Sureler

Göster

Âl-i İmrân Sûresi 31. Ayet

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونٖي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْؕ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ

31- De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın! Allah daima bağışlayan ve merhamet edendir.’

 

Yüce Allah (cc) gönül terbiyesi veriyor. Mümin kullarına mide nasıl yemek için yaratıldıysa gönül de sevgi için yaratıldı. Sevgiyle dolmak için irademize teslim edilmiş bomboş bir gönülle geliriz. Bu dünya aleminde ana babamız, Efendimiz’in ‘Evladınızı üç terbiye ile terbiye edin: Nebinizin sevgisi, ehli beytin sevgisi, Kuran sevgisi’ tavsiyelerini yerine getirirlerse, gönlümüz bu sevgilerle dolarsa gönül ilk hazırlık eğitimini almış demektir. Bu temel üzerine kurulacak muhabbet binası biiznillah sağlam olacaktır. Bu sebepten olacak ki öteden beri çocuklara ‘En çok kimi seviyorsun?’ sorusunu sorar. Çocuk eğitilmiş olarak ‘Allah (cc), sonra peygamberi’ diye sevdiklerini sıralar. Dindar ailelerde bu soru sık sık sorularak cevap tazelenir, pekiştirilir.

Gönüller tazelenir, gönül bahçelerine muhabbet gülleri dikilmeye devam eder. Şimdi bu soruyu sanki Allah kullarına soruyor. Hani hep Beni en çok sevdiğinizi söylerdiniz ya eğer sözünüzde doğru iseniz. Gerçekten Allah’ı çok seviyorsanız o zaman habibime tabi olun. Her dava delil ister, sevdiğinizi ispatlayın ve karşılığını alın. Benim bir tane habibim var. O Beni çok seviyor, Ben de onu. O cüzi iradesini Benim külli irademde yok etmiş. Onun işi hep Beni razı etmek. Bana itaat etmek ve uğrumda en ağır sıkıntılara katlanmak olmuştur. Hayatı melek gibi günahsız, su gibi berrak, gün gibi parlak geçmiştir. Müminler uymak için, münafıklar fitne için, kafirler inkar için daima onu takip edip incelemişler, bir açığını gören olmamış.

Rabbinin sevgisini, beğenisi kazanan habibullah Allah’a itaatte bizzat Allah (cc) tarafından örnek, önder, lider tayin edilmiş. Ve kendisine ‘Söyle habibim, eğer Allah’ı seviyorlarsa sana tabi olsunlar ki Allah (cc) da onları sevsin.’ Bu Resulüllah için ne büyük paye. Allah (cc)’ın sevgisiyle beraber güvenini kazanmak, ona itaati kendine itaat, ona biatı kendine biat, ona ikramı kendine ikram saymak habibinin şanının ne kadar yüce olduğunu ilan. O Habibe ümmet olarak bu güzellikten bizim de nasibimiz büyük elverir ki ona layık ümmet olalım. Onu adım adım takip edip yıldızlar mesabesine yükselen sahabiler gibi. Dedesinin diyarında kan dökülmesin diye uzak diyarlara gidip şehit olan ehli beyt gibi. Sesinden rahatsız olmasın diye tren raylarının altına keçe döşeyen Osmanlı gibi. ‘Ne güzel kumandan, ne güzel asker’ müjdesine mazhar olmak için ‘Ya ben İstanbul’u alırım, ya İstanbul beni alır!’ diyen Fatihler gibi onu sevmek, ona itaat etmek ne büyük şeref.

Ona uyan o yüce şahsiyetler bu uğurda vatanlarını, evlerini, işlerini, ailesini, dirhemini, dinarını terk edip Medine’ye hicret ettiler. Bedir, Uhud, Hendek ve sonu gelmeyen seferlerde i’layı kelimetullah için canlarını feda ettiler. Tabi olmak ne demekmiş, itaat nasıl olurmuş, bizzat yaşayarak öğrettiler. Virdi lisan ettikleri ‘Fedake ebi ve ümmi’ ya Resulellah’ (Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın Resulü) sözlerini uygulayarak sadakatlerini, bağlılıklarını, hayatları pahasına gösterdiler.

Güzel insanlar güzel atlara binip gittiler. Ya biz bu itaatin, bu ittibanın neresindeyiz? O mübarek nebinin gece namaz kıla kıla ayakları şişerdi. Bizim uyumaktan gözlerimiz şişiyor. O hendek kazarken açlıktan karnına taş bağlıyordu, bizim karnımız yağ bağlıyor. Onu Hud suresi yaşlandırıyor, bizi dünya gamı. Tezatlarımız diz boyu. Ne var ki fert olarak, millet olarak efendimizi seviyoruz. Onu gerçek manada tanıyıp hakkıyla sevmek ve sevmenin lazımı olan ona uymayı Rabbimizden niyaz ediyoruz. Rabbim tevfikini refik eyle.
 

De ki; Allah'ı seviyorsanız...

حَبَّ fiili lugatta; sevmek, beğenmek, rağbet etmek, aşık olmak, ekinin tane tutması, tulumu doldurmak, suda kabarcıkların oluşması, kabın dolması, tercih etmek, başak tanesi manalarına gelir. Araplara göre muhabbet birşeyi onu kastetmek suretiyle istemektir.

Kulun Allah'ı sevmesi, O'na rağbet göstermesi anlamına gelir. 'Habbe-Sevgi' kelimesinin manalarından biri de rağbet göstermektir. Allah'ı seven kul, O'na rağbet gösteriyor demektir. Allah'a rağbet göstermek, emirlerini yerine getirmek, hükümlerini tatbik etmek ve hayatını O'na göre düzenlemektir.

Sevgi, yapılan işi isteyerek ve severek yaptıran bir duygu ve güçtür. Allah'a rağbet göstermek, O'nu sevmek, emirlerine rağbet göstermeye ve severek yapmaya sebep olur. Allah'ı sevmek, Peygamber'e tâbi olmayı kolaylaştırır ve Peygamber'e rağbeti arttırır.

Sevginin, "ekinin tane tutması" manasından alıdığında şu manaya gelir: Allah sevgisi duymayan insan, başaksız ekine benzer. Başaksız ekin, sadece hayvanlara yem olan bir ottan ibarettir.

Başak verip tane tutan ekin ise hem olgunlaşmış, hem de insana faydalı hale gelmiştir. Aynı şekilde; gönlünde Allah sevgisi başak tutan insan da, hem olgunlaşmış, hem de başkalarına faydalı hale gelmiştir.

Sevgi, 'başak tutma' manasıyla bereketi ve verimliliği ifade eder. Allah'ı seven insan hem bereketli, hem verimli, hem de insanların ruhuna gıda olacak sevgi tohumları saçar. Allah sevgisinin tohumunu gönlünde yeşerten kimse, insanlığa kucağını açacağı için çok bereketli ve verimli ameller meydana getirir.

Sevgi 'kabın dolması' anlamı ile, boş olan gönlün dolmasını ifade eder. Sevgi boş gönülleri dolduran bir duygu ve güçtür. Sevgisiz gönül boştur; ancak Allah sevgisi ile dolabilir. Boş kaba kimse rağbet göstermez, kimse eline almaz. Allah sevgisi taşımayan insana da kimse rağbet göstermez, alaka duymaz.

Kul Allahu Teâlâ'dan başka hakiki kemalin olmadığını, nefsinde veya gayrisinde kemal olarak gördüğü her şeyin; Allahu Teâlâ hazretlerinden olduğunu, Allah'ın kudretiyle ayakta olduğunu ve sonuçta Allah'a döneceğini bildiği zaman, muhabbeti ancak Allah'a olur.

Sevgisi ancak Allah için olur. Bunlar da iradeyi Allah'a taat ve ibadette kullanmayı ve Allah'a yaklaştıracak şeylere rağbet etmeyi gerektirir. Bundan dolayı muhabbet taat iradesiyle tefsir olundu.

Allah'ı sevmek, aynı zamanda Allah'a inanmak manasına gelir. Hz. İbrahim 'Ben batanları sevmem' (En'am, 76) derken, "Ben batanları ilah olarak tanımam" demektedir. İman sevgiye, sevgi de imana delalet eder.

Allah'ı sevmenin alâmeti Kur'ân'ı sevmektir. Kur'ân'ı sevmenin alâmeti Peygamber'i (sav) sevmektir. Peygamber'i sevmenin alâmeti sünneti sevmektir. Allah'ı, Kur'ân'ı, Peygamber'i ve sünneti sevmenin alâmeti ise âhireti sevmektir. Âhireti sevmenin alâmeti dünyaya buğzetmektir. Dünyaya buğzetmenin alâmeti, ondan ancak yeteri kadar azık ve kendisini hayatta bırakacak kadarını almasıdır. Sehl b. Abdullah
 

    İnsana insan denmez kendini bulmayınca,

    Gönül bir viranedir sevgiyle dolmayınca

    Allah ma’şuk, Allah yar, gayrısı sinede bar,

    Eremezsin bir yere huzura varmayınca.

 

Allah sevgisi

✧ Gönül masivadan ayrılmadıkça, o kalb hikmetin kabı olamaz. O kalp serkeş binit gibi sahibine hizmet etmez. Allah (cc)’dan ayıran sevgililerin hepsi son anda düşman olur. Çünkü sevgi duygusu Allah (cc)’ı ve Allah'ı sevenleri sevmek için verilmiştir.

✧ Âhirette en çok mesud olanlar, Allah’ı en çok sevenlerdir. Çünkü âhiret demek, Allah’a (cc) yönelmek ve O’na kavuşmak saadetine ermek demektir. Uzun iştiyaktan sonra, ebediyen sevgilisine ulaşıp hiçbir engel olmadan sevgilisi ile devamlı olarak başbaşa kalmaktan daha büyük sevinç ne olabilir? Ancak bu nimetler, sevginin kuvvetiyle ölçülür. Sevgi ne kadar kuvvetli olursa, zevk de o nispette artar.

✧ Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetinden bir zerreyi, bin yıllık ibadete değişme! Çünkü hadisi şerifte ‘Kişi sevdiği ile beraberdir’ buyrulmuştur. Davud-u İskenderi

✧ İnsanın yüreği Allah (cc) için erirse, şehitler gibi iki cihanda bağışa nâil olur. Mevlânâ

✧ Olgun insan Allah sevgisinden, merkep ise arpa suyundan sarhoş olur. Mevlânâ

✧ Gönlünde Allah (cc) sevgisi artanı Allah da seviyor demektir. Mevlânâ

✧ Mis gibi olan Allah (cc)’ın adını tenine değil gönlüne sür. Mevlânâ Allah sevgisi hürriyet, mahluk sevgisi esarettir.

✧ Nefsini sevdiği halde, Allah’ı sevdiğini iddia eden kimse; yalancının biridir. Yahya Bin Muaz

✧ Aşk-ı ilahi bütün ibâdet biçimlerinin temelidir. İbn Arabi

✧ Benim murâkabede üstadım bir kedidir. Bir gün bir kedi gördüm; fâre deliğine dönmüş, bütün tüyleri dimdik ve adaleleri gergin, fareyi kolluyordu. Bu manzaraya taaccüple bakarken şu sesi duydum: "Ben senin gâyen ve emelin olmakta bir fâreden eksik miyim? Sen de Beni istemekte bir kediden aşağı olma." Cüneyd-i Bağdâdî

 

    Elin ola ağyar ile, kalbin ola yar ile

    Gözün göre eşyaları, gönlün ola dildar ile. Efe Hazretleri

 

Bana uyun

a) Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tabî olun. Çünkü mu'cize ve deliller, Allah’ın bana uymanızı emrettiğini göstermektedir.

b) Eğer Allah'ın sizi sevmesini arzu ediyorsanız, yine bana uyun. Çünkü bana uyduğunuzda Allah'a itaat etmiş olursunuz. Allah ise, kendisine itaat eden herkesi sever. Bana uymanız; Allah'a itaat, O'na ta'zim ve O'nun dışındaki bütün varlıklara ta'zimi terk etmek demektir. Allah'ı seven herkes, bunu ister. Çünkü muhabbet, mahbûba tamamıyla yönelmeyi ve onun dışındaki herşeyden yüz çevirmeyi gerektirir.

تَبِعَ kelimesi lügatte, takip etmek, arkasından gelmek, iz sürmek, arkasından yürümek, kovalamak, yapışmak, gözlemek, muvafakat etmek, ait olmak, alakası olmak, tâbi kılmak, birinin otoritesi altına girmek, düzenli olarak derslere devam etmek, bir kimsenin zihnini veya gözlerini bir şeyin üzerine sabitlemek, mutabık olmak, imtihan etmek, araştırmak, tetkik etmek manalarına gelmektedir.

Bu sure, Ehl-i kitabın, özellikle hıristiyanların yanlış inançlarını ortaya koyma konusuna ağırlık vermektedir. Bu âyet de Allah'a ve peygambere imanın nasıl olması gerektiğine dikkat çekiyor.

Allah'ı sevmek ve O'na itaat etmekle, O'nun peygamberine uyup getirdiklerine teslim olmak arasında sıkı bir bağ vardır. Fakat "Allah gibi sevmek"le "Allah için sevmek" arasında fark vardır. Bu farkı göz ardı eden Yahudiler Hz. Musa'nın, hıristiyanlar da Hz. İsâ'nın peygamberliğinden ziyade şahsında ısrar ederek büyük hataya düşmüşlerdir. Bu yüzden, hıristiyanlar Hz. Muhammed'i, yahudiler hem Hz. İsâ'yı hem Hz. Muhammed'i inkâr etmişlerdir. Hıristiyanların Hz. İsâ'yı Allah'ın elçisi olduğu için sevmeleri gerekirken, şahsını esas aldıklarından, şirk koşmaya varan bir sapıklığa kaymışlardır.

Sevilenler üç kısımdır:

   1- Sevilenden beklenti vardır.

   2- Sevilene yöneliktir. murad edilen sevilenin kendisidir.

   3- Sevileni istemekle beraber, onun isteklerini de istemektir. En üstün sevgi mertebesi budur.

Allah sevgisi Efendimiz'e tabi olmanın lazımı kılındı. Allah'a taat, Efendimiz'e itaat etmeye bağlı kılındı. Allah'ı seven herkesin, O'nun gazabını çekecek şeylerden son derece kaçınması lazımdır. Hz. Muhammed'in peygamberliğini kesin gösteren ilahi deliller bulunduğuna göre, ona uyulmuyorsa bu Allah sevgisinin bulunmadığına delâlet eder.

Allah sevgisinin ilk alameti, Peygamber'e uymak ve ona alaka göstermektir. Allah sevgisi, gönülde kalmamalı, davranışlara yansımalıdır; ki bunun ilk basamağı da Peygamber'e uymaktır. Sevgi bir eylemdir. Sevgiyi soyut olmaktan çıkarıp somut hale getiren hareket, sevginin hem delili, hem de tanımıdır.

Sevilen bunu görmek ister. Onun için Allah, kendisini sevenlerden ilk iş olarak Peygamber'e tâbi olmalarını istemiştir. Fiile dönüşmeyen sevgi, başak haline gelmeyen tohuma benzer. Seven gönül, insanı harekete geçirir.
 

Sünnete uymak

✦ Hevası sünnetime uymayan gerçek mümin değildir. Hadis-i Şerif

✦ Bir millet, dinlerinde bir bidat yaparsa, Allah (cc) buna benzer bir sünneti yok eder. Kıyamete kadar bir daha geri gelmez. Hadis-i Şerif

✦ Allah’ın kitabıyla peygamberin sözlerine bağlı bulunanlar dünyada sapıklığa düşmez, ahirette de kötülerden uzak olur. Hadis-i Şerif

✦ Benim sünnetime tabi olan ve hadislerimi öğrenerek ümmetime bildiren kişi üzerine rahmetini yağdır Allah'ım. Hadis-i Şerif

✦ Benim sünnetime razı olan kimse Kuran’a razı olmuş olur. Hadis-i Şerif

✦ Kim benim sünnetimi yaşar ve yaşatırsa beni sevindirmiş olur. Beni sevindiren ise cennette benimle olur. Hadis-i Şerif

✦ Sizin içinizde en çok sevdiklerim, en çok yakınlarım bana benden ayrıldıkları şekil üzere devam edip bana ulaşmış olanlardır. Hadis-i Şerif

✧ Tasavvufun aslı kitap ve sünnete yapışmak, heva, heves ve bidatlere tabi olmamakla, alimlere hürmet etmeye önem vermek, halkın özrünü hoş karşılamak, vird ve zikre devam etmek, ruhsat ve tevilleri değil, azimeti tercih etmektir. Nasrabazi (ks)

✧ Hayatının gidişi Hz. Muhammed’in sünnetinden sapmasın, onu bırakma! Aklına ve hünerine az güven! Mevlana

✧ İzzet ve şerefi, müslümanın Muhammedi oluşunda aramalıdır.

✧ Bütün yollar merduttur, kapalıdır. Allah’a giden yol ancak Hz. Muhammed’in sünnetine ittiba yoludur. C. Bağdadi
 

     Ben sağ olduğum müddetçe Kuran’ın kölesiyim
     Ben Muhammed Muhtar’ın yolunun tozuyum.
     Benim sözümden kim bundan başkasını naklederse
     Ben ondan da bizarım, o sözlerden de bizarım. Hz. Mevlana

 

Allah (cc) sizi sevsin.

Allah'ı sevmenin ve Peygamber'e tâbi olmanın ilk sonucu, Allah'ın sevgisini kazanmaktır. Böylece sevginin karşılığı yine sevgi olmaktadır. Allah'ın sevgisini kazanmak, ödüllerin en değerlisidir.

Kulun Allah tarafından sevilmesi, Allah'ı sevmesinden daha üstündür. Kulun şe'ni Allah'ı sevmek değildir, ancak kulun şe'ni Allah'ın onu sevmesidir. (Yani kul hakkıyla Allah'ı sevemese de, Allah'ın sevgisine layık olmaya çalışabilir.)

Allah'ın sevmesi, sizden razı olması, kalbinizden perdeyi kaldırması, günahınızı bağışlaması, Cenâb-ı izzetine yaklaştırması ve sizi Cenâb-ı Kudsüne yerleştirmesidir. Burada muhabbet istiare veya müşakaledir.

Kulun Allah'ı ve Rasûlünü sevmesi, onlara itaat etmesi ve emirlerine tabi olmasıdır. Çünkü Allah: "De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz" buyurdu. Allah'ın kullarını sevmesi, onları mağfiret etmesidir. Çünkü "Muhakkak Allah kâfirleri sevmez" (Âl-i İmrân, 32) buyurmuştur. Yani onlara mağfiret buyurmaz, demektir.

Kim Allah Rasulünün sünnetine tabi olmadan Allah'ı sevdiğini söylerse o kişi Kitabullah'ın nassıyla yalancıdır.

Efendimiz'in yolunda bir nasibi olmayan kişinin sevgiden nasibi yoktur. O insan muhabbetten mahrumdur.

Kişi Efendimiz'e tam tabi olduğu zaman; onun batını, sırrı, kalbi ve nefsi; Efendimiz'in batınına, sırrına kalbine ve nefsine münasib olur. İşte muhabbetin izhar edilip açığa vurulması bu demektir.

Bu münasebet; Efendimiz'e tabi olan o kişiye istidadı nisbetinde Allah'ın muhabbetinden bir pay getirir. Böylece Peygamber'e uyması, onun muhabbetini Allahu Teâla'ya ulaştırır. Efendimiz'in ruhundan alacağı bu muhabbetin nuru, çok daha seri bir şekilde onun kalbine sirayet eder.

Allah sevgisine götüren delil, Resule uymaktır, semeresi gönderilen elçiyi sevmektir. Muhabbet hasıl olmadan itaat hasıl olmaz.

      ✽      ✽      ✽

Tabiin alimlerinden Said b. Müseyyeb (ra); bir adamın ikindi namazından sonra tekrar iki rekat namaz kıldığını gördü. Bu vakitte nâfile namaz kılmaması için uyardı. Adam ‘Allah (cc) beni namaz kıldığım için cezalandırır mı?’ diye sordu. O da: ‘Namaz kıldığın için değil, sünnete aykırı hareket ettiğin için cezalandırır’ dedi.

      ✽      ✽      ✽

Allah sever...

Seven kimsenin, Hak tarafından da sevilmesi için kalbini Mevlâ’dan gayri her şeyden âri tutması gerekir. Seven kimse, îmân, tevekkül, tevhid ve ikan bakımından kemâle ererse, mahbûb olur. Güçlük gider, rahatlık gelir. En güç iş, Hak tarafından sevilmiş olmakta, O’nun sevgisi kazanıldıktan sonra her şey kolay olur.

Meselâ bir kimse düşünelim, gece gündüz yol kat eder. Sebebi, bir şahın sevgisidir. Yolda bin türlü korkulu dakikalar geçirir, yemeye ve içmeye önem vermez, tâ şahın kapısına varıncaya kadar böyle devam eder. Şâhın bu gelişten haberi olunca, hizmetçilerini ona karşı çıkarır, ağırlatır. Özel bineklere bindirirler. Sonra hamama götürür, temizler, güzel elbise giydirir, koku sürerler. Daha sonra şâhın huzûruna çıkarlar. Şah da onu karşısına alır, hâlini hatırını sorar. Mülkünde olan en güzel nimetleri ona verir. Ve onun mahbûbu olur. O seven kişi, bu güzel hÂl-ibulup şâhın sevgilisi olduktan sonra yorgunluk, korku duyar ve geldiği yere dönmek diler mi?

Sen Allah’ı sevdiğin ve Allah da seni belâlarla imtihan ettiği vakit, bil ki O seni temizlemeyi kastetmiştir.

Allah bir kulunu sevdiği zaman, kendisine en üstün sevap ve ecirleri vermek için, faziletli vakitlerde, en faziletli amelleri îfâ etmesini nasip eder. Bir kuluna gazap ettiğinde ise, haram aylardaki yasakları çiğnetmek, Allah’ın şiarlarını eksilttirmek ve günahlarını arttırmak için faziletli vakitlerde en kötü ve en çirkin amelleri işlemeye sevkeder.

- Allah (cc), bir kulunu sevdiği zaman, onu çalıştırır.

Ashâb-ı Kiram sordu:

– Nasıl çalıştırır yâ Resûlâllah?

– Ölümden önce onu, sâlih amel işlemeye muvaffak kılar.

Allah’ın kulunu sevmesi, meşgale ve mâhiyetleri ondan uzaklaştırmak için onu dünya lekelerinden temizlemesidir. Allah bir kulunu severse ilimle meşgul eder. Sevmezse dünyada mâlâyâni işlerle meşgul eder.

Allah'ın sevmesi, kalbinden perdeyi kaldırmak sûretiyle ve kalbiyle müşahede imkânlarını ona bahşetmesidir.

Allah’ın sevdiği kula, işlediği günah bir zarar vermez.

Allah’ın sevdiği kimseler, yararlı işler yapan müttakilerdir. Onlar, kendilerini tanıtmazlar. Meclise gelmeyince aranmaz, gelince tanınmazlar. Onların kalpleri yıldızlar kadar parlaktır, tertemizdir. Allah (cc) onları bütün kötülük ve âfetlerden korur. Resûlûllah şöyle buyurdular:

Allah (cc) kulunu sevdiği vakit onu iptila eder, dert verir. Fazla sevdiği vakit onu iktinâ eder, yâni mal ve evlât diye kendisinde bir şey bırakmaz.

Dört şeyi ancak Allah (cc) sevdiğine verir:

   1- Sükût etmek.

   2- Allah’a tevekkül.

   3- Tevâzu.

   4- Dünyadan meylini kesmek.

Allah (cc) bir kulunu sevdiği vakit, ona kendisinden bir vâiz, kalbinden kendisini men edecek bir men edici yaratır da, ona emreder ve onu men eder.

Allah’ın en sevgili kulu, O’na şükreden ve sabredendir. Yâni musibetlerle karşılaşınca sabreden, nimetler verilince de şükredenlerdir. Mutarrif
 

On sekiz bin alemi seyreylemek lazım değil

Her nefeste feyzi hak bir özge alemdir bana

 

Ve sizin günahlarınızı bağışlasın.

'Allahu Teâlâ kalblerinizden perdeleri kaldırsın! Aşırılıklarınızı gidersin. Sizi izzetinin cennetlerine yaklaştırsın ve sizi kudsi civarında katında sizlere yer hazırlasın!'

Ayetin başında kulun Allah'ı sevmesinin delili, Peygamber'e tâbi olmak olduğu bildirilmişti. Bu kısımda da Allah'ın kulunu sevmesinin işaretinin, onun günahını bağışlamak olduğu ifade edildi. Allah kulunu sevdiğini, onun günahlarını bağışlamakla göstermektedir.

✦ Günahların affına sebep olan iyi amel, güler yüz ve tatlı sözdür. Hadis-i Şerif

✧ Abdest yüze nur, kalbe sürurdur, küçük günahların affına sebeptir.

✧ Üzgün olana yardım etmek, kederli olanı avutmak büyük günahların affına sebep olur. Hz. Ali

 

Allah, gafur ve rahîmdir.

Ayetin sonunda 'Allah affedici ve merhamet sahibidir' ifadesi getirildi. Sevgiyle başlayan ayet, af ve merhametle bitti. Allahu Teâlâ sevginin nasıl manevî bir güç olduğuna dikkat çekmektedir.

Allah, kullarının günahlarını insanlardan gizlemesi bakımından dünyada gafur, fazlı ve keremi ile onlara âhirette rahimdir.
 

el-Gafûr (cc)

Kulun günahtan türeyen üç ismi vardır:

1- Zalim

2- Zalûm (Çok zalim)

3- Zallâm (Günah işlemede aşırı giden kimse)

Sanki Allahu Teâlâ şöyle demektedir:

‘Ey kulum! Zulmetme ve günah işlemede senin üç adın vardır. Buna karşı Benim de günahları bağışlamada üç adım vardır. Eğer sen günah işleyerek ve zulmederek ‘zalim’ olursan, tevbe ettiğinde ben de ‘Ğafir’ olurum. Eğer ‘zalum’ olursan Ben de ‘Ğafur’ olurum. Eğer daha aşırı gider ve ‘zallam’ olursan, Ben de ‘Ğaffar’ olurum. Bil ki senin sıfatların ve günahların sınırlı ve sonludur. Oysa Benim sıfatlarım ve bağışlamam, sınırsız ve sonsuzdur. Sınırsız ve sonsuz olan daima sınırlı ve sonlu olana galip gelir. Bu yüzden, ne kadar günahın olursa olsun asla ümidini kesme. İçtenlikle tevbe edersen, kabul ederim.’

Kul için vacip olan, bağışlaması çok geniş olan Allah’tan günahlarının affını talep etmek ve hiçbir zaman O’ndan ümit kesmemektir. O’ndan başka kulların günahlarını bağışlayan kimse yoktur. Müslüman, Allah (cc)’ın mutlak mağfiret sahibi olduğunu bilmelidir. Allah (cc)’ın bağışlaması, günah işledikten sonra tevbe eden kullar içindir. Samimiyetle Rabbine yönelen kimselerin tevbesini Allah (cc) kabul eder, günahlarını bağışlar ve ahirette onları cezalandırmaz. İçtenlikle tevbe eden sanki hiç günah işlememiş gibidir.

Ey kulum! Sen benden ümitli bulundukça senden gelen günahları her ne olursa olsun bağışlarım. Kudsi Hadis

Mi’raçta Cenâb-ı Hakk buyurdu ki: Benim için tevbe edip, bağışlanması için Bana yürekten yalvaranın sesinden daha sevimli bir ses yoktur. Bir kulum ağlayarak tevbe eder: ‘Ey Rabbim, beni esirge, beni koru’ derse, Ben: ‘Ey kulum, ne istersen iste; sen katımda bâzı meleklerim gibisin. Ben sana, senin gönlünden daha yakınım. Ey meleklerim, şâhid olun; Ben kulumu affettim’ derim.
 

er-Rahîm (cc)

Rahman ve Rahim isimleri aynı kökten türetilmiştir. Her ikisi de mübalağa ifade eder. Ancak Rahman’ın mübalağası Rahim’den daha fazladır. Rahman daha genel, Rahim daha özeldir.

Rahman ismi Allah’ın varlığıyla kaim olan sıfata, Rahim ismi ise merhamet edenle ilgili sıfata delalet eder. Birincisi vasıf için, ikincisi fiiller için kullanılmaktadır. Rahman; merhametin Allah’ın bir vasfı ve niteliği olduğunu, Rahim de bu merhamet vasfı ile kullarına merhamet ettiğini göstermektedir.

Rahman ve Rahim isimleri Yüce Allah’ın geniş merhamet sahibi olduğunu gösterir. O’nun merhameti her şeyi kuşatmıştır. Allah, bu kadar geniş merhametini ahirette yalnız peygamberlerin izinden giden ve kendisinden korkan takva sahipleri için yazmıştır. Allah’ın mutlak merhametini hak edenler sadece bunlardır. Bunlar dışındakilerse Allah’ın merhametinden sadece bir pay alanlardır.

O rahmeti ile bize bilmediklerimizi öğreten, bize yararlı olan dini ve dünyevi maslahatlarımızı gösteren, merhametiyle güneş ve ayı yaratıp insanların faydasına sunandır. O’nun gece ve gündüzü yaratması, yeryüzünü bir döşek gibi sermesi, onu yaşama elverişli hale getirmesi, ölü ve dirilere bir toplanma yeri yapması, yağmur yüklü bulutlar yaratması, yağmur yağdırması, insanlar için sebze ve meyveler, hayvanlar için otlar ve meralar var etmesi, hep O’nun merhametinin bir eseridir. O bu merhameti ile insanların ve diğer hayvanların yapılarına merhameti yerleştiren, böylece birbirlerine merhamet etmelerini sağlayandır.
 

    Arılar bal vermezdi, o Rahim zat olmasa!

    Ağaçlar dal vermezdi, o Rahim zat olmasa!

    Ne sevinç, ne haz vardı, ne bahar, ne yaz vardı,

    Ne de bir niyaz vardı, o Rahim zat olmasa!

    Yeşil nice, ak nice? Yakın ve uzak nice?

    Bilinmezdi Hakk nice? O Rahim zat olmasa!
 

İnsanların ve hayvanların kendi aralarındaki merhamet duygusu, Allah’ın merhametinin bir eseridir.

Enbiyanın ayrı ayrı şeraiti, evliyanın başka başka tarikatları, asfiyanın çeşit çeşit meşrepleri vardır. Mesela Hz. İsa’da, diğer esmayla birlikte ‘Kadir’ ismi daha galiptir. Ehli aşkta ‘Vedüd’ ismi, ehli tefekkürde ‘Hakim’ ismi daha ziyade hakimdir.

Bir adam hem hoca, hem zabıt, hem adliye katibi, hem mülkiye müfettişi olsa, onun her bir dairede birer nispeti, birer vazifesi, birer hizmeti, birer maaşı, birer mesuliyeti, birer terakkiyatı ve muvaffakiyetsizliğine sebep birer düşman ve rakibi olur.

Allah’ın isimlerini zikrederken de ruhumuza başka başka kapılar açılır. Gönül uyanıklığı ve kalp safası ile bu isimlere devam edenler muradını elde edecektir. Allah (cc) diyen mahrum kalmaz. Dünya sultanlarından, insanlardan bir şey istendiğinde çok defa memnun olmazlar. Allah ise kendisinden bir şey talep etmeyenlere gadap eder. O’nun rahmeti o kadar geniştir ki, şeytan bile ümitlenir.


    Her zerre O'ndan eser, gül bülbüle gülümser,

    Mazlumlar ümit keser, O Rahim zat olmasa!

    Ne kış görürdün, ne yaz, ne sıcak, ne bir ayaz,

    Yüreğin kıpırdamaz, O Rahim zat olmasa!

    Hayat biter, dal kurur, peteklerde bal kurur,

    Dünya, bu masal kurur, O Rahim zat olmasa!
 

Ayetteki işaretler

'Allah da sizi sevsin'

Arifler indinde bu muhabbetin aslı, kalbi şevk ateşiyle ruhu aşk lezzetinde yakmak, hisleri üns bahrinde gark etmek, nefsi kuds suyunda yıkamak, Habibi ayn-ı küll ile görmek, gözü tüm mümkinata kapatmak, gaybu'l gaybda tayerân etmek, muhibbin mahbubun ahlakı ile ahlaklanmasıdır.

Fer'ine gelince; mahbuba razı olduğu herşeyde muvafakat, belayı rıza ile kabul, kader ve kazasına vefa şartıyla teslimiyet, sünnet-i Mustafa'ya mutabaattır. Aşkın adabı ise; şehvetlerden, mubah lezzetlerden kesilmek, halvet ve murakabede sükun etmek, hareket ve sükunda ehl-i aşkla tevazu ve zillet içinde bulunmak, hatta kahırlar içinde zillet türabında bulunmaktır. Bu durum ancak hüsnü kadim ve cemal natı ile hakkı sır gözüyle müşahededen sonra olur.

Zahir batın nimetlerden alakayı kesmek gerekir. Eğer muhabbet nimetlerden tevellüt ederse malul olur. Hakiki muhabbette Habibin zatından başka sebeb, illet olmamalıdır. Bunun için dediler ki; muhabbet cennetle cehennemin, sevinçle mihnetin arasını ayıranda husule gelmez. Ancak hepsini unutup mahbubun müşahedesinde ve O'nda fani olmaktadır.

 

Sebebi Nüzulü

♦ Yahudiler "Biz, Allah'ın oğulları ve dostlarıyız" (Maide,18) di-yorlardı. Bundan dolayı bu âyet nazil olmuştur.

♦ Kureyşliler Allah'ı sevdiklerini iddia ediyorlardı. Mescid-i Harâm'da putlarını dikmişler, üzerlerine deve kuşu yumurtaları asmışlar, kulaklarına şeffaf kumaşlar koymuşlar onlara secde ediyorlardı. Birtakım eğlenceler, danslar, çalgı vs. gibi şeylerle sevgilerini izhar ettiklerini iddia ediyorlardı. Hz. Peygamber yanlarına uğrayıp onları putlarına secde ederlerken görünce "Ey Kureyş topluluğu, Allah'a yemin olsun babanız İbrahim ve İsmail milletine muhalefet ettiniz. Onlar müslüman idiler" dedi.

♦ Kureyşliler "Biz bu putlara Allah Tealâ'ya sevgimizden, bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye tapınıyoruz" dediler, bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.

♦ Necranlı Hristiyanlar "Biz, Allah'ı sevdiğimizden ötürü Mesih (İsâ)'ya ta'zim ediyoruz" dedikleri için bu âyet nazil olmuştur.

 

Te'vilâtı'n Necmiyye'den

Müminler en çok Allah’a muhabbet ederler. Sevgi de Resul’e tabi olma miktarıncadır. Allah’ın sevdiğine ne kadar tabi olursa Allah (cc) ona o kadar sever. Bu sevgi, uymanın miktarıncadır.

1- Avamın derecesi, Resulün fiiline uyumak

2- Havasıl müminin derecesi ahlakına uymak

3- Ehassul havasın derecesi hallerine uymak

Sevgi dereceleri:

1-Avamın muhabbeti: İyilerden iyilik görme minnetiyle duyulan sevgidir. Resulüllah ‘Kalp kendine iyilik edeni sevmek cibilliyetinde yaratılmıştır’ buyurmuştur. Bu sevgi ihsan değiştikçe değişir.

2- Havasın sevgisi: Celal ve Cemal sıfatları tecelli ettiğinde kemali müşahede etmekten neşet eden muhabbettir. Bu mukarreblerin sevgisidir ki Allah (cc) rızası için iclal ve tazim sevgisidir. Bu sevgi devamlıdır. Marifet ziyadeleştikçe ziyadeleşir. Bu kısma işaret etmek üzere Efendimiz "Süheyb ne güzel kuldur, Allah'tan korkmamış olsa bile O'na asla asi olmaz" demiştir. Rabiatü'l Adeviye de 'Ya Rabbi seni buna ehil olduğun için seviyorum, bu ebedi değişmeyen bir sevgidir' demiştir.

3- Ehassul hasın sevgisi: Bu sevgi ezelden verilen kadim muhabbettir. Ne ihsandan doğan, ne kemali sezmekten neşet eden bir muhabbet değildir. Bu; illetsiz, ezelden Hz. Adem’in sırtından çıktığında tecelli edip nefislerini fani kılanların ezeli muhabbetidir. Bunlar dünyaya sıfatı terkle gelirler. Muhabbetin hakikati muhabbet ateşiyle yakar da onsuz kalır. Ateşin odunu yok edip onsuz kaldığı gibi. ‘la tebga ve la tezer’ (Müddessir, 28) işaret edilmiştir.

Marifet ve hakikatte kemale gelip mahbubun satvesiyle fani olanların muhabbetidir. Onlar mahbubda bazen fani bazen baki olurlar. İbrahim Havvâs der ki; korkunun alameti devamlı murakebedir. Murakabenin alameti de olan biten hallerde yok olmaktır.

‘Bana uyun ki Allah sizi sevsin’ mekarimi ahlakta bana tabi olun ki sizi sevsin, sizi cemal ve kemal tecellileriyle mükafatlandırsın. Kendi sıfatları ile sizin sıfatlarınızın karanlığını örtsün. Siz benliğinizi yok edin ki O da sizi muhabbeti ezeli ile diriltsin, Celal sıfatının tecellisi ile tahsis etsin. Sizin varlık günahınızı örtüp sizi ondan kurtarsın. Bu durumda kul Allah (cc)’ın lütuf ve kahrının aynası olur.

 

Belagat

 "De ki Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah sizi sevsin" cümlesinde "Allah sizi sevsin" gizli bir şartın cevabı olarak meczumdur. Mahzuf bir şart vardır.

 اتَّبِعُونٖي emrinin gelişi; irşad içindir.

 'Bana uyun' sebep söylenmiş müsebbep olan emrime, dinime, hareketve sözlerime uyun, kastedilmiştir.

 تُحِبُّونَ ile يُحْبِبْ fiili arasında iştikak cinası ve reddül aciz alessadri vardır.

 يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ Allah sizi sevsin, cümlesinde mefulün takdimi; tahsis içindir.

 Lazım; Allah sizi sevsin. Melzum; sizden razı olsun.

 'Allah'ı seviyorsanız' şart cümlesinde Allah ismi zaten geçmişti, şartın cevabı olan cümlede zamirle 'O da sizi sevsin' gelecekken 'Allah sizi sevsin' şeklinde geldi. Zamir yerine açık ismin zikri; emre itaati kuvvetlendirmek, zihne yerleştirmek içindir.

 ‘Şüphesiz Allah bağışlayan ve merhametlidir’ itnabtan mesel tariki cari tezyildir.

 يُحْبِبْ ve يَغْفِرْ fiilleri arasında و atıf harfiyle vasıl yapıldı, tezayuf ve camii aklidir. Bağışlamak için sevmek, sevginin yerleşmesi için bağışlamak gerekir. İnsan ne kadar sevilirse o kadar affa mazhar olur. Affedilen kişi, sevildiğini hisseder. Ve affedilenin sevgisi, kendisini bağışlayana karşı daha da artar.

 يَغْفِرْ ile غَفُورٌ arasında iştikak cinası ve reddül aciz alessadri vardır.

 'Bağışlar' ve 'Sever' fiilleri ile, 'Gafur' ve 'Rahim' isimleri arasında muraat-ı nazır vardır.