Sureler

Göster

Bakara Sûresi 274. Ayet

اَلَّذٖينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِراًّ وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

274- Malları gece ve gündüz, gizli ve açık dağıtanlara Rableri nezdinde mükafatları vardır; onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklar.

 

Halis-muhlis takva sahibi insan hangi konumda olursa olsun yapacağının en güzelini yapar. Fakir muhtaç olduğunda edebi elinden bırakmaz. Kimseye halini şikayet etmeyip, fukara-i sabirin ünvanını alıp, cennete zenginlerden beşyüz yıl önce girme mükafatını kazanır.

Gönlünü bütünüyle Rabbine veren kimse O'nu razı etmek için neler yapmaz, nelere katlanmaz? Bedeni günlük programla meşgul olsa bile içi bir rahmet rüzgarı gibi ılık ılık eser, tatlı bir şekilde Rabbini ve O'nu razı etmeyi düşünür. Emrolunduğu ya da tavsiye buyrulduğu faziletleri şevkle yapmaya koyulur. Tıpkı ayette medhedilen mümtaz sahabiler, Ebu Bekirler, Aliler gibi; infak emrini alınca malının bir kısmını gece, bir kısmını gizli, bir kısmını aşikar infak eder.

Ya da Resulullah ve can yoldaşlarının aç olduğunu fark eden Ebu Eyyube'l Ensari gibi, önce hurmayı dallarıyla, yaşıyla, kurusuyla, çeşnisiyle ikram eder, sonra oğlak keser, bir kısmını kızartır, bir kısmını haşlama yapıp aziz misafirlerine sunar. Bu tavır içinde sevgiyi, saygıyı, babacanlığı, diğergamlığı, lütf-u keremi barındıran bir ikram, Allah ve Resulünü razı etme yarışı. Ve neticede asırlarca hatıraları süsleyen medh-i ilahiye mazhariyet... Gayenin mugayyaya ulaşması... Hedefi iğva ve idlal olan İblis de 'İnsanları kandırmak için sağlarından sollarından, önlerinden arkalarından geleceğim de ekserisini şükreder bulamayacaksın' (Araf, 17) diyerek sınırlarını zorlamıyor mu?

"Kim Allah yolunda bir at bağlayıp besler de ecrini umarak o ata harcamada bulunursa, o atın tokluğu da açlığı da, suya kanması da susuzluğu da, bevli de tersi de kıyamet gününde o kişinin terazisine konacaktır." Hadis-i Şerif

· Âyet-i kerime her durum ve vakitte sadakalarının kendilerini hayra teşvik edenler hakkında umumîdir. Bu kimselere birinin ihtiyacı bildirilince, hemen karşılamaya çalışır, onu geciktirmezlerdi.

Herhangi durum ve zamanla kayıtlamazlardı.

Bu ayet-i kerime buraya kadar gelen, infakla ilgili ayetlerin sonuncusudur.
 

Onlar ki; mallarını gece gündüz, gizli ve aşikare infak ederler.

Ayeti kerime, gizli sadaka vermenin, açıkça vermeden daha efdal olduğunu bildirir. Çünkü ayette "gece","gündüz"den; "gizli" de "aşikâr" kelimesinden önce zikredilmiştir.

Kur'an-ı Kerim'de 'Leyl' kelimesi 92, 'Nehar' kelimesi ise 113 kez geçer.

Resulullah şöyle buyurdu: "Malları çok olan zenginl er, en aşağıda bulunanlardır." Dediler ki: "Ey Allah'ın Peygamberi, bundan kim müstesnadır?" Resulullah yine: "Malları çok olan zenginler, en aşağıda bulunanl ardır" buyurdu. Orada bulunanlar yine "Ey Allah'n Peygamberi, ondan kim müstesnadır?" dediler. Resulullah da tekrar: "Malları çok olan zenginler en aşağ ıda bulunanlardır" buyurdu. Yine orada bulunanlar: "Ey Allah'ın Peygamberi ondan kim müstesnadır?" dediler ve onlar, artık bu soruya cevap verilmeyeceğin i zannetiler, korktular. Nihayet Resulullah (sav) buyurdu ki: "Ondan, malını sağına soluna, önüne arkasına tasadduk eden müstesnadır. Bunl ardan da pek azı bu istisnaya girer."

Bu âyetin temelinde müslümanın kendi varlığını, imkânlarını müslümanların istifadesine sunması yatmaktad ır. Malımızı, bilgimizi, görüşü müzü, aklımızı, zamanımızı, gücümüzü Allah için müslümanların istifadesine sunmak zorundayız.

Allah yirmi dört saat vermiş, bunun iki, üç, beş saat ini çok rahatlıkla diğer müslümanlar kullanab ilmelidir. Bu gündüz de, gece de olabilir fark etmez. Müslümanların ne zaman ihtiyaçları olursa o zaman kullansınlar. Allah bize bilgi vermişse müslümanlar istedikleri kadar bundan istifade edebilmelidir. Sahip olduklarımızı Allah’ın kullarından kıskanmamalıyız. Kıskançlık cimriliğin anasıdır.

İmkanlarımızı keyfe ma yeşa kullanırken, evlerimizi keyfim ize uygun tefriş ederken, istediğimiz arabalara binerken, sofram ızda çeşit çeşit yemeklerimizi yerken şunu hatırımızdan çıkarmayalım: İhtimal ki yediğimiz bir lokmanın karşısında yokluktan yutkunan bir fakir belki de bizim o soframızd akini kanıyla canıyla elde eden bir şehidin yavrusu veya babası vardır. Bu hayatı, bu yediklerimizi nasıl kazandık dersiniz? Öyleyse yerken, içerken, giyerken, binerken, harcarken israf etmeyelim ki, infak edecek bir şeylerimiz her ân hazır bulunsun. Harcamalarım ızı asgari ölçülere kısalım ki Allah adına har cayacak gücümüz olsun.

Gerçek müslümanlar, gece de infak ederler gündüz de infak ederler, gizli de infak ederler, âşikâre de infak ederl er, sürekli infak ederler. Yâni yirmi dört saatlerinin tümü infaktadır. Gece gizli gizli, rencide etmeden fakir fukaraya, gündüz de başkalarını teşvik edercesine kamu hizmetlerine malını, ilmini, hünerini, gerekirse canını harcar, yılmadan yıkılmadan canla başla çalışırlar.

Me selâ bir kimse gece yatarken altına on milyon liralık bir yatak serip yatıy orsa bunu infak ediyor denebilir mi? Bu kimse altına bu parayı sererek infaktan hapsed iyor, kendine hasrediyor demektir. Halbuki onu oraya bağlamasaydı belki o akş am kendisine gelen ihtiyaçlı bir kardeşine hemen vermek üzere hazır bulunduracaktı.

Gündüz de böyledir. İhtiyaç fazlası nice mallar, nice milyonl ar, nice yerlere hapsedilmiştir ki infaktan mahrumdur. Mes elâ bir kimse yüz milyara bir araba almış, infaka hazır bulundurulm ası gereken bu pa rayı bir markaya hapsetmiş ve gelenlere de 'vallahi ne yapayım, yok' diye biliyor. Sahabe de Hecin devesine biniy ordu ama akşam evine aç gelen bir misafirine çok rahatlıkla kes ip onu ikram edebiliyordu. Malını, parasını verebilen kimse efendidir, hürdür. Veremeyen köledir, veremez.

Artık böyle bir terbiye, böyle ulvi bir his, bir milletin fertleri arasında meydana gelirse, her fert elinden geldiği kadar başkalarının imdadına koşarsa, artık o millet arasında sefaletten, birilerinin hukukuna tecavüzden bir eser görülmez. Aralarında en güzel bir tesanüd, en takdire layık bir vahdet-i milliye tecelli eder.

      ✽      ✽      ✽ 

Abdurrahman b. Avf ticaretle uğraşırdı. Kısa zamanda çok zengin olmuştu.‘Taşa uzansam altında ya altına ya da gümüşe rastladığımı görürüm’ derdi.

Abdurrrahman b. Avf, Efendimiz (sav)’in kendisini cennetle müjdelediği on kişiden biri olduğu gibi, Hz. Ömer kendisinden sonra halifelik işinin onunla da konuşulmasını tavsiye etmiştir.

Abdurrahman b. Avf, Tebük seferinde servetinin yarısını getirip orduya bağışlamıştı. Bununla da kalmayıp Allah (cc) yolunda daha sonra kırk bin dinar harcadı. Ayrıca orduya beş yüz at, beş yüz de deve yükledi. Kendisinin Kabe’yi tavaf ederken ‘Allah'ım, nefsimin cimriliğinden beni koru!’ diye dua ettiği görülmüştür.

Vefat edeceği zaman son derece ağlamış, sebebi sorulunca: ‘Musab b. Umeyr benden daha hayırlıydı. Resulullah zamanında vefat etmiş, içine sarılacak kefen bulunamamıştı. Hamza b. Abdulmuttalip benden daha hayırlıydı. Onun için de sarılacak kefen bulunamamıştı. Ben, ahiret nasibi dünyada verilen kimselerden olmaktan korkuyorum! Servetimin çokluğu tutup beni arkadaşlarımdan alıkoymasından korkuyorum!’ demişti.

Efendimiz (sav)’in zevcesi Ümmü Seleme’ye: ‘Ey anne! Servetimin çokluğunun beni helak etmesinden korkuyorum’ dediği zaman Ümmü Seleme ‘Oğulcuğum infak et, fakirlere dağıt gitsin!’ tavsiyesinde bulunmuştur.

Bir gece Mısır’dan dönen yüz develik ticaret kervanını Medinelilerin yetimlerine bağışlamıştır.

Şam’dan Medine’ye gelen buğday, un ve yiyecek yüklü yedi yüz develik ticaret kervanını da çullu deve ve yükleriyle birlikte Allah rızası için Medine fakirlerine bağışlamıştı.

      ✽      ✽      ✽ 

 Gizli sadaka

Hz. Peygamber "Sadakanın efdal olanı, malca sıkıntıda olan kimsenin, fakire gizlice verdiği sadakadır” ve "Kul gizli olarak bir iyilik yaptığında, Allah onu, onun için gizlice yazar. Eğer kul, yaptığı iyiliği açığa vurursa, Allah da o fiilini sır olmaktan çıkarır, onun alenî işleri hesabına yazar. Eğer o kimse, bu iyiliğinden insanlara bahsetmeye başlarsa, Allahu Teâlâ o fiili hem gizli, hem de aleni olmaktan çıkararak, riya olarak yazar" buyurmuştur.

Sıddıklar, sadakayı, musibeti gizlerler. Bir günah işlerlerse hemen sadaka verirler. Azaptan kurtulurlar. Hadis-i Şerif

      ✽      ✽      ✽ 

Bir gün evime girince bir zatla karşılaştım. ‘İzinsiz evime nasıl girersin, sen kimsin?’ dediğimde; ‘Ben kardeşin Hızır’ım’ dedi. ‘Bana dua et’ deyince, ‘Allah'ım ibadette bulunmasını buna kolaylaştır’ diye dua etti. ‘Biraz daha dua et’ dedim. ‘Allah'ım ibadetinin gizli kalmasını buna nasip et’ dedi. Bişr-i Hafi

      ✽      ✽      ✽ 

Onların mükafatları Rableri katındadır.

Onların malları artacak, ömürleri bereketlenecek, ahirette mükafatlanacak ve Allah'ın rızasına nail olacaklardır.

Yedi kimse vardır ki, Allah'ın arşının gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde Allah onları, arşın gölgesi altında gölgelendirecektir. Bunlar;

Adaletli halife,

Allah'a ibadet ederek yetişen genç,

Kalbi mescitlere bağlı olan kişi, Allah için birbirlerini seven iki arkadaş (öyle ki; Allah için bir araya gelir ve Allah için ayrılırlar),

Mevki ve güzellik sahibi bir kadın kendisini (hayasızlığa) davet ettiği halde: "Ben, Allahtan korkarım" diyerek onu reddeden kişi,

Sağ elinin verdiği sadakayı sol elinin duymayacağı kadar gizlice sadaka veren

Hiç kimsenin bulunmadığı bir yerde Allah'ı anarak gözlerinden yaş döken kişilerdir. Hadisi Şerif

Gizlice verilen sadaka, Allah’u Teâlâ'nın gazabını söndürür. Hadisi Şerif
 

Onlara korku yoktur, mahzun da olmazlar.

Korku verecek hiçbir şey, onları korkutmaz. Mahzun edici hiçbirşeyden de üzülecek değillerdir. Dünyada da, ahirette de emniyet içinde olacaklardır. Kıyamet gününde herhangi bir korkuya kapılmayacaklardır.

Şunu unutmamak gerekir; sırf hayır yapmaktan dolayı kimse iflas edip, perişan olmamıştır. Halbuki heva-i nefs uğruna sarf edilen nice harcamalar yüzünden, kaç aile sönüp gitmiştir. Ticaretteki iflasların ekserisi, daha fazla kazanma hırsından yapılan gayr-i meşru muameleler, stokçuluk ve benzeri şeylerden kaynaklanır. Servetin infakında ise bu tehlikelerin hiçbirisi yoktur. Bilakis, hayra yapılan infaklar daima semere verir, bereket sağlar.

Dünya ve ahiretin havf ve hüznünden kurtulmak isteyenler infaka sarılmalı, verme ahlakını kazanmalıdırlar.

 

Sebeb-i Nüzulü

· "Sadakalar kendilerini Allah yoluna vakfetmiş fakirler içindir" âyeti nazil olunca, Abdurrahman İbn Avf, Suffe Ashabına birkaç dinar; Hz. Ali de geceleyin bir "vesk" (200 kg.lık ölçü birimi) hurma gönderir. Bunun üzerine de bu âyet-i kerime nazil olur. Geceleyin verilen sadakanın daha mükemmel olduğu anlaşılmıştır.

· Hz. Ali'nin sadece dört dirhemi vardı. Bunların birini geceleyin, birini gündüzün, birini gizlice ve diğerini de aşikâre olarak tasadduk etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), "Seni bu şekilde hareket etmeye sevkeden nedir?" dedi.

Hz. Ali, "Rabbimin bana va'adettiğini haketmek isteyişim" dedi.

Hz. Peygamber , "Rabbinin sana va'adettiğini hak ettin" dedi. Bunun üzerine de Cenâb-ı Hak, bu âyet-i kerimeyi indirdi.

· Ayet-i kerime Hz. Ebu Bekir hakkında nazil olmuştur. O, kırkbin dinarın on binini gece; on binini gündüz, on binini gizli, on binini de açıktan tasadduk etmişti.

· Peygamber şöyle buyurmuştur: "Mallarını gece gündüz gizli açık infak edenlerin Rableri nezdinde mükâfatları vardır" ayeti at sahipleri hakkında nazil olmuştur."

Onlar Allah yolunda at besleyen kimselerdi. Gece gündüz gizli ve açık atlarına harcamalarda bulunurlardı. Bu ayet-i kerime büyüklenmek ve iftihar etmek kasdıyla at beslemeyen kimseler hakkında nazil olmuştur. Ebu Hureyre, besili bir ata rastladığında bu âyet-i kerimeyi okumuştu.

 

Te'vilâtı'n Necmiyye'den

‘Mallarını gece gündüz infak edenler, ne şimdi, ne gelecekte mahzun olmazlar.

Şimdi mahzun olmazlar; dünyaya kaybettiklerine üzülmezler. Çünkü Allah’a vasıl olduklarından, kalplerinin temizliğinden dünyalığı terk etmişlerdir. Onların teleflerini Allah (cc) telafi eder.

Gelecekte de mahzun olmazlar; ‘Onları o en büyük korku mahzun etmeyecektir, onları melekler karşılayacaklar.’ (Enbiya, 13)

Ve şöyle derler: ‘Hamd olsun Allah'a ki hüznü bizden giderdi. Rabbimiz, gafur ve şekûr'dur.’ (Fatır, 34)


Belagat

✽  اَلَّذٖينَ يُنْفِقُونَ 'O kimseler ki, infak ederler' cümlesinde ism-i mevsulün gelişi, ayrıntılı haber vermek, haberin medih üzere mebni olduğunu bildirmek, haberin şanını tazim içindir.

✽ Cümlenin isimle başlaması, infakın devamlılığına, sılanın müzariliği yenilenip tazelenmesine delalet eder.

✽  'Gece-gündüz' ve 'Gizli-aşikar' kelimeleri arasında tibak-ı icab vardır.

✽  Yine bu ifadeler, cüz-kül alakasıyla her zaman infak ettiklerini bildirir. لَيْلٌ kelimesinde cinas-ı kalp vardır.

✽ Gece; dal bil işaresi ile; gece vakti yapılacak infakları hatırlatır: Düşmana gece yapılacak baskınlar için infak, fakir aileler rencide olmasın diye gece kapılarına bırakılan infak, gece üşüyen evsizlere yapılan infak, ilim, ibadet, hizmet için uykudan yapılan infak.

✽  عِنْدَ رَبِّهِمْ izafeti muzaf ve muzafın ileyhin şanını, gayrının (Allah'ı Rab kabul etmeyenlerin) tahkirini bildirir.

✽ Bu izafet aynı zamanda tağlibdir. Allahu Teala alemlerin Rabbi olduğu halde, 'Onların Rabbi' şeklinde izafet yapılması, sanki infak etmeyenlerin, cimrilerin Rabbani terbiyeyi almadıklarını, Allah'ın sadece cömert kulların Rabbi olduğunu ifade eden bir tağlibtir.

✽ 'Onların mükafatı Rableri katındadır' cümlesi, vasıtalı kinayedir. Yani; onlar bu infakı Rableri için hiç ara vermeden devamlı yaparlar. Bu infak hali üzere can verirler. İmanla ölüp, sıratı geçip, hesabı kolayca verdikten sonra, Rableri onlara mükafatlarını verecektir.

✽ Lazım; mükafatları Rableri katındadır. Melzumu; cennetlerdedir, Rableri onlardan razıdır.

✽ Ayet-i kerimede itnabtan tefri sanatı vardır.

✽  'Onlara korku ve hüzün yoktur' cümlesi tetmin ile itnab, hüsn-ü intiha.

✽ Korku ve hüzün, arasında muraat-ı nazır vardır.