Sureler

Göster

Âl-i İmrân Sûresi 9. Ayet

رَبَّنَٓا اِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لَا رَيْبَ فٖيهِؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُخْلِفُ الْمٖيعَادَࣖ

9- Ey Rabbimiz muhakkak ki geleceğinde hiç şüphe olmayan bir günde, bütün insanları toplayacak Sensin. Gerçekten Allah vadinden caymaz.

 

Kitaplara imanın mahiyeti anlatıldıktan sonra ahirete imanı pekiştirmek, bu hususta Rabbimize dua etmemiz ve dua şeklimiz öğretilmektedir. Ayette hitaptan gaibe iltifat sanatı var. Dua yakınlık gerektirir. Onun için cümle, ‘Rabbimiz’ diye hitaptan başlamış.

 Cenâb-ı Hakk ‘Câmi’ ismiyle, dünyada dirileri üstte ölüleri altta kabirde topladığı gibi, koca bir incir ağacını bir incir çekirdeğinde, kıyamet gününde de bütün insanları Arasat meydanında toplayacak. O gün güneş bir mızrak boyu inecek, melekler insanların etrafını kuşatacak, cehennem ortaya getirilecek, lavlarını saçacak. İnsanlar, günahı miktarı kan ter içinde kalacak, herkes ‘Nefsi! Nefsi!’ diye inlediğinde feryatlarına imdat olmayacak.

Bütün bu hakikatleri bu ayetin içine derç etmiş olan Rabbimizden yardım istiyor, o günün dehşetinden Allah (cc)’a sığınıyoruz.
 

Ayetin öncesiyle münasebeti

Hidayetten sonra kalplerin sapması veya sapmaması, sadece dünyevî bir mevzu olarak kalmaz, şüphe edilmesi mümkün olmayan toplanma gününe de intikal eder. Kalpte oluşan inançlar geçici değildir, ahirete kadar devam eder ve orada değerlendirilir. Kalp sadece bu dünyayı değil, öteki dünyayı da ihya eder. Sadece bu dünyayı yıkmaz, öteki dünyayı da yok eder.
 

Şüphesiz sen insanları toplayacaksın.

'Onları mertebelerine, değişik rütbelerine göre cem edeceksin.'

Cümle "İnsanları hakkında şüphe olmayan bir günde, cezalandırmak için toplayacak olansın" takdirindedir. Bu maksat açık olduğu için لِلْجَزَاءِ kelimesi hazfedilmiştir.

Bu duâ, 7. ayette adı geçen, ilimde kökleşen rasih alimlerin sözüdür. Onlar, sapmaktan korumasını, hidâyet ve rahmetini Allah'dan istedikten sonra sanki şöyle demişlerdir: "Bu talepten maksadımız, dünya ile ilgili değildir. Bunlar, fani şeylerdir. En büyük gayemiz âhirettir.. Çünkü biz, senin, hesaba çekmek için kıyamette insanları bir araya getireceğini, sözünden dönmeyeceğini biliyoruz."

Derin bilgiye sahip olmak, Allah'tan gelen her şeye inanmak, aklını kullanıp düşünmek, Allah'a dua edecek kadar benliğinden uzaklaşmak şüphe edilmesi imkansız olan toplanma gününe giden en önemli sermayedir.

Rahmet talebinin yanında en çok ihtiyaç duydukları şeyi, rahmetin ebedi kurtuluş sebebi olacağı günü hatırlattılar. Bu günü zikrederek dualarını icaz yoluyla tekrar ettiler. İbrahim (as)’ın ‘Rabbimiz, hesabın kaim olduğu gün beni, anne babamı ve müminleri bağışla’ dediği gibi sanki şöyle söylediler: ‘Bize katından bir rahmet ver, özellikle insanları topladığın günde.’

‘لَا رَيْبَ فٖيهِ ’nin manası vuku bulması uygun olan, vuku bulmasında şüphe olmayan demektir. Nefiy cins لَا 'sı ile gelmesi, şüphe edenlerin şüphesinin sayısı olmadığı içindir.

İnsanların inanmakta zorlandıkları ve bu yüzden Kuran'ın üzerinde ısrarla durduğu konuların en önemlisi; ahirete iman meselesidir.

'İnsanların toplanacağı kıyamet günü' yedinci ayette konusu geçen müteşabih ayetlere konu bakımından dahildir. İki ayet arasında latif bir bağlantı vardır. O ayette, rasih alimlerin müteşabih olanları anladıkları bildirilmişti. Bu ayette de rasih alimlerin duasından bir örnekle, inanç dünyalarına bir pencere açılmış oldu. Yani onlar rasihtir, kıyamet günü gibi aklen müteşabih sayılabilecek konuları dahi anlamış, yakinen iman etmişlerdir.
 

Hiç şüphe olmayan bir günde.

'Makam-ı vahdet'e vusül için cem gününde, iyan güneşinin doğma anında toplayacaksın.'

Ey kardeşlerim, sizi tehlike bekliyor. Oranın bir günü elli bin yıldır.

• O gün, bir ürperme ve bir heyecan günüdür.

• O gün, insanın sonunun geldiği gündür.

• O gün, Kıyâmet günüdür.

• O gün, hasret ve nedamet günüdür.

• O gün, büyük bir gündür.

• O gün, alemlerin Rabbinin huzuruna divan durulacak gündür.

• O gün, münâkaşa günüdür.

• O gün, muhasebe günüdür.

• O gün, soruşturma günüdür.

• O gün, zelzele günüdür.

• O gün, bağırıp çağırma günüdür.

• O gün, hak günüdür.

• O gün, saçın sakalın dökülme günüdür.

• O gün, kabirden çıkma günüdür.

• O gün, insanın önden gönderdiğini görme günüdür.

• O gün, insanın kandırıldığını anlama günüdür.

• O gün, amellerinin karşılığını görmek için, insanların bölük bö-lük meydana çıkarıldığı gündür.

• O gün, bir kısım yüzler bembeyaz, bir kısmı ise simsiyahtır.

• O gün, bir dost diğer dosta faydalı olamaz.

• O gün, hiç kimsenin hilesi kendisine fayda getirmez.

• O gün, baba oğluna faydalı olamaz. Keza, oğul da babasına bir fayda temin edemez.

• O günün şerri her yana yaygındır.

• O gün, zâlimlerin uydurdukları yalan fayda vermez. Onlara lânet vardır. Onlara kötülük evi vardır.

• O gün, her nefis, kendisiyle mücâdele eder.

✦ O gün mümin, nezleye yakalanmış hasta gibi olur. Kâfir ise, ölüm döşeğinde ölümle pençeleşen kimse gibi olacaktır. Hadis-i Şerif
 

Şüphesiz, Allah vaadinden caymaz.

"Celal ve cemal sıfatlarını izhar etme vaadinden caymaz ki; zaten mahlukatı da bunun için yaratmıştır."

Bu cümle Allahu Teâlâ’nın sözü veya müminlerin duasının devamıdır. Ayet, heybet ve tazim makamındadır. Ulûhiyyet, mazlumun hakkını zâlimden almak için haşir ve neşrin bulunmasını gerektirir.

Ayetin öncesi; Allah'ın 'geleceğinde şüphe olmayan o günde insanları bir araya getireceği'ne dair söz verdiğini ifade etmişti. Ayetin sonu da, Allah'ın asla sözünden dönmeyeceğini bildirdi.(Muraat-ı nazır, teşabuhel etraf)

Va'ad, Allah üzerinde bir haktır. Vaîd ise, O'nun hakkıdır. Kendi hakkından vazgeçen kimse, cömertliğini ve kerem sahibi olduğunu göstermiş olur. Başkasının hakkını düşüren ise kınanır.

Bu iki ayette Allahu Teâlâ kendisine nasıl yalvarılacağını, duanın içeriğinde neler bulunacağını ve kelimelerin, isteklerin sıralanışını öğretmektedir. Önce kalple ilgili istek, sonra rahmet, sonra da Allah'ın bağışlayıcılığı, ardından toplanma günü ve o günün özelliği olan şüphe edilmezliği zikredilmiştir.
 

Kıyamet günü

İnsanların ve diğer canlıların öldükten sonra tekrar dirilmesine ve hesap için mahşer yerinde toplanmasına haşr denir. Haşra, yani öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmak lazım ve farzdır.

İsrafil (as)’ın birinci defa sura üfürmesiyle kıyamet kopar. Ölüm tatmayan canlı kalmaz ve bütün canlılar ölür. Allah’ın dilediği kadar bir zaman sessizlik olur. O zaman arşı aladan makamı ehadiyete kadar düşünen ve görünen hiçbir canlı kalmaz. Zira Allah, huri ve gılmanların ruhlarını da cennette kabzetmiştir.

Kıyamette herkes öldükten, etleri çürüyüp toprak ve gaz olduktan sonra hepsi yine bir araya gelecek, öldüğü zamanki şekil, boyu ve organları ile mezardan kalkacaktır. Herkesin acnü'zzeneb kemiği değişmeyecek, başka uzuv ve organlar bu kemik üzerine tekrar yaratılacak.

✦ İnsan kuyruk sokumu kemiğinden yaratılmış, sonra yine ona iade edilecektir. Sonra yine ondan iade olunacaktır. Hadis-i Şerif

✦ Kişinin her yeri mahvolup çürür. Lakin kuyruk sokumu kemiği çürümez. İnsan ondan yaratılmıştır, yine ona iade olunur. Hadis-i Şerif

Kuyruk sokumu kemiği omurganın son kemiği olup içinde iliği bulunmayan nohut büyüklüğündeki kemiktir.

Sonra Allah, İsrafil (as)’ı diriltir. İkinci defa sûra üfler. Sûrun üflenişiyle birlikte Allah’ın yarattığı ruhlar yeni bedenlerini bulup girerler.

Allah toprak madenlerini, azotu, fosforu, tuzları bitki fabrikasında, proteinlere (yumurta akı maddelerine) döndürmekte, bu nebati proteinleri de hayvan vücudunda ele, kemiğe ve aza şekline çevirmektedir. Bugün katalizör adı verilen maddeler yardımı ile binlerce sene sürecek olan kimya reaksiyonları bir saniyede pek çabuk yapılabilmektedir. Allah’ın toprak maddelerini birkaç senede et, kemik maddelerine çevirdiği ve bir anda da çevirebileceği bugünkü fen yolu ile kolayca anlaşılmaktadır. Allah toprak maddelerini bir anda organik hale çevirip ruhu bir bedene bağlayarak Adem (as)’ı yarattığı gibi kıyamette de elementleri bir anda bir araya toplayıp insan vücudunu yapacak ve zaten mevcut olan önceki ruhları bu vücutlara verecektir. İnsanın ölmesi ruhun bedenden ayrılması demektir.

Kıyamette her şeyle beraber ruhlar da yok olup yeniden yaratılacaklardır. Bugün fizik, kimya, biyoloji, astronomi gibi ilimlerde Allah’ın kudretini anlayan zeki kimseler, Adem (as)’ın ve kıyamette bütün insan ve hayvanların topraktan çıkarılacaklarını bir fen olayı olarak kolayca anlayabilirler. Böyle dirileceğimizi Kuran ve Efendimiz haber vermiştir.

Bir insanın çeşitli yaşlarındaki bedenleri başka başka olduğu gibi aynı boy ve şekilde fakat başka zerrelerden yapılmış bir bedenle kabirden kalkacaktır. Uzuvların aynısı değil, başkaları yaratılacaktır.

İnsanlar kabirlerinden çürüyüp toprak oldukları yerden kalktıkları zaman dağların pamuk gibi dağıldığını, denizlerin susuz kalıp yeryüzünün dümdüz olduğunu görürler. Oturdukları yerden etrafa şaşkınlık ve hayret içinde bakarlar.

✦ İnsanlar kıyamet günü çıplak haşrolunurlar. Hadis-i Şerif

Hz. Aişe bunu işitince: ‘Ya Resulallah, insanlar birbirlerine bakmazlar mı?’ diye sordu. Efendimiz ‘Kıyamet gününde herkesin hali kendini diğerinin halinden ve durumundan uzaklaştırır’ (Abese, 37) ayetini okudu. Efendimiz bu şekilde buyurmakla kıyamet gününün şiddet ve dehşetinden insanların kendi dertlerine düşerek birbirlerine bakamayacağını anlatmayı murad etmiştir.

Herkes kabri üzerine çıkıp oturur. Her biri şaşkın bir şekilde bin sene dururlar. Sonra batıdan zuhur eden bir ateşin gürültüsüyle mahşer yerine yürürler. Bu zaman her mahlukat dehşete düşer. İnsanların, cinlerin her birini kendi ameli alıp ‘Kalk, mahşere git’ der.

Ameli güzel olan kimsenin ameli bazısına merkep, bazısına katır suretinde görünür. Amel sahibini üzerine alıp mahşere getirir. Bazı amel sahiplerini ise üzerine almaz, bırakır. Her müminin önünde ve sağ yanında o karanlıkta her tarafı aydınlatan bir nur bulunur. Sol tarafında bu nur yoktur. Bazısının nuru iki ayağı üzerinde ve parmakları ucunda görünür. Bazısınınki parlak bazısınınki sönüktür. Nurları imanları kadardır.

Etrafı karanlık basmış, kafirler bu karanlık içinde şaşkın ve hayrettedir. İmanlarında şüphe ve bidat sahibi olanlar da şaşkındırlar. Doğru itikat sahibi olan ehl-i sünnet müminler ise onların zulmet ve şaşkınlıklarına bakıp hidayet nurunu ihsan ettiği için Allaha (cc) hamd ederler. Allahu Teâlâ müminler için azap gören şakilerin hallerini ortaya koyar. Cennet ve cehennem ehlinin yaptıkları her şey belli olur. Müminler bu durumu görünce ‘Ey Rabbimiz bizi zalim kavimlerle beraber kılma’ derler (Araf, 47).

Resulullah şöyle buyurdular: "İnsanlar kabirlerinden kalktıklarında kırk yıl bir şey yemeden içmeden oturmadan ve konuşmadan yerlerinde dururlar." Ashabı kiram, "Ya Resulallah ehli iman kıyamet günü nasıl bilinirler?" diye sordular, şöyle buyurdu:

‘Ümmetim abdest uzuvlarının parlaması nişanıyla bilinirler. Kıyamet günü Allahu Teâlâ bütün mahlukatı kabirlerinden dirilttiğinde melekler müminlerin başuçlarına gelirler ve başlarını mesh ederler. Biraz toprak serperler. Bu toprak onların secde yerlerine gelir. Melekler bu yerleri mesh ederler. Oradan mesh izleri hiç gitmez. Bir ses gelir: "Bu toprak kabirlerinin toprağı değildir. Onların köşk ve saraylarından getirilmiş topraklardır." Oraya çağrılırlar. Sıratı geçip cennete girerler. Kendi yerlerini bilirler.”

Yeniden dirilen insanlar, cin ve şeytan, yırtıcı hayvanlar ve kuşlar bir yerde toplanırlar. Dünyada iken yaptıklarının hesabını verecekleri vakti beklerler. O zaman yeryüzü beyaz tepsi gibi düz olur.

 

Belagat

Şüphesiz sen insanları toplayacaksın, haber cümlesi, dua anlamındadır, inşa yerinde vaki olmuştur. Yani, Sen insanları toplayacaksın, bizi de insanlarla haşret. Sen bize cenneti vaad ettin bizi o vaade layık et.

✽ "Şüphesiz ki sen toplayacaksın - اِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ" cümlesinde mütekellim açısından tekit yapılmıştır. Mütekellim bir şeyden etkilendiği için o şeyle dolup taştığı zaman sözünü haline uygun olarak tekitli getirmek ister.

✽ جَامِعُ النَّاسِ ifadesi, muktezayı zahirin hilafına kelamdır, müzari yerine ism-i fail kullanılmıştır.

✽ 'İnsanları toplayacaksın' izafetinde tecrid vardır. Çünkü bu duayı edenler de insan, 'Bizi' değil de 'insanları' diyerek ifade edilmiş.

'Hakkında şüphe olmayan gün' kıyamet günü hakkında nisbetli kinayedir. İcazı hazıf vardır, geleceğinde, vukuu bulacağında şüphe olmayan, demektir.

✽ لِيَوْمٍ لَا رَيْبَ فٖيهِ derken ل harf-i cerinin gelmesi, hüsnü talildir. O gün için değil, hesap sormak için toplayacak. Vasıtalı kinayedir. İnsanları öldürecek, kabirde bekletecek, sura üflendikten onra kıyameti koparacak ve insanları diriltip, haşir meydanında toplayacaksın.

اِنَّ اللّٰهَ لَا يُخْلِفُ الْمٖيعَادَ cümlesinde, muhatabtan gaibe iltifat vardır. الْمٖيعَادَ nisbetli kinayedir. Kıyamet, şefaat, cennet, cemal ve diğer tüm vaadleri içine alır.