17- O sabredenleri, sadakat gösterenleri, boynu bükük itaat edenleri, Allah yolunda harcayan, seher vaktinde mağfiret isteyenleri (de koru)!’
Ayet-i Kerimede, rıza-ı ilahiye, cennete namzet kulların vasıfları tek tek sayılmaktadır:
1- Sâbirin: Sabır sevinç kapısının anahtarı, ruhun yücelten iksiridir. İmanın yarısı, ilmin başı, her güzel işin temel taşı.
Allah'a kul olmakta, gayeye ulaşanlar hep sabır ipine yapışmışlardır. Hz. İbrahim ateşten, Hz. Eyyub derdinden, Hz. Yakup hasretten, Hz. Yusuf zindandan, Hz. Yunus balığın karnından hep sabır ile felah bulmuşlar, ibadet ederken sabretmişler, abid olmuşlar. Dünya ziyneti, süsüne kapılmamaya sabretmiş zahit olmuşlar, günah işlememeye sabredip müttaki olmuşlar, gönüllerini masivaya kilitlemekte sabredip aşkullaha ermişler.
Şeytanın iğvasına karşı, nefsin emmareliğine karşı direnip Hakkın yoluna revan olanlar, hep sabırla ulaşmışlar yüce gayelerine... Himmetlerini yüce tutmuş, yükselmişler alay-ı illiyyine... Bollukta, darlıkta, cefada, sefada sabredip muratlarına ermişler.
2- Sâdikin: Cennet yolunun yolcusu olan kimseler, yalandan, nifaktan, inkardan, hileden, hıyanetten uzak olup, sadakat üzere yaşamış ve sadakatle merhametin iki cihanda daima avantaj olduğunu kavramışlardır. Çünkü herşey sadakatın, sadık kulun hizmetindedir.
Gerçek mümin dilinde, düşüncesinde, amelinde, niyetinde hep sadıktır. Çünkü sadakat onun olmazsa olmaz kuralıdır. O 'El-Emin'in ümmetidir. Sözünde durur, vaadinden caymaz. Emanete hıyanet etmez. İçi-dışı, özü-sözü birdir, şeffaftır.
3- Kânitin: Rabbine itaat eden, buyruklarına boyun eğen. 'İşittik, itaat ettik' diyen, imanına zulüm karıştırmayan. Tek gayesi rızay-ı bari olan cennet yolcusu.
Emr-i ilahiyi bütün şart ve rükünleriyle eksiksiz, vaktiyle yerli yerine eda eden, bu konuda engel tanımayan. Hakkın hatırını bütün hatırlardan üstün tutan dirayetli mümin. İtikat, ibadet, ahlak, muamelat ve bütün söz, fiil, davranışta ifrat tefritten uzak, İslam itidaline uygun yaşayan sırat-ı müstakim takipçisi...
4- Seherlerde istiğfar edenler: Kul kusursuz olmaz, hata yapabilir. Elverirki, kasıtlı bile bile yapmasın, kusurunu fark edip hemen tevbe eden, pişman olan kul ind-i ilahide sevimli bir kuldur.
Özellikle seher vakti meleklerin değişim saati, rahmetin, bereketin, afv ve mağfiretin ümit edildiği saat... Allah yoluna revan olan kul sabah-akşam istiğfarı elden bırakmaz. Daima arı-duru kalabilmek ve arı-duru ölebilmenin tek çaresi tevbe istiğfar olduğunu bilir.
'Estağfirullah elazim elkerim ellezi la ilahe illa hüvel hayyul kayyum'
Sayılan bu dört sıfatın ilk ikisi kalbi, son ikisi hem kalbi, hem bedeni. Efendimiz şöyle buyuruyor: İbadet ikidir. Biri asli ve en mühimi; bu sadakattir. İkincisi diğer ibadetlerin hepsi. Eğer sadakat olmasa diğer ibadetlerin hiçbiri kabul olmaz.
Önce sadakat, bunun öncesinde Rabbi için sabırlı olmak ve ne pahasına olursa olsun sadakatten ayrılmamak, sebat, atahammül göstermek. Kalp bu iki vasıfla dezenfekte olursa, diğer bedeni ibadetler kolay ve kabule şayan olur. Gayret bizden tevfik Allah'tan.
Önceki ayet, takvanın birinci basamağını, dualarında af isteyen müminlerin alçak gönüllülüğünü ifade etti.
Bu ayet-i kerimede anlatılan vasıflar da, takvanın ikinci basamağını teşkil eder.
اَلصَّابِرٖينَ nasb ile okunursa medh üzere mensubtur. Takdiri: الصَّابِرِينَ اعْنِى "Sabredenleri ve... kastediyorum" şeklindedir.
Ya da, mahallen mecrur olan الَّذٖينَ ’ den bedeldir, mecrurdur.
Müteallakı hazfedildi ki genişlikte, darlıkta, savaş zamanında olması gereken bütün sabırlara şumullü olsun.
Sabır, hayatın bütün meşakkatlerine göğüs germek, onları çözümlemek, onların altında ezilmeyerek karşılık vermektir.
Sabredenler; farz ve mendub ibâdetleri, emirleri edaya, yasakları terke, başlarına gelen her türlü meşakkat, darlık, sıkıntı ve savaşa katlananlardır. Belâlar karşısında feryad figan etmeyerek, “Biz Allah'a aidiz ve yalnız O 'na döneceğiz" diyenler (Bakara, 156) kalben Allah'tan razı ve hoşnud olanlardır.
Sabırda pişer koruk, yerle bir olur doruk.
Sabır, sabır ve sabır, işte Kuran'da buyruk.
Mesnevi’den
Sebatsız sedef, inci tutmaz. Cihatsız, sabırsız, zafer olur mu?
Bir an olsun herhangi bir kötülüğü işlememek için sabırla dayanmak, sabırsızca kılınan bir yıllık ibâdetten daha hayırlıdır.
Sabrın sonundaki ferecü ferah kalbe imandan gelir. İmandaki zaaf ümitsizlik ve karın ağrısıdır.
Lokman (as), safvet ve nuraniyet sahibi olan Davut’un (as) yanına gitmişti. Onun demirden halkalar yaptığını gördü. Hz. Davut, o çelik halkaları birbirine takıyordu. Lokman (as) zırh yapma sanatını görmemişti. Davut’un imalatına taaccub etti ve merakı arttı.
‘Bu neye yarar, neden halkaları kat kat yapıyor, kendisinden sorayım mı?’ diye hatırından geçirdi. Sonra kendi kendine, sabretmek evladır. Sabır, maksuda çabucak götüren bir kılavuzdur, dedi.
Bir şeyi sormayınca sana daha çabuk açılır. Sabır kuşu, her şeyden daha süratli uçar. Eğer sorarsan matlubun daha geç husule gelir. Kolay bir şey, senin sabırsızlık göstermenle müşkil olur. Lokman sükût etti. O esnada Davut’un sanatıyla yapılan zırh da tamam oldu. Davut (as) o zırhı bitirdi, kerim ve sabırlı olan Lokman’ın karşısında üstüne giydi. ‘Yiğidim! Bu, savaşta yaralanmamak için giyilen bir elbisedir’ dedi. Lokman da (as) dedi ki: Sabır da iyi nefeslidir, nerede bir gam ve keder varsa onun gidericisidir. (Mevlâna)
Sadakatin üç kısmı vardır:
1. Sözde doğruluk
2. Fiillerde doğruluk
3. Niyette doğruluk
Sözde doğruluk yalandan kaçmak ile olur.
Fiil ve hareketlerde doğruluk, yaptığı işi hakkıyla yapmak ve o işi tamamlamadan onu bırakmamaktır.
Niyette doğruluk, yapmaya niyetlendiği işi yapıp, ona ulaşıncaya kadar azmini korumak ve bozmamaktır.
Onların niyetleri sadık, dilleri, kalpleri istikamette, gizli ve aşikarda doğru ve dürüsttürler.
"Sözlerini tutarlar" Allah'a, insanlara ve nihayet kendisine karşı sadık olan kişi muttaki demektir. Kendine karşı dürüst olmayan, diğer insanlara ve nihayet Allah'a karşı da dürüst olamaz.
“Sabredenler ve sadıklar..” diye isim cümlesi gelmesi, fiil cümlesi gelmesinden daha güzeldir. Çünkü "sabırlı ve sadık" kelimeleri ismi faildir, bu vasıfların onların huyları haline geldiğini ve ayrılmaz sıfatları olduğunu gösterir.
Sabır; kendisine vacip kılınan mükellefiyetleri en güzel şekilde eda etmektir. Sonra kul, kendisine başka taatları da nafile olarak vacip kılar. Kendi kendine bir taatı yapmaya başlayan insan, bu vacip olmayana devam eder ki; bunu yerine getiren sadıktır. Kul bu hususta nefsini sâdık çıkarmalıdır. Sâdakat, sabırdan sonra olduğu için, âyette önce sabredenler, sonra sâdıklar zikredildi.
Sen usandırma eli, el de usandırmaz seni
Hilekarlık eyleme, kimse dolandırmaz seni
Korkma düşmandan ki; ateş olsa yakmaz seni
Müstakim ol; Hazret-i Allah utandırmaz seni
Doğruluk
✦ Doğru olunuz; çünkü doğruluk iyiliğe götürür, iyilik de cennete götürür. Hadîs-i Şerîf
✦ Helak olacağınızı bilseniz dahi doğruluktan ayrılmayın. Kurtulmak için tek ümit dahi olsa yalana baş vurmayın. Hadîs-i Şerîf
✦ Ümmetim doğruluktan başka yerde cem olmaz. Hadîs-i Şerîf
✧ Oruç ve namaz, bâzı yemekler için kullanılması zarûri sirke ve yeşillik gibidir; tam gıda sayılmazlar. Asıl gıda, doğruluktur. Namaz ve oruç, doğrulukla kılınırsa faydalı olur.
✧ Sadakat her işi rızayı ilahi için yapmak, ve sözün öze uymasıdır.
✧ İnsanların doğruluğu yaptıkları işten ziyade, davranışlarıyla ölçülür.
✧ Doğruyu söylemek değil, anlatmak güçtür.
✧ Sıddıkiyet mertebesi, meratibi nübüvvetin ibtidası velâyet derecelerinin müntehası olan mertebeyi berzahiyedir, nübüvvetle ittisali yoktur.
✧ Doğruluk, en güzel idaredir.
✧ Doğruluktan ayrılan kişi kendini yele verir. Artık nereye savrulacağı belli olmaz.
✧ Doğruluk karışık işler arasında olmaz.
✧ Emniyet, sadakat ile huzur sağlanır. Gayret gelişir, suçsuzlar barınır, zayıflar ünsiyet bulur.
✧ Doğru insan:
1- Yalan söylemeyen.
2- İşini bilen.
3- İşini sonuna kadar götüren.
4- Allah ve Resûlünün yolunda giden.
5- Gıybet yapmayan.
6- Kin gütmeyen.
7- Allah’ın emirlerine uyandır.
✧ Güvenilir olmak, gerçeği kavramak için; Son derece doğruluk, son derece bilgi, son derece fesahat, son derece şefkat gerekir.
✧ Sadelik, iyilik, doğruluk olmayan yerde büyüklük ve emniyet yoktur.
✧ Ok düz olmasaydı, doğru gitmezdi.
✧ İstikamet; sözde; yalanı, fiilde; bidati, amelde; gevşemeyi, halde; hicabı terk ile gerçekleşir.
✧ Sabır şecaat, yalan acizlik, doğruluk kuvvettir.
✧ Doğruluk insanı dinde fıkha, dünyada zühde, gönülde masivayı terke çağırır.
✧ Doğruluk eminlik, yalancılık ise hainliktir. Hz. Ebubekir
✧ Sen ok gibi doğru ol ki, eğri yaydan kurtulasın. Çünkü doğru oktan başkası yaydan sıçrayamaz. Mevlânâ
✧ Bacanın eğri olması değil, dumanın doğru çıkması önemlidir.
✧ Doğru bir kişiliğe eğri söz yakışmadığı gibi, doğru söze de eğri kişilik yakışmaz.
✧ Doğru yolda giden topal, sapan hızlı yürüyüşlü kişiyi geçer.
"İtaatte, ibadette müdavimdirler, bırakmazlar. Vacipleri yerine getirirler."
İtaatle boyun eğmeleri; ibadetlere devam edip, bırakmamaları demektir.
"Huzurda boyun eğenler" yürekten bağlılığı ifade eder. 'Kanit' dürüst insanın içten bağlılığı, boyun eğmesi anlamına gelir. Hangi şartlarda olursa olsun, bağlılığını asla elden bırakmaz. Kendine, insanlığa ve Allah'a bağlılığında asla sahtelik bulunmaz.
Bu ifade, sabır ve sadakata devam etmeye teşvik eder. Sabır, sadakat ve itaat, bütün tâat çeşitlerine bir nümunedir. (Cüz-kül alakası)
Kullukta itaat
✦ Bana itaat eden cennete gider. Hadis-i Şerif
✦ Ortalık kargaşa içindeyken ibâdet etmek bana hicret etmek gibidir. Hadis-i Şerif
✦ İbadetin en hayırlısı dini öğrenmektir. Hadis-i Şerif
✦ En faziletli amel, vaktinde kılınan namaz, ana babaya iyilik, Allah (cc) yolunda cihattır. Hadis-i Şerif
✧ Allah’a tam ibâdet eden kimseye, mahlukat itaat ve hizmet eder.
✧ Kim Allah (cc) ve Resulü’ne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur. Ahmet b. Hanbel
✧ İslam, Allah (cc)’a itaat mahluka şefkattir.
✧ Kulluğun esası üçtür: Sünnet-i Resule ittiba, helalden yiyip içmek, amelleri ihlaslı yapmak.
✧ Hakk'ın rızası emrine itaatte, gadabı da hükümlerine isyandadır. Hz. Ömer
✧ Kulluk görevini boş zamana ertelemek, nefsin ahmaklığındandır.
'Allah yolunda harcarlar' ihtiyaç sahiplerinin elinden tutar, insanlığın yararına yatırım yapar, ihtiyaç duyulan projelere yardımda bulunur, fakirlerin iniltisine kulak verir ve gereğini yaparlar. Allah'ın hakkını ifa ederler.
İnsanın kendisine, ailesine, akrabalarına ve hısımlarına yaptığı harcamalar, zekât, cihad ve hayır yollarında verdiği şeyler bu infaka dahildir.
İnfak
✦ Bir hurma da olsa sadaka verin. Çünkü o bir hurma açlığı giderir, suyun ateşi söndürdüğü gibi ateşi de söndürür, yok eder. Hadis-i Şerif
✦ Bir hurmanın yarısıyla bile olsa cehennem ateşinden sakının. Onu da bulamazsanız tatlı ve güzel bir sözle cehennem ateşinden sakının. Hadis-i Şerif
✦ Sadaka yetmiş kötülüğün kapısını kapatır. Hadis-i Şerif
✧ Kendisinden bir şey isteyenin elini boş çevirenin evine melekler bir hafta uğramaz. Hz. İsa
✧ Oğlum, bir günah işlediğin zaman sadaka ver. Lokman Hekim
✧ İnsanlar kıyamet günü çok aç, susuz ve çıplak olarak haşrolacaklar, ancak Allah için yedireni Allah doyuracak, Allah için içireni Allah içirecek ve Allah için giydireni Allah giydirecektir. Ubeydullah b. Ömer
✧ Belayı def etmenin çaresi sitem etmek değildir. Bunun çaresi ihsandır, aftır, keremdir. Peygamber: ‘Sadaka belayı def eder’ buyurdu. Ey yiğit, hastalığı sadakayla tedavi et.
✧ Kim Allah yolunda çift sadaka verirse (mesela bir yerine iki koyun, verebileceğinin iki katını verirse), cennet kapılarından: ‘Ey Allah’ın sevgili kulu! Buraya gel. Bu kapıda büyük hayır ve bereket vardır’ diye seslenilir.
✧ Ancak nefsine galip gelen cesurlar infak yapabilirler.
✧ Tâatların, kıymetçe en büyüğü şu iki şeydir:
a) Malı ile hizmet: Bu, "infâk edenler" diye belirtildi.
b) Nefsi ile hizmet: Buna da "Seherlerde istiğfar edenler" buyruğu ile işaret edildi.
'Af dilemek' takvanın içini dolduran son davranıştır.
اَسْحَارٌ kelimesi سَحَرَ fiilinden türemiş olup cezbetmek, büyülemek, kendisinden geçirmek, aklını çelmek, meftun etmek, tatlılıkla kandırmak, yaltaklanmak, fecirden önce hafif bir kahvaltı yapmak manalarına gelir.
Sehr veya suhr kalıbından alındığında şafaktan önceki vakti ifade eder. Sahr, suhr veya suhur kalıbından gelince, kalbin özü, kalbin en iç kesimi veya sadece kalp anlamına geldiği gibi, vücudun akciğer bölgesini de ifade eder. Akciğerin nefes alan bir organ, seher vaktinin de gündüzün nefes almaya başladığı an olması sebebiyle bir manada buluşmaktadırlar.
Seher, fecrin doğuşundan önceki zamandır. Cümle, dal bil iktizası ile, gece namazına kalktıklarını bildirir. Çünkü insan ancak namaz kıldıktan sonra duâ ve istiğfar eder.
Bununla sabah namazını kılanlar da anlaşılır. Yani; sabah namazına hazır olur, cemaatle kılarlar. Sabah namazından önce oturup istiğfar ederler. Namazı da uzatıp, ardından yine istiğfar ederler.
'Seherlerde ıslaha çalışırlar' manası da verilmiştir. Seher vakti yapılan istiğfarın, imânın kuvveti ve kulluğun kemal-i üzerindeki tesiri son derece büyüktür. Seher vaktinde, karanlık herşeyi bürümüşken, sabahın aydınlığı doğar. Sanki ölü gibi olan canlılar dirilir. İşte o an, herkesi saran bir cömertlik ve feyz-i ilâhî vaktidir.
Seher vakti, uykunun en tatlı olduğu gaflet zamanıdır. Kul, bu lezzetten yüz çevirip de, ubûdiyyete yönelince, tâati en mükemmel bir seviyeye ulaşır. Hazret-i izzet lezzetine yönelmiş olur. Yaptığı dualar icabet ve kabule daha yakındır. Çünkü o saatte ibadet etmek çok meşakkatli ve nefse zordur. Bu sebeple mağfiret yağmurlarına mazhar olunur. Gün doğup alem aydınlandığı zaman müminin kalbi de marifet nurları, lütuf eserleriyle büyük bir alem olarak aydınlanır.
O saatte nefisler tertemiz, saf ve durulmuş bir halde, ruhlar da toplanmış bir durumdadır. O saatte insanın kafası dağınık değildir ve gönlü bütün düşüncelerden arınmıştır. Onun için seher vaktinde mutlaka çalışmak ve ibadetle meşgul olmak lazımdır.
✧ Biz seher vakti yetmiş defa istiğfar getirmekle emrolunduk. Enes b. Mâlik
✧ Efendimiz bu saatlerde yetmiş kez istiğfar ederdi. Çünkü bu saatlerde istiğfar icabete daha yakındır.
✧ "Sizin için" dedi; "Rabbime sonra istiğfar edeceğim" (Yusuf, 98) ayetinde bildirildiği üzere, Yakub aleyhisselam duasını ertelemişti. O, seher vakti dua etmek istiyordu. Çünkü o vakitte dualar müstecaptır.
✧ Allahu Teâlâ Hazretleri'ni hiçbir ses başka bir sesi işitmekten meşgul etmez. Lakin seher vaktinde yapılan dualar halvet halinde yapılan dualardır. Riya, gösteriş ve desinler'den çok uzaktırlar. Onun için icabete çok yakındır.
✧ Hz. Peygamber Hz. Cebrail'e: "Gecenin hangi vaktinde yapılan dua kabule şayandır?" diye sorunca Hz. Cebrail şu cevabı verdi: "Bilemiyorum, şu kadar var ki Arş seher vaktinde sarsılır."
Gecenin ilk bölümü oldu mu bir münadî kânitûnun (Allah'a dua edip, yalvaranların) kalkması için seslenir. Onlar da kalkar ve seher vaktine kadar namaz kılarlar. Seher vakti oldu mu yine bir münadî: 'Nerde mağfiret isteyenler?' diye seslenir. Bunun üzerine onlar da kalkar ve istiğfar ederler. Bir süre sonra da kalan abidler kalkıp namaz kılar ve bunlara katılırlar. Tanyeri ağardığında ise münadî şöyle seslenir: 'Haydi gafiller kalksın!' Onlar da kabirlerinden diriltilen ölüler gibi yataklarından kalkarlar.
✦ Allahu Teâlâ hazretleri her gece dünya semasına iner (tenezzül eder). Gecenin üçte biri kalana kadar şöyle der:
"Ben (mülkün ve melekutun) melikiyim! Kim bana dua ederse duasına icabet ederim. Kim benden isterse istediğini kendisine veririm. Kim benden günahlarının affedilmesini isterse onu bağışlarım." Hadis-i Şerif
'Allah iner' buyurmanın manası Allah'ın meleğinin indiğine hamledilir. Veya istiaredir. Bunun manası Allahu Teâlâ'nın kendisine dua edenlere lütuf ve icabetle ikbal etmesidir. Bu hadiste seher vakti dua ve istiğfardan gaflet içinde olanlara kınama vardır.
✧ Sabah açtığı vakit uyumak rızka manidir. Üzüntüleri toplar. Çok uyuyanın kalbi parlamaz.
✧ Seherde uyanık olanın ruhu zevk bulur. Hatırı sefa bulur. Gece yarısından sonra uyanık olmak saadet alametidir.
✦ Şüphesiz yüce Allah buyuruyor ki: Ben yeryüzü halkını azab etmek istiyorum da mescidlerimi imar edenlere, Benim rızam için birbirlerini sevenlere, teheccüd kılanlara, seher vaktinde mağfiret isteyenlere bakınca; onlar sebebiyle yeryüzü halkından azabı defediyorum." Hadis-i Şerif
✦ Mi'racda göklere çıkartıldığım zaman Allahu Teâlâ'nın (mahlukatından) acayipler acayibini gördüm. Bu acayiblerden biri de gökte bir horozdu. Horozun ince tüyleri yemyeşil, tüyleri ve kanatları da beyazdı. Beyazlığı beyazların en şiddetlisiydi. Kanatlarının altı da yemyeşil görünüyordu. Horozun iki ayağı sanki yedi kat semanın altındaydı. Başı Rahman'ın Arşının yanındaydı. Boynunu arşın altına uzatmıştı. Omuzlarında iki kanadı vardı. Kanatlarını açtığı zaman doğu ve batıyı aşardı. Gecenin bir kısmı geçtiğinde horoz iki kanadını açtı, kanatlarını çırparak uçtu ve tesbih etmeye başladı. Şöyle diyordu:
"Kuddus (noksan sıfatlardan münezzeh ve temiz) olan Allahu Teâlâ'yı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Kerim olan Allahu Teâla'yı noksan sıfatlardan tenzih ederim."
Veya: "Allah Kebir'dir, Müteal'dir, yücedir. Allah'dan başka ilah (ma'bud) yoktur. O hayy ve kayyumdur" diyordu.
O bunu yaptığında yeryüzünde bulunan horozların hepsi de Allah ü Teâlâ Hazretleri'ni tesbihe başladılar ve kanatlarını çırptılar. O horoz sakin olduğu zaman yeryüzündeki bütün horozlar sakin oldular.
Sonra gecenin bir kısmı olduğu zaman o horoz kanatlarını açtı. Onun kanatları doğu ve batıyı aşıyordu. Kanatlarını çırparak Allah'ı tesbih ile ötmeye başladı:
"Aliyy (yüce) Azim (büyük) olan Allahu Teâlâ'yı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Aziz ve Kahhar olan Allahu Teâlâ'yı tenzih ederim. Yüce Arşın Rabbi olan Allahu Teâlâ'yı noksan sıfatlardan tenzih ve tesbih ederim."
O horoz bu tesbihi yaptığında yeryüzündeki bütün horozlar onun sözleri gibi tesbihle kanatlarını çırpmaya başladılar. O horoz sakin olduğu zaman yeryüzündeki bütün horozlar da sakin olup sustular. Hadis-i Şerif
Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar Allah'ı tesbih ettiklerine göre, insanlar dua ve tesbihle meşgul olmaya daha evladırlar. Özellikle yalnız kaldıkları zaman ve seher vakitlerinde Allah'a dua ve tesbih ile meşgul olmalıdırlar.
Âyette sayılan bu beş sıfat, bunların tek bir şahısta toplanmasına işarettir. Ancak bu vasıflar vav atıf harfi ile getirildiği için, bu sıfatlardan tek bir tanesini taşıyanın da, ayetteki büyük medhin muhtevasına girdiğini ve bol mükafaata ereceğini bildirir.
Tevbe İstiğfar
✧ Tevbe sözlükte, asla geri dönmektir. Bu anlam ile tevbe kula nispet edildiği zaman, günah halini terk edip sevaba dönmektir.
✧ Tevbe, Allah'a isnad edildiği zaman, cezalandırmaktan dönmeyi ifade eder. Kul, hata ettikten sonra Rabbine döner, Rabbi de onun kendisine dönmesini kabul eder.
✧ Tevbe yapılan işin çirkinliğini, kötülüğünü kalbinde hissedip, ondan tiksinerek vazgeçmektir. Yapılan hata, mala, cana zarar veriyor, insanlara karşı ayıp oluyor diye terk ediliyorsa bu tevbe değildir.
✧ Tevbe hatayı terk etmek, Allah’a dönmek, O’nun affını ve bağışlamasını beklemek, o hataya bir daha dönmemektir.
✧ Tevbe yalnızca yapılan bir hatadan pişmanlık duyup, Allah’tan af dilemek değil, aynı zamanda sürekli dua ve istiğfar ederek temizlenme aletidir. Allah’a müracaat ve ona dönme kulluğudur.
✧ Bina için toprak, yaşamak için gıda neyse melekût alemine yükselmek için de tevbe odur. Sühreverdi
✽ ✽ ✽
Celil ve noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, kullarına her gün şöyle seslenir:
- Ey kulum! Bana hiç insaflı davranmadın! Ben seni zikrediyorum; sen beni unutuyorsun!
Ben seni kendime davet ediyorum: sen benden başkasına gidiyorsun!
Ben senden bela ve musibetleri uzaklaştınyorum; sen ise hatalara dalıyor ve günaha devam ediyorsun!
Ey Ademoğlu! Yarın bana geldiğinde ne diyeceksin?
✽ ✽ ✽
İmam Gazali hazretleri "Minhacu'l Abidin" isimli kitabında tevbenin makamlarının üç olduğunu söylemiştir.
1- Günahların çirkinliğini düşünmektir.
2- Allah'ın azab ve gadabını düşünmektir. Allahu Teâlâ'nın cezalandırması gayet şiddetli, azabı çok elimdir. Allah'ın gazabı kulun takat getiremeyeceği kadar büyüktür.
3- Kendi zayıflığını düşünmektir. Kulun tahammülü azdır, Allah'ın kudreti ve azameti karşısında çaresizdir. Güneşin sıcağına, zalimin tokadına, karıncanın ısırmasına dayanamayan bir insan, cehennemin alevine, zebanilerin kamçılarına ve ateşten yaratılmış olan katır gibi akreplerin, deve boynu kadar cüsseli yılanların ısırmasına nasıl tahammül edecektir?
✧ Kalp günahla kapanırsa ilham tıkanır, kalp mühürlenir. O halde hemen tevbe et. Günahlara tevbe etmeyip geciktirmek, Allah’a karşı mağrur olmak, kibirlenmektir.
✧ Dertle tozlanan gönül evi tevbeyle temizlenir. Mevlânâ
✧ Günahta ısrar eden zamanla tevbeyi unutur ve böylece de dinsiz olur gider. Mevlânâ
✧ Kirlenen ırmaklar ve denizler yukarı çıkar, yeniden temizlenmiş olarak yeryüzüne geri döner.
✧ Kendinizde kusur aramıyorsanız, ya değişmeye kapalısınız, ya kendinize güveniniz eksik veya kendinizle yüzleşmekten korkuyorsunuz.
✦ Allah (cc) hürmetle, tecvitle Kuran okuyanları, seherlerde istiğfar edenleri ve Allah’ı zikredenlerin sesini sever. Hadis-i Şerif
✦ Kim amel defterinin kendisini sevindirmesini isterse istiğfarı çoğaltsın. Hadis-i Şerif
✦ Kim mümin erkekler ve kadınlar için istiğfar ederse Allah (cc) ona mümin erkek ve kadınlar sayısınca istiğfar yazar. Hadis-i Şerif
✦ Kim istiğfarı çoğaltırsa Allah, onun için her türlü üzüntüden ferahlık, her darlıktan çıkış nasip eder. Ve onu hiç beklemediği yerden rızıklandırır. Hadis-i Şerif
Sana şah damarından daha da yakın olan Allah
Günah mı dedin; ondan uzağa düşmek günah. N.Fâzıl
✧ Halkın tevbesi günahlardan, salihlerin tevbesi gizli günahlardan, müttakilerin tevbesi şekten, muhiblerin tevbesi zikirden gafil olmaktandır.
✦ Ariflerin tevbesi marifetin artmamasındandır Allah cennette salih kulunun derecesini yükseltir de kul ‘Ya Rabbi, bu derece nereden?’ der. Allah ‘Çocuğunun senin için istiğfarı’ buyurur. Hadis-i Şerif
✧ Bir ümmet arasında her gün yirmibeş defa Allah'tan mağfiret dileyen on beş kişi varsa Allah herkesi azab etmek suretiyle o ümmeti helak etmez.
✧ Lokman (as) oğluna şöyle demiş: "Oğulcuğum, horoz senden daha akıllı olmasın. Sen uykuda iken o seher vakitleri seslenmesin."
✧ İstiğfarın başı şöyle demendir:
"Allah'ım, Sen benim Rabbimsin, Senden başka ilâh yoktur. Beni Sen yarattın ve ben Senin kulunum. Gücüm yettiğince Sana olan ahdim Sana olan va'dim üzereyim. Yaptığım kötülüklerden Sana sığınırım. Üzerimdeki nimetlerini itiraf ederim. Günahlarımı itiraf ederim. Bana mağfiret buyur. Şüphesiz günahları Senden başka mağfiret edecek yoktur."
Her kim gündüz bunu inanarak söyler de o gün akşamı etmeden ölürse cennet ehlindendir. Her kim geceleyin inanarak bunu söyler de sabahı etmeden o gece ölürse cennet ehlindendir.
✦ Rasulullah Hz. Ali'nin elinden tuttuktan sonra şöyle buyurdu:
"Sana; karınca adımları sayısınca -veya ufak karıncaların adımları sayısınca- olsa dahi, günahlarını -ki sana mağfiret olmuştur ya- Allah'ın mağfiret etmesini sağlayacak sözler öğreteyim mi?
Allah'ım, Senden başka hiçbir ilâh yoktur, Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim, ben kötülük işledim, nefsime zulmettim, bana mağfiret buyur. Çünkü günahları Senden başka mağfiret edecek yoktur. "
✦ Efendimiz 'in bir duası:
"Ya Hannan! Ya Mennan! Ya ze'1 Celali ve'1 ikram. Doğuyla batının arasını uzaklaştırdığın gibi, benimle hatalarımın arasını uzaklaştır. Beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi, beni hatalardan arındır, temizle. Beni kar suyu ile, dolu ile yıka! Allah'ı tesbih eder ve ona hamdederim. Büyük olan Allah'tan mağfiretimi isterim ve ona yönelirim."
Manevi açıdan tefsiri:
Sabırlıdırlar, mücahede ve riyazet acısına, Allah'ın emirlerine sabrederler.
Sadıktırlar; muhabbet ve iradelerinde, Allah'a olan ahidlerinde sadıktırlar.
İtaatkardırlar; Hak yolda daimdirler, muhabbetullahta istikamet üzeredirler.
İnfak ederler; masivayı terk ederler
Seherlerde istiğfar ederler; Tecelli seherlerinde gayrıyla meşguliyetlerden istiğfar ederler. Yaptıkları her şeyden tevbe edenler. Taksirlerini görmek için istiğfar edenler demektir.
Denildi ki;
Sabırlıdırlar; Talep ederken zordan kaçmayan bütün rahat ve eğlenceden vazgeçip belaya sabreden, şikayet etmeyen, ta mevlasına kavuşuncaya kadar dünya ve ahirette O'ndan hiç irtibatını kesmeyenlerdir.
Sadıktırlar; Talepte sadık olanlar, tek Allah'ı talep edenler ve O'na varanlar. Sonra sadakat gösterenler, müşahede edenler, sonra sadakat gösterenler, sonra kaybedenler, sonra onu kast edenler, sonra kavuşanlar, sonra şahit olanlar, sonra bulanlar, sonra yok olanlardır.
İtaatkardırlar; Kapısına devam ederler, aşk kadehini yudumlarlar, ta kavuşuncaya kadar bütün sevgilileri terk ederler.
İnfak ederler; Nefislerini amele feda eden, sonra mallarını, sonra kalplerinin hallerini, sonra acil ve ecil bütün hazlarını vusül nuruyla helak olmaya harcayanlardır.
Seherlerde istiğfar edenler; Rabbin dünya semasına tecelli edip nefs ufukları üzerine cemal nuru ile aydınlatıp, 'İsteyen yok mu, istiğfar eden yok mu' buyruğuyla uyanıncaya kadar bu makamların hepsinden istiğfar ederler.
"Allahu Teâlâ melekûtunun nurlarını taat ve ibadet çeşitlerine koymuştur. Kim ibadetlerin bir sınıfını kaçırsa veya sadece bir ibadet çeşidini devamlı yaparsa, diğer ibadetlerin miktarı kadar nur kaybeder. Onun için ibadetlerin hiçbiri ihmal edilmemeli, evrad ü ezkar'dan asla müstağni olmamalı. Kendilerinde bir maneviyat olmadığı halde dilleriyle "bahrü'l hakaik'tan (hakikatler denizinden)" konuşanların kendilerinden razı oluşları gibi nefsinden razı olmamalı." Şeyh Şazeli
✽ ✽ ✽
Bir insan zikri çoğaltınca, zikir onun kalbine iyice yerleşir. Şeytan o kişiye yaklaşamaz. Eğer yaklaşırsa, tıpkı şeytanların çarptığı insanın bağırması gibi şeytan da çarpılır ve bağırır.
Bütün şeytanlar onun başına toplanırlar.
- Buna ne oldu? diye sorarlar. Sonra başına geleni anlayıp,
- Bunu insan çarpmış, derler.
Te'vilâtı'n Necmiyye'den
Sabırlıdırlar; insani hazlara ve imanın hakkını yerine getirmede dayanıklıdırlar.
Sadıktırlar, Hem dilleri hem de erkanlarıyla daima doğruluk üzeredirler.
İtaatkardırlar. Her zaman ve her mekanda Allah için, Allah iledirler.
İnfak ederler, Allah için imkanları ölçüsünce kendi vücutlarından harcarlar.
Seherlerde istiğfar ederler; kendi varlıklarından Allah’ın zatında yok olmak için istiğfar ederler.
• Önceki ayetlerde vasf edilen cennetle müjdelenen takva ehlinin özellikleri bu ayette tafsil ediliyor. Halleri, durumları, hâl-i müterâdife ile sıralanıyor, araları tekâbül-ü erbaadan tenâsüb ile vasfedilmiş.
Sayılan bu beş vasfın tenâsüb cihetleri:
1- Bu vasıfların hepsi takvada ve cennet ehli olmakta cem olmuştur.
2- Takva, ilimle mümkündür. Çünkü ayette ‘Allah’dan ancak alimler korkar’ buyruluyor. İlmin başı da sabır olduğuna göre, sabırla takvanın ilişkisi ortaya çıkar.
3- Bu vasıfların hepsi de ism-i fail. Bu, işin ehli, hem de yaptırıcısı, hocası demektir. Yani bu vasıflarda bunlar otorite.
4- Sabır sadakatı, sadakat itaati, itaat fedakarlığı, cömertliği, bütün bunlar da tevazuyu intac eder.
5- İstiğfarın seherlere tahsisi, vaktin en berrakı, aklın, fikrin, kalbin dingin olduğu zaman. Duada istiğfarda asıl olan, bütün gönülle yana yakıla yapılmasıdır. Seher vakti, buna en elverişli saattir. ‘ب’ harf-i ceri, istiane (yardım) manasıyla buna işaret eder.
• İstiğfar fiili, istifal babındandır. Sarf ilminde istifal babının manalarına göre incelediğimizde şu manalar çıkar:
- Teaddi, geçişlilik: Hem bağışlanma dilerler, hem de kusur bağışlama erdeminin bağışlanmasını isterler.
- Talep: Allah’ın affını isterken, canı gönülden günahlardan arınmayı, sıyrılmayı, korunmayı da isterler.
- Tehavvul, dönüşüm: Bu günahlı halden arınıp, masum hale, şüpheden yakine, kizbden sıdka, isyandan itaata, acelecilikten sabra, itirazdan rızaya, hevadan hakka boyun eğmeye, masivadan tevhide dönmeyi, bütün hal ve gidişlerde kitap ve sünnete dönüp, değişmeyi isterler.
- Vicdan, bulma: Nefislerinin taat üzere bulunmasını isterler.
- İstilzam, gerekli görme: Müminler, ne kadar güzel amel yapsa da zatı zülcelale layık bir amel olmadığını düşünerek her amelden sonra istiğfar yapmayı gerekli görürler. Nasr Suresi’nde kendisine Allah’ın yardım ve fethi nasib olan Nebi’ye Rabbini hamd ile tesbih ve istiğfar etmesi emrolunmuştur.
Müminlerin amel defterini yazan melekler sabah-akşam değiştiğinden defterin her sayfasında istiğfar yazılmış olması için sabah akşam en az yüzer istiğfar bulunması gerekmektedir.
Kul hatadan beri olmadığı için istiğfarı dilinde ve kalbinde sabitleştirmelidir. İstiğfardan ayrılmamalıdır. İstiğfar takvada bir rütbedir, ondan mahrum kalmamalıdır.
İstiğfar amel defterine altın kalemlerle yazılır. Yeter ki saf altın gibi arınmış bir kalple yapılsın.
İstilzam, aynı zamanda devamlılık, sabit olmak demektir. Yani kul ne günah işlerse işlesin son nefese kadar kendisine tevbe kapısı açıktır. Tevbe eden, o tevbeden hiç ayrılmaz. Bütün hal ve harekatından tevbekar olduğu bellidir.