272- İnsanların doğru yola gelmesi senin üzerine borç değildir. Lakin Allah dilediğini doğru yola getirir. Hayır adına ne harcarsanız sevabı size aittir. Hayır olarak yaptığınız harcamalar sadece Allah rızası için olmalıdır. Hayırdan ne verirseniz size karşılığı verilecek ve size zulmedilmeyecektir.
Ayeti, sebeb-i nüzulün ışığı altında incelediğimizde, bize düşen şartları uygun bir şekilde infak etmektir. Muhtaç insanı denetlemek, azarlamak, cezalandırmak bizim görevimiz değildir. Böyle bir şeyle de mükellef değiliz. Ancak farz olan görevlerde infakımızın kabul olması için, kendine zekat düşebilecek, yani seksenbeş gram altın veya bedeli bulunan kimseye zekat verilmez. Çünkü o, kurban nisabına maliktir. Zekat alamaz, farz olan zekat, fakirin hakkıdır.
'Onları bil fiil hidayete erdirmek senin vazifen değildir. Sen ancak kötülüklerden nehyetmekle irşada ve teşvike memursun.'
Bu cümle zahiren Hz. Peygamber 'e yönelik bir hitaptır. Fakat bununla, hem O, hem de ümmeti kastedilmiştir.
Bütün toplumlarda en çok tereddüt edilen hususlardan biri; infak edilecek kişinin namaz kılıp kılmadığı, İslâm’ı yaş ayıp yaşamadığıdır. Oysa nafile olan sadakalar müslüman olmayan başka din mensuplar ına bile verilebilirken, fâsık müslümanlara vermek öncelikle sahih olacaktır.
Kişi verdiğini Allah rızası için verdikten sonra verilen kişinin amelinin ne olduğu, nasıl olduğu önemli değildir.
Nitekim zina eden zâniye bir kadına, bir zengine ve bir hırsıza sadaka veren bir kişi hakkında Resulullah ;
"Senin sadakan kabul olmuştur. Zina eden kadına gelince muhtemeldir ki o infakın sebebiyle iffetini koruyac ak ve zinadan vazgeçecektir. Zengine gelince muhtemeldir ki ibret alacak ve Allah’ın kendisine verdiğ inden o da infak edecektir. Hırsıza gelince muhtemeldir ki hırsızlıkt an vazgeçecektir" buyurmuştur.
Allah kime dilerse, bilfiil hidayet nasip eder. Yolu gösterdiği gibi, bizzat yola da girdirir. Tezekkür nasip ederek gönüllerini hidayet cihetine sevk eder, onlarda hidayeti yaratır.
Gönülleri yaratan Allah'tır. O'ndan başka kimse kalplere hükmedemez. Allah dünya malından mümini de kâfiri de rızıklandırır. Mümine düş en Allah'ın ahlâkı ile ahlâklanmaktır. Bütün insanlara karşı kalbinde sevgi ve rahmet yer etmelidir. Yıkıcılık, bölücülük, fitne, haset ve kin tohumları ekmekten, taassuptan kaçınmalıdır. İnsanın bundan sonra hidayet bulması Allah'a bırakılmalıdır. Şefkat, dini ne olursa olsun ihtiyaç sahibine bir şeyler vermektir.
Müslümanların tüm muhtaçlara Allah’ın rızasını tal ep ederek yardım ellerini uzatmalar ı bir vecibedir. Tüm insanlığa karşı müs- lümanların göğüsl eri açık olmalı, müsamaha kanatlarını germelidir. Çünkü müslüman hep mesaj veren kişidir. İnsanlığın dirilişi ve cennete gitmesi için çırpınan, bunun için de her tür fedakârlığa hazır olan kişidir.
İnfakın psikolojik faydası
Batıda şöhretini yitirmiş, sinir krizleri geçiren artistler doktoruna "Şöhretimi kaybettim, sinemadan teklif gelmiyor. Eskisi gibi al kışlanmıyorum. Sinir krizleri geçiriyorum, güzelliğim bozulmasın diye doğum da yapmamıştım" diyor. Doktor da; kedi besle, köpek besle, bir hayvanla ilgilen, diyor.
Çünkü kişinin bir canlıyla meşgul olup, ona hizmet etmesi onu rahatlatır. Canlı bir varlığa birşey vermek sinirleri yatıştırır. Doktor isabetli bir karar veriyor. Ancak müslüman bir doktor olsaydı, birinci derecede insan a hizmet etmeyi önerirdi. Efendimize bir sahabe gelip, "Ya Rasulallah kalbimin katılığından şikayetçiyim" demiş. Efendimiz de "Öyleyse fakirin karnını doyur, yetimin başını okşa" demiş. Kalbin kat ılığı ancak böyle gider.
Batıya göre birinci derecede köpektir. Ekonomik nedenlerden Fransızlar yıllarca doğum yapmamışlar, başarılı da olmuşlardı. Ama şu anda köpek için yapılan masraf Afrikada'ki bir devletin yıllık bütçesini geçiyor. Yarın; çocuğun atıldığı evlere köpekler girecek. Bizim ülkemizde de onun için, her pazar günü köpekli bir film verilir, çocuklarımız alıştırılır. Oysa evde köpek beslemek haramdır.
Komşu kapısını, usulca vurdum
Aç mıdır, tok mudur, gizlice sordum
İki lokmam vardı, birini verdim
Verdim, vere vere Sana yöneldim
İnfakın faydası kendinizedir. Muhsin olan, ihsanın ecrine erecek olan sizlersiniz. Bunun için, sadaka verdiğiniz insana eziyet etmeye, başa kakmaya hakkınız yoktur. Fakir müşriklerin de mümin değiller diye, sadakadan faydalanmasına engel olmaya hakkınız yoktur.
"Siz müşrik olan akrabalarınıza sadaka verirken, sadece Allah'ın rızasına nail olmayı istiyorsunuz. Kalblerinizde bunun yattığını Allah bilmektedir. Sıla-i rahim ve sıkıntıya düşmüş bir kimsenin ihtiyacını giderme hususunda vermiş olduğunuz bu sadakalarla, Allah rızasını talep ediyorsanız, onlara infâk ediniz!. Onların doğru yolu bulması size ait olmadığı için, bu sizi, onlara infâk etmekten alıkoymasın."
Bu ifâdenin zahiri her ne kadar bir haber cümlesi ise de, mânası nehy ifâde eder (inşaî cümledir). Yani, "Sırf Allah rızası için infâk ediniz. Allah'ın rızasını talep etmediğiniz müddetçe, övgüyü gerektiren bu isme müstehak olmak için, boşuna infâkta bulunmayınız."
Bu; müminin şiarıdır. Mümin Allah'tan başka kimsenin rızasını kazanmak için infak etmez. Çevresindekilerin ne dediklerini duymak için, verdiklerinin dillerde dolanması için infak etmez.
Rabbimiz bize konuşmanın da üslubunu öğretiyor. "Allah rızası için verin" diye emretmiyor. 'Sizin may anız o kadar güzel ki Allah rızası için verirsiniz' diyor. Yani 'Siz de "oğlum, yap et, dur" demek yerine "benim oğlum şu işler i güzel yapar, benim kızım şöyle şöyle iyi yapar" üslubunu kullanın. Çünkü bu 'yap, et' üslubund an daha etkin bir üsluptur.'
Âlimler, müslüman olmayana zekât verilmesinin caiz olmadığı hususunda ittifak etmişlerdir. Ayet, sadece nafile sadakalara tahsis edilmiştir.
Ebu Hanife (ra) zımmîlere "sadaka-ı fıtır" verilebileceğini caiz görmüştür. Onun dışındakiler ise, bunu kabul etmemişlerdir.
Mükafatını kat kat alacaksınız. Malınızdaki eksilme de hemen telafi edilecek.
Bazı alimler şöyle demiştir: "Sadaka vermiş olduğun kimse, mahlukatın en şerlisi bile olsa, yaptığın harcama ve infâkın sevabı sana döner."
Nebi bir hadiste şöyle anlatır:
Sahrada yolculuk yapmakta olan adamın biri yolculuk esnasında bulut içinden ‘Falanın bahçesini sula!’ diye bir ses duydu. Bunun üzerine o bulut, kara taşlık bir yere saptı ve oraya suyunu boşalttı. Adam derelerden birinin o suyun tamamını topladığını hayretle gördü ve suyu takip etti. Bir de baktı ki adamın biri elinde kürekle suyu oraya buraya çevirip bahçesini suluyor. Ona:
‘Ey Allah’ın kulu adın nedir?’ diye sordu. Adam daha önce buluttan duyduğu ismi söyledi, peşinden de:
‘Ey Allah’ın kulu adımı niçin soruyorsun?’ dedi. O da:
‘Ben şu suyu yağdıran buluttan senin adını vererek ‘Falanın bahçesini sula!’ diye bir ses duymuştum da onun için soruyorum. Sen ne yapıyorsun ki bu lütfa mazhar oluyorsun?’ dedi. Bahçe sahibi:
‘Madem merak ediyorsun söyleyeyim. Ben bu bahçenin ürününü hesap ederim. Üçte birini sadaka olarak dağıtırım, üçte birini çoluk çocuğumla birlikte yerim, üçte birini de tohumluk olarak ayırırım’ dedi. (Müslim, Zühd)
İnfakınızın mükafatı eksiltilmeyecek. Size vaad edilen kat kat mükafatta bir noksanlık görmeyeceksiniz, vaad edilen mükafatı hiç hilafsız alacaksınız.
Yine bu iyi niyetle infakınız sayesinde, zalimlerin eline düşmekten, zulme maruz kalmaktan korunacaksınız. Bu nedenle ister gayr-ı müslim olsun, ister müslüman olsun verdiğinizde iyisini vermekten kaçınmayın.
Allah; mümin-kafir herkesin Rabbidir. Madem sadakalar Allah için, o halde mümin-kafir kime olursa olsun yapılan infakın sevabı alınacaktır.
Cömertlik
Güzel hasletler her zaman herkeste doğuştan bulunmayabilir. Bir insan cömert olmayabilir, hayır ve iyilikle vermeye elini alıştırmış olmayabilir, fakat her güzel haslet gibi, cömertlik de iradeyi zorlamakla elde edilir. Nasıl ki ilim, ilme çalışmak, hilim, hilim sahibi olmaya kendini zorlamakla elde edilirse, cömertlik de böyledir. İnsan vere vere vermeye alışır. Zamanla vermek meleke haline gelir ve ruhuna ulvi bir zevk vermeye başlar. Kötü alışkanlıkları terk edip güzel hasletlerle bezenmenin en esaslı yolu, dünyanın fani ve kısa, âhiretin ise bâki ve devamlı olduğunu düşünmektir. İnsan fâni maldan yapacağı hayrın karşılığını görecektir. Kendisi için önden ne hayır göndermişse orada o karşısına çıkarılacaktır.
Cömertlik çok vermekle değil zamanında vermekle ölçülür.
Fayda sağlamayan bilgi, harcanmayan hiç kimseye hayrı dokunmayan define gibidir. Hadis-i Şerif Veren el yükselir. Hadis-i Şerif
Cömert adamın yüzünde nur ve sefa vardır.
Cömertlik soylu ruhların merhametidir.
İnsanlar üç tabaka üzeredir: Ekviyya (kuvvetliler), mutevassıt (orta olanlar), zaifler.
Ekviyya kuvvetli olanlardır. Bütün sahip olmuş olduklarının hepsini infak edenlerdir. Bunlar Allahu Teâlâ hazretlerinin habbe (dane) de verdiği vaade sadık olanlardır. Hz. Ebu Bekir'in yaptığı gibi.
Mutevassıt, orta derecede olanlardır. Bütün malı bir defada elden çıkartmaya güçleri yetmeyenlerdir. Malın bir kısmını nimetlemek ve yemek için değil de belki muhtaç oldukları bir zaman harcamak için ellerinde tutanlardır. Kendi nefisleri konusunda ise ibadet yapmaya kendilerine güç ve kuvvet verecek kadarıyla kanaat ederler.
Zaifler, sadece vacip olan zekatlarını vermekle yetinenlerdir.
✽ ✽ ✽
Hakk dostlarından Rebi’ye felç isabet etmişti. Ağrısı iyice artınca, canı tavuk istedi. Fakat kırk gün kendini tutup tavuk eti yemedi. Bir gün hanımına:
‘Kırk gündür canım tavuk eti istiyor, belki vazgeçerim diye kendimi tutmaya çalışıyorum’ dedi.
Hanımı:‘Fesubhanallah! Şu kendini yemekten alıkoyduğun şeye bak! Bunu Allah (cc) sana helal kılmıştır’ dedi.
Hemen çarşıya gitti ve bir tavuk aldı, kesip kızarttı. Güzel de bir ekmek pişirip çeşitli katıklardan oluşan bir sofra hazırladı, Rebi Hazretlerinin önüne koydu. Tam o esnada kapıya bir yoksul gelip:
‘Allah rızası için sadaka... Allah size bereket versin!’ dedi.
Bunun üzerine Rebi Hazretleri hanımına:
‘Al bu tavuğu, şu muhtaca ver!’ dedi. Hanımı itiraz etti:
- Bari onun için daha hayırlı bir şey yap. Tavuğun parasını verelim, sen de arzuladığın tavuğu ye.
- Gayet güzel bir teklif! Bu tavuğu alacak kadar bir para getir.
Hanımı para getirince de:
‘Şimdi parayı şu tavuğun yanına koy ve ikisini de o zata ver’ dedi. Hanımı da hem parayı, hem tavuğu götürüp yoksula verdi.
· Hz. Ebu Bekir'in kızı Esmâ'nın annesi Nüfeyle ile Esma'nın bü-yük annesi, müşrik olarak Esma'dan bir şeyler istemek üzere geldiler. O da, "Hz. Peygamber ile müşavere etmedikçe, size hiçbirşey vermem. Çünkü siz, benim dinimde değilsiniz" dedi. Hz. Peygamber ile bu hususta istişare edince, Allahu Teâlâ bu âyeti indirdi. Peygamber de Esma (r.anha)'ya, onlara tasaddukta bulunmasını emretti.
· Ensar'dan bazılarının Kureyza ve Nadir yahûdileri içinde akra-baları vardı. Bunlar o akrabalarına tasadduk etmiyor ve "Müslüman olmadığınız müddetçe size hiçbirşey vermeyiz" diyorlardı. Bunun üzerine bu âyet nazil olmuştur.
· Müslümanlar, müslüman olmayan zimmîlerin fakirlerine sa-daka veriyorlardı. Müslümanların fakirl eri çoğalınca Rasulullah "Kendi dindaşlarınızdan başkasına sadaka vermeyin" buyurdu. Bu âyet, müslüman olmayanlara da sadaka vermeyi mubah kıldı. Peygamber bu âyet nazil olunca, müşriklere tasadduk etmeye başladı.
Bu rivayetlere göre âyetin mânâsı şöyledir:
"Sana muhalif olanlara hidayet etmek senin görevin değildir, bu nedenle İslâm'a girsinler diye onlara sadakadan mahrum etmene gerek yok. Allah rızası için onlara da tasadduk et. Sadakayı, onların müslüman olmaları şartına bağlama. Onlara sadaka vermemek suretiyle, onları imana mecbur etsen, böyle bir imandan onlar istifâde edemezler. Onlardan beklenen iman, isteyerek girecekleri bir imandır."
'Onların hidayeti senin üzerine değildir, ancak Allah dilediğini hidayet eder.'
Ya Muhammed (sav), Makam-ı Mahmud, hamd sancağı, vesile ve nebiler üzerine fazilet senindir. Mirac, kurbet senindir. Kıyamet günü şefaat ve ra'fet senindir. Sen evvelin ve ahirin seyyidisin. Sen Rabbul aleminin ikramısın. Lakin ‘onları doğru yola getirmek sana ait değildir.’
‘Her ne infak ederseniz kendiniz içindir’
Allah sizin sırlarınızın gizliliğini, içinizin cibilliyetini, eksiksiz, kusursuz bilir ve size zerre kadar zulmetmez.
✽ Ayet-i kerime; 'Acaba mümin olmayanlara infak yapılabilir mi? Yoksa men mi edilmeli?' mukadder sualinin cevabıdır.
✽ 'İnsanların hidayeti senin üzerine değil' cümlesinin mefhum-u muhalifi; hidayette olmamaları da senin üzerine borç değil.
✽ 'Fakat Allah dilediğini hidayet eder' cümlesinde 'يَشَٓاءُ' dilemek; kalp fiilidir. Mefullerinin hazfındaki nükte; öncesindeki kelimenin mefullerin ne olduğuna dair işaret etmesidir. Yani; 'Hidayet etmeyi dilediği kimseyi, Allah hidayet eder.' هُدٰى - يَهْدٖي arasında iştikak cinası ve Reddü'l aciz alessadri vardır.
✽ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْدٖي مَنْ يَشَٓاءُ cümlesinin başındaki و atıf harfinin gelmesi, icab-selb ile vasıl olmuştur.
✽ 'Onların hidayeti sana ait değil' ile 'Allah dilediğini hidayet eder' cümleleri arasında bediden tibak-ı selb vardır.
✽ مَنْ يَشَٓاءُ'de ism-i mevsul gelişi; muhatabı hatadan kurtarmak için.
✽ وَمَا تُنْفِقُونَ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ اللّٰهِ 'Siz Allah rızasını aramak için verirsiniz' kasr-ı sıfat alel mevsuf, kasr-ı ifrad. Fiille mefulün leh arasında kasır olmuş. Mefhum-u istisna, başka şey için değil, sırf Allah rızası için verirsiniz.
✽ Lazım-ı faide-i haber, bildikleri şey tekrar kendilerine söyleniyor.
✽ Muktezay-ı zahirin hilafına kelamdan, haber cümlesi inşa yerinde kullanıldı. 'Sadece bunun için verin' manasında.
✽ وَمَا تُنْفِقُونَ fiili birincide nefy-i hal, ikincide مَا تُنْفِقُو şeklinde şart fiili olarak geldi. Cinas-ı tam mümasil, reddül aciz oldu.
✽ 'Ne infak ederseniz kendiniz içindir' vasıtalı kinaye. Siz fakire infak edersiniz, sevap kazanırsınız, ahirette mükafat alınca bu infak aslında kendiniz için olmuş olur.
Yine; verdiğiniz insan size dua eder, vermek sevgiyi çoğaltıp fakirin hased duygularını, düşmanlığını sona erdirir, toplumda anarşi, kargaşa olmaz. Böylece yine infakınız kendiniz için olmuş olur.
✽ Delalet-i tazammuniyesi ile; infakın verilen kadar vereni de rahatlattığını anlıyoruz.
✽ 'Ne infak ederseniz size ödenir' istiare-i tebaiyedir. İnfak, karşılığı olan bir ödemeye, alacağa benzetilmiş. Ayrıca nefsin cimriliğine tarizdir.
✽ 'وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ Size zulmedilmez' cümlesinde müsnedin fiil gelişi hükmü takviye eder. Mesel tariki cari olmayan tezyildir.