Sureler

Göster

Bakara Sûresi 267. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِࣕ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَبٖيثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاٰخِذٖيهِ اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا فٖيهِؕ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَمٖيدٌ

267- Ey iman edenler, kazandıklarınızın temiz ve iyisinden, yerden kendiniz için yetiştirdiklerinizden Allah yolunda harcayın. Sizin göz yummadan alamayacağınız adi şeyleri vermeye kalkışmayın, bilin ki Allah her şeyden müstağnidir. Hamde layık olan O’dur.

 

‘Kazandıklarınızın temizinden infak edin’ buyruğu, iki mana bünyesinde derç etmiş bir idmaç sanatıyla zarif bir emirdir.

1- İmanınızın gereği olarak infak edin.

2- İnfak edebilmeniz ve muhtaç olmamanız için çalışıp kazanın, bu ticaret olur, zanaat olur, ziraat olur, helal tayyip, kaliteli, şüphesiz, arı-duru bir kazanç ve arı-duru bir infak.

Önceki ayetlerde veren kimsenin nasıl olmasını anlatırken, bu ayette verilen şeyin tayyip olmasını tembih ediyor. Tayyip lügatta: Temiz, güzel, lezzetli, helal, güzel koku, hoş şey, hoş amel, latife, huzur ve sükuna kavuşturma, her şeyin en iyisi, güzel bulmak, bağışlamak anlamlarına gelir.

Medine’ye, Medine’de bir tür hurmaya, cennetteki Tuba ağacına bu isim verilmiştir. Müjde anlamına gelen ‘tuba’ kelimesi de bu köktendir. Cennette tuba ağacı için

‘Kazandıklarınızın temizinden infak edin’ buyruğu, iki mana bünyesinde derç etmiş bir idmaç sanatıyla zarif bir emirdir.

1- İmanınızın gereği olarak infak edin.

2- İnfak edebilmeniz ve muhtaç olmamanız için çalışıp kazanın, bu ticaret olur, zanaat olur, ziraat olur, helal tayyip, kaliteli, şüphesiz, arı-duru bir kazanç ve arı-duru bir infak.

Önceki ayetlerde veren kimsenin nasıl olmasını anlatırken, bu ayette verilen şeyin tayyip olmasını tembih ediyor. Tayyip lügatta: Temiz, güzel, lezzetli, helal, güzel koku, hoş şey, hoş amel, latife, huzur ve sükuna kavuşturma, her şeyin en iyisi, güzel bulmak, bağışlamak anlamlarına gelir.

Medine’ye, Medine’de bir tür hurmaya, cennetteki Tuba ağacına bu isim verilmiştir. Müjde anlamına gelen ‘tuba’ kelimesi de bu köktendir. Cennette tuba ağacı için الذَِّينَ آمَنوُاْ وَعَمِلوُاْ الصَّالِحَاتِ طُوبىَ لهَُمْ وَحُسْنُ مَآبٍ (Rad, 29) kullanılan ifade, aynı zamanda yokluğu olmayan bir bekâ, zevali olmayan bir izzet, fakirliği olmayan bir zenginlik gibi cennetteki her türlü hoş güzel şeylere işarettir. Konuyu bütün ince detaylarıyla anlatan bundan daha güzel bir kelime olamaz. Tayyip kazanıp, tayyip infak ile cennetteki tuba ağacına tutunup ve sonunda ona kavuşmak, temizinden vererek kendini bencillik, cimrilikten, fakiri ihtiyaç ve hasedden arındırmak... Ne hoş, ne güzel tavsiye, ne güzel uygulama, ne güzel sonuç.

Bir de ayette ‘tayyib’in ölçüsünü veriyor. ‘size verildiğinde ancak göz yumarak alabileceklerinizden vermeyin’ Ne güzel bir empati, ne hoş ikna şekli, ne güzel mukayese.

Bizim verdiğimiz, bize verilmiş olsa, hoşlanır mıyız, seve seve alır mıyız, memnun olur muyuz, aldığımız insana bu ihsanından dolayı minnettar olabilir miyiz? Bu kıyası yaparsak insafa gelir, heva gafletinden uyanır, irkiliriz. ‘En sevdiğinizden infak etmedikçe iyiliğe eremezsiniz’ (Âl-i İmran, 92) ikazıyla sarsılır, kendimize geliriz.

Kim için verdiğimizi düşünür, ona göre veririz.

Bu tefekkür sayesinde nefsimizi kibirden, cimrilikten, kıskançlıktan arındırır, verdiğimiz kimseyi de üzmemiş, sui zandan korumuş oluruz. ‘İyilerin yaptığı iş de iyi olur’ medh-ü senasına mazhar oluruz. Zaten infaktan maksat da bu değil mi? ‘Verin ve arının’ buyrulmuyor mu? Vererek hem hafifler, hem rahatlar, hem de vicdanımızın alarm sesinden kurtuluruz.

(Rad, 29)'da kullanılan ifade, aynı zamanda yokluğu olmayan bir bekâ, zevali olmayan bir izzet, fakirliği olmayan bir zenginlik gibi cennetteki her türlü hoş güzel şeylere işarettir. Konuyu bütün ince detaylarıyla anlatan bundan daha güzel bir kelime olamaz. Tayyip kazanıp, tayyip infak ile cennetteki tuba ağacına tutunup ve sonunda ona kavuşmak, temizinden vererek kendini bencillik, cimrilikten, fakiri ihtiyaç ve hasedden arındırmak... Ne hoş, ne güzel tavsiye, ne güzel uygulama, ne güzel sonuç.

Bir de ayette ‘tayyib’in ölçüsünü veriyor. ‘size verildiğinde ancak göz yumarak alabileceklerinizden vermeyin’ Ne güzel bir empati, ne hoş ikna şekli, ne güzel mukayese.

Bizim verdiğimiz, bize verilmiş olsa, hoşlanır mıyız, seve seve alır mıyız, memnun olur muyuz, aldığımız insana bu ihsanından dolayı minnettar olabilir miyiz? Bu kıyası yaparsak insafa gelir, heva gafletinden uyanır, irkiliriz. ‘En sevdiğinizden infak etmedikçe iyiliğe eremezsiniz’ (Âl-iİmran, 92) ikazıyla sarsılır, kendimize geliriz.

Kim için verdiğimizi düşünür, ona göre veririz.

Bu tefekkür sayesinde nefsimizi kibirden, cimrilikten, kıskançlıktan arındırır, verdiğimiz kimseyi de üzmemiş, sui zandan korumuş oluruz. ‘İyilerin yaptığı iş de iyi olur’ medh-ü senasına mazhar oluruz. Zaten infaktan maksat da bu değil mi? ‘Verin ve arının’ buyrulmuyor mu? Vererek hem hafifler, hem rahatlar, hem de vicdanımızın alarm sesinden kurtuluruz.
 

Kazandıklarınızdan ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan.

“Kazandıklarınız” ifadesi, ticaret vasıtasıyla kazanılan mallar demektir. “Yerden çıkardıklarımız” ifadesi de, ekilip dikilen bitkiler, yerden çıkarılan petrol ve madenlerdir.

Allahu Teâlâ kulların fiillerinin hâlıkı olduğu halde kesbi kullara izafe etti. Kul kâsib, Allah hâlıktır.

Kesbi de yerden çıkan hasılat ve ticaretten kazanılan olmak üzere iki kısım olarak bildirdi. Ensar ziraatle uğraşır, muhacirin ise ticaret yaparlardı.

Topraktan hiç masraf etmeden, yâni sul ama vs yapmadan ürün alınırsa onda bir, ama sulama vs gibi masraf ederek ürün alınırsa yirmide biri verilir.
 

مِنْ طَيِّبَاتِ En temizinden.

Helal, akıl ve din bakımından hoş görüldüğü için “طَيِّبَ” diye;

İyi mal da, insanın meylini ve arzusunu hoşlukla görmesinden dolayı “طَيِّبَ” diye isimlenmiştir. Hoşa gitme bu iki kısım arasında müşterek olan bir manadır.

Bura daki “Tayyibat” ifadesi iki mânâdadır:

1- ‘Kazandıklarınızın en temizinden infak edin.’ Yâni kaynağı, kazanma yolu temiz olan, helâl yoldan kazandığınız mallarınızdan infak edin. Kaz anç yolu haram, temiz olmayan malları infak etmeyin. Zaten bunlara İslâm mal demez. Allah’ın Rasûlü şöyle buyurur:

“Haramdan mal kazanan bir adam ondan infak edec ek olursa kesinlikle bu infakını Allah kabul etmez. Sadaka verecek olursa sadakası kabul edilmez. Onu vermeyip geri bırakacak olursa o mutlaka onun için cehenn em azığıdır. Muhakkak ki Allah kötüyü kötü ile silmez. Fakat kötüyü iyi ile siler. Çünkü pis ve bayağı olan bir şey, pis ve bayağı olan bir şeyi asla silmez.” (İmam Ahmed)

Hanefî ulemâsına göre bir kimse, har am yollardan kazandığı bir malı, Allah adına ve sevap bekleyer ek infak edecek olursa kâfir olur. Çünkü bu haliyle har amı helâl kabul etmiştir. Ve bu adamın bu malı infak ettiği fakir onun haramdan kazandığını bile bile kendisine: “Allah send en razı olsun” gibi duada bulunursa, bu fakir de kâfir olur. Bu ikisinin durumunu bilen ve onların bu konuşmalarını duyunca “Amin” diyen kişi de kâfir olur.

2- ‘Mallarınızın en kıymetlilerinden infak edin.’

Kimi insanlar kendilerinin beğenmedikleri, değer vermedikleri mallarını infak eder, eski, değersiz olduğundan, tadı tuzu güzel olmadığından, ya da başka kusurları sebebiyle kendilerinde bulundurmayıp başkalarına savmak istediklerinden, kurtulmak istedikleri mallarını infak etmeye çalışırlar. Başkaları bu tür malları kendilerine verecek olsa, gözlerini kapatarak ancak kabul edebilec ekleri malları infak eder. Böylece, ‘Allah (haşa) ancak bu kadarına lâyıktır’ demeye çalışır .

Allah buna lâyık değild ir. Allah’a imanın gereği bu değildir. Bilesiniz ki Allah Ğanî’dir, zengindir. Bu yaptıklarınız Allah için değil kendiniz içindir. Allah Hamîd’dir, kendi kendini övendir. Hiçbiriniz O’nun istediği biçimde kulluk yapmasanız, O’nun istediği biçimde övgüye lâyık görmesen iz bile O kendi kendini övendir. Onun ne sizin mallarınıza, ne de övg ülerinize ihtiyacı yoktur.

“En çok sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça birre ulaşamazsınız.” (Âl-i İmrân, 92)

En çok oğlunu mu seviyorsun? Onu Allah’ın dinini öğrenip öğretme yol una vakfederek Allah adına infak et. Oğlunu mühendisliğe, mimarlığa, ya da çok para getirecek bir mesleğe değil de Allah adına bir hayat yaşayacağı ve dinine hizmet edeceği bir mesleğe ada. En çok kızını mı seviyorsun? Onu All ah’ın istediği biçimde eğitip Allah adına infak et. En çok bir kalemini mi seviyorsun, bu kalemle yazmayı çok mu seviyorsun? Onu Allah adına, bir kardeşine infak et.
 

وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَبٖيثَ Habis bir şey vermeye kalkışmayın.

"تَيَمَّم " fiili, 'Kasd etmek' demektir. 'Teyemmüm etmek' de bu köktendir.

خَبِيث Habis, aşağılık, haram bir şey demektir.

Bir toplum içinde gayet üstün, hayreti mucib zirveler mevcut olduğu gibi, kemale yönelmiş ancak terbiyeye, tehzibe muhtaç kimseler de bulunabilir. Bu nedenle Allahu Teâlâ infakı emrederken, onun düzgün yapılmasına dikkati de emretmiştir.

Hiçbir amel 'Ben yaptım oldu' mantığıyla yapılamaz. Ameller; ancak Allah'ın kabul edeceği şekilde yapıldığında makbul olacaktır.
 

اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا فٖيهِ  Ancak gözünüzü yumarak...

"اَلْإِغْمَاضُ" gözü yummak (göz kapaklarını üst üste getirmek) anlamına gelir. Kelimenin aslı "gizlilik" demek olan, الغموضُ’dan gelir.

Bu göz yummanın nasıl olduğu iki şekilde açıklanmıştır:

   1- İğmad; işi kolayından almak, müsamahadır. Çünkü insan hoşlanmadığı bir şeyle karşılaştığında onu görmemek için gözlerini yumar. Bu durum çokça meydana geldiğinden alışveriş ve diğer hususlardaki her görmezlikten gelme ve işi kolayından alma, iğmâd olarak vasfedilmiştir. Buna göre mâna, "Şayet bu gibi şeyler size hediyye edilirse ancak utanarak ve gözünüzü yumarak alırsınız. O halde daha ne diye razı olmadığınız şeye, benim hakkımda razı oluyorsunuz?" şeklinde olur.

   2- İğmad fiili, müteaddîdir. Buna göre mâna "Ancak satıcının, gözünü kapatıp ona gözünü yummasını ve indirim yapmasını söylediğinizde alabileceğiniz..." şeklinde olur.
 

Halife çöl bedevisiyle yemek yiyordu. O sırada gözü misafirin lokmasına ilişti. Üzerinde bir kıl görünüyordu. ‘Ey bedevi!’ dedi, ‘Lokmandaki kılı kaldır.’ Bedevi halifeye dönerek:

‘Misafirin lokmasında ki kılı görecek kadar her şeye dikkat eden birinin sofrasında yemek yemek mümkün değildir’ dedi. Ve hemen elini geri çekti. Bir daha sofrasına oturmamaya and içti.

Ev sahibi ikram sofrasını kurarken misafirin hatırına gelecek uygunsuzlukları görmezden gelmelidir. Yoksa sofra başında misafirin lokmasını göz ucuyla dikizlemek pek münasebetsiz düşer.
 

Güzel İnfak

İnfakın makbul olması için:

1. İnfak, bir fedakarlık olmalı, sevdiğimiz şeylerden feda etmelidir. Mecbur kaldığımız için yahut vazgeçtiğimiz şeyleri başkalarına bırakmak suretiyle yapılanlar infak değildir. Vermek, fakat nefsin kendisine saklamak istediği şeyler vermek infaktır.

2. İnfak için tespit edilmiş belirli mallar, muayyen miktarlar yoktur. Her fert, kendi durumunun elverdiği ölçüde infakta bulunacaktır.

3. İnsan, özünü örten kabuğu infak sayesinde kırabilir, felaha böylece erebilir.

4. İnfak, Allah (cc)’ı sevmenin, Allah (cc)’a güvenmenin, Allah (cc)’tan emin olmanın biricik belirtisidir. Şemsi Tebrizi Hazretleri şöyle der: ‘Bir kimse başka birini gerçekten sevdiğini iddia ederse ondan delil istenir. O delil ise, bağışta bulunmaktır.’

5. İnfak, fert ve toplumlar için kurtuluş, mutluluk ve huzur, infakın yokluğu, fert ve toplumun karanlığa, çöküşe yönelmesidir.

6. İnfak, kamil insanı tanımada ölçüdür. Tasavvuf büyükleri kişiyi, Allah’la arasında kalan sırri münasebetlere göre değil, toplumla ilgili davranışlarına bakarak değerlendirir.

Komşusuna ve insanlara yardım eden, misafire güler yüz gösteren, konuşacağı zaman hayır söz eden, Allah (cc)’ın nezdinde makbul kimsedir. Hadîs-i Şerîf

Mizana ilk konulacak güzel ahlâk ve cömertliktir. Hadîs-i Şerîf

Kim Allah (cc) yolunda bir şey infak ederse, onun hesabına yedi yüz kat olarak yazılır. Hadîs-i Şerîf

Cehennemlikleri size haber vereyim mi? Onlar katı yürekli, malını hayırdan esirgeyen, kibirli kimselerdir. Hadîs-i Şerîf

En kıymetli malınız, tasadduk ettiğiniz maldır.

Üç kişiye gece gündüz yer, gök ve melekler istiğfar eder: Alimlere, talebelere, cömertlere.

Ancak nefsine galip gelen cesurlar infak yapabilirler.
 

Şunu iyi bilin ki; Allah Gani’dir, Hamid’dir.

Muhatablar Allah’ın gani ve Hamid olduğunu bildikleri halde, onlara bu emrin verilmesi, kötü malları infak edenler için bir kınamadır. Bunun cahilane bir iş olduğunu bildirir. Çünkü malların kötüsünü infak etmeyi adet edinmek, bu malları alanların bunlara muhtaç, hatta mahkum olduğuna inanmaktan kaynaklanır.

Allah bütün insanların vereceklerinden Gani'dir. İnsanlar verdiklerini kendi nefisleri için vermektedir. Bu yüzden seve seve, gönüllerinden gelerek en güzellerinden versinler.

Allah Hamîd'dir. Güzel şeyleri kabul eder. Verenleri överek onları hayırla mükafatlandırır. Kendisi için yapılan hayru hasenatı daha yüksek nimet ve ihsanlarla karşılar. Rızası için say edenlerin sayini meşkûr eder.

Allah Hamîd'dir, bu isim Mahmûd-Övülen anlamına da gelir. Herkes ona hamde, şükr etmeye muhtaçtır. Gani ve Hamid olan Allah'ın rızasına ermek için habis, aşağılık şeyler nasıl verilebilir?
 

el-Ganiyy (cc)

Gani; ne zatında, ne de sıfatında başkası ile ilgisi olmayan, başkalarıyla alakası olmaktan tamamen münezzeh olandır. Allah (cc)’ın hiç kimseye ihtiyacı yoktur, cümle alem O’na muhtaçtır. Kendini zengin sanan kul ne kadar zengin olursa olsun, kendisini yaratan Rabbine muhtaçtır.

İnsan sadece zengin değil, bütün dünyaya malik olsa, o yine bir başkasına muhtaçtır. Zengin hiçbir şeye muhtaç olmayan, hiçbir suretle bir başkasına dayanmayan ve her ihtiyaçtan beri olandır. Bu sıfat tam ve mutlak manada Allah’a mahsustur. Alemlerin bütün ihtiyacını karşılayan, bütün varlıkların rızkını veren, kapısında boyun bükenlerin ellerini boş döndürmeyen yegane zengin O’dur. O’nun hazinelerini bitirmeye kimsenin gücü yetmez. O, kendi zatından istedikçe isteyenleri sever. Halbuki dünya sultanları, kapısına gelenlerden hoşlanmaz.

O’nun hazinelerinde her şey vardır, ancak ‘yokluk’ yoktur. Dünya sultanlarının ise elinde olan tükenir, saltanatının yerinde yeller eser, kendileri de gün gelir toprağa girer. Demek ki asıl zengin olan kullar değil, Allah (cc)’tır. Çünkü O’nun zenginliğinin sonu yoktur.

Allah (cc) kuluna bol nimetler verir, ona merhamet ve ihsanını yağdırır, açık ve gizli cömertlikte bulunur, güzel elbiseler giydirir, gerçekleri anlaması için kulak, göz ve kalp verir, tasarruflarda bulunmasını ve rahat hareket etmesini sağlar, kendi cinsinden olan insanları istihdam etme gücü verir, at ve develeri emrine amade kılar.

Deniz hayvanlarından faydalanmasını, gökteki kuşlardan avlanmasını, vahşi hayvanlardan korunmasını sağlar. Kanal açma, ağaç dikme, arazi sürme, binalar yapma imkanı verir. Kendisine yararlı olan şeyleri isteme, zararlı olan şeylerden kaçınma ve korunma hissi verir. Kul geçici olarak bu nimetlere sahip olduğunu görünce kendisinin de bu kocaman kainatta pay sahibi olduğunu zanneder. Allah’la birlikte kendisin de mülk sahibi olduğunu iddia eder. Kendisine muhtaç bir gözle değil, zengin bir gözle bakar. Yoktan yaratıldığını, daha önce içinde bulunduğu muhtaçlık durumunu unutur. Sanki yoksul olan o değil de başka biriymiş gibi davranır.

Allah (cc) katında en değerli kul, O’na eksiksiz bir şekilde ibadet eden, O’na muhtaçlığını hiçbir zaman unutmayan, daima Rabbine muhtaç olduğunu düşünen, bir an bile O’ndan istiğna etmeyip yüz çevirmeyendir.

Allah’tan başkasına muhtaç olmaktan ve fakirlikten korkan kimse 'Ganiyy' ism-i celilini 1060 defa, 'Muğni' ism-i celilini de 1100 defa okursa, mahlukatın hepsinden müstağni olur. Rızkı bol, kazanç ve kârı ziyade olur.
 

el-Hamîd (cc)

Hamid, hamd edilmeyi hak eden, hamde layık olandır. Çünkü O, bütün varlıkları yoktan var etti. Sonra iki üstün nimeti; akıl ve hayatı insanda topladı. Sonra ona sayısız nimetler verdi ve onu bütün varlıklara üstün kıldı. Ona çalışma azmi verdi. O halde O’ndan başka kim hamdedilmeyi hak eder? Kim O’nun kadar hamde layık olur?

O fiilleriyle hamdedilmeyi hak eden ve hamde layık olandır. Sıkıntı ve bolluk zamanlarında, şiddet ve rahatlık anlarında yalnız O’na hamdedilir. Çünkü O Hakim’dir, her şeyi yerli yerinde yapar. Hiçbir fiilinde hata yapmaz ve yanlışlık bulunmaz. O her durumda övülmeyi hak edendir.

Hamd, Allah (cc)’ın sıfatlarındandır. Bu bazen sözle, bazen de zatıyla ilgilidir. Hamid, sözlerle ilgili kullanıldığında hamdedeni öven anlamına gelir. Bu durumda hamd iki anlamda kullanılır:

1- Allah (cc)’ın zatını övmesi. O, dilediği şekilde kendini övmeye layıktır. Her tür noksanlıktan uzak olduğu gibi, bütün fiilleri, isimleri ve zatı da her noksanlıktan uzaktır. O, mutlak hamd ve övgünün sahibidir.

2- Allah (cc)’ın hamd ehli olarak yarattığı kimselerin hamd görevini yerine getirmeleri ile hamd etmesi. Mahlukatın hamd etmesi O’nun yaratması ile gerçekleşmekte ve hamd yine kendisine dönmektedir.

Her insan Allah (cc)’a hamdetmeyeceği gibi, Allah da her insanı hamde ehil yapmaz. Allah’ın gadabını kazanmış insanlar O’na hamd etmekten uzaktırlar. Ancak bu insanlar kıyamet günü kabirlerinden kaldırıldıklarında istemeseler de Allah’a hamd edeceklerdir.

Bütün gökler, yer, ikisi arasında bulunanlar ve bunların dışında var olan her yer Allah’a hamdle dolmuştur. Allah’a hamd, dünyayı, ahireti, bütün alemi doldurmuştur. O’na hamd etmenin genişliği ilminin genişliğine ulaşmıştır. Bütün varlıklar kendi dillerinde O’na hamdederler. Gökler ve yer, O’na hamd ile ayakta durmaktadır. Cennet ehli cennete, cehennem ehli de cehenneme O’na hamd ile girer.
 

     Sır evliyanın, nimet Hüda’nın

     Şükrü bu hanın, Elhamdülillah

     Hak talibi ol, nefsine bul yol

     Hakk’da kerem bul, Elhamdülillah

 

Sebeb-i Nüzulü

Sahabeden Bera İbni Azib der ki: Bu âyet biz Ensâr hakkında nazil olmuştur. Bizler hurma bahçeler imizden, çokluğuna ve azlığına göre hurma salk ımları getirir ve muhtaç olanlar istifade etsinler diye, mes cide asardık. Ehl-i Suffe karınları acıktığı zaman gelirler asalarıyla vurur ve bu salkımlardan düşenleri yerlerdi.

Sahabeden bazıları da caiz zannıyla, ya da azalacak korkusuyla döküntü, bozuk, adi, çürük çarık, kırılmış ve düşmüş hurma salkımlarını getirip asmışlardı. Rabbimiz bunun üzerine bu âyet-i kerîmeyi inzal buyurmuştur.

 

Te'vilâtı'n Necmiyye'den

‘Ey iman edenler kazandığınızın tayyip olanından infak edin.’

Allahu Teâlâ'nın (cc), malın tayibinden infak ile tasadduku emretmesi, fakirin salahından daha çok şahsın salahına riayettir. Zira fakirin salahı maksurdur, kendi nefsine racidir, ama tasadduk edenin salahı yedi şeye racidir:

1- Allah (cc)’ın sadakayı kabul etmesi için infakın helal ve tayyip olması

2- Allah (cc)’ın emrine tazime riayet edilmesi

3- Fakire şefkatle muamele edilmesi

4- Fakire müessir, faydalı olanın verilmesi.

5- Sevdiğini vermek

6- Verdiği sadakanın, imanındaki yakinini ziyade etmesi

7- Allah için verdiği şeyin, vermeyip de yanında kalan şeyden kendi katında daha sevimli olması

Siz asli fıtratınızla habis olanı alamazsınız, hilkat ahdinizi de habis niyetle almış değilsiniz. Çünkü siz aslen bir temiz tînetle, en temiz ruhla yaratıldınız. O ruh ki Rabbül alemin Hazretlerine en yakından daha yakındır. İzafet kerametiyle şereflenmiştir.

‘Ona ruhumdan nefhettiğimde...’ Adem'in cesedi, menşei Hakk’ın nefhası olan temiz turabdan halk olmuştur. O temiz toprak ki; kendisiyle teyemmüm edilir. Sonra sizi iman sayesinde temiz bir hayatla hayatlandırdı. ‘Biz onu tertemiz bir yaratılışla yarattık’ (Nahl, 97)

Cenâb-ı Hakk Taha 81’de ‘Verdiğimiz rızıkların temizinden yiyin’ buyurdu ki zahir ve batında habis bir şey olmasın. Böyle olduğunda insan habis olanı tab’an almak istemez. Çünkü o temiz fıtrat üzere doğar. Anası, babası küfre, habasete kerhen ve cebren sokar.

İnsanın üzerinde hıyanet, arızidir.

Allah insana, kelime-i tayyibe olan ‘La ilahe illallah’’ı inzal edip Ahzap 71’de ‘Ey iman edenler Allah’tan korkun, doğru söz söyleyin ki amelleriniz düzelsin, günahlarınız affolsun’ kavliyle öğüt vermiştir. Yani habaseti temizleyecek bu kelime-i tevhidi ve marufu söyleyin ki Allah amelinizi temizlesin, ahlakınızı güzelleştirmekle günahlarınızı affetsin. Ahlakınızın temizlenmesiyle amelinizdeki habislikten selim olunca Celal duvarlarında Cemal aleminin cennet bahçelerine davet edilirsiniz. Zümer 7’de buyrulan ‘Selamun aleyküm, ne iyi ettiniz, devamlı olarak girin’ hitabıyla karşılaşırsınız.

‘Bilin ki; Allah Ganî ve Hamîd'dir.’

Hepinizi fani kılan kıymetli gınasıyla örter. O’nun gınasından zerre miktarı noksanlık olmaz. ‘Kazandıklarınızın tayyibinden infak edin’ ayetinin zahiri, sizin zenginliğinizden ister. Batında ise sizi illetsiz ve garazsız fani kılıp kendine döndürerek bakileşmenizi ister. Nimetlerine şükrettirmekle, fazlına ve keremine hamd ettirmekle sizi kendine döndürmek ister. Çünkü O zatında Hamid ve Mecid’dir.

 

Belagat

✽ "طَيِّبَاتِ " kelimesi, 'helal mal' anlamında istiaredir. Temiz şeyler hoşa gider, kirli şeyler gibi zararlı değildir. Helal mal da insana faydalıdır.

✽ "مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ" 'Kazandığınızdan' ifadesinde مِنْ harf-i ceri baziyet bildirir. Yani; bazısını verin, bazısını kendinize harcayın.

✽ İsm-i mevsulle gelmesi, hatadan kurtarmak içindir. 'Bizzat kendi kazandığınızdan infak edin, başkasınınkinden değil.'

✽ 'Kazandığınız şeylerin temizi' sıfatlı kinayedir.

✽ "مِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ " 'Sizin için çıkardığımız şeyler' ifadesi, tarizdir. Sanki bir sizin kazandığınızı sandığınız bir de bizim çıkardıklarımız var, ondan da infak edin, buyruldu.

✽ 'Sizin için çıkardığımız şeyler' sıfatlı kinayedir.

✽ 'Habisinden vermeye kalkışmayın' cümlesinde خَبِيث kelimesi kötü maldan istiaredir. Pis bir şey insana ikrah verdiği gibi, infak edilen kötü mal da insanı rahatsız eder, hoşuna gitmez.

✽ تُنْفِقُونَ ile اَنْفِقُوا arasında iştikak cinası ve reddü'laciz alessadri vardır.

✽ اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا  'Ancak göz yumarak alacağınız' ifadesi kasr-ı kalptir. Kasr-ı sıfat alel mevsuf, fiil ile hal arasında kasır olmuştur.

✽ Ayet-i kerimede itnabtan tefri ve tecessüm sanatı vardır.

✽ 'Bilin ki; Allah gani ve hamiddir' cümlesinde, mütekellimden gaibe iltifat vardır. Cümle; mesel tarikı cari olan tezyildir.