15- De ki: ‘Bütün bunlardan daha hayırlısını size haber vereyim mi? Allah’tan korkan ve günahlardan sakınanlara akarsuları bol, süresiz kalacakları cennetler vardır. Rableri katında orada tertemiz zevceler, bir de onlara Allah’ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını daima görücüdür.
Kalp kemale aşıktır. İnsan bulunduğu durumdan daha güzelini görünce ona meyl eder. Dünyada sevimli gelen nimetleri önceki ayette sayıp döktü. Bu ayette ebedi ve çok daha güzelini hayal aynamıza yansıtıyor. Maddi-manevi, gözü-gönlü dolduran nimetler önceki ayetle mukabele yapılmış, ama mukayese mümkün değil. Dünyada en mükemmel bir sarayda bile otursa; altından ırmak değil fosseptik çukuru akar. Ömür kısa, kendi ve zevcesi devamlı çöküp ihtiyarlamakta. İşin sonu belli değil; ağrılı acılı dünya, hüzünlü sancılı dünya. Zevkler sıkıntıyla sonuçlanır, sevinçler hüzne döner, gençler yaşlanır, yaşlılar ölür, daima bir devir daim, dolma boşalma. Belediye otobüsü gibi tıklım tıklım bir hayat, birinden girilip diğerinden çıkılan iki kapılı han. Bugün mamur olan, yarın viran, bugün kuş öter yarın baykuş, bugün zîşan yarın perişan, bugün güler yarın ağlar, bugün keten yarın kefen… Fani dünyanın fani işleri, yalan dünyanın aldatışları, sonu hüsran, hicran dolu bir hayat.
Yüce Mevlamız, bize baki olanı, kaliteyi, güzeli, değerliyi haber veriyor. Suyu kesilmeyen zümrüt bahçeler, yaşlanmayan, bozulmayan, kızmayan, bağırmayan, çekip gitmeyen, ezmeyen, üzmeyen, gayrıya meyletmeyen, eskimeyen, buruşmayan, gönül alıcı, sevgi, şefkat ve merhametle bezenmiş, her saat kıyafeti, saç yapısı yenilenen zevceler, bitimsiz zevk, tükenmez lezzet, gamsız, tasasız, tüzüksüz, yasasız, solmayan, pörsümeyen, bıkılmayan, rıza-i ilahiye mazhar olan ebedi hayat… Tercihi sen yap vesselam!
'Haber vereyim mi?' istifhamı, "Öğreteyim mi?" manasındadır. Soru şeklinde olması, dikkat çekmek içindir. İnsanlara, hangi değerlerin daha üstün olduğunu öğreten bu ayet, öğrenilmesi gereken ilmin, olmazsa olmazını önümüze koymaktadır.
Allahu Teâlâ Hz. Peygamber'e bu öğretim faaliyetini yapmasını emretmektedir. Daha üstün, daha değerli ve daha kalıcı olanı öğrenmek, ahlaki değerleri hayata geçirmeye ve Allah katında önemli olana yöneltir. İnsanları yüce amaçlar peşinde koşturmak için neyin daha değerli ve daha faydalı olduğunun öğretilmesi gerekir.
İnsanın dünyaya geliş gayesi sadece zevkle yaşamak, rahat içinde hayat sürüp gitmek değildir. Hayatın hizmetleri yalnız mideye ve üremeye ait değildir. İnsana verilen bunca latif ve ulvî duygular, bunca zengin cihazlar sadece fâni hayatın ve nefsin arzularını tatmin için değildir. İnsana verilen mükemmel hissiyat ve duyguların en başta gelen gayesi onlarla nimetlerin kıymetlerini takdir edip, nimetleri veren Cenab-ı Hakka karşı şükür ve ibadet vazifesini yerine getirmektir. Yine o cihaz ve duygularla kâinatta tecelli eden ilâhi isimlerin tecellilerinin sırlarını anlayıp tatmak suretiyle Yaratıcıyı tanımaya birer vesile yapmaktır.
Dünya hayatı, annenin karnından daha güzel, daha geniş ve daha rahat olduğu gibi, aynı şekilde âhiret de dünyadan daha güzel,daha geniş ve daha rahattır. Çünkü dünya nimetlerinde sıkıntılar vardır, sonludur.
İnsanın kendisini koruyan melekler olduğu gibi, melek kadar ona güç veren ruhani kuvveti de; şehevi arzuları işlemekten kendisini alıkoyup sabretmesiyle hasıl olur.
İnsan, farzları hakkıyla ifâ edip, haramlardan kaçınmadığı sürece muttaki olamaz.
♦ Bu ifadeبِخَيْرٍ kelimesinin sıfatıdır. Buna göre cümle "Size, Rab'leri katında, muttaki olanlar için bundan daha hayırlı olanı haber vereyim mi?" takdirindedir.
♦ عِنْدَ رِبِهِّمْ sözü لِلَّذٖينَ اتَّقَوْا ’in sıfatıdır. Buna göre mâna şöyle olur:
"Rab'leri katında muttakî olan kimseler için, dünya menfaatlerinden daha hayırlısı vardır..."
Buradaki takvayı bir önceki ayetle birlikte düşünürsek; dünyevî zevklerle uhrevî zevkleri ayırt eden ve kendisini dünyevî zevklerin peşine tutku ile düşmekten koruyan kimse muttakidir.
Takva'nın 'Korumak' manasından hareketle; müttaki, kısa vadeli, geçici değerleri ilah edinmekten kendini korumasını bilen ve kendini en güzel ve en yüce hedeflere yönelten kimsedir.
Müttakinin (takva sahibinin) belirtileri:
✧ Daima takvada ne kadar ilerlediğimizi gözlemeliyiz. Bunun ölçüsü Kur'an-ı Kerim’dir.
✧ Muttakinin belirtisi, bizzat Allah’ın (cc) onun işlerine kefil olup, dünyadaki mekruh işlerden onu uzaklaştırmasıdır. Gerçek takva sahibi olan, bir bela veya sıkıntıyla karşılaştığında Allah (cc) onu o sıkıntıdan kurtarır. Nitekim Kuran-ı Kerim “Allah’tan sakınan kimseye Allah mutlaka bir yol açar. Kendisine, onun hiç ummadığı bir yerden rızk verir” (Talak, 3) buyurmaktadır.
✧ Eğer kabirdekilere konuşma izni verselerdi ‘Azığın hayırlısı takvadır’ derlerdi. Hz. Ali
✧ Takva, insanın kendine sığınanı bağrına basan bir ana, ilim insanı en iyi fenalıklardan koruyan babadır. Zemahşeri
✧ Kişi gadabını yenmedikçe takva sahibi olamaz. Bişr-i Hafi
✧ Allah’ı hakkıyla tanımayan insan O’ndan hakkıyla korkmaz. Hz. Ömer Allah korkusu olmayanı Allah (cc) her şeyden korkutur. F. Attar
✧ Korku sevginin ta merkezine yerleştirilmiştir. Dağın tepesini seven, uçurumundan nasıl korkmaz. N. Fazıl
✧ Allah’tan korkan kimse nefsinin her istediğini yapmaz. Hz. Ömer
✧ Allah korkusu olmayan gönülde Allah sevgisi yaşamaz. İmam-ı Rabbani
♦ Takdiri: هُوَ جَنَّاتٌ "O, cennetlerdir" şeklindedir.
♦ بِخَيْرٍ lafzından bedel olarak, جَنَّاتٍ cer ile okunmuştur.
جَنَّاتٌ sözü, bütün istenen şeyleri ifâde eder. Cenâb-ı Hakk: "Canlarının isteyeceği gözlerinin hoşlanacağı ne varsa oradadır" (Zuhruf 71) buyurmuştur.
Sen amel-i hayrın ücretini, amelden evvel almışsın. Belki bütün hasenatın, seni insan-ı müslim yapan Münim'in in’amına karşı, onda birin onda birinin onda birine de mukabil gelmez. Öyleyse daha gururun nedendir? Fahrın ne içindir?
İşte bu sırdandır ki cennete girmek sırf fazlındandır. O dehşetli cehennem amellerin karşılığı ve adaletin kendisidir. Çünkü beşer bir şerri cüzüyle bir daimi bir cinayeti külliyeyi işleyebilir.
Cennetler sekiz tanedir:
1-Daru'l Celal
2-Daru'l Selâm
3-Cennetü'l Me’va
4-Cennetü'l Huld
5-Cennetü'n Naim
6-Cennetü'l Firdevs
7-Cennetü'l Karar
8-Cennetü'l Adn
Hepsinin yüksekliği Cennetül Adn’dır. Efendimiz’in derecesi olan vesile oradadır. Peygamberler, sıddıklar, şehitler Cennet-i Adn’a girerler.
Cennet
Cennet bu dünyada hak ve fazilet üzere yaşayanların ahiretteki yurtlarıdır. Arapça cennet kelimesi 'bahçe' anlamına gelir. Firdevs ise cennet bahçesidir. Cennet, Hz. Adem ile Hz. Havva’nın asli vatanlarıydı. Fakat şeytanla karşılaşmalarında kuvvetli ve zayıf yanlarını keşfetmelerinden sonra yeryüzüne gönderildiler. Yeryüzüne gönderilmelerinin nedeni asli vatanları olan cenneti kazanabilmeleri için ameli salihte bulunmalarıydı. Bu yüzdendir ki cennet iyi insanların kalacağı yerdir. Yani iyiler Hz. Adem ve Hz. Havva’nın müstakim halefleri olacaklardır.
Cennet, semavat ve arz kadar geniştir. Altından ırmaklar akan bir bahçedir. Lezzet, saadet ve esenlik yeridir. Öyle ki sakinleri arzu ettikleri her şeyi orada bulacaklar ve her türlü korku ve üzüntüden – yani onları gelecekte bekleyen musibetlerin korkusundan ve geçmişte olmuş şeyler için duyacakları üzüntüden- uzak kalacaklardır. Cennet ehli ipekten elbiseler giyer, altın bilezikler ve inciler takınırlar.
✦ Namaz kılana eziyet veren şeyi kim mescitten çıkarıp atarsa Allah (cc) onun için cennette bir köşk hazırlar. Hadis-i Şerif
✦ Kim dört şeyden; haksız yere kan dökmek, başkasının malına tecavüz, zina ve haram olan içkilerden kaçınırsa cennete girer. Hadis-i Şerif
✦ Ancak benim ve ashabımın yolunda olanlar cennete girecektir. Hadis-i Şerif
✦ Cennette yüksek derecelere kavuşmak isteyen, saygısızlık yapana yumuşak davransın, zulmedeni affetsin, esirgeyene ihsanda bulunsun. Hadis-i Şerif
✦ Kim aç müslümanı doyurursa Allah (cc) onu cennet meyveleri ile doyurur. Hadis-i Şerif
✦ Müminlere kolaylık ve yumuşaklık gösteren mümin cennetliktir. Hadis-i Şerif
✦ Mescitlere devam eden kimseye Allah (cc) cennette bir konak hazırlar. Hadis-i Şerif
✦ Ateş vakarlı, insanlara yakın, yumuşak huylu, kolayca iş bitiren kimselere haramdır. Hadis-i Şerif
✧ İlim talebesi, kocasına itaat eden kadın, ana babasına iyilik eden kimse peygamberlerle birlikte hesapsız cennete girer. İ.Rafii
Cennetin sarayları, altın, gümüş, zeberced
Nur içinde nur alem, göklerde kurulan kent
Cennetin nimetleri, sonsuzluk hizmetleri
İnce-kalın ipekten, giyinir sakinleri M. Balcı
Nimet, ne kadar büyük de olsa, kendileri ile ünsiyet sağlanan kadınlarla tamamlanır. Allahu Teâlâ kadınları, onlarda olması arzu edilen bütün sıfatları içine alan tek sıfatla tavsif ederek "mutahhare" (tertemiz) buyurmuştur.
Onlar hayız, nifas, sümkürme ve tuvalete çıkmak gibi, zahiren insan tabiatının nefret ettiği ve kadınlarda görülebilecek her durumdan temizdirler. Aynı zamanda bu temizlik, kötü huy, çirkin iş, bozuk ahlâk, hased, gadap, geçimsizlik, eşlerinden başkasına bakmak gibi batıni kusurlardan arınmış olduklarını bildirir.
Kadını, insanlığa kan, can ve süt veren, terbiye eden bir varlık olarak görüp saygı duyan ve seven takva sahibi kimse, ahirette temiz zevcelerle ödüllendirilecektir. Kadına güzel muamele eden kişi, öteki dünyada bu muamelesinin karşılığını temiz kadın olarak bulacaktır.
"Rıdvan" kelimesi masdardır. Bu da yüce Allah'ın cennet ehlini cennete koymasından sonra gerçekleşecektir. Yüce Allah onlara: "Size daha fazla vermemi istediğiniz birşey var mı?" diye soracaktır. Onlar da: Rabbimiz bundan daha üstün herhangi bir şey olabilir mi? diyecekler. Yüce Allah: "Benim rızam var; bir daha ebediyyen size azap etmeyeceğim" buyuracaktır. (Hadis-i Şerif, Müslim)
Cennetliklerin, bu devamlı nimetlerin yanında Cenâb-ı Hakk'ın kendilerinden razı olduğunu, onları medh-ü sena ettiğini bilmeleri, cennet nimetlerinden hasıl olan sevinçlerini daha da artırır.
"Cennetler ve cennet nimetleri" cismânî cennetlere, "rıdvân" ise ruhanî cennetlerin en yüksek makamlarına işarettir. Ruhanî cennet, kulun ruhunda Allah'ın celâl nurlarının tecellî etmesi, marifetullah'a gark olmasıdır. Bu makamların başında kul Allahu Teâlâ'dan razı; son basamağında da Allah kulundan razı olur.
Müttakinin Allah'ın hoşnutluğunu kazanması, dünyevî değerlere tapmaması, tüm davranışları Allah rızası için yapması sebebiyledir.
İnsan ömrü kısa, elli altmış, bilemediniz yetmiş, seksen olsun. Yüz yaşını bulan insan parmakla gösterilecek kadar azdır. Dünyanın ömrü milyonlarca sene, insanın ömrü onun on binde biri bile değildir. İnsanın ömrü sadece kısa değil, üstelik fani ve geçicidir.
Ömür öyle hızlı geçiyor, hayat öyle hızlı akıyor ki, hızına yetişmekten aciziz.
Bin seneden fazla yaşayan Hz. Nuh’a sormuşlar: ‘Dünya hayatını nasıl buldun?’
‘İki kapılı bir han gibi gördüm. Bir kapıdan girdim, öbür kapıdan çıkacağım.’
Bin sene yaşayan Nuh (as) böyle derse bize hiçbir söz kalmaz. Kısa ömrü tam olarak değerlendirip, faydalı, verimli ve kazançlı bir hale getirmek için en kısa yol, en kestirme çare, ömrü verenin yolunda kullanmak, O’nun isteği doğrultusunda geçirmek, O’nun rızası doğrultusunda yaşamaktır.
Allah'ın rızası
✦ Allah rızasını mı kazandığını, yoksa gadabını mı ceblettiğini hiç düşünmeden kahkaha ile gülen kimseye taaccüp ederim. Hadis-i Şerif
✧ "Ey derde, hastalığa düçar olan! Allah’ın rıza ve terbiyesine girmek istiyorsan O’nun her şeyin yaratıcısı olduğunu bil. O zaman bela safa olur. Her geleni gönül rahatlığıyla karşılarsın. Bela bela olmaktan çıkar, kurtulursun. Belayı vereni bilmedinse işte o bela içinde bela olur."
✧ Niyet halis, maksat Allah rızası olunca, Allah kolaylık ihsan eder ve kendisine ulaştıracak yolları nasılsa buldurur. Ama niyet halis olmazsa, Allah’ın destek ve yardımından mahrum kalınır.
✧ Allah’a muhabbet, marifet ve O’nun rızası yolunda bir saniye bir senedir. Eğer O’nun yolunda harcanmazsa bir sene bir saniyedir.
✧ Hz. Musa ‘İlahi! Bana öyle bir amel göster ki onu yapınca Sen benden razı olasın’ diye dua etti. Allah (cc) ‘Sen buna güç yetiremezsin’ buyurdu. O zaman Hz. Musa secdeye kapanıp yalvardı. Allah kendisine şöyle vahyetti:
‘Ey İmran’ın oğlu, şüphesiz Benim rızam, Benim takdirime razı olmandır.’
Cennetten büyük nimet, cennetlerin içinde
Cenneti unutturur, cemalin gösterir de. M. Balcı
Allah kullarının menfaatlerini çok iyi bilendir. Kul da, âhiret nimetlerini tercih ederek dünyevî şeyleri bırakmalı, nefsini ikna etmeli ve zühde yönelmelidir.
Bu cümle hem bir vaad, hem de bir vaiddir.
Allah (cc) ismi şerifi, Allah’ın Zat-ı Subhani’sine mahsustur. Mecaz yoluyla dahi olsa Allah’tan başkasına asla söylenmez. Ahmakların ve kafirlerin başı Firavun bile kendi kavmine karşı ‘Ben sizin en yüce Rabbinizim’ demiş fakat ‘Ben Allah’ım’ dememiştir.
İmanın temeli olan kelime-i şehadet ve kelime-i tevhidin tam olarak söylemesi için ‘Allah' ismi şerifine ihtiyaç vardır. Bunun yerine ‘eşhedü en la ilahe illelmelik’ yahut ‘eşhedü en la ilahe illerrahman’ veya ‘eşhedü enla ilahe illerezzak’ denilse, kelime-i şehadet söylenmiş olmaz ve İslam’a girilmiş sayılmaz. Mutlaka ‘eşhedü en la ilahe illallah’ demek lazımdır.
Kuran’ın yüzlerce ayetinin sonunda Allah (cc), önce has ismini zikreder, sonra sıfatlarını nazara verir. Mesela:
‘Allah her şeye kadirdir.’ ‘Şüphe yok ki, Allah vasidir, hakkıyla bilicidir.’ ‘Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir’ gibi.Çünkü sır ve hikmet bu mübarek isimde cem edilmiştir.
Cenneti ve cennetin fevkinde didar neşelerini isteyen, Allah (cc) ism-i şerifini dilinden düşürmemelidir. Sadece dille söylemek de kafi değil, O'na bütün varlığıyla bende olmalıdır. Bu mübarek isim gönülleri, gözleri açar, veliler ve aşıklar bu ismin zikrine doyamazlar.
Allah (cc) herkesin gizli, açık yaptığını ve yapacağını görür. Karanlıklar O’nun görmesine engel olamaz. Kat kat karanlığa boğulmuş katran maddelerini ve suyu teşkil eden zerreleri görür. Sonsuz alemlerin herhangi bir noktasında hiçbir hadise yoktur ki, Allah (cc) onu görmüş ve işitmiş olmasın.
Allah (cc), insanları da görür ve işitir olarak yaratmıştır. O, işitenleri ve görenleri de yaratan ve onlar üzerinde istediği gibi tasarruf eden, hiç benzeri bulunmayan tam bir Semi ve Basir’dir.
Kula gereken
Kul, daima Allah'ın kendisini gördüğünü düşünmeli, 'Rabbim beni işitiyor, beni görüyor, her lahza benimle, ben nasıl O’na isyan ederim’ demeli ve rahmetine sığınmalı. Allah (cc)’ın sevmediği çirkin hallerde görünmemelidir. Eğer bu gibi bir halde bulunup, günaha girerse, derhal af ve mağfiret dilemelidir.
Allah her lahza kuluyla beraberdir. O’nun her hareketi gördüğünü ve her sözü işittiğini mülahaza etmek ve bu mülahazayı mümkün olduğu kadar muhafazaya çalışmak insanı adam eder. Artık o insan tavırlarında, sözlerinde ve hareketlerinde edep ve terbiye dışına çıkamaz. Başkaları tarafından teşvik edilse de, zorlansa da çıkamaz.
Alaka eyleme vechi hudadan gayrı zaiddir
Nereye yönelirsen bil ki Rabbin şahiddir.
Ayetin manevi manası;
Müttakiler; nazarını ağyardan sakınanlar için, Cennetler vardır; Cenneti yakin, cenneti mükaşefe, cenneti müşahede ve rıza vardır. Cennetteki nimetleri ne göz görmüş ne kulak işitmiş, ne de beşer hatırına gelmemiştir. Bu cennetler arifler indindedir.
Altından ırmaklar akar; gayb suyu ile beslenen tecelli nehirleri akar.
İçinde ebedi kalıcıdırlar; fenadan sonra beka bulacaklardır.
Tertemiz zevceler; Tabi kirlerden beri, sıfat-ı ilahi çadırında kasr olmuş, alem-i melekûttan mukaddes ruhlar vardır.
Ve Allah'ın rızası vardır; kıymeti takdir edilemez.
Allah kullarını görücüdür; ruhların Allah'a kavuşma şevki, civarında olma muhabbetinin ceberût nurlarının satvesinden yanmış olan alemi melekûtta dolaşmalarını görür ve gayretleri nisbetinde ebedi cemali ezeli vechiyle mükafatlandırır.
"Kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara, ekinlere olan sevgi insanlar için bezenip süslenmiştir..." (Ali İmrân, 14) âyet-i kerimesi nazil olunca Hz. Ömer "Ey Rabbım, şimdi, bunları bize neden süsledin?" dedi. Bunun üzerine de "De ki: Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi?..." buyuran bu âyet-i kerime nazil oldu.
‘De ki, size bundan hayırlısını haber vereyim mi? Allah’tan başkasıyla meşgul eden şeylerden, şüphelerden, şehvetlerden sakınan ve sakındıran müttakiler için, altından ırmaklar akan cennetler vardır.’
Nasıl ki; nefsani şehvetlerle isyan edenlere peşin bir haz vardır, ancak bu kötü bir hazdır, cehennemin onlara dünyada tattırılmasıdır. ‘Şüphesiz facirler cehennemdedir’ (İnfıtar, 14) Yani şu anda onlar cehennemdedir. Ahirette de bu cehenneme tehiren gireceklerdir.
İşte bunun gibi, ‘Şüphesiz iyiler naim cennetlerindedirler’ (Mutaffifin, 22) Yani şu anda peşin bir cennet hayatı yaşamaktadırlar. Onlara verilen bu cennet nimetleri, kalp erbabının istifade ettiği şu nimetlerdir:
1- İman (Ey Rabbimiz, iman ettik)
2- Takva
3- Sadakat
4- Taat
5- Allah’a taat uğruna infak (İnfak edicilerdir)
6- İstiğfar (Seherlerde istiğfar ederler)
7- Kazaya rıza (Allah’tan bir rıza, Tevbe, 72)
Bu özellikler, havassın kalplerindeki cennetlerdir. Bu cennetlerin altından, ilahi varidat ve lütuflar nehirleri akar. Bu nehirler cennetî ahlakları sular. Onlara Hakk’ın nazarlarından tertemiz zevceler vardır. Bu temiz zevcelerden temiz ahlaklar doğar.
✽ 'De ki; size bundan hayırlısını haber vereyim mi?'
Bu ayet, önceki ayete mukabildir. Gayrı saili, sail (sormayanı soran) menzilesine koyarak, muktezai halin hilafına kelam getirilmiştir. İstifham, teşvik ve dikkati çekmek içindir.
✽ 'Bundan' derken, ذٰلِكُمْ ism-i işareti tahkir için gelmiştir.
✽ 'Müttakiler için Rableri katında cennetler ve Allah'ın rızası' buyruğu, dal bid'delalesiyle, meşru olmayan dünya zevkinin insanı küfre düşüreceğini, bundan sakınmanın tek yolunun takva olduğunu bildirir. Cennet nimetlerinin peşpeşe sayılması, itnabtan tefridir.
✽ 'Allah'tan bir rıza - وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِ ' dedikten sonra, وَاللّٰهُ بَصٖيرٌ بِالْعِبَادِ Allah kullarını görücüdür, cümlesinde muktezayı zahirin hilafına ism-i zahir zamir yerine geldi. Zihne yerleştirmek ve tazim içindir.
✽ 'Size haber vereyim mi?' derken meful muhatap zamiriyle gelmişti, 'Kullarını görücüdür بَصٖيرٌ بِالْعِبَادِ ' derken ism-i zahirle getirerek, muhataptan gaibe iltifat oldu.
✽ ‘Allah kullarını görücüdür’ cümlesi, mesel yerine cari tezyildir. Allah her şeyi görücüdür, Kullarını görücüdür, tağlibtir.
✽ Lazım-melzum alakası ile mecâz-ı mürseldir. Lazım, Allah'ın daima kullarına nazar etmesi, neyi tercih ettiklerini görmesi, melzum, iki ayette sayılan dünya ve ahiret nimetleri karşısında kulun iradesiyle serbest bırakılmasıdır.