3- Sana kitabı hak ile indirdi, öncekileri tasdik edici olarak Tevrat’ı ve İncil’i de indirdi.
‘Önceki kitapları tasdik eden kitabı sana indirdi. İncil’i, Tevrat’ı da indirdi’ buyuran Rabbimiz idmaç sanatıyla gönderdiği semavi kitapları umumi olarak, Kuran, Tevrat ve İncil’i hususi olarak zikredip, hepsini de ‘Hak’ olmakta cem etti.
Ayrıca, ‘sana gelen Kuran önce gelen kitapları, Yahudilerin Tevrat’ını Hıristiyanların İncil’ini tasdik ederken neden ehli kitap sana inen Kuran’ı tasdik etmiyorlar?’ zımnında bir tarizdir.
‘Bütün semavi kitapların kaynağı bir. Semanın ve arzın Rabbine inananın, Onun gönderdiği Tevrat’ı, İncil’i kabul edenin yine O’nun gönderdiği Kuran’a inanması gerekmez mi?’ şeklinde mantık yollu bir kelam. Akıl sahiplerini insafa davet ediyor: ‘Siz neyin peşindesiniz? Kitaba inanıp da, kitabı gönderene mi inanmıyorsunuz? Yoksa kitabı gönderenin gönderdiği elçiye mi inanmıyorsunuz? Yoksa imanınıza haset, kin, kibir, taassup gibi zulüm mü karıştırıyorsunuz? Bu tavrınız niye?’
Dilediği zamanda, dilediği mevkiye, lüzumuna, ihtiyacına göre yağmur indiren Mevla, ruhların gıdası olan vahyi de takdir ettiği zamanda, takdir ettiği mekana indirmiştir. Nasıl ki yağmuru sorgulamaya gücünüz ve hakkınız yok; O'nun kitaplarını da sorgulamaya hakkınız yok. O istediği zamanda, istediği Resulüne, istediği vahyi indirir. Bunu sorgulamak kimsenin hakkı değildir. Bu cahilce cüret ancak sahibinin ahmaklığını, kibrini, inat ve küfrünü ortaya koymaktan başka bir işe yaramaz. O’nun tulû ettirdiği güneşe, aya müdahaleye kimin gücü yetiyor ki, indirdiği vahye, getirdiği hükme güçleri yetsin? Kim güneşi üfleyerek söndürebilir?
Burada geçen Kitap’dan maksat Kuran’dır. Kur'an-ı Kerim cins isimle 'el kitab' kelimesiyle ifade edildi. Bu, Kur'an-ı Kerim’in kemaliyle diğer bütün kitapların hepsinden üstün olduğunu ilan eder. Sanki 'Şimdi sadece Kur'an kendisine kitab adı verilmeye layık bir kitaptır' demektir.
'Tenzil' indirilme, Kur'an-ı Kerim’in dünya semasından yeryüzüne indirilmesidir.
Kur'an ı Kerim’in iki türlü indirilmesi vardır:
1- İnzal: Kur'an-ı Kerim’in Levh i Mahfuz’dan Ramazan-ı Şerif ayında kadir gecesi dünya semasına hepsinin birden indirilmesi.
2- Tenzil: Kur'an-ı Kerim’in dünya semasından parça parça yirmi üç yıl kadar bir süreyle Efendimiz’e indirilmesidir.
“Hak ile” haberlerinde sıdk ile, açık delille, adaletle indirdi. Allah indinde hüccet-i katıa, kati hüccet, demektir.
Kuran haktır;
• Geçmiş ümmetlere dair ihtiva ettiği haberler konusunda sadık ve doğrudur.
• Onda bulunan va'ad ve vaîdler, mükellefi hak yola sevkedip, bâtıl yollara sülük etmekten men eder.
• O, hezl (şaka) değil, hak ile bâtılı birbirinden ayıran gerçektir.
• Allahu Teâlâ'nın mahlukatı üzerindeki hakları ile insanların bir-birleri ile olan münasebetlerindeki hakları bildirir.
• Kur'ân'da, birbiriyle çelişen bozuk mânâlar yoktur.
✽ ✽ ✽
25 yaşında iken dünyanın en genç profesörü olan ve Moskova Beyin Araştırmaları Enstitüsü tarafından dünyanın en zeki insanı ilan edilen Prof. Dr. Nadia Camukova, “Zevk alarak tekrar tekrar okuduğum tek kitap Kur'an'dır” dedi.
Camukova, konuşmasının sonunda sorulan “Dindar mısınız?” sorusuna, “İnanacak kadar zekiyim. Yaratılışa inanıyorum. İnanmıyorum diyen insanlar kısa vadeli inançlarla yaşarlar aslında” şeklinde cevap verdi. Prof. Camukova şunları söyledi:
“Her gün bir kitap okumaya çalışıyorum. Marks'ın Das Kapital'ini 4 yaşında okudum. Kur'ân'ı da aynı yaşta okuyup ezberledim. Okuduğum bir kitabı ikinci kez okumam ama zevk alarak tekrar tekrar okuduğum tek kitap Kur'ân'dır. Her 20 günde bir okurum."
✽ ✽ ✽
“Kur'ân-ı Kerim, peygamberlerin (as) kitaplarıyla, Allah (cc)'dan haber verdikleri şeyi tasdik eder" demektir.
Kur'ân Allah'tan başkası tarafından olsaydı, diğer kitaplara muvafık olmazdı. Zira Hz. Peygamber , hiçbir âlimle bir araya gelip görüşmemiş, hiç kimseye talebelik yapmamış ve hiç kimseden birşey okumamış bir "ümmî" idi. Bu da Kur'an-ı Kerim'in sahih olduğuna ayrı bir işarettir.
Allahu Teâlâ bütün peygamberleri, zâtını bir tanımaya, imâna, O'nu kendisine yakışmayan şeylerden tenzih etmeye; adalet, ihsan ve dinî hükümlerle emretmeye davet etmek için göndermiştir. Kur'ân-ı Kerim, bütün bu hususlarda o kitapları (tahrif edilmemiş şekliyle) tasdik etmektedir. Kur'an ve öncesindeki kitaplar bir mişkattan çıkmıştır, birbirini tasdik ederler.
Kuran’dan önce indirilen kitaplar son derece aşikar olduğu için “onun önündekileri” diye vasfedilmiştir. (Tecessüm sanatı)
Kur'ân’ı Kerim, kendisinden önceki hükümlerin birçoğunu neshetmesinin yanında, aynı zamanda kendinden önceki kitapları tasdik de eder. Önceki kitaplar, Kur'ân ve O'nun peygamberi olan Hz. Muhammed'i müjdelemiş, hükümlerinin Hz. Muhammed gönderilinceye kadar geçerli olup, Kur'ân inince nesholacağını bildirmişlerdir. Böylece Kur'ân, onları bu hususta tasdik etmiş olur.
Kur'an hakkında akılsızların öne sürdükleri iddiaların en yaygınlarından birisi de, Hz. Muhammed'in, Kuran'ı Tevrat ve İncil'den esinlenerek yazdığı yalanıdır. Bu, hayali iddianın temeli ise Kuran ile Kitab-ı Mukaddes arasındaki bazı benzerliklerdir.
Benzerliklerin bulunması son derece doğal bir durumdur. Çünkü hepsi tahrif edilmemiş halleriyle Allah'ın sözüdür, hepsinin mesajı aynıdır. Allah'ın varlığı, birliği, sıfatları, ahiret inancı, iman edenlerin, inkar edenlerin, münafıkların özellikleri, geçmiş ümmetlerin durumu, emredilen ve nehyedilen hususlar, ahlaki ölçüler hiçbir devirde köklü olarak değişmeyen gerçeklerdir. Kendinden önceki kitapları doğrulama özelliği sadece Kuran'a değil, diğer hak kitaplara da verilmiştir. Hz. İsa'ya gönderilen İncil de, kendisinden önce Hz. Musa'ya indirilen Tevrat'ı doğrulamaktadır.
Kuran'la önceki kitaplar arasında birtakım konu ve içerik benzerliklerinin bulunması Kuran'ı Peygamberimizin yazdığını değil, tam tersine önceki bütün semavi kitapların aynı kaynaktan geldiğini, yani Allah'ın sözü olduğunu kanıtlar. Hz. Muhammed, hayatında Tevrat'ı veya İncil hakkında bilgi sahibi olmuş değildi. Daha önce bu kitapları okumaması, yazmaması, bir inceleme, hazırlık ya da çalışma yapmaması, kavminin de yakından şahit olduğu bir gerçekti. Bu konuda hiç kimsenin bir şüphesi yoktu. Öyle ki Kuran'da, inkarcılar için de çok açık ve bilinen bir gerçek olan Peygamberimizin bu özelliği, onlara karşı bir kanıt olarak belirtilmiş, ilahi kitaplar hakkında bilgisi olmayan ve bu dinlere mensup olmayanlar için kullanılan "ümmi" ismi kullanılmıştır. (Araf Suresi, 157)
Kur'an-ı Kerim öyle bir kitaptır ki; bütün üsluplarıyla Rabbimizin biz kullarına sevgi, şefkat, muhabbet ve mürebbiliğini daima hissettirir. Yarattığı kulların ilim seviyesi, yaşadıkları çağ birbirinden farklı olmasına rağmen bütün insanlığa aynı anda hitap eden, mucize bir kitap, sırlar hazinesi bir hitaptır.
Öyle muazzam, öyle güçlü, öyle kapsamlı bir kitaptır ki, akıl ve duygulara aynı anda hitap eder. Muhatabın durumlarını asla göz ardı etmez. Öyle eşsiz bir kitaptır ki, kelime ve ayetlerinde lafız-mana birliğine, kendine has ses uyumuna, zevki okşayan terennüme sahiptir.
Şiir ölçülerine girmediği halde kelimeler manaya en uygun tarzda ve sayıda seçilmiştir. Şiir değildir ama şiirden çok üstündür. Onun kendine has solmaz, pörsümez, benzersiz, bedii bir üslubu vardır.
Ayetlerin nüzulünde zaman uzamasına rağmen, ayetler ve sureler arasında mükemmel bir mana birliği vardır. Aralarında asla ihtilaf, zıtlık söz konusu değildir.
Lafızları, manaları, üslupları eşsiz benzersiz, dibi görünmeyen derya olmakla beraber, kolaymış gibi görülebilen sehl-i mümtenidir.
Alimlerin benzetmesiyle; tepeden tırnağa hikmet meyveleriyle bezenmiş mükemmel bir ağaç. Herkes boyuna göre yetişebildiği yerlerden alıp istifade eder. Üst dallara ulaşamayan alt dallardan, ona da gücü yetmeyen dibinden toplar, rızkını temin eder. "Siz rızkınızı mı yalanlıyorsunuz?" (Vakıa, 82)
Allah’ın (cc) kitabında, yüce âdetlerinden biri de:
♦ Tevhid: Birliğini isbat.
♦ Ahkâm: Emir ve nehiyleri bildirmek.
♦ Kısas: Kıssalar ilimlerini iç içe zikretmesidir.
Bu şekilde mevzûları birbiriyle iç içe anmak en güzel yoldur. Çünkü bir mevzûda devamlı meşgul olmak, yorgunluk meydana getirir. Bir ilimden diğerine geçmek ise, gönlü açar ve kalbi ferahlandırır. Sanki kişi, bir memleketten diğer memlekete; bir bostandan diğer bir bostana; veya lezzetli bir yemekten diğer leziz bir yemeğe geçmiş gibi olur. Bunun daha lezzetli ve iştah açıcı olduğunda hiç şüphe yoktur.
Bir kitap ki; nûrunda, karanlıkları boğan,
Bin dört yüz yıldan beri, hergün yeniden doğan.
Bir kitap ki; barışın, kurtuluşun rehberi,
İdrâkin temel taşı, akılların cevheri.
Tevrat; aydınlık, nur demektir. Tevrat'ın aslı İbranice yazılmıştır ve bu dildeki karşılığı Tora'dır. Beş kitaptan oluşur.
İbadet için havra veya sinagoğa giden her yahudi, öncelikle Tevrat tomarının korunduğu sandık veya dolabı temaşa eder, mümkünse ona elini sürer ve öper. Bu hareketler sembolik bir anlam taşır ve belli belirsiz bir şekilde yapılır. Havra veya sinagogta Tevrat yere düşerse haham hemen onu alır. Bundan dolayı haham ve oradaki cemaat 30 gün oruç tutmak zorundadır; buna cumhur orucu denir.
Yahudi inancına göre nerede olursa olsun Tevrat okunurken başın mutlaka örtülmesi şarttır. Açık başla mabede girilmez, Tevrat okunmaz. Usulüne göre abdest almak ve temiz bulunmak lâzımdır. Tevrat askeri geçitlerde askerlerin koruması altında geçirilir. Tevrat'ın tamamı okunduktan sonra, tomar halinde bir tahta konularak sokağa çıkarılır, törenle dolaştırılır. Buna Tevrat Bayramı denir. Bu merasim bütün dünyada aynı şekilde yapılır. Omuzlarda ve kucakta Tevrat taşımak sevap sayılır. Gerek sivil, gerek askerlikte yemin Tevrat üzerine yapılır. Din bilgisi, tarih ve okuma kitaplarına Tevrat'tan seçilmiş metinler konulur. Tevrat hakkında tartışma ve eleştiriye kesinlikle izin verilmez. Okul çağındaki her öğrencinin bir Tevrat'ı vardır ve sınıflarda da ancak baş örtülü olmak şartıyla Tevrat okunabilir.
✽ ✽ ✽
Bir Yahudi’nin Resulullah’tan bir kaç dinar alacağı vardı, Hazret’ten o parayı istedi. Resulullah ; “Şimdi yanımda sana verecek bir param yoktur” buyurdu.
Yahudi: “Ey Muhammed! Paramı vermedikçe senden ayrılmayacağım!” dedi. Resulullah cevaben: “Bu durumda ben de seninle birlikte otururum!” buyurdu ve onunla birlikte oturdu; öyle ki öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını da orada kıldı. Ashab-ı kiram o Yahudi’yi tehdit etmeye başladılar. Resulullah onlara: “Onunla ne işiniz vardır?” diye sordu. Ashab: “Ya Resulallah! Bu Yahudi seni hapsetmiştir!” Resulullah : “Allahu Teala beni, bir zimmi veya başka birisine zulüm yapmak için göndermedi” buyurdu.
Gün yükseldiğinde Yahudi şöyle dedi:
“Allah’tan başka bir ilah olmadığına ve Muhammed’in de O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ediyorum; malımın yarısı Allah yolu içindir. Allah’a andolsun ki, sana karşı böyle davranmam, sırf senin Tevrat’taki vasfını sende görmem içindi. Ben senin Tevrat’taki vasfını okumuştum. Onda şöyle yazılmıştı: “Abdullah oğlu Muhammed Mekke’de dünyaya gelecektir, Taybe’ye (Medine’ye) hicret edecektir, sert ve katı kalpli değildir, sövmez ve çirkin söz ağzına almaz.” Ben Allah’tan başka bir ilahın olmadığına, senin de O’nun elçisi olduğuna şehadet ediyorum. Bu benim malımdır, Allah nerede emretmişse, onu orada harca.”
✽ ✽ ✽
İncil kelime olarak “müjde, âlim ve öğretici” anlamına gelir. İncil’e, Allah’tan Hz. İsa’ya indirildiği şekliyle inanmak imanın gereklerindendir. Fakat bugün İncil’in orijinal metni elde yoktur. Bozulmuş ve insanlar tarafından müdahaleye maruz kalmış şekli vardır. İncil, Ahd-i Cedîd (Yeni Ahit) denilen Hristiyan kutsal kitabının ilk bölümünü teşkil eder.
Tevrat Hz. Musa’ya yazılı levhalar halinde indirilmişti, İncil ise yazılı metin halinde nazil olmayıp, Kur’an-ı Kerim gibi Hz. İsa’ya şifahen vahyedilmiştir. Hz. İsa'nın sağlığında İncil, yazılı kitap hâline getirilmemişti. Çünkü İsa (as)'ın tebliğ süresinin 3 yıl gibi kısa bir zaman oluşu ve yaşadığı devrin şartları buna elvermiyordu. Hz. İsa’nın semaya yükseltilmesinden evvel kendisine iman eden havarîlerin sayısı on iki kadardı; çoğu da okuma-yazma bilmiyordu. Ayrıca ilk Hıristiyanlar, Hz. İsa’nın yakında geri döneceğini bekledikleri için İncil’i yazıya geçirme gereği duymamışlardı.
Hz. İsa’nın semaya yükseltilmesinden sonra hıristiyanlar sürekli onun geri döneceğini beklemişler, dönüşü gecikince hiç olmazsa akıllarında kalan İncil âyetlerini yazıya geçirme gayreti içine girmişlerdir. Ne var ki Hz. İsa’yı gören ve mesajını dinleyenlerin sayısı oldukça azalmıştı. Hz. İsa’nın semaya yükseltilmesinden 30-40 sene sonra İnciller yazılmaya başlanabildi.
Bu süre zarfında Hz. İsa’ya inananların sayısı artmış, Hıristiyanlık az da olsa başka milletlere yayılmıştı. Hz. İsa’nın tebliği kendisine ulaşanlar, hem kendi ihtiyaçlarını gidermek, hem de Hz. İsa’yı görmemiş olanlara onun mesajını ulaştırmak istiyorlardı. Bu nedenle, akıllarında kaldığı kadarıyla İnciller yazmaya koyulmuşlardır.
İncillerin sayısı çok fazlaydı. İncillerin sınırlandırılması, diğerlerinin sahte sayılması dördüncü asrı buldu. İznik Konsili'nde İnciller incelendi ve dört tanesi sahih, diğerleri sahte sayıldı. 400 İncil’den 396’sının okunması yasaklandı. Piyasadan İnciller toplatılarak imha edildi. Barnaba ve Ebionitler İncili sahte sayılan İnciller arasına dahil edildi. Halbuki bu İncillerde Hz. İsa’nın tanrı olmadığı, çarmıha gerilmediği, onun ancak Allah’ın kulu ve resûlü olduğu, ondan sonra bir peygamber geleceği ve Allah’ın bir olduğu bildirilmektedir.Kilisece kabul edilmiş dört resmi İncil; Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleridir. İlk üçü birbirlerine yakındır. Bunlara, "aynı bakış açısıyla yazılmış" anlamında "Sinoptik İnciller" denilir.
✽ 'Sana kitabı hak ile indirdi' cümlesi اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ الْحَيُّ الْقَيُّومُؕ cümlesinin haberidir. Haberin önemine binaen hükmü takviye için müsned fiil cümlesi olarak نَزَّلَ عَلَيْكَ şeklinde getirilmiştir.
✽ Ayrıca müsned tahsis ifade eder.
✽ Mefhumu lakabı: Yani 'kitabı Allah (cc) indirdi, başkası değil.' Kuran’ın şeytanın sözü olduğunu, kahinlik yoluyla geldiğini veya onu bir beşerin öğrettiğini söyleyen müşriklerin sözü batıldır.
✽ "Kitabı sana indirdi" cümlesinde عَلَى harf-i ceri istila manasıyla şunu ifade eder: 'Kitabı sana indirdi, sen adeta onunla iç içe bürünmüş bir haldesin.' İstiare-i tebaiyedir, çünkü عَلَى, müşahhas cisimlerin baştan aşağı kaplandığını, örtüldüğünü ifade için kullanılır. Kitabın Efendimizi tamamen hükmü içine aldığını, Efendimizin her an kitabın hududu içinde, ihatalanmış vaziyette olup, ona koşulsuz tabi olduğunu bildirir.
✽ Kitab'ın ال takısı ile gelmesi onun türünü gösterir, her yönü ile tam ve mükemmel kitap demektir. Sanki türün tamamı onda canlandırılmış, diğer fertlerdeki en mükemmel özellikler onda bir araya gelmiştir. O, taşıdığı özelliklerle 'Kitap' nevinin hepsini temsil edecek niteliğe sahiptir. Yani; mükemmel, yol gösteren, her asırda insana yol gösterecek tüm özellikleri üzerinde taşıyan kitap.
✽ Hak ile indirdi, derken harf-i cer مُلْتَبِساً بِالْحَقِّ şeklinde mahzuf hale müteallıktır. Hakka mülabesetinin manası, kapsadığı bütün manaların hakka şümullü olmasıdır.
✽ Daha önce geleni ‘بَيْنَ يَدَيْهِ / önündeki’ kelimesiyle ifade etmesi, onun kendinden önce gelmesi sebebiyledir. Sanki o önünde yürümektedir. (Tecessüm sanatı)
✽ ‘بَيْنَ يَدَيْهِ / önündeki’ kelimesi aslında iki el arası, demektir. Önce gelmiş kitaplar için, bu mecazi tabirin kullanılması şunu ifade eder: Kur'an, kendinden önce geçen kitaplara indirildiği şekilde tahrif edilmeden, önceki haliyle sıdk-ı bütün ile tasdik eden, adeta kucak açan, onların özetini içinde barındıran bir kitaptır.
✽ 'Önündekiler' ifadesi sıfatlı kinayedir. Kuran'dan önce geçen kitapları ifade eder.
✽ مُصَدِّقاً 'Tasdik edici'lik kitaba isnad edildi, isnad-ı mecaziden sebebe isnaddır. Çünkü Kur'an ayetleri, önceki kitaplarda geçen İlahi hakikatleri bildirir, ayetleri okuyan Nebi ve diğer insanlar da, önceden bildirilen hakikatlerin Kuran'da tekrar geçtiğini görür ve tasdik ederler. Kur'an, tasdik ediciliğin kaynağı, sebebidir. نَزَّلَ fiilinin tefil babından gelmesi tedricilik içindir. Kuran-ı Kerim yirmi üç yılda tedricen inmiştir.
✽ Kitap, Tevrat ve İncil'in zikredilmesi, itnabdan ıttıraddır.
✽ نَزَّلَ ile اَنْزَلَ arasında iştikak cinası, reddülaciz alessadri vardır.