6- O’dur ana rahminde sizi dilediği gibi şekillendiren. O’ndan başka ilah yoktur. O güçlü, işlerinde hikmet sahibi olandır.
Surenin isminden de anlaşılacağı üzere konu Hz. İsa ve hanedanı üzeredir. Hz. İmran, Meryem’in babası, Hz. Meryem Hz. İsa’nın annesi. Hz. İsa, bir taraftan öldürülmeye teşebbüs edilen, diğer taraftan ilahlaştırılan, babasız doğmasından dolayı ehli küfür ve nifakın iftiralarına maruz kalmış bir peygamber. Altı asır tartışmalara mevzu olan bu husus, Resûlullah’a da ulaşıp çeşitli sorularla konu açılmış, Cenâb-ı Zü’l Celal ayetler indirerek meseleyi aydınlığa çıkarmıştır. Bu ayet de onlardan biri.
Rahimlerde suretleri tasvir eden, istediği gibi yaratma kudretine sahip olan, kimini erkek-kimini kız, kimini siyah-kimini beyaz, her birini ayrı ayrı tarzda yaratan Yüce Allah, Hz. Âdem’i anasız babasız yarattığı gibi, Hz. İsa’yı da babasız yaratmıştır.
"Dilediği gibi şekillendirir" ifadesi; güzellik, çirkinlik, siyahlık, beyazlık, uzunluk, kısalık, azaların sağlıklı yahut herhangi bir noksanlıkta olması, saidlik ve bedbahtlık gibi hususları bildirir.
O, rahmin karanlıkları içerisinde hayranlık verici bünyeyi ve bu ilginç terkibi şekillendiren; onu gerek şekil, gerek tabiat ve gerekse nitelikleri bakımından çeşitli uzuvlardan meydana getiren Zât’tır.
Bu ifade, O'nun bütün mümkinâta muktedir olduğuna, ilmine işarettir. Cenâb-ı Hakk mahlûkatın hepsinin yararına olan şeyleri yaratmaya kadirdir.
Bu ayeti kerime 'İsa ilahtır' veya 'İsa Allah’ın oğludur' diyen Hıristiyanlara bir reddiyedir. Anne karnında tasvir olunan bir kişinin bu hali onun ilah olmasına manidir. Kendisi mürekkeb olup, halen mürekkeblikte devam ettiği ve kendisine fena (yokluk) arız olduğundan bu kişi -haşa- ilah ve ilahın oğlu olamaz.
Yine bu âyet-i kerime tabiatçıların görüşlerine de reddiyedir. Çünkü tabiatçılar tabiatı mutlak kahhâr (herşeyi yapan güç) olarak kabul ederler.
Tasvir, planlamak, şekil vermek demektir. Allahu Teâlâ birbirleriyle tanışmaları için varlıkları değişik surette yaratan, eşyanın görünümlerini dilediği şekil ve biçimde düzenleyendir.
Bünyenin bir kısmı kemik, bir kısmı kıkırdak, bir kısmı atar ve toplar damarlar ve bir kısmı da kaslardan oluşur. Allahu Teâlâ, bunları birbirine, en güzel ve en mükemmel bir biçimde ekleyerek, tenâsüb içinde telif etmiştir. Bu da, O'nun kudretine delâlet eder.
'Erham' rahim kelimesinin çoğuludur. Kökü de, "rahmet" kelimesinden gelir. Aynı anneden doğmak, kardeşlerin birbirine merhamet edip şefkatli davranmalarının sebebidir. Bu sebepten dolayı bu uzuv, "rahim" diye adlandırılmıştır.
Bu azaya 'rahim' denmesi, bebeğin her ihtiyacının onu rahat ettirecek şekilde yaratıldığını, ona çok merhamet edildiğini beyan eder.
"Suret (şekil)" kelimesi ise birşeyi meylettirmek anlamındaki 'صار' fiilindendir. "Suret" belli bir şekle ve belli bir konuma benzemeye meyleden şeyin adıdır.
Cenin anne karnında önce bir et parçası halindedir. Sonra ona bir şekil ve biçim verilir. İşte tasvir bu aşamada ortaya çıkar. Bu evrede insanın tanınıp, başkalarından ayrılacağı sureti kendisine verilir.
✽ ✽ ✽
Kur'ân okuyucuları İbrahim b. Edhem'in bildiği hadislerin bir kısmını dinlemek üzere bir araya geldiler. İbrahim b. Edhem onlara şöyle dedi:
- Beni meşgul eden dört şey vardır. Bunlarla uğraştığım için hadis rivayet edecek vaktim olmuyor.
- Seni meşgul eden şeyler nelerdir? dediler; şu cevabı verdi:
- Birincisi: Yüce Allah'ın "Bunlar cennetliktir, bunlar da cehennemliktir aldırış etmiyorum" buyurduğu Mîsâk Günü… İşte bu ayrımın yapıldığı vakit, ben bu iki kesimden hangisinde idim, bilemiyorum.
İkincisi: Rahimde bana şekil verildiği zamanda rahimler üzerinde görevli olan melek: "Rabbim, bu bedbaht mıdır yoksa said midir?" diye sorduğu an… O an cevabın ne olduğunu bilemiyorum.
Üçüncüsü: Ölüm meleği ruhumu kabzedeceğinde: "Rabbim, küfür ile birlikte mi iman ile birlikte mi ruhunu kabzedeyim?" dediği an.. Ona cevap verileceğini bilemiyorum.
Dördüncüsü: "Ey günahkârlar, siz bugün ayrılın!" (Yâsîn, 59) buyrulacağı an… O an ben iki kesimden hangisi arasında olacağımı bilemiyorum. İşte beni meşgul eden dört husus budur.
✽ ✽ ✽
Tasvirin yasaklanması
Bu ayeti kerime mefhum-u muhalifiyle, Tasvir eden sadece O'dur, O'ndan başka kimse tasvir edip suret veremez, manasındadır.
Dinimizde resim ve heykel yapmak yasaklanmıştır. Hz. Ayşe bir defasında üzerinde suretler bulunan bir çarşaf kullandığını, Efendimizin bunu görünce kızarak yırttığını söylemiştir. Efendimiz Hz. Aişe'ye şöyle demiştir:
✦ "İnsanlar arasında kıyamet günü azabı en şiddetli olan, Allah'ın yarattıklarına benzer şeyler yapanlardır." Hz. Aişe o perdeyi kesti, ondan bir-iki tane yastık yaptılar.
✦ Allah'ın yanında azabı en şiddetli olan insanlar tasvircilerdir. Hadis-i Şerif -Müslim-
✦ Şu suretleri yapanlar kıyamet gününde azap görürler ve kendilerine 'yaptığınız suretlere can verin' denilir. Hadis-i Şerif -Müslim-
✦ Her musavvir cehennemdedir. Musavvirin, tasvir ettiği her surete kıyamet gününde Allah hayat verir de o canlı suret cehennemde kendini yapana azap eder. Eğer sanatına devam etmek zorunda isen ağaç resmi ve canlı olmayan vucut kısımlarının resmini yap. Hadis-i Şerif -Müslim-
✦ Hz. Aişe naklediyor: Resulullah evinde üzerinde haç bulunan bir şey bırakmazdı, onu bozar veya keserdi. Hadis-i Şerif -Buhari-
✦ Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: Benim yarattığım gibi yaratmaya çalışan kişiden daha zalim kim vardır? Haydi onlar yoktan bir zerre yaratsınlar yahut bir habbe meydana getirsinler veya bir arpa tanesi yaratsınlar. Hadis-i Şerif -Müslim-
✦ Melekler, köpek ve tasvirlerin bulunduğu eve girmez. Hadis-i Şerif -Müslim-
✦ Cebrail (as) Resul-ü Ekrem'in yanına girmek için izin istedi. O da 'girin' buyurdu. Cebrail 'Nasıl gireyim, evinde birtakım at ve insan şekillerinin üzerinde bulunduğu bir perde asılıdır. Ya bu resimlerin başlarını koparmalısınız yahut bu perdeyi indirip yere sermelisiniz' dedi. Hadis-i Şerif -Buhari-
Ana rahminde yaratılış
✦ Muhakkak birinizin hilkati (yaratılışı) annesinin batnında kırk gün içinde toplanır. Sonra şunun misali alaka (yapışkan bir kan pıhtısı) olur. Sonra şunun misali bir mudğa (bir çiğdemlik et) olur. Sonra Allah (cc) kendisine dört kelime ile bir melek gönderir ve yazılır:
1. Rızkı yazılır.
2. Eceli yazılır.
3. Ameli yazılır yani şaki mi olduğu yazılır.
4. Said mi olduğu yazılır. Hadis-i Şerif
✦ Muhakkak Yüce Allah ceninin kemiğiyle kıkırdaklarını erkeğin menisinden, onun yağ ve etlerini de kadının menisinden yaratır. Hadis-i Şerif
Günümüzde tıbbın ilerlemesiyle anne karnında iken bebeğin hastalıkları tesbit edilebilmekte, ameliyat dahi yapılabilmektedir. Bu gelişmeler hayranlıkla izlenir, insan aklının ve ilmin ilerlemesi olarak düşünülür. Oysa, asıl düşünülüp, hayran olunacak zat, o rahme hayat sahibi, can taşıyan küçük bebeği yerleştirip, her azasını mükemmel şekilde tasvir eden Allahu Teâlâ'dır.
İnsan doğmak insana ilahi bir ihsandır
İnsan doğan kaç kişi, ölürken de insandır? C. Numanoğlu
Rahimlerdeki tasvir
Bir insanın anne karnında yaratılışı, sayıya gelmeyen binlerce faktörün rol aldığı ve binlerce sürecin arka arkaya hatasız işlediği açık bir mucizedir.
Her meyvenin olgunu makbul olduğu gibi, insanın yaratılmasına vesile olacak yumurta hücresinin de olgun olması gerekmektedir. Yumurta hücreleri, kız çocuklarının vücudunda -onlar henüz doğmadan- bol miktarda depolanır, fakat depolanan yumurta hücreleri zaman içinde çok azalarak, ancak 400–500 tanesinin kalır. Yeni bir insana temel olabilmek için beklemeye alınan yumurta hücresi daha baştan seçilip hazırlanmaktadır. Bu 400–500 yumurta hücresi, büluğ çağından itibaren olgunlaşır ve sperm hücresini beklemeye başlar.
Genç kızlarda ilk yumurtanın bir yavruya vesile olabilecek özelliği kazanması 12–15'li yaşlarda olur. Sıcak ve güneşli coğrafyalarda bu durum daha erken yaşlarda olurken, az güneş gören soğuk bölgelerde daha ileri yaşlarda gerçekleşir.
Son 20 yılda, hormonlu etlerin yaygınlaşması ve Tv'lerde seyredilen müstehcen sahneler, kız çocuklarının daha erken yaşlarda (8– 9) ergenliğe ulaşmasına ve olgun yumurtalar üretmesine yol açmaktadır. Yumurtalıktaki yumurtaların bitmesi ve yaşlılığın başlaması, 45–50'li yaşlarda gerçekleşmektedir.
Bir yumurtanın olgunlaşmaya başlamasından -sperm tarafından aşılanmadığı takdirde- ölmesine ve yeni bir yumurtanın devreye girmesine kadar geçen süre 28 gündür.
Birbirine zıt özellikler taşıyan yumurta ve sperme farklı vazifeler yüklenmiştir. Sperm hücreleri, uzun kuyruğu olan şişman ok görünümündedir. Yumurta hücreleri ise tekdüze değil, farklı şekil ve büyüklüktedir. Olgunlaşmış yumurta hücresine bir kerede 200–400 milyon sperm hücresi gönderilir; ancak bunun milyonda biri (% 0,00001) yumurtaya ulaşabilir. Spermler yumurtaya ulaşmak için dakikada 2–3 mm. hızla koşuya başlar. Yaklaşık 40–60 dakikada yumurtaya ulaşırlar. Yumurta henüz yumurta borusuna girmemişse, spermler burada 1–3 gün kadar aşılama kabiliyetlerini koruyarak kalabilirler. Spermin yumurta hücresine girip iki hücrenin kaynaşması 24 saat kadar bir süreyi kapsar.
İnsan yumurtası jelimsi bir kılıfın içinde saklanır. Bunun altında yumurtayı dıştan çepeçevre kuşatan sağlam ve koruyucu bir dış zar bulunur. Bu koruyucu zarın üzerinde ise anahtar ve kilit mantığıyla fonksiyon gören glikoproteinler bulunur. Yarışa katılan milyonlarca spermden sadece birkaçı bu zara ulaşabilir. Yumurtayla buluşamamada sperm sayısının azlığı kadar, spermin bu zarı delememesinin de payı vardır. Bu zar üzerindeki proteinlere ve lipidlere tutunan özel bir şeker molekülü yer alır. Yumurtayı yapışkanımsı kılar ve spermin yumurtaya tutunmasına yardım eder.
Adeta limana giriş kapısı gibi çalışan glikoproteini, spermin yumurtanın içine girmesinde yardımcı rol oynar. Bu proteine bağlanamayan bir spermin zardan içeri geçebilme şansı yoktur. Bu proteine bağlandığında spermin içinde meydana gelen kimyevî değişiklik enzim salınımını tetikler. Enzimlerin serbest kalmasıyla zar parçalanır ve sperm içeri girer.
Yumurtanın dış zarı üzerinde kilit gibi çalışan bağlanma proteini, döllenmenin hemen arkasından, yumurtanın salgıladığı bir enzimle parçalanır. Böylece yumurta yeni bir sperm kabul etme fonksiyonunu kaybeder. Bu enzim olmasaydı, spermler yumurtaya tutunmaya devam edeceğinden, yumurta birden fazla spermi kabul edecek ve neticede embriyo ölecekti.
Üreme; sadece bir spermin bir yumurtayla buluşabildiği bir yarıştır. Spermler bu süreci hızlandırmaya, yumurta ise yavaşlatmaya çalışmaktadır. Yumurtanın kapıya kadar ulaşabilmiş spermler içinden uygun olanı seçmek için zamana ihtiyacı vardır. Bu seçimden sonra da, içeriye sadece onun girmesini sağlayıp diğerlerinin girişini bloke etmesi gerekmektedir. İşte bunun başarılı şekilde tamamlanmasının bir yolu, yumurtanın zarı üzerinde bulunan spermi tanıyıcı reseptör proteinlerinin yapısında meydana gelen küçük ama seçici rol oynayan yüzey değişikliklerine yol açan mutasyonlardır.
Bu dönemde rahimde gerekli hazırlıklar yapılır. Rahime kan hücum ederek dinç tutulması sağlanır, hamileliğin başladığından haberdar edilir. Bu arada rahme doğru yüzer şekilde ilerleyen bir hücre yığını konumundaki yumurta da, adeta varlığını ilan edercesine mesaj sinyali göndermeye başlar. Bu mesajlar, cenin için gerekli olan tuzları, demir, kan ve vitaminleri temin etmesi için annenin vücudunu hazırlar. Annenin yumurtalığına ulaşarak burada bir başka hormonun daha salgılanması işlemini başlatır.
✽ ✽ ✽
Kürtajın yapılma safhaları hassas aletler ve ultrasonla filme çekildi. Kürtajı yapan, evli olmayan, genç bir doktordu. İki ayrı kürtaj kliniğinde çalışıyordu ve 10.000’e yakın kürtaj yapmıştı. Filmi seyretti, editörlüğünü de yaptı. Ama odadan çıktıktan sonra bir daha kürtaj yapmadı. Kamerayla çekim yapacak kadın da kürtajı kuvvetle savunan bir feministti. Ancak kendi eliyle görüntülediği filmi seyrettikten sonra kürtajla ilgili konularda hiçbir tartışmaya katılmadı.
Filmde, önce bebek ana rahminde rahatça hareket ederken görüntüleniyor. Kürtajı yapan kişi rahme müdahale ettiği zaman çocuk bir an dona kalıyor. Müdahalenin aksi istikametine, rahmin diğer tarafına doğru kaçmaya çalışıyor. Kalp atışları 140’tan 200’e çıkıyor. Kürtaj yapan kişi çocuğu ararken çocuğun dehşetle ağzını açtığını görüyorsunuz. Sonra kürtaj yapan el ona doğru uzanıyor, çocuğun ağzı öylesine açılıyor ki; çığlık atışını filmde görebiliyorsunuz. Kürtaj yapan kişi onu başından tutuyor ve başını vücudundan ayırıyor. 12 haftalık bebekten geriye birkaç doku artığı kalıyor.
Bu; kürtaj çeşitlerinden sadece biridir. Kürtaj yapanla anestezi uzmanı arasında gizli bir dil vardır. Baş bir numara olmak üzere çocuğun vücudu numaralandırılıyor. Anestezi uzmanı kürtaj yapana soruyor: Bir numara çıktı mı? Bitirdik mi?”
✽ ✽ ✽
Kendisi için hazırlanan bu güvenli yere doğru ilerleyen yumurta, (zigot) bölünerek çoğalmaya devam eder. Her 30 saatte bir bölünme gerçekleşir. 2, 4, 8, 16 olarak bölünen hücreler bir süre sonra küçük bir küme oluşturarak, fallop tüpünden rahme doğru yavaşça yol alır.
Fallop tüpündeki hücreler yüzeylerinde silya isimli tüycükler taşırlar. Embriyonun fallop tüpünden rahme doğru yol alması için yüz binlerce hücrenin senkronize olarak silialarını aynı yöne hareket ettirmeleri gerekmektedir. Çok kıymetli bir yükü taşır gibi, yumurta hücresini gitmesi gereken yöne doğru taşırlar. Spermi yumurtaya doğru iterek döllenmenin gerçekleşmesini sağlayan dalgalanma hareketi, bu kez ters istikamette yumurtayı rahme taşır.
İkinci evre, toplam 5.5 hafta sürer. Bu evrede hücre tabakalarından bedenin temel organ ve sistemleri ortaya çıkar.
Embriyonun gelişiminin sekizinci gününde hücreler farklılaşmaya başlayarak iç ve dış olmak üzere iki tabaka haline gelirler. İç hücreler embriyonun tüm yaşamı boyunca sahip olacağı hücreleri oluşturur. Dış hücreler ise insanın sadece doğumuna kadar, yani 9 ay boyunca, anne karnındaki yaşamına yardımcı olacak hücrelerdir.
Nasıl olmaktadır da milyarlarca farklı hücre, DNA'daki dev bilgi bankasının içinden kendisini ilgilendiren kısmı bulmakta ve ona uygun olarak yapısı değişmektedir? Gözü göz yapan hücreler, nereye kadar gözbebeği yapıp retinayı, göz kaslarını, veya göz merceğini hangi büyüklükte ve hangi yapıda üretip sonra da bu üretimi hangi aşamada durdurmaları gerektiğini nasıl anlamaktadırlar?
Bir hücre beyin hücresi olmak üzere değişirken sinir sistemini, beynin beslenmesini, oksijen alıp vermesini, tüm vücuda sinirlerle bağlantı kurması gerektiğini, beynin bir kısmının görme, bir kısmının duyma, bir kısmının hissetme gibi türlü özelliklere göre ayrılması gerektiğini nasıl ve neden hesaba katmaktadır?
Belli hücreler beynin zarar görme ihtimalini göz önünde bulundurup onu çevrelemekte, doğum sırasında oluşabilecek olumsuz şartları değerlendirip ona göre bir yapı oluşturmaktadırlar. Peki ama hücreler nasıl böyle "ileri görüşlü" davranışlarda bulunmaktadırlar?
Ardı arkası kesilmeyecek bu ve benzeri sorular belki de yeryüzünün ve hatta kâinatın her bir zerresi için sorulabilir ve sorulmalıdır.
Rahimdeki bu yeni yaratılışla ilgili bir diğer ilginç nokta da; annenin bağışıklık sisteminin embriyoya zarar vermemesidir. Normalde farklı genetik yapıda embriyoya karşı mutlaka bir savunma reaksiyonun gelişmesi gerekirdi.
Daha embriyo rahim duvarına tutunmadan önce, rahmin civarında oluşmaya başlayan trofoblast hücreleri, bir tür filtre oluştururlar. Savunma hücreleri bu filtreyi geçemezler ve embriyo da savunma hücrelerinin saldırısından korunmuş olur. Bu hücrelerin bazıları da, oksijen ve besin maddelerinin embriyoya ulaşmasına yardımcı olur. Rahim duvarındaki kılcal kan damarlarının çeperlerini parçalayacak enzimler üretirler. Bu şekilde annenin kanının embriyoya yapacağı basınç da azaltılmış olur.
Üçüncü dönem sekizinci haftadan itibaren başlar ve doğuma kadar sürer. Bir önceki dönemden ayırt edici özelliği ceninin yüzü, elleri ve ayaklarıyla artık insan görünümüne sahip bir canlı olmasıdır. Başlangıçta 3 cm. boyunda olan ceninin tüm organları ortaya çıkmıştır. Sonuçta tek bir hücreden başlayıp yüz trilyon hücre sayısına ulaşan mükemmel ve o kadar da kusursuz bir canlı yaratılmaktadır.
✽ ✽ ✽
İnsanoğlu vahşetini kürtajdan arta kalan ceninlerin kullanımıyla da sergiliyor. Kozmetik firmalarının ürünlerinde kürtajla alınmış bebeklerin ceninleri kullanılıyor. Başta Fransa’da kullanılmak üzere, birçok üçüncü dünya ülkesinden getirilen kürtajla alınmış bebekler, kozmetik firmalarına satılıyor.
Kozmetik sanayiinin imparatoriçesi kabul edilen Yahudi asıllı Helena Rubinstein’in ürünlerinin reklâmlarında ‘cildin genç ve yaşayan hücrelerle’ güzelleştiği belirtiliyor. Fakat bu ürünlerin yapımında kullanılan collagen adlı maddenin ceninden elde edildiği ya bilinmiyor ya da bilmezlikten geliniyor. Zavallı güzellik düşkünü insanlar da ciltlerinin güzelliği için kullandıkları kozmetik ürünlerinin mayasında, katledilen bir hayatın var olduğunun farkında bile değiller.
Araştırmalar, Türkiye’nin gizli cenin cenneti olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye’nin en büyük doğum hastanesi olan Ankara Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Hastanesi’nde çalışan üst düzey bir yetkili, kürtajla alınan ceninlerin kozmetik firmalarınca satın alındığını söyledi. Adının açıklanmasını istemeyen yetkili, kozmetik firmalarının kürtaj yapılan tüm hastahanelere eleman gönderdiğine dikkat çekerek, bu elemanların ceninleri satın alma işlemini son derece gizli yürüttüklerini ve bu ticaretten hastanelerin oldukça yüklü bir gelir elde ettiğini kaydetti.
✽ ✽ ✽
Allah (cc), zâtında birdir; O’nun yarattığı ve ayakta tuttuğu bir mahlûk, O’na denk olamaz.
Sıfatlarında birdir; hiçbir sıfatının benzeri başkasında yoktur. Mahlûkatta, bilhassa insanlarda O’nun sıfatlarının benzeri değil, izleri ve nişâneleri vardır.
İşlerinde birdir; her şeyi yaratmakta, tedbir ve idârede hiçbir yardımcıya ihtiyacı yoktur.
İsimlerinde birdir; Esmâ-i Hüsnâ’sından hiçbir isminde hakiki mânâsıyla benzeri yoktur.
Hükümlerinde birdir; hâkimiyet münhasıran O’nun şânıdır. Sevabı, ikâbı, helâli, haramı tâyin etmek, ancak O’na mahsustur. ‘Şu haramdır, şu helâldir’ demeye O'ndan başka kimsenin selâhiyeti yoktur. Bu hususlarda Allah’a denk bulunabileceğini kabul etmek, şirktir.
Allah Kıyamet gününde insanları bir araya topladığında bir münadi şöyle seslenecektir:
"Her kim Allah için işlediği bir amelde herhangi birisini ortak koştu ise gitsin onun sevabını Allah'tan başkasının yanında alsın. Şüphesiz Yüce Allah ortaklar arasında ortaklığa en muhtaç olmayandır." Hadis-i Şerif
Her şeyin sebebi sadece Allah'tır. Her şey doğrudan doğruya O'nun sonsuz ilim ve kudretinin eseridir. Sebepler sadece görünen bir perdedir, onların hakiki bir tesiri veya gücü yoktur.
İmtihan sırrı gereği, sebepler bir perde olarak yaratılmıştır. Gerçekte her işi gören, her şeyi yaratıp, tertip eden kudret, hikmet ve rahmet-i ilâhiye'dir.
Sebep-netice münasebeti, elektrik düğmesi ile lâmbadaki ışığa benzer. Düğme çevrilince lâmbanın ışık vermesi, ışığın düğmeden geldiği mânâsına gelmez. Sadece, elektrik tertibatını kuranın sistemini gösterir. Işık düğmeden değil, elektrik santralinden geldiği gibi, varlıklar da maddî sebeplerden değil, sonsuz kudretten gelir. Işığı açmak için düğmeye basmak gerektiği gibi, İlâhî nimetlere mazhar olmak için de, sebepler düğmesine basmak gerekir. Ancak, ışığı düğmeden bilmek ne kadar saçmaysa, nimetleri de onları getiren maddî sebeplerden bilmek ve asıl değeri onlara vermek o kadar saçmadır.
Nimetin kaynağı Mün'im (cc), rızkın kaynağı olarak Rezzak (cc), şifanın kaynağı Şâfi-i Hakiki'dir.
'Aziz' kuvvet ve galebe sahibidir. Kavi ve daima galiptir, hiçbir şekilde ve hiçbir kuvvet tarafından yenilmesi mümkün değildir. Fakat hikmeti icabı çok defa zalimleri cezalandırmakta acele etmez, bazılarını da ahirete bırakır.
“Aziz” mağlub edilemeyen, yenik düşürülemeyen gâlib demektir. Cezalandırma hususunda tam ve mükemmel bir kuvvetin bulunduğuna işaret eder.
Bu mübarek isim, kuvvet, izzet, onur ve şan ifade eder. O, her işinde, her emrinde daima galiptir. Eşi, benzeri, saltanatının bir misli yoktur. Zat-ı Akdesi her şeyin fevkindedir.
O dilerse bir lahzada dünyanın başına binlerce külah geçirir. Bir anda bulutlardan yağmur yerine ateşler akıtır. Toprakta güller bitirir. İbrahim’e ateşi gülistan eder. O’nun muradına karşı kimse duramaz.
Bir zalimi kahretmek istese elinden kurtarmak imkansızdır. Bir garibi aziz etmek dilediğinde ona da hiçbir mani olamaz.
Bir şeyi takdir ve murad edince, artık O’nun önüne duracak hiçbir güç yoktur. Saniyenin binde biri kadar kısa bir zamanda dahi muazzam varlıkları meydana getirir. Yahut var olanları yok edebilir. İnsanların orduları, güçleri ne kadar çok olursa olsun, zamanla elden gider, mağlup olur. Fakat Allah (cc) asla değişikliğe uğramaz. Kuvvetinden, saltanatından bir şey eksilmez.
Cihan tarlasından başak toplayan hiçbir insan yoktur ki, gün gelsin de mağlup olmasın. En kudretli hükümarlar bile acze düşer, tahtı, saltanatı elden gider. Aziz ve Celil olan Allah (cc) ise, her zaman galip, her zaman kudretlidir.
Kula gerekenler:
• Bütün heveslerine galip olmak
• Kazancını helal yoldan temin etmek
• Hududu aşmamaya çalışmaktır.
Allah azizdir, zelil olan, himmeti deni (alçak), nazarı noksan kişi O'na yol bulamaz.
Günde doksan dört ‘ya Aziz’ çekilince düşmanlara galip gelinir. Hak katında aziz olur, hiçbir vakit zillete düçar olmaz.
Esmaül Hüsna ile duanın adabı:
1- İtikadı tam olarak Cenab-ı Hakk’a yönelmek
2- Bedende, elbisede ve mekanda temizlik
3- Sabah namazından evvel veya sonra müteakiben okumak
4- Kıraat esnasında adap üzere oturmak
5- Esmaül hüsnada ismin hesabı sağir ile kendine mahsus olan miktarına riayet etmek suretiyle okuyarak dua etmek.
6- Okunan ismin evveline ‘ya’ nida harfini ilave ederek ‘ya Allah' ‘ya Rahman’ şeklinde okumak.
'Hakim' hüküm ve hikmet sahibi demektir. Allah'ın yarattığı herşey, ilminden ve hikmetinden meydana gelmiştir. İlmi ve hikmeti bütün kemal sıfatlarını içermektedir.
'Hakim' hükmünde ve yönetiminde yanılmayan, peygamber göndermek dahil bütün fiillerinde uygun olanı yapan, hiçbir hatası olmayıp daima isabet edendir. Allah, bilmeden, gafletle veya isabetsiz bir şekilde hükmetmez. O insanlarda görülen bu vasıflardan münezzehtir.
Allah’ın buyrukları ve yasakları hep hikmettir, kullar için hayır ve menfaat kaynağıdır. Bu buyruklar, kitap ve sünnetin tarifine göre ifa edilirse, hayır ve menfaat husule gelir. İnsanlık her an terakki eder. İfa edilmezse hayır ve menfaat kesilir, terakki de durur.
Allah’ın yasak ettiği şeylerin her biri insanlar için birer afettir. Bu afetleri haram kılan ve helali yaratan Allah’tır. Onları yapabilecek kuvvet ve kudreti veren de O’dur. Bunun hikmeti imtihandır. Bu imtihanla herkes kendi kıymetini ve insanlar birbirlerinin sadakat derecelerini öğrenir. Yoksa Allah yasaklara riayet edenle etmeyeni daha onları yaratmadan önce bilmektedir.
Hikmetin içinde adalet, rahmet, ihsan, kerem ve musavvir sıfatları da mevcuttur. 'Hakim' kanun koyan, hükmeden anlamına da gelir. Hukuki hükümlerin yaratıcı kaynağı anlamında tek hakim Allah'tır. İslam hukukunda hüküm vermek ancak Allah’ındır.
Hikmet, bir şeyi yapanın onu niçin yaptığıyla alakalıdır. Yani hikmet, yapanın yapma amacıyla ilgilidir. Bir amaç için yapmayan kimse hikmet sahibi değildir. Hikmeti kabul etmeyen, Allah’a tam anlamıyla hamd edemez. O’nu eksikliklerden münezzeh tutamaz.
Vücudumuza ibretle bakarsak görürüz ki, her azanın bir hizmeti vardır ve her şey yapacağı hizmete uygun yaratılmıştır. Hiçbir şey hizmetinde aksaklık göstermez, sui istimal yapmaz. Azaların birbirine uygunluğu sayesinde menfaat-i müştereke meydana gelir.
Menfaat-i müştereke, eceli tamamlayıncaya kadar ferdin yaşaması için vücutta ayrı ayrı hizmet gören unsurların birleştiği müşterek hedeftir. Bunu sağlayan, vücuda gıdanın alınması, zararlı maddelerin dışarı atılmasıdır. Bu tertip ve nizam bütün kainatta da böyledir. Kainatın her cüzü sadakatle yapmakta olduğu vazifeyle, mensup olduğu kül’ün selametini temin eder. Bu kanunlar ve hikmetler ihata edilemeyecek kadar derin ve çoktur.
'Hakim' kelimesi Kuran’da doksan yedi yerde geçmektedir. Bunlardan beşi Kuran’a nispet edilmiştir, ‘Lehinize veya aleyhinize hükmeden, hiç tutarsızlığı ve çelişkisi bulunmayan’ manasındadır.
'Hakim' kelimesi Allah’ın ismi olarak hiçbir ayette tek başına zikredilmemiş, bir çok yerde ‘yenilmeyen, yegane galip' manasındaki 'Aziz' ismiyle, yine bir çok ayette ‘hakkıyla bilen' anlamındaki ‘Habir’ ve ‘Vasi’ ile, ayrıca izzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce anlamındaki ‘Aliy’, ‘övülmeye layık olan’ Hamid; 'kulların tevbelerini kabul eden' manasında Tevvab’la birlikte kullanılmıştır.
5.6. ayetler arasında şöyle bir irtibat vardır:
Allahu Teâlâ Mahlukatı ezelde dilediği şekilde takdir edip, işlerini dilediği şekilde tedbir etmiştir. Yerleri gökleri yaratmış, orada mahlukatı dilediği şekilde yaratıp yaymıştır. Ne yerde ne gökte O’na hiçbir şey gizli kalmaz. Yine O, anne karnında üç karanlık içinde çocuğu şekillendirendir. Anne karnının üç karanlığı içinde o çocuğu şekillendiren Allah (cc)’a hariçte hangi şey gizli kalabilir?
Nasıl ki bir cenin, anne karnında olgunlaşıp tamamlanıncaya kadar üzerinden kırk günlük dönemler geçer, Evliyanın erbeîn denen kırk günlük çile dönemlerinde müridi terbiyesi de böyledir. Ana rahminde dokuz ay boyunca merhale merhale tam bir çocuğa dönüşen cenin gibi, müridin kemale gelmesi de, uzlet ve halvete çekilip, makamdan makama geçmesiyle mümkündür.
Bu ayeti kerimede şu işaretler vardır:
Allahu Teâlâ hazretleri ana rahmine düşen bir nutfeyi erbain (çile ve kırklar) ile insan suretinde tasvir ettiği gibi ricaullah (ehlullah) dan birinin velayet sulbünden sadık müridin kalp rahmine düşen irade nutfesinin de gelişmesi ve manevi tekamülü böyledir.
Mürid şeyhin velayet tasarruflarına teslim olur. Şeyh rahimlere müvekkel olan melek mesabesindedir. Şeyhin emrine muvafık olarak müridin zahiri ve batıni hallerini zapt eder. Şeyh müridi için halvet ve uzleti seçer ki kendisinden sert kaba ve hoşgörüsüz bir hareket meydana gelmesin. Veya henüz cenin halindeki müridden garip bir koku duyar. Bu da nutfenin sukutunu (düşmesini) ve fesadı gerektirir. Bütün bunlar şeyhin emri ve tedbiriyle olur.
Allahu Teâlâ, Hakk'ın teyidiyle kuvvetlenen (mürşidi kamil olan) şeyhlerin velayet tasarrufuyla şartlarına uygun olarak, her bir erbain geçtiğinde onları halden hale çevirir, bir makamdan diğer bir makama nakleder. Ta ki hazairul kudus (cennetin temiz bahçelerine) ve ünsiyet bahçelerine dönünceye kadar bu tasarruf devam eder.
Erbain (çile ve kırklar) kademinin ilkiyle birinci makama ulaştığında kalp rahminde ceninin yaratılışı gibi, kırklar makam ve ayağına vasıl olur. Bu onu yeryüzünde Allah’ın halifesi kılar. Evliya evladına üflenen ruhun üfürülmesine hak kazanır. İşte bu ruhul kudüstür.
Kendisine ruh üflendiği zaman vaktinin Âdem'i olur. Hilafeti sebebiyle bütün melekler kendisine secde ederler.
'O’ndan başka ilah yoktur.' Ki o başka ilah bir şey yaratsın da (haşa) o Allah (cc)’a gizli kalsın. O’nun takdiratında, tedbiratında bir noksanlık yapabilecek, her hangi bir şeyde bir ihmale, eksikliğe yol açabilecek O’ndan başka hiçbir ilah yoktur.
O Aziz’dir; hükümlerinde eksiklik yapılamaz. Hakim’dir, ezelden ebede olan biten her şeyde bir hikmeti vardır.
✽ Müsnedin ileyh هُوَ, müsned de الَّذٖي şeklinde ism-i mevsul geldi. Haberin şanını bildirir.
✽ ‘كَيْفَ’ istifham manasında değildir, keyfiyetin şanına delalet eder, lügatteki aslında, mâvuzıa lehinde kullanılmıştır.
✽ ‘كَيْفَ يَشَٓاءُ‘, ’يُصَوِّرُكُمْ -Nasıl dilerse, sözü için mefulu mutlaktır. Takdiri; ‘حالُ تَصْوِيرٍ يَشاؤُها’/ tasvirini dilediği halde, şeklindedir.
✽ ‘O’ndan başka ilâh yok. O güçlü (hükmünde galip olan) işlerinde hikmet sahibi olandır’ cümlesi, geçen hükümleri takrir için itnabtan tezyildir.
✽ ‘يُصَوِّرُكُمْ kelimesi, tefil babından, teksir ifade eder. Mefulde çokluk anlamıyla her ananın rahminde, her insanda ayrı ayrı pek çok tasvirde bulunur. Yüz, el, eyak vb. pek çok azayı, binlerce hücreyi, damarı, sinirleri şekillendirir. Tefil babının diğer manalarından, oluş zamanıyla düşünürsek, bu tasvirin her biri, kendine mahsus zamanda olur. Ceninin saçının çıkması, kalbinin atması hep ayrı ayrı zamanlardadır.
Tefilin izale manasıyla, isterse tam tasvir tamamlanmadan ana karnında ceninin hayatını sonlandırır.
Erişme, bir yere varma manasıyla, cenin tam olarak yaşama şartlarına erinceye kadar ana karnında muhafaza edilir.
✽ 'Rahimlerde' في harf-i ceriyle, istiare-i tebaiyedir. Anne rahmi, derin bir mekana benzetilmiş. Bebek orada canlanır, beslenir, barınır, korunur, hem de cennet evi gibi; yer, içer ama dışarı çıkma ihtiyacı duymaz. Orada yüzer. Bu azaya 'Rahim' ismi, Allahu Teâlâ'nın 'Rahim' ismiyle aynı kalıptandır, iştikakları aynıdır. Bu da rahime yaban ellerin değip bebeği ordan almanın yasak olmasına, bebeğin alınmasının esma-i ilahi'ye yapılmış bir tecavüz kadar menfur olduğuna işarettir.
✽ 'O Aziz'dir' lazım, melzumu;
1- Rabbinin gücünü bilip, onu hatırından çıkarmayan, O'nu müşahede imkanı bulur. Bu durumda kul günahlardan uzaklaşır, yararlı şeylerle meşgul olur. Nefsiyle değil Rabbiyle olur.
2- O Aziz'dir, sevk ve idare O'nun elindedir. Onun himaye ve koruması olmadan korunamayacağını, O'nun yardımı olmadan başarılı olamayacağını unutmamalıdır. Takdire razı olmalıdır.
3- Aziz O'dur, her türlü kemal, izzet O'nundur. Kul kendi muhtaçlığını, zelilliğini, ayıbını fark etmeli, O'nun izzetini müşahede etmeli, izzeti O'na vermelidir.
4- O'nun izzetini düşünüp, tevbekar olmalı, kendisini küçük düşüren günahlardan sakınmalıdır.
✽ 'O Hakîm'dir' lazım; melzumu;
1- Sizler O'nun hikmetini anlayın, anlamadığınız yerde kendi eksiğiniz olduğunu, O'nun her işinde hikmet bulunduğunu bilin.
2- Anne karnındaki bebeğin her hali bir hikmettir. Siz anlamadan müdahalede bulunmayın.
3- Eğer bebekte bir noksanlık, farklılık varsa bu da O'nun hikmetindedir, itiraz etmeyin.