Sureler

Göster

Âl-i İmrân Sûresi 10. Ayet

اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًؕ وَاُولٰٓئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِۙ

10-Muhakkak küfredenlere malları da, çocukları da Allah’a karşı zerre kadar kendilerine fayda sağlamayacaktır. Bunlar ateşin yakıtı olanlardır.

 

Malları, evlatlarıyla övünüp ahirette de bunların kendilerini kurtaracağını iddia eden kafir hodgamlara sille gibi bir cevap: Asla onların malları, evlatları fayda vermeyecek. Kafirce kazanılmış mal, evlat, haramdan-hıyanetten beri olmayacağından faydası umulmaz. Bilhassa zararından kurtulmak için o gün evladından, eşinden, aşiretinden kaçar.

Sıralamada mal, evlattan önce gelmiş. Çünkü evlat maldan kıymetli. Gelmeseydi, malı, mülkü, şöhreti, konumu uğrunda kendiyle beraber evladını ateşe sürüklemez, kendi şanı için inanan evladına eziyet etmezlerdi. Ayrıca dünyada din, iman terbiyesinden geçmeyen bir evlat, ahirette kafir babasına nasıl fayda sağlasın? Kafir bir ebeveyn, evlat için cehenneme köprülük yapan kötü bir örnek. İmansız, bilgisiz, heva peşine sürüklenen bir zavallı, hatta zilletinden bile haberi olmayan bir bîçare...

Onlar ateşin tutuşturucusu, yani öncüsü; canlarını cehenneme sürükledikleri gibi arkalarından gelen neslin de yanması için tutuşturucu görevi yaparlar. Peşpeşe Mecusilerin ateşi gibi cehennem tutuşturulur, odun atılır, herkes birbirinin ateşine yanar. Bunun için Mehmet Akif:

‘Çalış çalış azmi bırakma

Kendin yanacaksan bile evladını yakma’ demiştir.

Bir anne babanın çocuğunu eliyle ateşe atması ne hazindir.

Cenab-ı Hak, Rasihun'un imanını anlattıktan sonra, bu ayette de küfredenlerin durumunu anlattı. Savaşlarını ve savaş nedeni olan dünya sevgisini, şehvetlerin nasıl süslü gösterildiğini bahis konusu etti. Şehvetin aşağılığını bildirdi.

Bu cümle Kuran’da müjde ve uyarının peş peşe gelme adetine göre istinaf cümlesidir. Müminlerin duasının peşinden, müşriklerin halinin zikredilmesi, müminlerin duasının kabul edildiğine imadır.

Küfredenler'den murat müşriklerdir. Çünkü müşrikler, Kur'an ıstılahında çoğunlukla bu vasıfla gelir.

Veya 'Küfredenler' Nebi (sav)’in nübüvvetini inkar eden Kureyza, Nadir ve Necran ehlidir. Araplar’ın Ad ve Semud haberleriyle bağlantıları olduğu gibi, Yahudi ve Hıristiyan’ların Fravun’un haberleriyle bağlantıları vardır. Onlara Ad ve Semud’un değil, Firavun’un durumu hatırlatılır ki bu ayetin sonrasında da Fravun ve hanedanının durumu misal verilmiştir. Ayrıca bu surenin nazil olmasında en önemli gaye Hıristiyan’lara reddiye olduğu için, bu görüş daha doğrudur.

Sözkonusu Necran heyetinden Ebu Harise İbni Alkame kardeşine şöyle demişti: "Ben O'nun gerçekten, Allah'ın Resulü olduğunu kesinlikle bilmekteyim. Ama ne var ki bunu açıklarsam, Rûm kralları bana vermiş olduğu mal ve makamı geri alırlar." İşte bunun üzerine Allahu Teâlâ, onların mallarının, çocuklarının dünya ve âhirette, onlardan azabı kesinlikle def edemeyeceğini beyân buyurmuştur.

Ancak lafız umûmilik bildirir. Sebebin hususi olması, hükmün umûmî olmasına mâni değildir. Günümüzde de makamını, arkadaş grubunu ve sosyal çevresini terketmemek için müslüman olamayan, İslam'ı yaşayamayan nice insan vardır. Hatta bazıları, inançlarını gizli tutmaktadır.

Kişi bulunduğu sosyal grubun fikir, inanç ve davranışlarından muhakkak etkilenir. Ama mal, makam, çocuk ve sosyal grup insan için bir tanrı haline gelmemelidir. Bu ve benzer ayetler, benlik şuuru ve şahsiyet sağlamlığı kazandırır.
 

Malları da, çocukları da fayda sağlamayacaktır.

En büyük azâb, istifâde ettiği herşeyin kişinin elinden gidip, bunun yerini elem ve acı verici sebeplerin almasıdır.

Kişi dünyevî tehlikeler ve belâlar sırasında malına ve çocuklarına sığınır. Bunlar, tehlikeleri kendisinden savuşturmada başvuracağı en yakın iki sığınaktır.

Kıyamette baba evlâdına varır, der ki: “Oğulcağızım! Senin sevaplarından bir (buğday) tanesi ağırlığında sevaba ihtiyacım var. Eğer bana o kadarını verirsen bu sıkıntıdan kurtulacağım.” Oğul, “Senin korktuğun şeylerden ben de korkuyorum. Sana sevabımdan hiçbir şey veremem” der.

Sonra hanımına gider, “Ben senin dünyada zevcin idim” deyip onu medh-ü sena ettikten sonra: “Senden bir sevap istiyorum. Onu bana bağışlarsan, bu gördüğün sıkıntılardan kurtulacağım.” der. Hanımı da oğlunun dediği gibi cevap verir.

Ancak dünyada iken birbirlerini Allah için sevenler böyle davranmazlar. Onların bir kısmının diğer bir kısmına faydası dokunur ve bazıları bazılarına şefaatçi olurlar.

“O gün, dost olanlar birbirlerine düşman kesilirler, müttakiler müstesna.” (Zuhruf, 67)

Dünya hayatında masiyet ve kötülüklerde birbirlerine dost olanlar, kıyamette birbirlerine düşman olacaklardır. Ancak Allah için birbirlerini sevenler, itaatte birbirlerine yardımcı olanların dostlukları devam edecektir.
 

مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاً   Allah’tan bir şeye...

♦ "Ne malları, ne evladları onları Allah'ın azabından kurtaramaz" manasındadır. Muzaf takdir edilir, ‘مِنْ غَضَبِ اللهِ أَوْ مِنْ عَذَابِهِ ’şeklinde bir muzaf hazfedilmiştir.

Veya hazfedilen muzaf ‘Allah’ın rahmetinden, Allah’ın taatinden’ şeklindedir.

♦ مِنْ harf-i ceri (Kat, nezd, yan..) manasında da olabilir. "Ne malları, ne evlatları Allah katında onlara hiçbir fayda veremeyecek" anlamındadır.

‘شَيْـٔاً’ mefulu mutlak veya faydalanılamayan şeyden (Mefulden) niyabeten mensubtur. Nekre gelmesi tahkir veya zayıf bir müstağniliği ifade içindir.
 

Dünya zevki

✧ Cihanın zevkleri uyuz bir elin kaşınması gibidir. Önce kaşınma hoş olur. Lakin son kaşımada ele ateş düşer. Nizami

✧ Zevke esir olan değil, hakim olan mesuttur.

✧ Elemli, karanlıklı, tehassürlü bir dirhem zevki aynı yerde yüz derece ziyade daimi elemsiz bir zevke sefahatle tercih edenler aksi maksutlarıyla aynı zevkte elemleri alır. Said Nursi

✧ Herkesin keyfi rüzgara veya midesine göre değişir. Biri kapıya bir tekme vurur, öteki tekmeden daha manalı olmayan sözlerle havayı döver.

✧ Lüks zengini yıkar ve fakirlerin şerefini bir kat daha arttırır.

✧ Sefalet ve sefahat ana kızdır. Birinin açlıktan, öbürünün sefahattan ağzı kokar. Peyami Safa

✧ Zevkin döşeği iyi vasıfların mezarıdır.

✧ Küçük şeylerden zevk alabilmek, lüks yerine zerafet aramak, saygı istemek yerine değerli olmak, zenginlik yerine kimseye muhtaç olmamak; asil insanın lüksüdür.

✧ Bana yazıklar olsun! Benden gâfil olunmazken ben nasıl gâfil olurum! Ağır gün arkamdayken, geçimim beni nasıl mutlu eder! Karar kılacağım yer başka iken, bu dünyadan nasıl hoşlanırım. Avn b. Abdullah

      ✽      ✽      ✽

Şeytan dünya çığırtkanlığı yapar ve ateşe çağırır. Onun işi, cehennem simsarlığı yapmak, insanların arasını ayırmaktır.

Şeytanın sermayesi dünyadır. Dünyayı kafirlere arzettiğinde sorarlar:

- Bunun ücret ve karşılığı nedir? Şeytan:

- Dünyaya sahib olmanın karşılığı, dini terk etmektir, der. Kafirler, din karşılığında dünyayı satın alırlar.

Zahidler şeytanın kendilerine arzettiği dünyadan yüz çevirirler. Ona rağbet edenler ise, dini de terk etmezler, dünyayı da bırakmazlar. Şeytana;

- Dünyadan bize bir tadımlık ver de bakalım dünyanın tadı nasıl bir şeymiş? derler. Şeytan;

- Tamam ama, bana bir rehin vermeniz lazım, der.

Onlar da bir tadımlık dünya karşılığında, işitme ve görme duyularını verirler. Bundan dolayı dünya erbabı, dünyalık haberleri işitmeyi ve dünya ziynetlerini, süslerini müşahede edip görmeyi çok severler. Çünkü hakikatte onların işitme ve görmeleri, şeytanın yanında rehindir. Şeytan onlardan işitme ve görmelerini rehin aldıktan sonra dünyalıktan bir tadımlık vermiştir.

Bundan dolayı dünya ehli, zahidlerin dünyanın ayıbı hakkındaki konuşmalarını işitmezler, duymazdan gelirler, dünyayı asla çirkin görmezler. Dünyanın süs ve metaını hep hoş görürler.

      ✽      ✽      ✽
 

وَاُولٰٓئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِ  İşte onlar, ateşin tutuşturucularıdır. ِ َ

Bu cümle azabı açıklamada zirvede bulunan çok manidar bir ifâdedir. Cehennemin kuru odunlarla yanarcasına, kâfirlerle tutuşup yanmasından daha şiddetli bir azâb olamaz.

‘واُولٰٓئِكَ’ muşarun ileyhi zihinde canlandırmak ve gelecek habere onların layık olduklarına tenbih içindir.

Atıfla gelmesi, ‘سَتُغْلَبُونَ وَتُحْشَرُونَ ’ ayetinin karinesiyle bundan önceki ayette dünya azabı, bu ayette ahiret azabı murad edildiği içindir.

✦ Akıllı o kimsedir ki nefsini azaplandırır. Ölüm sonrası için amel eder. Âhiret azığı ile meşgul olur. Mezarı Cennet bahçelerinden bir bahçe olur. Ölümü unutan ise bütün gayretini dünyaya çevirir. Böylece mezarı Cehennem çukurlarından bir çukur olur. Hadîs-i Şerîf

İsyan edenler, cehennem azabını hakikatiyle bilmiş olsalardı, günah ve isyanları asla irtikab etmezlerdi. Bir delikte zehirli bir yılanın olduğunu bilen bir kişinin, elini o deliğe sokması nasıl imkansız ise, cehennem azabına inancı tam olan kişinin de ateşten ve azaptan dolayı asla isyan irtikab etmez.

 

Te'vilâtı'n Necmiyye'den

Ruhaniyetlerinin nurunu, nefsani sıfatlarının karanlığıyla, şehvetlerine tabi olmakla örtüp kapatan kafirler, hakiki azık olan takvayı azık olarak almadıkları için, kadınlar, oğullar, hayvanlar, mallar ve ekinler onlara fayda vermedi. Bunlar tağuttur, çünkü Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: Kafirlerin dostları tağutlardır.

‘İşte onlar ateşin tutuşturuculardır.’ Nefsani sıfatları, şehvani lezzetlerden istifadeleri, cismani fiilleri ayrılık ateşini tutuşturmuştur.

Ateş iki kısımdır: Allah’ın ateşi, cehennem ateşi.

Allah’ın ateşi, Allah’tan ayrılık ateşidir. O ateşte Allah’tan perdeli olanlara azab edilir. ‘Allah’ın ateşi ki, yüreklerin üzerine yüklenir.’ (Hümeze, 6-7)

Cehennem ateşi; şehvetleri ve gaflet üzere işledikleri muhalefetleridir, dıştaki derileri yakar. ‘Derileri yandıkça değiştirir, yeni deriler veririz.’ (Nisa, 56)

Bu ateş kalplerin en derinine kadar ulaşır. Kalplerin ayrılıktan çektiği azaba nisbetle, derilerin yanma azabı, hayat nesimine nisbetle ölüm rüzgarı gibidir. Kalpteki ayrılık ateşi, cehennem ateşinden çok daha sıcaktır.

 

Belagat

اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا Cümlesi tekitle başladı. لَنْ تُغْنِيَ fiili de tekid-i nefyi istikballe tekitlendi. Atıftan sonra da tekit ifade eden ‘لَا’ ziyade edildi. ‘Bize malımız, evladımız fayda verir, bizi kurtarır’ diyen münkire inkarî kelam olarak çok tekitli bir ifade getirildi. Bu, sahip olunan hiçbir şeyin âhirette kafire fayda vermeyeceğini kesin olarak bildirir.

Mal ve evlat, aslında tüm insanların en çok meyl ettiği metalardır. Bunların kafirlere fayda vermeyeceği zikredilirken, aslında uyarı anlamında tüm insanlara tariz olmuştur. O gün fayda veren selim kalptir.

Mal, evlattan önce zikredilerek insanın mal kazanmaya evlat kazanmaktan daha değer verdiği takdim sanatıyla bildirildi.

Malların ve evlatların ‘هُمْ’ zamirine izafe edilmesi müslümanlar tarafından bilindiğine delalet eder. Müslümanlara, küfredenlerin haline aldanıp dünya zineti hoşlarına gitmemesi ve onları ahretteki kurtuluşa ihtimamdan alıkoymaması için nasihat kastedilmiştir.

"وَاُولٰٓئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِ - İşte onlar ateşin tutuşturucusudurlar." Kafirler, mallar yani meyl ettikleri altın, para ve kendi gibi yetiştirdikleri evlatlar, ateşin tutuşturucusu olmakta cem olunmuştur.

Ateşin tutuşturucusu olmak, ateşe önce girmiş olmak, diğerlerini alevlendirmek anlamıyla bu kimselerin başkalarını etkileyip cehenneme girmelerine vesile olduğunu tazammun etmektedir.