Sureler

Göster

Bakara Sûresi 266. Ayet

اَيَوَدُّ اَحَدُكُمْ اَنْ تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِنْ نَخٖيلٍ وَاَعْنَابٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ لَهُ فٖيهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۙ وَاَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَٓاءُࣕ فَاَصَابَهَٓا اِعْصَارٌ فٖيهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْؕ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَࣖ

266-Sizden birinizin hurma ve üzüm bağları bulunan ve içinden ırmaklar akan, ayrıca içinde meyvenin her çeşidi bulunan bir bahçesi olsun da, tam kendisine ihtiyarlık çöküp küçük ve güçsüz çocuklarının bulunduğu bir anda ateşli bir kasırga kopup, bahçesini kasıp kavurmasını, kim arzu eder ki? İşte Allah (cc) size böylece delillerini açıklıyor ki düşünesiniz.

 

Bize bizden daha yakın, daha merhametli Yüce Mevlamız, bütün akli-nakli delilleri önümüze seriyor. Misaller, temsiller, tekitlerle ruhumuzu, kalbimizi, hayalimizi eğitiyor. İbret almamızı, insaf etmemizi, iki cihan saadetimizi istiyor. Gidişatımızı denetlememizi, işin enini sonunu düşünmemizi, Rabbimizin kuvvet, kudret ve galebesini tefekkür edip ayağımızı denk almamızı, kibri, hodgamlığı, küstahlığı, cimriliği, pintiliği bırakmamızı istiyor.

Bize ihsan ettiği nimetleri mutedil bir şekilde kullanıp, fazlasıyla da kardeşlerimizle güzel irtibat sağlamamızı, mutluluğumuzu, imkanlarımızı paylaşmamızı, en önemlisi de dua alıp, âhiret azığını hazırlamamızı tavsiye ediyor. Misalde belirtildiği gibi, öncelikle her türlü imkan, bağ-bahçe, çiftlik, refah, bolluk ihsan edilen insan, bunun şükrünü yerine getirmediği zaman, kar, bora, fırtına gibi âfâki âfetlere giriftar oluyor.

Misali detaylaştırarak, olayın vehametini çok bariz halde ortaya koyuyor. Önceleri malıyla kibirlenen, hava atan, şımaran, nankörleşen, katılaşan, fakir-fukarayı aşağılayan, zırnık koklatmayan, sonunu düşünmeden haddi aşan bedbaht insan bir anda her şeyini kaybediyor. Kendi yaşlı, çocukları küçük, belli ki zenginliğin verdiği gururla, genç biriyle evlenmiş günümüzde bu tiplerin sayısı oldukça kabarık. İmkanlar genişledikçe araba değişir, evler değişir, zevce değişir. Kırk-elli yıllık vefakar, belki de cefakar hanımını hiçbir neden olmadan sırf nefsinin azgınlığından, imkanının çokluğundan terk eder. Evlatlar darma dağınık, iki tarafta aileler mahzun, akraba taallukat üzgün. Yeniden evlenen ihtiyar delikanlı saç boyatır, ev donatır, iki dirhem bir çekirdek giyinir kuşanır, dünya umurunda olmaz.

Âkif bu tipleri çok güzel tasvir etmiş:
 

    Ne aman dinledi gittikçe hovardam ne zaman

    Saç sakal tuttu, ne hikmetse acip bir renk

    Kalafatlandı bıyıklar iki batman bir denk

    Çehre allıklı sabunlarla mücella her gün

    Fes yıkık, kelle çıkık, kaş yılışık, göz süzgün

    İğne boncuk , yakalık tasma yular..
   
    Hepsi tamam Koçyiğit sanki bunak

 

Kimse umurunda değil, bastırmış parayı almış yirmi otuz yaşında hanımı, başlamış yeniden zürriyet düzmeye. Çoğu kez bu tiplerin önceki ailesi, çoluk çocuğu, hatta kendini ikaz eden ana babaları umurunda değil. Hak-adalet hak getire. Cenabı Hakk’ın ‘Onlara söyle Habibim, az bir zaman için eğlen, ama kesin olarak bil ki yerin cehennemdir’ buyruğu bu gibileri muhatap seçmiştir. Bu ayet de bu gerçeği vurgulamakta. Bu keyif, bu heyecan, bu zulüm üzere kurulan zevk-ü sefa kısa zamanda yerini bitimsiz çilelere bırakıyor. Yaşlı adam ve küçücük çocukları, birden servetleri, hanlar-hamamları, bağ-bahçeleri tarumar oluyor.

Kazanırken, üretirken, tüketirken keyfe mâ yeşâ yaşarken, helal midir, haram mıdır, hak mıdır, batıl mıdır hesabı yapılmadan elde edilen servet bir anda toz duman oluyor. Yaşlı adam perişan, yeniden kazanmaya gücü yok, hem madden, hem manen yıkılmış, çocukları çalışacak yaşta değil, Allah (cc) böyle akıbetten muhafaza buyursun.

Dünya bu gibi misallerle dolu. Sizden biri bu akıbete düşmek ister mi? O halde içinde bulunduğumuz imtihan dünyasını eğlenceli sanmayalım. Sırat-ı müstakimden ayrılmadan Rabbimizin en çok sevdiği, O’na uymamızı tavsiye ettiği Resul-ü Muhterem’e ittiba edip, O’nun sünnetini hayat tarzı haline getirmemiz gerekir. Bu bir muhayyerlik değil, bir mecburiyet, bir mükellefiyet, bir görevdir. Yoksa Yüce Rabbimiz böyle anlamlı, böyle manidar misalleri neden uzun anlatsın?
 

Sizden biri ister mi ki; hurma ve üzümden meyveleri olan bir bahçesi olsun...

Özellikle bu iki meyve zikredildi. Çünkü bunlar meyvelerin en kıymetlileridir. Azık, gıda, ilaç, içecek, meyve ve tatlı olarak tüketilir. İkisinin de hem yaşı, hem kurusu yenir. Faydaları çoktur.

Burada 'semere'den kasıt, mal ve faydalanılan herşeydir. Cümlenin siyakından bu meyvenin, 'Marifet meyvesi' olduğu da anlaşılmaktadır.
 

Hurmaya dair...

Allah (cc) Hz. Adem’i yaratacağı zaman meleklere Hz. Adem’in toprağını bir eleğe koymalarını emretti. Elendikten sonra saf ve ince olanından Hz. Adem yaratıldı. Elekten geriye kalan kısımdan da hurma yaratıldı. Hz. Adem’in toprağından geriye kalan anlamında hurma ağacına 'nahle' denmiştir. O yüzden hurma ağacı halamız sayılmaktadır. Bu ağacın yaratılışında topluluk ve adalet vardır. İnsanın yaratılışı da böyledir. Bunun için Efendimiz (sav) nahle ağacına ‘Ademoğullarının halasıdır’ derdi. ‘Halanız olan nahleye saygı gösterin. Çünkü bu ağaç Adem (as)’ın arta kalan çamurundan yaratılmıştır.’ Hadis-i Şerif

Hurma ağacı ile insan arasında şaşırtıcı benzerlikler vardır. Hurma ağaçları erkek ve dişi olmak üzere iki cinstir. Erkeklerin dalları dik ve yukarı bakar, dişininki ise uzun ve aşağıya doğrudur. Hurma ağaçları da tıpkı insan gibi 17-18 yaşlarında ergenleşirler. Döllenme ile çoğalır ve meyve verirler. Özellikle hurmanın döllenmesinin ve yavrulamasının aynen insan gibi olması çok ilgi çekicidir.

Döllenme kış mevsiminde meydana gelir. Erkek hurma ağacı tepeden polenler verir. Bunlar merdivenlerle insanlar tarafından alınır ve bir yerde kurutulur. Sonra dişi hurma ağacının tepesinde bir yarık açılmaya başlar. Buraya polenler koyulur ve üzeri zarar görmeyecek şekilde sarılır. Bu döllenme sonucunda dişi hurma ağacı ya meyve verir ya da yavrular. Yavrusunu tıpkı insanda olduğu gibi karnında taşır. Bu yaklaşık bir yıl sürer. Sonra sezeryan usulü yavru kesilip çıkarılır ve annenin 1-1,5 metre yanına dikilir. Yavru annesinin gövdesi ve gölgesi yanında olmak ister. Eğer uzağa dikilirse yavru vefat eder, anne de küser ve bir daha meyve vermez. Yavru annesinin yanında yaklaşık 10 yıl kalır. Sonra bir başka yere nakledilir.

Hurma ağacının en verimli yılları tıpkı insanda olduğu gibi 15 ila 40 yaşları arasındadır. 60 yaşından sonra artık ya meyve vermez, ya da çok az meyve verir hale gelir.

Hurma ağaçları bazen meyve vermedikleri zaman onları ikna etmeye çalışılır. Eğer ikna olmazlarsa korkutma yolu seçilir. Ağacın yanında ateş yakılır ‘Eğer meyve vermezsen seni yakarız’ denilir. Böylelikle ağacın hemen meyve verdiği görülür.

Hurma ağacının tepesinde bir dal vardır ki bu onun beynidir. Eğer o dal kesilirse ölür.

Efendimiz (sav) hurma ağacını kamil bir mümine benzetmiştir. Hem yaşantısından istifade ederiz, hem yaşantısından sonra istifade ederiz. Hurmanın gövdesinden evler, dallarından çatılar yapılır. Bunlar içeriye bir damla yağmur suyu geçirmez. Yazın üzerine su serpilir. Bu da klima vazifesi yapar. Hurma ağacı vefat etikten sonra kesilir ve hasat zamanına kadar bekletilir, hasat zamanında sabah namazından sonra yakılır ve bu iki gün sürer.

Bundan çıkan duman diğer hurma ağaçlarının üzerindeki bütün zararlı kurt ve böcekleri öldürür. Hurma ağaçları ilaçlanmaz. Yoksa ölürler. Yanan hurma ağacının küllerini ise sahabeler yaralarına merhem olarak kullanırlardı. Her türlü cilt hastalıklarına, sedefe iyi gelir.

Hurma ağacı ile insan arasındaki benzerlikler:

• İkisinin de ömrü ortalama insan ömrü kadardır.

• İnsanın şiddetle suya ihtiyacı olduğu gibi onun da bol suya ih-tiyacı vardır.

• Yavrulaması ortalama insan yavru adedine denktir.

• Gençlik ve ihtiyarlık yaşları insanın yaşlarına benzer.

• İnsandaki tüyler ve saçlar gibi hurma ağacında lifler vardır.

• İnsan da hurma da dik ve geniş bir gövdeye sahiptir.
 

Üzüme dair...

Dünyada en fazla çeşidi bulunan meyve üzümdür. Yaklaşık olarak 15.000 çeşit üzüm bulunmaktadır. Bunların 12.000 civarının anavatanı Türkiye'dir. 100 gram yaş üzümde yaklaşık 15,4 gram karbonhidrat, 1 gram protein, 1 gram yağ, 21 gram fosfor, 0,6 miligram demir, potasyum, magnezyum, kalsiyum, silisyum, iyot, çinko, kükürt ve manganez gibi mineraller depolanmıştır. 60 kaloridir.

Üzüm, güzellik iksiri ve gerçek bir beyin gıdasıdır. Öğleden sonra bir salkım üzüm veya taze sıkılmış bir bardak üzüm suyu, vücudun ve içindeki glutamik asitten dolayı, beyin hücrelerinin zindeleşmesinde önemli rol oynar. Bir kilo üzüm kalori bakımından 1.150 gram süt, 390 gram et, 300 gram ekmek ve 1.200 gram patatese eşdeğerdir.

Üzüm; aminoasitler, A ve B vitaminleriyle (B1, B2), çok özel bir şifa ve zindelik kaynağıdır. Bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesinde, yorgunlukların hafifletilmesinde, cildin canlı bir görünüm almasında, alerji ve kireçlenmelerin engellenmesinde çok önemlidir. İçindeki tabiî fruktoz, vücudun harcadığı enerjiyi kısa sürede telafi eder. Kandaki oksijenin taşınmasında rol oynayan hemoglobinin sentezi için demir, böbreklerin çalışması ve kalb atışlarının düzenlenmesi için potasyum kullanılır. Üzüm, bu iki maddeyi bol miktarda taşır.

 Üzümde, 15 çeşit aminoasit vardır, bunların yedisi sinir hücreleri için gereklidir. (Zaten bütün canlılarda 20 kadar aminoasit bulunur.) Besinlerin parçalanması sonucu veya sigara, alkol, kirli havayla alınan zararlı maddeler (serbest radikaller) kılcal damarların duvarlarına saldırarak tahrip eder. Üzümdeki güçlü antioksidanlar (serbest radikalleri tesirsiz hâle getiren maddeler) düşük yoğunluktaki zararlı lipoproteinlerin (LDL) kılcal damarlarda birikmesini engeller.

Siyah üzüm suyu, kalb hastalıklarına karşı koruyucu ve anti-kanserojen özelliktedir. Siyah üzüm suyu kandaki pıhtılaşmayı önler, plazma oranının artmasına, dolayısıyla anti-kanserojenlerin tesirli olmasında rol oynar.

Üzümün çekirdeği de başlı başına bir şifa kaynağıdır. Özellikle beyinde ve gözlerdeki kılcal damarlar, yüksek tansiyon karşısında kolayca çatlayabilir, yırtılabilir. Üzüm çekirdeği; yaşlılık ve hastalık ile zayıflayan kan damarı duvarlarını güçlendirir, damarların kırılganlığının düzeltilmesinde, daha sağlam ve esnek hâle gelmesinde rol alır, kanın kolayca akmasına vesile olur.

Varis, damarların büküldüğü, gerildiği ve derinin altında morumsu, uzamış kabarıklıklar olarak görülen bir durumdur. Üzüm çekirdeği, damarları güçlendirip sağlamlaştırır, yeniden onlara esneklik kazandırarak, tekrar derinin içine çekilmelerini sağlar.

Üzüm çekirdeği, polen alerjisine de devadır. Vücutta histamin salgısını önler, saman nezlesi gibi alerjik reaksiyonları engeller. Üzüm çekirdeği, dikkat eksikliğinin, konsantrasyon ve zihnî odaklanma eksikliğinin iyileşmesine fayda sağlar.

Kuru üzüm, safra açar, balgamı söker, sinirleri kuvvetlendirir ve sıkıntıyı giderir. (Hadis-i Şerif, Ebu Nuaym, Deylemi)

Üzüm hem katıktır, hem meyvedir. Üzümü ekmekle yemek sünnettir. Hz. Aişe, Rasulullah'ın (sav) sol eline üzüm salkımını alıp, sağ eli ile tane tane yediğini rivayet etmiştir. Kuru üzümü taze üzüm ile yemek sünnettir. (Şi'ratu'l İslam)

Kuru üzüm yemeniz lazımdır. Ekşimeye iyi gelir, balgamı söker, damarları kuvvetlendirir, vücuda ferahlık verir, yorgunluğu giderir, ahlakı güzelleştirir, ruhu hoş tutar, üzüntüyü de giderir. Hadis-i Şerif

Kim günde yirmi bir kırmızı üzüm tanesi yerse, cesedinde kerih görünen hiç bir şey kalmaz. Hazreti Ali
 

Öyle bir bahçe ki; altından ırmaklar akar, her tür meyve vardır...

Bahçenin meyveleri onun tüm yükünü ve sorumluluklarını hafifletir, yüzünü güldürür. Bu, koyu gölgeli, bereketli ve bol meyveli bir bahçedir. Verenin, alanın ve bütün insanların hayatında kökleri ve etkileri itibarıyla sadaka da öyledir. Canlıdır, gölgesi vardır. Hayır ve bereketi, gıdası ve kokusu, temizliği ve gelişmesi vardır.
 

Kendisine ihtiyarlık isabet etmiş, küçük çocukları da var...

Yaşlı ve o bahçeye çok ihtiyacı var. Kalbi bir kaç yönden ona bağlı:

1- Çok yaşlı olduğu için, ticaret yapıp kazanç elde edemez.

2- Yaşlandığı için, fıtri olarak hırsı çoğalmıştır.

3- Kendisi ve arkadan gelecek torunları için bahçesinin kalmasını istemektedir.

4- Çocukları henüz küçük oldukları için, ona fayda sağlayamaz, bilakis ona külfetleri vardır. Kazanacak güçleri olmadığı için bu bahçenin gelirini onlara harcayacaktır.
 

Kendisinde ateş olan bir bora ona isabet etmiş...

اِعْصَار Toprağı semaya kaldıran, direğe benzeyen, sütun gibi yükselen ve gittikçe yuvarlaklaşan şiddetli rüzgardır. Halk buna "kasırga" adını verir. Son derece şiddetlidir. Güneyden esip üzümlerin içini boşaltan sıcak rüzgardır.

 عصَر 'Sıkmak' demektir. Boraya bu ismin verilmesi, uğradığı herşeyi sıkılmış bir elbise gibi fırlatıp atmasındandır.

Ömrünün son dön em lerini yaşayan, zayıf ve ihtiyar olduğu için çalışıp kazanma imk ânı olmayan, bu yaşlılık ve güçsüzlüğün yanında kü çük yaşta olmaları ve de hasta olmaları ya da başka sebeplerle çal ı şamayacak durumda, onun eline bakan çoc ukları da olan bir baba düşünün. Bu ihtiyar ve güçsüz babanın hem kendisi hem de çocuklarının geleceği için yıllarca çalışıp yet iştirdiği ve ümit bağladığı zemininden ırmaklar akan bir hurma ve üzüm bağı var. İçinde başka meyveler de yetişmiş.

Bu bahçe onun geçimini, geleceğini gar anti ettiği gibi çocuklarının hayatını da güvence altına almaktadır. Bu bahçe bu yaşlı baba için ne kadar önemlidir, onun üzerine nasıl titrer? Sahip olduğu bu bahçe sayesinde son derece rah at ve geleceğe ümitle bakmaktadır.

Ama, tam bu durumda her tarafı kasıp kavuran ateşli bir kasırga o bahçeyi şöyle bir dolaşıyor. Ekmek teknesi, ümit dağ arcığı tüm meyveler ve tüm ağaçlar harap oluyor, üzüm ve hurmalar yanıp kül oluyor. Yaşlı, çaresiz adam yan ında bakıma muhtaç çocuklarıyla bahçenin önünde duruyor. Artık o andaki onun duygularını kelimelerle ifade etmek, yüzündeki karalığı, gözlerindeki zillet ve düşüklüğü, kalbindeki kırıklığı, yıkılışı, dökülüşü dile getirmek mümkün değildir. Bu manzara kalbinde ümit namına ne varsa hepsini silip götürmüştür. Bu kül yığınlarının arasında tüm yaş ama sevinci, umutları yok olup gitmiştir.

Yaşı çok ilerlemiş olduğu için yeniden imar etme, çal ışıp kazanma imkânı da kalmamıştır. Şimdi bu adam ne yapsın?

İşte Allah ayetleri size böyle açıklar, umulur ki düşünürsünüz.

Eğer akıllı bir kimse bu misali düşünse, kalbinin kıblesi yapsa ona kafi gelir, şifa verir.

"İşte böyle ihtiyarladığınız, çalışıp yeniden kazanma imk ânınızın kalmadığı, gençlik çağınızın geçtiği bir döneminizde bütün hayatınız boyunca çalışıp kazandığınız şeylerin bir anda yok olup gitmesini ister misiniz? İşte böyle bir tabloyu güzünüzün önüne getirin.

Bir de, ömür boyu ameller işleyip öbür tar afta cennet ümit eden bir adam düşünün. Çok şeyler harcamış, değerli şeyler vermiş, infakta bulunmuş, ağlay anları güldürmüş, yetimlerin başını okşamış, fakirlerin sofral arını doldurmuş, kurslar yaptırmış, yurtlar kurmuş, yollar köprüler inşa ett irmiş. Böylece cenneti garantileme sevinci yaşamaktadır.

Fakat öbür tarafta ciddi bir hayal kırıklığ ıyla karşı karşıya gelmiş. Tüm bu yaptıklarının imansızlık, riya, gösteriş, başa kakma ve eziyet fırtınalarıyla havaya savrulduklar ını, yanıp kül olduklarını, eline hiç bir şeyin geçm ediğini görünce bu adamın ne hale gelece- ğini düşünün. Tıpkı yaşlanmış ve çalışıp kazanma imk ânı kalmamış adam gibi bu adamın da kıyamet günü tekrar çalışıp amel işleme, ibâdet yapma imkânı kalmamıştır. İnfak edecek paranın olmadığı, ibâdet edecek fırsatın kalmadığı bir günde tüm yaptıklarınızın, öbür tarafa intikal etmeyerek dünyada kald ığını ya da riya, gösteriş, başa kakma gibi sebeplerle boşa gittiğ ini görünce aynen bu yaşlı adamın du rumuna düşeceksiniz. Tüm bunları, dünyanın faniliğini, ahiretin bakiliğini düşünün."

Kul Allah'ın taatında amel edip sonra günahlarıyla onları iptal edip yaksa, tıpkı bu misaldeki gibi yanmış bahçeye döner. Taati, amelleri boşa gider. Bu amelle ilmi de gider. 'Cahil' ismine hak kazanır. Çünkü kim Allah'a isyan ederse o cahildir.


Tefekkür

Tefekkür; zihni zorlama ve düşüncede derinlere inme, demektir. Arapçadaki "فكر" yani “fikir, düşünce sahibi olmak, düşünmek” fiili tefeul babına girince, “şiddet, güç, derinlik” manası kazanır, basit, sıradan, gündelik bir düşünce trafiğinin ötesinde derin düşünme anlamına gelir.

Tefekkür beyni geliştirir. Bilincin, aklın sınırlarını genişletir, beyinde normal-üstü, çapraz bağlantıların kurulmasını sağlar. Zihni odaklanılan konuda, lâtif esintilere değecek şekilde keskinleştirir. Böylece beyin ezberin, taklitçiliğin, sıradan düşüncenin ötesine geçer; takılıp kaldığı gündelik bilinç mezarından çıkar, idrake ulaşır.

Tefekkür imanı kurtarır. Beynin yüksek enerji kullanılarak yeniden ve sağlam bir şekilde yapılandırılması idraki artırır, egonun etkisi azalır. Tefekkür edilmeden zihne kaydedilen her bilgi hakîkate işâret etse de taklit ve nakil bilgisidir, kişiye ait değildir.

Sağlıklı bir tefekkür için, beynin çalışma hızının, kalitesinin artmasına, kan dolaşımına, uyku kalitemize, yiyip içtiklerimize dikkat etmek, egzersiz yapmak, çözüm odaklı düşünmek, güler yüzlü olmak gerekir. Tefekkürde dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri de, düşünenin; hayâtı, gönlü, dili ve bedeniyle Rabbine kulluğu, kendi durumunu düşünmesidir. Bir insan bütün ömrünü, kendini düşünmeye sarfetse, yine bu işin hakkını veremez.

Bir saatlik tefekkür, bir gece ibâdetten hayırlıdır. Hasan-ı Basri
 

Bir tefekkür örneği
Allah etten göz yaratmış, görüyor. Etten beyin yaratmış, problem çözüyor. Yarım kiloluk beynin problem çözmesi ruha bağlı. Ruh ise hayatın bir şubesi. Hayat, Allah’ın her şeyi kuşatan sıfatı. Hayatsız tek bir cisim yok. Mesela demir cansızdır. Fakat demir yüklü vitaminler, anemi, kansızlık hastalığına dermandır. Bir yanda cansız demir, öte yanda derman olan demir. Her gün ölü gıdalar yer, diri diri gezeriz. Çünkü ölü gıdalardaki vitaminler hayattır. Ölmüş gıdaları midemizde dirilten Allah, ölmüş insanları da diriltir.

 

Te'vilâtı'n Necmiyye'den

'Sizden biri; kendisi ihtiyar olup, zayıf çocukları olmasını, ve hurmalardan, üzümlerden yetişmiş bahçesine de bora isabet edip herşeyi yakmasını arzu eder mi?'

Bu bahçe, insan kalbini temsil eder. Cenab-ı Hakk’ın inayet nazarıyla nazar ettiği yerdir. Altından akan nehirler, hidayet nehirleridir.

'Onun her tür meyvesi vardır' İnsan; ahseni takvim ile bütün keramet ve kemalatı cem etmeye müsait, bütün faziletlerle müzeyyen ve en güzel şemail ile yaratılmıştır. Bütün esmayı bilmekle kendisine ikram edilmiş. Akıl, his nurlarıyla nurlandırılmış, bütün emanetlerle mütevahhid, hilafet rütbesiyle müteferrid kılınmıştır.

‘Ona ihtiyarlık değmiş' yani insani zaaflarla muallel bir halde,

‘Onun zayıf çocukları var' Bu çocuklar, insanın beşeri mütevellidatıdır (doğuşlar). Onlar semeratın gıdasıyla terbiyeye son derece muhtaçtırlar.

‘Ona bir bora isabet etmiş’ Bu; içinde riya ve nifak olan salih amellerin iptalidir. Beşeri sıfatlarla, ruhani narlarla bütün istidadını iptal eder. Orada onu kemalat karşılar. Ruhani ahlak ile nefsani ahlâk, melekiyet ile şeytaniyet, hayvaniyet tebeddül eder. Âlây-ı illiyyinden esfel-i safilin tabiatına iner.

‘Allah (cc) ayetleri size bildirir.’ Lütuflarını, hilkatin aslında size olan ihsanlarını ve fıtri istidat güzelliklerini ortaya çıkarır.

‘Umulur ki düşünürsünüz’ Sizinle beraber olan nimetleri düşünesiniz, güzel halinizi kötü fiillerle iptal etmeyesiniz. Salih hasletlerinizi fesat amellerinizle ifsat etmeyesiniz. Sıdkı niyetle Allah (cc)’a yönelip tevbe edesiniz, taatinizde halis muamele edesiniz. Emellerinizi talepte amellerinizi zayi etmeyesiniz, ecelleriniz gelmeden önce ölüme hazırlanasınız.


Belagat

✽  "اَيَوَدُّ "deki istifam, istifhamı inkaridir. Yani, 'Hiç arzu eder mi? Hayır arzulamaz!' demektir. Lâfzı müsbet zikrederek, tam bir inkâra (yadırgamaya) ve kusursuz bir nefrete dikkat çekmek için, "Sizden biriniz bu durumun meydana gelmesini arzular mı?" buyrulmuştur. Fiil müfreddir, ama umumi mana bildirir. İstifham-ı inkarinin bu şekilde müfred fiille gelmesi daha beliğdir.

✽  جَنَّةٌ مِنْ نَخٖيلٍ وَاَعْنَابٍ Bahçe, sırf hurma ve üzüm ağacından olmaz. Ancak, bahçede bulunan hurmalık ve üzüm bağlarının çok olması sebebiyle, sanki sadece hurmalıklardan ve üzüm bağlarından meydana gelmiş gibidir. Cenâb-ı Hak, o bahçenin, meyvelerin en şereflisi ve dallarında bulunduklarında meyvelerin en güzel görünenleri oldukları için, hassaten hurma ve üzüm bağlarından meydana geldiğini söylemiştir. Tağlib yapılmıştır.

✽ Yalnız hurma ve üzümün zikredilmesi, onların asıl, diğerlerinin fer olmasındandır. Husus-umum, cüz-kül alakası ile mecaz-ı mürseldir.

✽ Üzüm, hurma, meyve kelimeleri arasında muraat-ı nazır vardır.

✽  "وَاَصَابَهُ الْكِبَرُ - Ona ihtiyarlık isabet etmiş" cümlesi, 'Yaşlanmış' anlamında istiaredir. İhtiyarlık, insanın doğumu sırasında çekilmiş bir oktur. İnsan ömrünün sonuna kadar geçen zaman mesafesini aşar, insana isabet eder. Ok nasıl ki çekip çıkarılamaz, ihtiyarlık da böyledir.

✽  "وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَٓاءُ - Onun küçük çocukları var" ifadesinde, sıfatın gelişi zihne yerleştirmek ve tekit içindir. 'Zürriyet' kelimesi zaten onların çocuk olduğunu bildiriyor.

✽ 'İhtiyarlık' ile 'Zayıf zürriyet' kelimeleri arasında tibak-ı icab vardır.

✽  'Kendisinde ateş olan bir bora' dedikten sonra فَاحْتَرَقَتْ 'Yakmış' fiilinin gelmesi, itnabtan tekmil ve ihtiras için getirildi. Acaba boradan sonra hiç mi bir şey kalmadı, diye akla gelen ihtimali iptal edip, 'Herşeyi tamamen yaktı, hiçbir şey kalmadı' manasındadır.

✽  Teşbihin açılımı:

Güzel meyve veren bahçe; ihlaslı amele benzetildi. Vech-i şebesi; bereket, fayda ve menfaattir. Salih ameller cennet gibidir. Yapana da, çevresine de cennet havası estirir.

Bora; riyaya benzetildi. Ortak noktası; yok etmesi, zarar vermesidir. Kötü ameller kasırga gibidir. Ortamı bozar dağıtır, artık yeni güzel ameller yapmak da mümkün olmaz.

Ateşin bahçeyi yakması, riyanın sevapları iptal etmesidir. Vech-i şebesi; geride hiçbir şey bırakmaması, tamamen yok etmesidir.

Bahçesi yanan çocuklu ihtiyar; ahirette amellere muhtaç olan kula benzetildi. Ortak noktası; çaresizlik ve acizliktir.

✽  Ayet-i kerimede tecessüm ve itnabtan tefri sanatı vardır.