Sureler

Göster

Âl-i İmrân Sûresi 26. Ayet

قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُؗ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُؕ بِيَدِكَ الْخَيْرُؕ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ

26- De ki: ‘Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden çekip alırsın, dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsın; hayır yalnız senin elindedir. Muhakkak sen her şeye kadirsin.

 

Ayeti kerime bir taraftan dua, bir taraftan haber. Lazımı faideyi haberdir.

Efendimiz’in ilerde olacak muzafferiyetlere, ganimetlere dair verdikleri haberlere müşrikler güler, alay eder. Cenâb-ı Hakk onlara cevap versin diye bu ayeti indirir. Bu alem devri alemdir. Nice azizler zelil, nice zeliller aziz olmuştur. Günler insanlar arasında tedavülde devir daim olur. Hiç kimsenin sahibi olduğuyla övünmeye, kaybettiği ile dövünmeye hakkı yoktur. Çünkü o mülkün sahibi değil, emanetçisidir.

Ayette ‘وَتَنْزِعُ’ fiili istiare olarak gelmiş, almak yerine ‘çeker alır’ fiili seçilmiştir. Hani birine değer verir, kıymet verir, ona değerli bir şeyi vedia olarak verir ondan onu büyütüp yararlanmasını, kar etmesini istersiniz. O kimse har vurur, harman savurur. Bu sermayeyi büyütmek, kar etmek şöyle dursun, onu kötüye kullanır, zayi eder. Siz de kızar, elinden gadapla, şiddetle çeker alırsınız. Ayet bu durumu hayalimizde canlandıran bir tecessüm sanatıdır.

وَتَنْزِعُ aynı zamanda niza manasındadır. Yani Cenâb-ı Hakk mülkü, nimeti yerinde kullanmayan kimseyle hesaplaşır. Yaptığı israfa, isyana, sehifliğe, sefahate bin pişman eder. Aldığı ufak tefek zevkleri burnundan fitil fitil getirir. İnsanlar ‘Ünlülerin sonu’ diye kitap basmışlar. Bu ceza hem dünya, hem ahiret, hem beden, hem ruh, hem fert, hem cemiyet için geçerli bir ceza. Rabbim sui akıbetten hepimizi korusun.

      ✽      ✽      ✽ 

Efendimiz hendek kazılacak yeri, her on kişiye 40 kulaç kazmak üzere taksim ettiğinde, Selman-ı Fârisî'nin hangi grupta olacağında muhacirin ve ensar ihtilâf ettiler. Selman güçlü kuvvetli birisiydi, Muhacirin "Selman bizdendir", ensar "Hayır, bizdendir" diyorlardı. Hz. Peygamber "Selman bizden, ehl-i beyttendir." buyurdu.

      ✽      ✽      ✽ 
 

قُلِ اللّٰهُمَّ    De ki; Ey Allah'ım!

 اللّٰهُمَّ "Ey Allahım" kelimesinin aslı " يَا اللّٰهُ Ey Allah"dır. Lafza-i celalin sonundaki يا ,م nida harfinden bedel olarak geldi. Bundan dolayı nida harfiyle م bir kelimede toplanmaz. Bu ism-i Celalin hususiyetlerindendir, ona özeldir. Buradaki م harfi iki harfin makamına kaim olduğu için şeddelendi. م harfi tazim ve tefhim ifadesi için ziyade edildi.

Bu tabirin aslının, 'يَا اللّٰهُ آمَنَّا Ey Allah! İman ettik' şeklinde olduğu da söylenmiştir.

"Ey Allahım" kelimesinin manası "Ey Allah! Bizi hayırla emin kıl, bizi hayra yönelt" demektir. Bu yüzden sadece talep ifade eden dualarda kullanılır. 'Allah' isminin seçilmesi, bütün esmayı cem eder.
 

مَالِكَ الْمُلْكِ    Mülkün sahibi

Mülk; peygamberlik, kudret, yönetme gücü, zafer, egemenlik, ilim, servet, itibar, akıl, sağlık gibi her türlü maddî ve manevî imkân demektir. "Mâlik" ise 'Kadir' mânasındadır. "Mâlike'l-mülk"ün mânâsı, kudrete kadir olan demektir.

Mahlûkâtın kadir oldukları şeyler üzerindeki her türlü kudretleri, ancak Allahu Teâlâ'nın kadir kılmasıyla olur. O, her kadiri, gücünün yettiği şeye kudretli; her mâliki de sahib olduğu mülke sahip kılandır.

O, mülkün cinsine sahiptir. Dolayısıyla O, mülk sahiplerinin sahip oldukları şeydeki tasarrufları gibi, mülk cinsinde tasarruf eder.

O Malik ve mutasarrıfu'l hakikidir. Dilediği gibi tasarruf eder. Var eder, yok eder. Öldürür, diriltir, mükafatlandırır, cezalandırır, O'nun şeriki yoktur. Malik'in bu manalara hamlonulması medih makamına daha uygundur.

Mülkün Hak Teâlâ hazretlerine tahsisi hakikidir. Kulların mülke sahip olmaları ise mecazidir.
 

تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ   Mülkü dilediğine verirsin...

♦ Bu mülk ile, nübüvvet ve risâlet kastedilmiştir. Peygamberlik, en büyük mülk mertebesidir. Çünkü âlimlerin diğer insanlar üzerinde, manen; hükümdarların da zahiren büyük tesiri vardır. Peygamberlerin ise hem manen, hem de maddeten insanlar üzerinde tesiri vardır. Manen tesirleri, her insanın onların din ve şeriatlarını kabul edip, onun hak olduğuna inanmalarının gerekmesidir. Maddeten olan tesirleri de, insanlar isyan edip hakkı dinlemediklerinde, o insanların ölümü hak etmiş olmalarıdır.

♦ Mülkten murad, mülk olarak bilinen her şeydir. Ev, gelir geti-ren arazi, tarla, ekin ve nesiller gibi mallar da olabilir, makam da olabilir. Toplum arasında heybetli ve güç sahibi, sözü yerine getirilen ve itaat edilen bir kimse olmak gibi.

♦ "Mülkü dilediğine verirsin" beyânı, bu mülk çeşitlerinin hepsine şamildir; nübüvvet, ilim, akıl, sıhhat, güzel ahlâk, nüfuz, kudret, muhabbet, mal ve mülk gibi. Çünkü lafız umumîdir; delilsiz tahsis etmeye gerek yoktur.

"Mülkü dilediğine verirsin" duası; 'bana egemenlik ver' demektir. Hz. Peygamber'e, siyasî idareyi elde edip halkı adilane yönetebilmesi için bu dua öğretilmektedir. Çünkü egemenliğin olmadığı yerde, dinî hayat olmaz.

'Mülkü dilediğine verirsin' mülkünde teksin, demektir.

Bazı semavi kitablarda şöyle denildi:

"Ben Allah'ım! Melikü'l mülük, padişahlar padişahıyım! Meliklerin kalbleri ve perçemleri benim elimdedir. Kullar bana ibadet ederlerse onlara rahmet ederim. Bana isyan ederlerse onları cezaya çarparım. Meliklere sövmekle meşgul olmayın. Bana tevbe edin ki onları melik ve padişahları size karşı şefkatli kılayım.

Efendimiz de; "Nasıl olursanız öyle idare edilirsiniz" buyurmuştur. Yani eğer siz itaat ehli olursanız rahmet ehli, şefkatli insanlar size idareci olurlar. Eğer siz isyan ehli olursanız o zaman da gaddar, zalim, merhametsiz insanlar tarafından idare olunursunuz.

Hz. Musa, "Ya Rabbi! Sen yüceler yücesisin! Biz ise yeryüzündeyiz! Rızanın ve gazabının alameti nedir?" diye sordu. Allahu Teâlâ ona vahyederek şöyle buyurdu:

"Hayırlıları insanların başına amil olup onları idare ettiği zaman bu benim rızamın alametidir. En şerlileri başlarına amil olup onları idare ettiği zaman; bu da benim onlara kızdığımın ve azab ettiğimin alametidir."

"Ümmetimin üzerine bir zaman gelecek: Amirleri zulüm ve haksızlık üzere, alimleri tamahkar, dünya hırsı üzere, abidleri riya üzere olup, tüccarları faiz yer, kadınları da dünya süsüne düşkün olurlar."

      ✽      ✽      ✽ 

Halife Harun Reşit bir ara Behlül’ü (ra) aratmış, mezarlıkta uyurken bulmuşlar. Hemen huzuruna getirtmiş.

Behlül halifeye sitem etmiş:

- Neden beni uyandırıp getirdiniz? Ne güzeldi halim. Rüyamda padişah olmuştum. Tahtımda azametle oturuyordum.

Harun Reşit gülmüş:

- Ey Behlül, uykudaki padişahlıktan ne olacak?

Behlül hemen cevap vermiş:

- Ne fark eder ey Harun Reşit, ben gözlerimi açınca padişahlıktan düştüm, sense kapayınca düşeceksin!

      ✽      ✽      ✽ 
 

وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُ   Mülkü dilediğinden çeker alırsın.

♦ Mülkten murad "peygamberlik" ise, "mülkün geri alınması" Yahudiler'den peygamberliğin alınması demektir.

♦ Mülk ile kastedilen; "kudret, yönetme gücü, zafer, egemenlik, ilim, servet, itibar, akıl, sağlık gibi her türlü maddî ve manevî imkân" ise, yüce Allah'ın bunları 'dilediğine vermesi', 'dilediğinden alması' ilâhî irade karşısında kulun iradesinin hiç bir etkisi ve değeri olmadığını gösterir.

♦ Şeytan ve avanesinden mülkü alır, Ademoğluna verir.

♦ Ebu Cehil'den alır, Hz. Muhammed'e ve ashabına verir.

 Mülkü, ancak mutlak egemenlik sahibi olan Allah verebilir. Ama bu alma ve vermenin alt yapısını insan kendisi hazırlar. Yüce Allah, iktidarı elinde bulunduranlardan, yaptıkları yanlış davranışlar nedeniyle idareyi alır. Zulüm, şahsiyet değişimi, ekonomik hayattaki düzensizlik gibi büyük yanlışlardan sonra Allah verdiği hakimiyeti alır.
 

وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ   Dilediğini aziz edersin

"İzzet" bazen dinî, bazen dünyevî olur. Dini izzetlerin en şereflisi imandır. Zillet getiren şeylerin en kötüsü de küfürdür.

Aziz ve zelil olanlar kimlerdir?

♦ 'تعُِزُّ مَنْ تشََاءُ Dilediğini aziz edersin' ile murad Efendimiz ve ashabıdır. 'وَُتذِلُّ مَنْ تَشَاءُ Dilediğini zelil edersin' ile kastedilen de Ebu Cehil ve diğer müşriklerdir.

♦ 'Aziz edersin' muhacir ve ensar, 'zelil edersin' Fars ve Rum ehli

♦ 'Aziz edersin' Cennet ve cemale erenler, 'zelil edersin' hicap ve ateşte kalanlar

♦ 'Aziz edersin' hidayet, iman, taat, nusret, zenginlik, kanaat ve rıza ile aziz olanlar, 'zelil edersin' küfür, dalalet, kahır, fakirlik, hırs ve tama ile zelil olanlardır.

Bu minval üzere kötülük ve günahlarla zelil olanlar, sevap ve ihlas ile aziz olanlar ayetin kapsamındadır.

'Mülkü dilediğine verir, dilediğinden alırsın' cümlesinden sonra, izzetin zikredilmesi, egemenliğin şerefteki payına işarettir. Egemenliğin olmadığı yerde, tam bir şeref elde edilemez.

      ✽      ✽      ✽ 

İki kardeş vardı. Birisi padişah hizmetindeydi, zengin olmuştu.

Öbürü elinin emeği ile ekmek yerdi, fakir kalmıştı.

Bir gün zengin, fakir kardeşine dedi ki:

‘Niçin padişah hizmetine girmezsin ki bu eziyetten kurtulasın?’ Fakir zengine cevap verdi:

‘Sen niçin iş güç tutmuyorsun ki, padişah hizmetinde bulunmak zilletinden kurtulasın?’

Hakimler demişlerdir ki:

‘Kendi ekmeğini yiyip oturmak, altın kemer bağlayıp hizmet için bir mahlukun karşısında ayakta durmaktan hayırlıdır.’

Kızgın demiri elle yoğurup, hamur etmek, beyler önünde el bağlamadan daha iyidir.

Kıymetli ömür, iki düşünce ile geçiyor: Yazın ne yiyeyim, kışın ne giyeyim?

Ey mide, bir ekmekle kanaat et ki, hizmetkar olup başkalarının önünde yerlere kadar eğilmeyesin. Sadi Şirazi

      ✽      ✽      ✽ 

İzzet-Zillet dengesi

İzzet müminin sıfatıdır. Mümin; bütün varlığıyla bağlanıp iman ettiği hakkın izzetini her şeyden üstün tutmakla mükelleftir. Bir başka mükellefiyeti de hakkı yaymak ve muhtaç ruhlara ulaştırmaktır. Bunu yerine getirmenin en güzel yolu hakkı bilip, kendi nefsinde yaşayarak başkalarına güzel örnek olmaktır. Olgun müminin yapması gereken cemiyetten elini eteğini çekip sadece kendini kurtarmak değil, başkalarının manevi hayatının kurtuluşuna vesile olmaktır.

Rızık taksim edilmiştir. Onu helalden izzetle talep etmeliyiz. Rızık mı bize gelecek, biz mi rızka gideceğiz bilmiyoruz. Bu nedenle dinimiz çalışmayı, karı, kesbi teşvik eder. Fakat kazanmak için her yol meşru değildir. Müslüman izzet sahibi, vakar sahibi olmalıdır. Kazançta esas olan çokluk değil, helalliktir. Kazancın temiz olmasına dikkat etmesi gerekir.

İzzet sıfatından uzaklaştırıp zillete düşüren en belli başlı sebep, maddi menfaat düşkünlüğüdür. İzzetli mümin dünyanın küçük ve bayağı menfaatleri uğruna ideallerinden asla vazgeçmez. Dolayısıyla o an için bazı dünya nimetlerinin cazibesine aldanır gibi olsa da kısa zamanda kendisini toplar, ahiretteki ebedi zevk ve lezzetlerini tehlikeye atmaz.

✦ İsyan zilletinden taat izzetine çıkanı, Allah; malsız zengin eder, askersiz kuvvetlendirir. Kavim ve kabilesiz onu aziz kılar. Hadis-i Şerif

✦ Allah (cc) için din kardeşini affedeni Allah (cc) affeder ve aziz kılar. Hadis-i Şerif

✧ İnsanı aziz eden takvasıdır. Hz. Ali

✧ Eğer kul, kulluğa yakışacak surette çalışırsa, efendisi onu aziz tutar. Sadi Şirazi

✧ Riyaset sevgisini terk eden Allah katında aziz olur.

✧ Nefsini zelil kılan kimseyi Yüce Allah aziz kılar ve o kişinin derecesini yükseltir. Nefsini beğenen kişiyi de Allah zelil ve hakir kılar. Ebû Hasan Buşenci

✧ Herhangi bir yaratıkla azizlenen zelil olur.

✧ Nefis bir hayvandır, onda izzet olmaz. Ancak vasfın izzeti olur; babalık, hocalık gibi. Kim ki vasıflıdır, o izzetlidir. Abdülaziz Bekkine

✧ İzzetle beslenmeyen her izzetin sonu zillettir. Ahmet b. Kays

✧ İzzet ve şeref tevazudadır. Kibirde izzet arayan bulamaz. F. İyad Müminin izzeti ve şerefi insanlara muhtaç olmamasıdır. Hz. Ömer

✧ Kanaat eden aziz, tama eden zelil olur.

✧ Sekiz şey sahibini küçük düşürür:

    1. Davet olunmayan yere gitmek

    2. İnsanlardan bir şey beklemek

    3. Yapılan iyiliği görmemek

    4. Çok fazla konuşmak

    5. Çok fazla gülmek, güldürmek

    6. Her şeyi araştırmak

    7. Çok serbest davranmak, rahata düşkünlük

    8. Cimrilik, saygısızlık

✧ Allah'a yemin ederim ki, parayı aziz eden bir kimseyi Allah zelil eder. Hasan Basri

✧ Kafirler izzet istedikleri için zıddıyla cezalandırılmışlardır.

✧ Gizlilikte de Allah için sadakat ile ibadet ediniz. Zira Aziz, ancak Allah'ın aziz kıldığıdır. Allah kimi severse onun sevgisini kullarının kalplerine yerleştirir. Allah'tan korkan kulu hiç bir şey aldatamaz. Allah'ın gayrından korkan kula ise hiç bir şeyin faydası dokunmayacaktır.

✧ Dünyaya zillet, ahirete izzet verilmiştir.

✧ Takvâdan daha aziz bir şeref, ve heva ve hevesi bırakmaktan daha mükerrem kerem olmaz.

✧ Kuldan isteyen zelil, Allah'tan isteyen aziz olur.

✧ Üç şey vardır ki, müslümanları çok aziz, şerefli eder:

    1. Kendisine zulmedeni affetmek.

    2. Kendisine bir şey vermeyene iyilikte bulunmak.

    3. Kendisini aramayanları, arayıp hâllerini sormak.
 

بِيَدِكَ الْخَيْرُ​​​​​​​    Hayır senin elindedir.

'Künhünü senden başka kimse bilmez. Senden başka kimse buna kadir olmaz. Vermende de, almanda da hayır vardır.'

“بِيَدِكَ الْخَيْرُ” kelimesinden murad, kudrettir. Mâna, "Hayır, yalnız senin kudretindedir" şeklinde olur. الْخَيْرُ lafzındaki elif-lâm umûm ifâde eder. Buna göre mânâ, "Her türlü bereket ve hayırlar, ancak senin kudretinle meydana gelir" şeklinde olur.

بِيَدِكَ الْخَيْرُ tabiri, hasr ifâde eder. Cenâb-ı Hak sanki, "Hayır, senin; başkasının değil, yalnız senin elindedir..." demek istemiştir.

Bu hasr, hayrı başkasından nefyeder. Elîf-lâm'ın umûm ifâdesinin de hasr ifâde etmesi ile âyet, bütün hayırların Allah'dan olduğuna; O'nun yaratması ile meydana geldiğine delâlet eder.

Hayır, şer, her şey Allah'ın elindedir. O'nun dilemesi ile olur. Allahu Teâlâ'nın bütün işleri; fayda ve zarar vermesi bir hikmet ve maslahattan sadır olur, hayırdır. O'nun halk etmesinde, fasl etmesinde, kazasında şer yoktur, hep hayırdır. Allah her şeyi olması gereken yere vaz' eder. O'na daima hamd ve sena etmelidir.

Aslında her şey Allahu Teâlâ'nın elindedir. Ancak;

• Sırf hayrın zikredilmesi edebe riayetledir. Zira hitabda "Şer sendendir" veya "Şer senin elindedir" demek edebi terk etmektir. Hayır ve şerrin hepsi Allahu Teâlâ'dan olsa bile Allah'a hitab ederken "Şer sendendir" demek edebsizliktir. Şer zikredilmeyerek hayrın içine tağlib edilmiştir.

Esasen şer denmesi de, şer görülen şeyin Allah'a nisbeti kesildiği içindir. Allah'a nisbet edilseydi şer olmazdı.

• Burada dua ifadesi söz konusu olduğu için, şer söylenmeyip sadece hayr zikredildi.

• Biri söylenince diğerine delâletinin açık olmasından ötürü şer söylenmedi ve esasen her ikisinin Allah'ın kudretinde olduğu beyan edildi.

Hiçbir ayette Allah "Benim şerrimden bana sığının" buyurmamıştır. Mutlak iyi vardır, ancak mutlak kötü yoktur. Kötülük mahlukat aleminde bulunurken, iyiliğin kökü ilahî aleme uzanır. Yüce Allah iyiliği kul istemediği halde yaratır; ama kötülüğü kul istemeden yaratmaz.
 

Şüphesiz ki sen herşeye kadirsin.

Bu cümle, daha önce zikredilen, Cenâb-ı Hakk'ın mülkü veren, çekip alan, insanları azîz ve zelîl kılan yegâne mâlik olması hususlarını te'kid eder.

'Sen her şeye kadirsin' demek, zımnen mülk ve şeref istemektir. Bu da duanın edeplerindendir. Açıkça söylenmeyip, Allah'ın kudreti zikredilerek; dolaylı şekilde Allah'tan şifa istedi.

 

Sebebi Nüzulü

♦ Peygamber Mekke'yi fethettiğinde ümmetine Bizans ve Farsİmparatorluklarını da birgün ele geçireceklerini müjdeledi. Bunun üzerine münafık ve yahudiler, "Olacak şey değil. Fars ve Bizans krallıkları Muhammed'in eline nasıl geçebilir? Onlar Muhammed'den daha güçlü ve kuvvetli. Mekke ve Medine Muhammed'e yetmemiş mi ki Rum ve İran mülküne tamah ediyor?" dediler.

♦ Hz. Peygamber , Hendek Savaşı'nda, kazılacak hendeğin sı-nırlarını çizip, her on kişilik gurubun kırk zira'lık bir yer kazmalarını söyledi.

Amr ibn Avf, Selman, Huzeyfe ibnu'l-Yemân, Nu'mân ibn Mukrin el-Muzenî ve Ansar'dan dört kişi birlikte bir kırk kulacı kazıyolardı. Üç katın altında kazmaya devam ederken, hendeğin içinden beyaz, çakmaktaşından bir kaya çıktı. Külünkler kırıldı, taşı kıramadılar. "Ey Selman, Allah Rasûlü'ne çık, bu kayanın durumunu ona haber ver. Hendeğin yolunu mu değiştirelim, yoksa ne yapmamızı emreder? Biz, hendeğin çizgisini değiştirmek istemiyoruz" dediler.

Selman, Hz. Peygamber'e çıktı, Efendimiz üzerine bir gölgelik kurmakla meşguldü. Selman (ra) olayı anlattı.

Allah'ın Rasûlü, Selman'la birlikte hendeğe indi, dokuz kişi hendeğin ucunda onlara bakıyordu. Efendimiz Hz. Selman'dan kazmayı aldı, kayaya öyle bir vurdu ki, karanlık bir evin ortasındaki lâmba gibi Medine vadisini aydınlatan bir şimşek çaktı. Hz. Peygamber bir fetih tekbiri getirdi, müslümanlar da peşinden tekbir getirdiler. Hz. Peygamber "Sanki köpeklerin azı dişi gibi sıra sıra Hîre'nin köşkleri bana göründü" dedi.

Sonra Rasûlullah kayaya ikinci kere vurdu. Kazmanın kayaya çarpmasıyla yine aynı şekilde bir şimşek çaktı. Rasûlullah yine bir fetih tekbiri getirdi, müslümanlar da peşinden tekbir getirdiler.

"Bana, Rum diyarının kırmızı sarayları göründü" buyurdu.

Sonra Allah'ın Rasûlü üçüncü kez kayaya vurdu ve onu kırdı, yine Medine vadisini aydınlatan bir şimşek çaktı. Allah'ın Rasûlü , müslümanlar yine bir tekbir getirdiler. "Bana, San'a'nın sarayları göründü. Ve Cebrail (as) bana, ümmetimin bütün bu milletlere gâlib geleceğini haber verdi, müjdeler olsun!" buyurdu.

Sonra Selman'ın elinden tutarak hendekten çıktı. Selman: "Ey Allah'ın elçisi, anam babam sana feda olsun, şimdiye kadar hiç görmediğim bir şey gördüm" dedi. Allah Rasûlü oradakilere döndü ve "Selman'ın söylediğini siz de gördünüz mü?" diye sordu, "Anamız babamız sana feda olsun ey Allah'ın elçisi, gördük" dediler.

Müslümanlar Efendimizin bu müjdesine sevindiler "Dosdoğru, gerçek bir va'd ile bize va'dde bulunan, bu kuşatmadan sonra bize zaferi vaadeden Allah'a hamdolsun" dediler.

Medine'yi kuşatan hizipler bozulup gidince müslümanlar "İşte bu; Allah'ın ve Rasûlü'nün vaad ettiğidir..." dediler. Münafıklar hemen dedikoduya başlayıp;

"Hiç şaşmıyor musunuz? Size hikâye anlatıyor, sizi olmayacak umutlara sevkediyor, size bâtıl vaadlerde bulunuyor. Size Yesrib'den Hîre saraylarını, Kisrâ'nın şehirlerini gördüğünü, buraları fethedeceğinizi haber veriyor. Halbuki siz şu an korkudan hendek kazıyor, yüzyüze savaşmaya bile güç yetiremiyorsunuz" dediler. Bunun üzerine âyet-i kerime nazil oldu.

♦ Allahu Teâlâ, Peygamberimiz'e Fars ve Bizans Krallıkları-nın mülkünü kendisine vermesini istemesini ve Arapların üzerindeki zilleti Fars ve Rumlar üzerine geçirmesi için dua etmesini emretti. Allah'ın bunu emretmiş olması, Hz. Peygamber'in duasını kabul edeceğine bir delildir. (Diğer peygamberler de aynıdır. Onlar bir dua etmekle emrolundukları zaman, onların o duaları mutlaka kabul olunurdu.)

♦ Hz. Peygamber Allah Tealâ'dan İran ve Rum hükümranlığını ümmetine bahşetmesini istemişti. Bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.

♦ Yahudiler "Vallahi biz peygamberliği İsrailoğullarından başka-sına nakleden birine asla itaat etmiyeceğiz" dediler. Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu

 

Te'vilâtı'n Necmiyye'den

‘Dilediğine mülkü verirsin’

Mülkün varlığı çeşitli mertebelerdedir.

• Yokluğa ve tükenmeye müsait, ikisini de kabul eden mülk. Bu kevn (var edilme) ve fesadı (bozulmayı, azalıp-eksilmeyi) kabul eder.

• Bekaya müsait olup, fena ve adem kendisine arız olmayan mülk. Bu kevni kabul eder, fesadı kabul etmez.

Allahu Teâlâ hem varlık hem de yokluk mülkünün malikidir, yaratıcısıdır. Fenayı kabul etmeyen baki varlık mülkünü dilediğine isterse bir insana, isterse meleklere verir.

İnsanın şahsı fenayı kabul eder, ruhu kabul etmez. Bekayı kabul eden varlıklar, melekler, ruhlar alemi, alem-i melekût ve ahiret alemidir.

‘Dilediğinden mülkü çeker alırsın’ Canlılardan, kevn ve fesad aleminde dilediğinden baki varlığı çeker alırsın.

‘Dilediğini aziz edersin.’ Enbiya ve evliyandan dilediğini hakiki varlık izzetiyle aziz edersin. Böylece artık o kevn ve fesada uğramaz.

‘Dilediğini zelil edersin’ Kâfirlerden, münafıklardan hakiki varlığı kabul istidatlarını iptal ederek gadap ve suht ile dilediğini zelil edersin.

‘Hayır senin elindedir, şüphesiz sen her şeye kadirsin’Bu cümle gizli bir duadır: Yani Allahım, mülkün sahibisin, dilediğine mülkü verirsin. Sen; hayrın hepsini elinde tutansın. Bana vermeyi dilediğin kişiler içinde mülkünü ver. Beni aziz etmek istediklerin içinde izzetli eyle. Şüphesiz ki Sen, aziz etmeye, zelil etmeye, vermeye ve menetmeye Kadir’sin.

 

Belagat

✽ "Ey Allahım, mülkün sahibisin, mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden çeker alırsın. Hayır senin elindedir. Şüphesiz ki sen her şeye kadirsin" haber cümlesi, hakikat-ı akli, hem vakıaya hem itikada uygun haber cümlesidir.

✽ "Ey Allahım" tabirinde nida edatı mahzuftur. Nida da inşadandır. Nida, dikkat çeken, heyecan uyandıran üsluplardandır. İnşada, nefsi etkileyen, duyguları incelten, şuuru uyandıran, kalpleri etkileyen bir tesir vardır.

✽ Allahu Teâlâ'ya bildiği şeyleri dua ile tekrar ifade ettiğinden, lazım-ı faide-i haber kabilindendir.

✽ Ayette vasıl vardır. Vaslın yani atıf harflerinden و'ın gelme şartlarını hatırlatmak gerekirse;

   - Kelimeler arasında atıf harflerinin girmesi için bu kelimeler birbirinden farklı olmalı, ancak bir hükümde ortak olmalıdır. (Tezat, tezayuf, adem-meleke, icab-selb)

   - Kelimeler birbirine irab uygunluğu sebebiyle atıf yapılır.

Vasıl için ya hükümde ortaklık ya da cihet-i camia gerekir. Cihet-i camia akli, vehmi veya hayali olabilir.

Bu ayette de birbiri peşi sıra gelen müzari fiil cümlelerinin müsnedin ileyhleri aynıdır. Fiiller de ikişer ikişer birbirinin zıddı olarak dizilmiştir.

✽ "Hayır senin elindedir" cümlesi talil olduğu için fasıl olmuştur. Geçen cümlelerdeki fiillerin O'na has olmasının sebebini açıklıyor. burada vasıl olması uygun düşmez.

✽ "Şüphesiz ki Sen herşeye kadirsin" cümlesi de talil cümlesini tekit ettiğinden kemal-i ittisal olup و gelmesine engeldir.

✽ Ayet-i kerimede مَالِكَ الْمُلْكِ izafeti, iştikak-ı sağir ve reddül acizdir.

✽ Dilediğine verir, dilediğinden alırsın, ve Dilediğini aziz eder, dilediğini zelil edersin cümlelerinde ikili mukabele ve itnabtan terdit vardır.

✽ بِيدَِكَ الْخَيْرُ cümlesinde الْخَيْرُ ın lam-ı tarifi, cins, istiğrak-ı hakikidir.

✽ Kudrete 'El' kelimesinin kullanılması alete isnaddır. El, kudretin en çok zahir olduğu azadır.

✽ Allah'ın kudretinin 'yed' kelimesiyle ifade edilmesi de müşakaledir.

✽ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ  cümlesi itnabtan mesel tarikı cari olmayan tezyildir.