle bir mânâ vermek de mümkündür: Üzerinde az bir toprak bulunan çıplak düz kayaya tohum ekilip, üzerine bol yağmur yağdığı zaman, o tohum topraksız tek başına kalır. Hatta tohum da kalmaz o da kaybolur. O kişi, ekinine ihtiyaç duyduğu zaman orada hiçbir şey bulamaz.
Sert bir kayalık arazi, yağan yağmurlar üzerinden kolayca akıp gitmekte. Bir çiftçi bu toprağın üzerindeki ince toprak tabakasına bir şeyler ekiyor, korumaya ve yetiştirmeye çalışıyor. Tohum çıkıyor, filizleniyor, çiftçi tohum dal budak saldı diye bakıp seviniyor.
Sonra bardaktan boşanırcasına bir yağmur başlıyor. Ve kayalığın üzerindeki o incecik toprak katmanını üzerindeki filizlerle beraber söküp silip süpürüyor. Sonunda çekilen tüm zahmetler, tüm emekler, harcanan tüm mesailer bir anda yok olup gidiyor. Çünkü bu filizler köksüzdü, tutunurluğu yoktu.
İşte aynen bunun gibi infakını köklü bir imana dayandırmayan, basit, köksüz menfaatler için yapan kişinin ameli de böyle yok olup gidecektir. Yarına intikal etmeyecek ve Allah katında en ufak bir faydası bile görülmeyecektir. İnsanlara gösteriş için malını infak eden kalpler ne hayırlı bir semere verir, ne de ahirette bir sevaba erişir.
Riya
Riya, iş, söz ve davranışlarda gösterişe yer verme; bir iyiliği veya bir ameli Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle değil, insanların beğenisi için yapmaktır. Kulun Allah’a itaat ederken insanlara yaranmak istemesidir. Taatinde Allah’tan başkasına gönül vermektir. Allah’a itaat etmiş gözükürken, aslında kulların beğenilerini toplamaya çalışmaktır.
Riya, kâfir ve münafıkların vasfıdır. Dört derecesi vardır:
Birincisi, riyanın en ağır olanıdır. Yaptığı ibadette hiç sevap niyeti yoktur. İnsanların yanında abdestsiz bile namaz kıldığı halde, yalnız kaldığı zaman hiç kılmayan kimse gibi. Bu namaz sırf insanlara gösteriş içindir, hiçbir hayrı yoktur.
İkincisi, ibadeti gösteriş için yapar. Fakat Allah’ın rızasını da niyet eder. Ancak bu niyet zayıftır. Yalnız kaldığında bu ibadeti yapmayacaktır. Sevaba niyet etmese de gösteriş için bunu yapacaktır.
Üçüncüsü, gösteriş ve sevap tarafları eşit olmaktır. Eğer riyanın yanında bir de sevap veya sevabın yanında bir de riya niyeti olmasa, bu ameli yapmayacaktır. İkisinin eşit olarak bulunmasıyla bu ameli yapmıştır. Kişi, bu amelinden zarar görmese de fayda da görmez.
Dördüncüsü de, ibadeti insanların duymuş olmasından dolayı daha da gayrete gelip takviye etmesi, artırmasıdır. Böyle birisi, kimse duymasa da ibadetini yapacaktır. Dolayısıyla ibadeti sırf riya maksadıyla yapmadığı için yaptığı ibadetten fayda görebilir.
Şeytan insana riya ve gösteriş yaptırır. ‘Şu ibadeti yaparsan halk seni beğenir. Şu şekilde konuşursan beğenilirsin’ diye vesvese verir. Bu hile ile pek çok abidi yoldan çıkarır. Çaresi şudur: İnsan ‘Benim vazifem Rabbime kulluk yapmaktır’ diye samimiyetle halkı sarfı nazar ederek (insanların görmesini bir kenara bırakarak) bütün var gücüyle ibadet ve zikre yönelip Hakk’a müteveccih olmalıdır.
Dışım derviş içim boş, dilim tatlı sözüm hoş
Amma ettiğim işi, dinin değişen etmez. Yunus Emre
Münafık ve riyakâr arasındaki fark şudur: Münafık, zahiren iman etmiş görünüp, içinde küfrü saklar. Riyakâr ise, kendisini görenler, dindar olduğuna inansınlar diye, kalbinde olmadığı halde, alabildiğine huşu gösterir.
Münafık, kimsenin olmadığı, görmediği yer ve zamanda namaz kılmayan; riyakâr ise, en güzel namazı insanların yanında kılandır.
Hardal tanesi kadar riya bulaşmış hiçbir amel kabul edilmeyecektir. Hadis-i Şerif
Hz. Ömer, Muaz b. Cebel’i ağlarken gördüğünde ona, “Niçin ağlıyorsun?” diye sordu. O da, Hz. Peygamber’in kabrini göstererek şöyle dedi:
“Şu kabrin sahibinden duyduğum söz beni ağlatmaktadır. Hz. Peygamber (sav): “Riyanın en azı bile şirktir.” buyurmuştur.”
Hz. Peygamber (sav) “Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey küçük şirktir” buyurdu.
Ashab-ı Kiram “Ya Resûlallah, küçük şirk nedir?” diye sorunca Resûlullah (sav) şu cevabı verdi:
- Riyadır. Yani başkalarına gösteriş için ibadet yapmaktır. Allahu Teâlâ, kıyamet günü herkesin amelinin karşılığını verirken, insanlara gösteriş için ibadet yapanlara şöyle der: “Dünyada kendileri için gösteriş yaptığınız kimselere gidin. Bakın bakalım onların yanında size verecekleri bir şey bulabiliyor musunuz?
Bu cümle, tezyildir, önceki manayı kuvvetlendirir. Müminler için bir tarizdir. Şu manayı ifade eder: Riya için mal harcamak, başa kakmak, incitmek, kafir özelliğidir. Müminlerin bundan sakınması gerekir.
Ayetin siyakından, eziyet ve minnetle yapılan sadakaların arkasından verilecek diğer sadakaların da iptal olacağı anlaşılmaktadır. Çünkü gelecek ayette bu hareketleri yapan, riya için sadaka veren fakat Allah'a ve ahiret gününe inanmayan kimseye benzetilmiştir.
Mü’minler de sadaka verirken dikkatli olmalı, ecirlerinin boşa gitmesinden korkmalıdırlar.
Ameller garazlarla (maksatlarla) karıştığı zaman onda bir i’raz (Hakk’tan dönme) vardır. Kim de Hakk’tan dönerse batıla çevrilmiş olur. Kim de batıla çevrilirse ameldeki hakkını iptal eder. Yunus, 32’de ‘Hakk’tan sonra ancak batıl vardır’ buyrulmuştur.
‘Sadakalarınızı başa kakma ve eziyetle iptal etmeyin’ Hakk’ı talepten i’raz olan riyayla batıla yönelmek ameli iptal eder, bundan sakının.
Fakirin başına kaktığın zaman Hakk’tan yüz çevirmiş olursun. Eğer sadakadan maksadın Hakk’ı talep olsaydı fakire minnet etmezdin. Bilakis fakire minnet duyardın. Çünkü o senin sadakanı Hakk’a ulaştıran vasıtadır.
Efendimiz (sav) ‘ لَوْلَا الْفُقَرَاء لَهَلَكَ الْأَغْنِيَاء - Fakirler olmasaydı zenginler helak olurdu.’ buyurmuştur.
Yani Hakk’a vesile bulamazlardı. Bazıları ‘Yukarıdaki el aşağıdaki elden daha hayırlıdır اَلْيَدُ الْعُولٰي خَيْرٌ مِنَ الْيَدِ السُّفْلٰى’ hadisini ‘Yed-i ulya fakirin elidir, yed-i süfla zenginin elidir’ diye tefsir etmişlerdir. Zira fakir ondan dünyada alır ki bu süflidir; ahirette verir, bu ulvidir. Zenginin eli bunun aksidir. Netice olarak dünya ve ahiret garazıyla şaibelenmiş amel batıldır.
Mallarını başa kakarak ve eziyet ederek infak eden, gösteriş için infak eden gibidir. Kim malını insanlara gösterişi için infak ederse Allah (cc)’a ve ahirete imanı yoktur. Zira bu riya, gizli şirktir. Müşrik ise mümin olmaz.
Eğer Allah’a iman etmiş olsa Allah (cc) için infak eder, ahirete iman etmiş olsa ahiret için infak ederdi. Dünya için infak edince yükselmeyi, dünyada değer bulmayı murad etmiş olur. Oysa dünya fanidir. Eğer mümin olsa faniyi bakiye tercih etmezdi.
Mürai de; üzerinde toprak bulunan kayaya benzer ki ona şiddetli yağmur isabet ettiğinde toprağı gidererek cascavlak bırakır. Toprağın yağmurla eriyip gitmesi ve taşı cascavlak bırakması şahsın amelsiz kalmasıdır.
O; Allah’a ve ahirete gerçekten inanmamıştır. Çünkü ameline deni, aşağılık garazlar karışmıştır. Kim Allah için amel eder de sonra ona uhrevi maksatlar karıştırırsa o ahirete inanmış, hakikatte Allah’a inanmamıştır.
Şirk, amelin sevabını ve güzelliğini iptal eder. Şahsı müflis, zararda ve hüsranda bırakır. Hakk’tan gayrıyı talep Hz. Celal’e şirktir.
'Allah kafirler kavmini hidayet etmez.’ Bu kimseler Allah (cc)’ın cemalini şuhud nimetini inkar ettikleri için, visal devletinden mahrum kalacak, günahları firkat azabıyla cezalanacaktır.
✽ Teşbihin açılımı şöyledir: Görünen amel, toprak; Başa kakan ve inciterek veren münafık; katı kaya; Eziyetli ve riyalı, minnetli verilen sadaka altı taş olan toprağa ekilen ekin; Kıyamet günü de, şiddetli yağmur gibidir.
Kıyamet günü geldiği zaman, bütün bu sadakalar, şiddetli yağmurun pürüzsüz bir taş üzerindeki toprağı giderdiği gibi kaybolur ve boşa çıkar. İnsanlar zahiren, toprağın kayanın üzerinde görülmesi gibi, bu insanların amellerinin güzel olduğunu görürler. O gün bu amellerin Allah rızası için yapılmadıkları belli olur. İmansızlıkla infak eden, riya, başa kakma ve eziyetle sadaka verenler, yaptıkları bu amellerden o gün hiçbir şey elde edemezler.
✽ لَا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُوا 'Kazandıkları hiç bir şeye güç yetiremezler' cümlesindeki 'مِمَّا كَسَبُوا Kazandıkları şey' ibaresi sıfatlı kinayedir. Tariz vardır. Zaten bir şey kazanamadılar. İsm-i mevsul gelişi tahkir içindir.
✽ Cümle tecessüm ve tefridir.
✽ صَلْداً صَدَقَاتِ صَفْوَانٍ اَصَابَ kelimeleri arasında cinas-ı nakıs vardır.
✽ 'İnanmayan ve inanan' arasında tibak-ı selb vardır.
✽ 'Allah kafirler kavmini hidayet etmez' lazım; melzumu 'Onların sadakalarını kabul etmez.'