Sureler

Göster

Âl-i İmrân Sûresi 27. Ayet

تُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِؗ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ

27- Geceyi gündüze, gündüzü de geceye sokarsın; diriyi ölüden, ölüyü de diriden çıkarırsın ve dilediğine hesapsız rızık verirsin.’

 

Geceyi gündüze, gündüzü geceye sokar. Bir başka mana da; yabancıyı dost yapar. Bir gül goncası gibi iç içe birbirinden sıyrılır gelir. 'Geceden gündüzü soyarız. Birbirini ararcasına takip eder' (Yasin, 37) buyrulmuş.

Bu ayetlerden anlaşılacağı üzere, gece ve gündüz kısalsın, uzasın her durumda birbirinin sürekli takipçisidir, ara vermeden yer değiştirir, aldıkları emri yerine getirirler. Yapılacak görevlere elverişli olsun diye bir kararır, bir aydınlanır, birinde ay, birinde güneş devreye girer.

Bu ilahi nizam asırlardır hiç değişmeden devam eder. 'Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.' (Yasin, 40)

Bu büyük nizam-ı Cenab-ı Hak nazara veriyor. Seriu'l Hisab olduğunu, Kadir-i Mutlak olduğunu, Malikü'l Mülk, Zü'l Celal olduğunu, esmasını, sıfatını, fiillerini, sanatlarını, her gün her gece bir ayet, bir alamet olarak gösteriyor. Gökteki nizam ile yere ışık tutuyor. Görülenle görülmeyeni anlatıyor. Muazzam nimetini hatırlatıyor, yerinde saymamayı, daima faaliyet içinde olmayı bizzat gösteriyor.

Ayetin batıni manasına gelince; geceyi gündüzden, gündüzü geceden çıkaran Allâmu'l guyub, iyiden kötüyü, kötüden iyiyi çıkarıyor. Bazen iyinin içinde kötüyü, kötünün içinde iyiyi oluşturuyor. Kulun zahiriyle batınını birlikte değerlendirip adalet-i kübrasını icra ediyor.

Bazı kimseler vardır dışıyla gayet mükemmel, kibar, nazik ama içi çıfıt çarşısı.... Bu kimsenin gecesi gündüzünü sarmıştır. Bazı kimseler de dıştan pek düzgün, pek nazik görülmez ama altın gibi kalpleri vardır. Bu kimselerin de gündüzü gecesini sarmıştır. (Ayet bu manasıyla istare-i vefakiyedir ve akistir.) 'Cenab-ı Hak surete ve cisme bakmaz, kalbe ve amele bakar' hadis-i şerifi de bu manayı teyid eder.

Muhammed Parisa Hazretleri müridanıyla Hacca gitmişler. Resulullah’ı ziyaret amacıyla Medine-i Münevvere'ye vardıklarında çarşıda gözleri bir gence ilişmiş.

Genç ticaret yapmakta ve bir hayli altın kazanmaktaymış. Bir de kalbine nazar edelim, demişler.

 Gencin kalbi Allah’ı zikir halinde Allah, Allah, dediğini mana gözüyle gören, Muhammed Parisa Hazretleri; ihvana dönerek;
- El kârda, gönül yarda, buyurur.

Mekke-i Mükerreme'ye geçilmiş. Kabe ziyareti sırasında, Kabe örtüsüne yapışmış, ağlayan piri fani bir ihtiyar görmüşler. Kalbine nazar ettiklerinde ise Allah’tan dünya nimetlerini talep ettiğini görmüşler.

 Muhammed Parisa Hazretleri yine müridana dönmüş;
- El yarda gönül dünyada, buyurmuşlar.

Tasavvuf alimleri bedeni ve teni mezbeleye, kalbi gül bahçesine benzetirken bu manayı kast etmiş, 'Ten mezbelesinden geç, Dil gülşenine gel göç' diye tavsiye etmişlerdir. Ne mutlu içinden aydınlananlara...

'Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkartırsın.' En bariz örnek tavuktan yumurtayı, yumurtadan tavuğu, ağaçtan tohumu, tohumdan ağacı çıkartır. Örnekler saymakla bitmez.

Batıni olarak da; iyiden kötüyü, kötüden iyiyi, Azer'den İbrahim'i, Nuh'dan Kenan'ı, müminden kafiri, kafirden mümini çıkarma kudretine sahip olan yüce Mevlamız her şeye kadir. O halde O'ndan asla ümit kesmemeli, asla kendimize güvenip mağrur olmamalıyız.

Zerreden küreye bütün mahluku rızıklandıran Rezzaku alem, kimine genişletip kimine darlaştırdığı rızkı, kimi zaman da hesapsız verir. O dilediğini yapandır. Yaptıklarından kimse hesap soramaz. Sorma kudretine de sahip değildir. O adildir, Rahmandır, cömerttir, alimdir. Ne yaparsa güzel yapar, yerli yerinde yapar. Bize sadece Onu tanıdıkça hayran olmak düşer.
 

    'Her işleri faiktir,

    Birbirine layıktır,

    Neylerse muvafıktır,

    Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler.'
 

Geceyi gündüze, gündüzü geceye sokarsın

Allahu Teâlâ geceyi kısaltır, bazen de gündüzü kısaltıp geceyi uzatır. Hatta bazen gündüz on beş saat, gece de dokuz saat olur.

Allahu Teâlâ gündüzün peşinden geceyi getirir, dünyaya gündüzün ışığı hakim iken, ona karanlığı giydirir. Sonra gecenin peşinden de gündüzü getirir ve dünyaya gündüzün ziyasını giydirir. Gece ile gündüzün birbirlerine girdirilmesi, her birinin diğerinin hemen peşinden yaratılmasıdır.

• Dünya'nın hem kendi ekseni, hem güneşin etrafında dönmesiy-le mevsimlerin meydana gelmesi, gece gündüzün mevsimlere göre uzayıp kısalmasıdır.

• Dünyanın belli bir hızla kendi ekseni etrafında dönmesi ve yuvarlak bulunmasıdır.

Kur'an her seviyedeki insana hitap eder, hem bilgili kişilerin hem de cahillerin anlayacağı ifadeler içerir. Bu âyet de, hem özel bilgi isteyen günlerin kısalma ve uzaması olayını hem de herkesin fark ettiği mevsimlerin değişmesini kapsamaktadır.

Bu ayet; insanların sahih bir dinî inanca sahip olduktan sonra yeryüzünü cehalet ve şirk karanlığının kaplamasına, ardından yüce Allah'ın peygamberler göndererek insanlığa aydınlık yolu göstermesine işaret eden bir mecaz da anlaşılmaktadır.

Karanlık dünyayı aydınlatan peygamberlerdir. Onlar birer ışık, birer nurdur. Bir put yapımcısından Hz. İbrahim gibi bir peygamber dünyaya geldi. Karanlık Roma’dan Hz. İsa nur gibi doğdu. Firavun gecesinden Hz. Musa gibi bir gündüz çıkardı. Cahiliye döneminde Hz. Muhammed güneşi doğdu. Tersi de mümkün, Hz. Nuh gündüzünden Kenan gibi bir karanlık oldu. Gündüz 24 saati insan hayatının bir özetidir. Sabah doğum, öğle olgunluk, ikindi ihtiyarlık, akşam ölüm, yatak kabre giriş, gece uzun bir bekleyiş. Ertesi sabah da ba’su ba’del mevttir. 24 saatte bir ölümü yaşarız.

      ✽      ✽      ✽ 

Dünya’da geceleri gündüzlerden daha soğuk olmasına rağmen gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkı en fazla 10-15 derece olur. Gece ve gündüz arasında sıcaklık farkının fazla olmamasının nedeni gece Dünya tarafından ışıma sonucu etrafa yayılan ısı enerjisinin atmosfer tarafından uzaya yayılmasının engellenmesidir. Atmosfer olmasaydı gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkı daha fazla olurdu.

Bazı gezegenlerde ve uydularda atmosfer olmadığı için gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkı fazladır. Dünya’nın uydusu olan Ay’da da atmosfer olmadığı için gece ve gündüz arasında sıcaklık farkı fazla olur (gündüzleri 120, geceleri –155 derece). Bu nedenle atmosferi olmayan gezegen ve uydularda gece ve gündüz arasındaki büyük sıcaklık farkı yüzünden canlıların yaşaması mümkün olmaz. Atmosfer sayesinde yeryüzü sıcaklığı yaşanabilir derecede olur.

Astronotlar Uzay’a gittiklerinde fotoğraflar çektiler. Dünya’nın Güneş’e bakan yarım küresinde gündüz olurken diğer yarım kürede gece oluyordu. Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki dönüşü sayesinde kimi bölgelerde gündüz, kimi bölgelerde gece oluyordu; kimi bölgelerde gündüzden-geceye, kimi bölgelerde geceden-gündüze geçiş aynı anda gerçekleşiyordu. Kuran’ın 1400 yıl önce vahiy ile açıkladığı, bir kaç yüz yıl önce matematiksel hesaplarla ve mantık yürütmelerle ortaya konulan gerçekler, duyu organlarıyla da algılanıyordu.

      ✽      ✽      ✽ 

Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarırsın.

• Allah, Âzer'den İbrahim'i, Nuh'dan Kenan'ı meydana getirdiği gibi, kâfirden mü'mini, mü'minden kâfiri çıkarır.

• İyiden kötüyü, kötüden iyiyi çıkarır. (Ölü-diri, müsteardır)

Ümmî bir topluluktan tüm insanlığa rahmet olacak son peygamber Hz. Muhammed'i ve ona gönülden bağlanıp gösterdiği yolu izleyenleri şan ve şerefin doruğuna yükseltmiş, insanlığa örnek kılmıştır.

• O, meniden canlıyı, yumurtadan kuşu ve canlıdan nutfeyi, kuştan yumurtayı çıkarır.

• Taneden başağı, başaktan taneyi, çekirdekten hurma ağacını, hurma ağacından çekirdeği çıkarır.
 

Allah Hayy'dır.

Allah (cc) hayat sâhiplerine yaratılışlarındaki hikmete göre bir hayat vermiştir. Meselâ, ot ve ağaçlar hayat sâhibidir, onlar da doğar, büyür, ürer ve nihâyet ölür. Kendilerine göre bilgileri de vardır. Bir âlete, vâsıtaya muhtaç olmadan kendilerine yarayanı-yaramayanı ayırdederler. Faaliyetleri vardır. Havada, suda, toprağın derinliklerinde, büyümesine, üremesine yarayan maddeleri arar bulur, kendilerine çeker, hazmeder. Bizim için türlü meyvalar, gıdâlar, devâlar ve daha binler çeşit faydalı şeyler hazırlarlar. Böyle olmakla berâber, kendi hayatlarından daha yüksek, daha kudretli bir hayat bulunduğundan haberleri yoktur.

Hayvanattaki hayat daha üstündür. Onlarda duygu vardır; görür, işitir. Hareket serbestliği vardır, bitkiler gibi olduğu yerde saplanıp kalmaz, istediği yere gidebilir, yatar, kalkar. Bunlara bakarak bitkilerdeki hayat eksik, zayıf ve sönüktür. Onun için hayvanat nebâtâta hâkimdir. Çiğner, koparıp yer.

Hayvanlardan daha üstün bir hayat var ki, Allah; bu şerefi de insanlara ihsan buyurmuştur. Bütün vasıflar insanda da vardır. Ancak ona, hayvanlarda ve bitkilerde olmayan bir takım kuvvetler daha verilmiştir. Meselâ, insan bir hayvan gibi sâdece görüp işitmekle kalmaz; bunları düşünür, inceler, mukâyese yapar, muhâkeme eder, neticeler alır. Kaynayan suyun, kapağını fırlatmasından buhar kuvvetini keşfeder. İnsanlardaki hayat, hâdiseleri bilmeye elverişli bir kaynaktır. Onun için insanlar, yer yüzünün efendisidir.

Canlılar için ölüm mukadderdir. Herkes zamanı gelince gelir, ikâmet müddeti bitince gider. İnsan, cesetle ruhtan mürekkeptir. Ceset âşikâr, ruh gizli, ceset fâni, rûh bâkidir. Bunlardan her birine ait iki türlü hayat vardır: Fâni hayat, bâki hayat.

Fâni hayat doğmakla başlar, rûhun cesetten ayrılmasıyla biter, fakat ruh ölmez yine bâkidir, idrâki vardır. Ölüm anında ruh, felç gibi, bedenin duygularını ve hareketlerini iptal eder. Vücudunun bir tarafı felç olan, içinde bulunduğu durumu anlayabildiği gibi, ölü de kendi durumunun farkındadır. Ölüm, tam bir felçtir, kalbi ve tüm bedeni kaplar. Artık rûhun bedeni ile alâkası kesilmiş, duygu ve hareket bütün bütün durmuştur.

Ölenin rûhu, mâiyetindeki adamları dağılmış bir âmir vâziyetindedir. Artık onlara emirler vermeye muktedir değildir. Yâhut sermâyesi tükenmiş, ticârethânesi tamâmen yok olmuş bir tâcir gibidir. Artık bir şeyler kazanamaz, o âna kadar iyi-kötü ne kazanmışsa onunla kalır. Ölümden sonra rûh, berzaha intikal etmiştir, orada kazancına göre ya acı ve ızdırapla, yâhut sürur ve neşe içinde haşrı bekler.

• Allah (cc), yoğu var edip hayat verdiği gibi, ölüyü de tekrar canlandırabilir. İnsan kendi evvelini düşünmeli. Bir vakitler ölüydü, hayatı yoktu. Sonra ana rahminde Allah (cc) vücûdunu yarattı, hayat verdi, dünyaya çıkardı. Teneffüs eden, gıdâlanan, büyüyen, boyluposlu, güçlü kuvvetli, arayan, düşününen, bilen, bulan, işiten, konuşan, kıran, koparan bir insan oldu. Bu hayat, sırf Allah’ın bahşettiği bir nimettir. Allah, vakti gelince öldürecek ve sonra, herkese yaptığının karşılığını vermek üzere tekrar diriltecektir.
 

    Rabbim! Güzel adını haz ile çağırırım.

    Gündüz, gece, kış, bahar, yaz ile çağırırım!

    Benim ümit gözüme hikmet sürmeleri çek,

    Kapının eşiğinde naz ile çağırırım!

 

Ayetteki işaretler

Nefsin zulmetini, kalbin nuruna sokar, nurlandırırsın. Aralarındaki münasebetten sonra birbirine karıştırırsın. Diri kalbi ölü nefisten, ölü nefsi diri kalpten çıkarırsın. Ya da diri ilmi ölü cehilden, ölü cehli diri ilimden çıkarırsın. Dilediğini zahir-batın ya da bunların sadece biriyle rızıklandırırsın. 'Hesapsız olarak' zira sana bir engel yoktur.
 

Dilediğine hesapsız rızık verirsin.

Kur'an-ı Kerim'de "hisab" lafzı üç manada kullanılmaktadır.

1- Yorgunluk. Buna göre mana; "Dilediğine istediğin kadar hiç yorulmaksızın verirsin" demektir.

2- Adet (sayı). "Dilediğine hiç sayısız verirsin."

3- Mutalebe (istemek) "Dilediğine o daha istemeden verirsin."

♦ "Sen, dilediğin kimseleri sınırsız olarak rızıklandırır, bolca rızık verir ve rızkını genişletirsin." Birisinin bağışının çok olduğunu söylemek istendiğinde, "Falanca hesapsız infâk eder" denir.

♦ "Sen, dilediğin kimseleri hesapsız olarak rızıklandırırsın" yani "müstehak olmayan kimselere de, sırf fazl-ı İlâhin olarak bunu yaparsın." Çünkü müstehak olmaya göre veren kimse, sınırlı vermiş olur. Kullarını, amellerine göre rızıklandırmazsın.

♦ Allah, dilediği kimselere dilediği şeyleri verir. Bundan dolayı kim-se Allah'a hesap soramaz. Çünkü O'nun üzerinde, O'nu hesaba çekecek hiçbir hükümdar yoktur.

Bu ifade, Müslümanların zaferlerine kinaye ile işaret etmektedir. Akılları hayrette bırakan bu büyük işleri yapmaya kaadir olan zat mülkü Acem'den alıp Arablara vermeye de kaadirdir. Onları aziz kılmak bütün kolay işlerin en kolayıdır.

'Dilediğine hesapsız rızık verirsin' cümlesi, ekonomik değer istemektir. Bu iki ayette mülk, şeref ve ekonomik nimet için Allah'a nasıl dua edilmesi gerektiği öğretilmektedir. Yüce Allah 'hayr' dediği iyilikler arasına ekonomik değeri de katmakla; egemenliğin, izzetin ve maddî rızkın, hayrın üç temel taşı oluşturduğuna işaret etmiştir.

Bu değerler, iyiliğin ve insan hayatının olmazsa olmazıdır.

Allah'ın Resulü dahi duasında bunları Allah'tan istediğine, hayrın O'nun kudretinde olduğunu itiraf ettiğine göre, diğer insanların böyle dua etmeleri çok daha evladır. Bu dua, Resul-ü Ekrem'e kafirlerin inkarına karşı bir teselli veren bir duadır. Müminlere de bu duanın öğretilmesi, insanların olumsuz tepkilerine karşı destek alacakları bir sığınak göstermektedir.

Binlerce tür hayvanlar, milyarca canlılar, sayıya gelmez balıklar, hesaba sığmaz karıncalar, değişik değişik böcekler, kuşlar, denizde yaşayanlar… Bir gün değil, beş gün değil, hayatları boyu yiyeceklerini her gün nereden bulurlar?

Her canlının yeme ve içme zamanı ayrıdır. Bazıları var ki bir gün bir şey yemese hayatı söner, bazıları da vardır ki, aylarca bir şey yiyip içmeden yaşayabilirler. Aklımıza gelen, gelmeyen milyarlarca varlık ihtiyaçlarını nasıl karşılıyor, zamanını nasıl ayarlıyor?

Demek ki her şeyi bilen, gören ve ayarlayan biri var ki, zamanını şaşırmadan, hiçbirini unutmadan bütün bu canlıların ihtiyaçlarını görüyor.

Sadece bir günlüğüne yeryüzündeki bütün kuşların beslenmesini Allah, biz insanların sorumluluğuna verseydi, kimse altından kalkamaz, hayvanlar telef olur giderdi.

O Rezzak’tır, her varlık rızkını ondan ister. O da dünya kuruldu kurulalı kıyamete kadar hiçbirinin rızkını ihmal etmeyerek verecektir. Çünkü yaratan O’dur.

O Kerim’dir, her canlıya, her tür hayvana yiyecek ve içeceğini bolca, devamlı, eksiltmeden verir. Çünkü O, gerçek verendir.

O Rahim’dir, bütün canlılar O’nun rahmetine muhtaçtır. O’nun sonsuz rahmeti onları unutmaz, bütün hayvan yavrularını bitmez, tükenmez şefkatiyle korur, yaşatır.

      ✽      ✽      ✽ 

Ebu Musa et Tavil el Basri anlatıyor:

Bir gün Şibli Mervezi’nin (ra) canı et istedi. Eti alıp bineğine binerken bir kuş eti kapıp uçtu, gitti. Kendisi de oruca niyetlenip mescide gitti. Başka bir kul Şibli’nin evinin hizasında eti o kuştan almak için eti kapan kuşla kapıştı, et Şibli’nin evine düştü. Hanımı da kalkıp o eti pişirdi. Şibli (ra) iftarını açmak için eve geldiğinde, hanımı pişirdiği eti getirdi. Şibli:

‘Bu eti nereden buldun?’ diye sordu. Hanımı da evlerinin üstünde iki kuşun eti kapıştığını ve etin onlardan birinin ağzından avluya düştüğünü söyleyince Şibli (ra):

‘Her ne kadar Şibli onu unutsa da onu unutmayan Allah (cc)’a hamdolsun’ dedi.

      ✽      ✽      ✽ 

Efendimiz şöyle buyurdu: "Muhakkak ki Fatiha, Ayete'l kürsi, Âl-i İmran Suresi'nden iki ayet (Şehidallahu, İnneddine,18 19), Yine Âl-i İmran suresi 26-27. ayetleri (Kulillahümme, tûliculleyle) nazil oldukları zaman bu ayetler kendileriyle Allahu Teâlâ arasında hicab olan perdelere sarıldılar. Ve:

 "Ya Rabbi! Sen bizi arzına ve sana asi olanlara mı indiriyorsun?" dediler. Allahu Teâlâ;

 "Ben yemin ettim ki herhangi bir kişi her namazın ardında sizleri okursa onun beraberinde bulunan her şeye rağmen muhakkak ki yerini ve makamını cennet yapacağım onu "haziretü'l kudüs"e iskan edip yerleştireceğim. Ona (rahmet) nazarımla günde yetmiş kere bakacağım! Onun yetmiş ihtiyacını karşılayacağım. O ihtiyaçların en düşüğü mağfirettir. Ve onu her türlü düşman ve hasetçiden koruyup muhafaza edeceğim! Düşmanlarına karşı ona nusret edip yardımda bulunacağım.

 

Te'vilâtı'n Necmiyye'den

‘Geceyi gündüze sokarsın’ Beşeriyetin, nefsaniliğin karanlıklarını ruhani sıfatların nurlarına katarsın.

‘Gündüzü geceye sokarsın.’ Ruhaniyet nurlarını, nefsani sıfatların karanlıklarına karıştırırsın.

Diri kalbi gerçek bir hayat ile, ölü neftsen çıkarırsın. Ölü kalbi hakiki bir hayat ile, mecazi, hayvani hayatla yaşayan nefisten çıkarırsın.

‘Dilediğini hesapsız rızıklandırırsın’ Hakiki cömertlik aleminden onu rızıklandırırsın. O artık ölmez. Herhangi bir sayı veya hesab altına girmez.

 

Belagat

✽ Ayette müsnedin ileyh'in Allahu Teâlâ olduğu son derece açık olduğundan hazfedilmiştir. Ayrıca müsnedin ileyhin hazıf sebebi medih için, mertebesine hürmeten hazfedilmiştir.

✽ 'Geceyi gündüze, gündüzü geceye sokarsın, ölüyü diriden, diriyi ölüden çıkarırsın' cümlelerinde ikili mukabele ve akis vardır.

✽ Akis, cümlede kelimelerin sırasını değiştirerek tekrarlama sanatıdır.

✽ Gecenin gündüze sokulması, istiare ve tecessümdür. Aslında dünyanın dönmesi ile güneşalan yerler gündüz, almayan yerler gece olur. Fakat gece ve gündüz diye iki ayrı müşahhas varlığın birbirine girmesi, şeklinde ifade edildi. Camisi, birbiri üzerine tertipli bir şekilde devamlılık içerisinde ayrılmaları ve yakınlıktır.

✽ İstiare-i vefakiye olarak da, gece ve gündüz hüzünlü ve sevinçli zamanları ifade eder. Yani hüzün ve mutluluk daima iç içe geçmiştir.

✽ الَّيْل kelimesinde cinas-ı kalp vardır.

✽ 'Ölüyü diriden, diriyi ölüden çıkarırsın' cümlesi de hakikat olabildiği gibi, manevi ölü ve diriyi de ifade eder, istiare-i vefakiyedir.