Sureler

Göster

Âl-i İmrân Sûresi 52. Ayet

فَلَمَّٓا اَحَسَّ عٖيسٰى مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ اَنْصَارٖٓي اِلَى اللّٰهِؕ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِۚ اٰمَنَّا بِاللّٰهِۚ وَاشْهَدْ بِاَنَّا مُسْلِمُونَ

52- İsa onların inanmayacaklarına kanaat getirince: ‘Kimdir benim Allah (cc) yolunda yardımcılarım?’ diye sordu. Havariler: ‘Biziz Allah (cc) dininin yardımcıları, Allah (cc)’a iman ettik, sen de bizim Allah (cc)’a teslim olduğumuza şahit ol’ dediler.

 

Hz. İsa küfre karşı açtığı savaşta Allah yolunda yardımcılar aradı. Ve toplumun içinden havariler denen bir grup, ensarullah olacaklarını söylediler. Allah'a inanan müminler ve müslümanlar olduklarına Hz. İsa'nın şahit olmasını istediler. Her peygamberin dinde, maneviyatta kendilerine yakın ashabı, dine yardımcı dostları vardır.

Onlar Allah'ın dinine yardım ederek Allah'ın yardımına mazhar olmuşlardı. Bugün de aynı Allah yolunda çalışanlara Allah'ın hidayet edip Allah yolunda yürüyecekleri ayetle sabittir.
 

Allah'ın dinine nasıl yardım ederiz?

Öncelikle dinin hükümlerini titizlikle yaşayıp, iyi örnek ve dinin teşvikçisi olmalıyız. ahlakımızda, tutum ve davranışlarımızda vakur, mütevazi, halim, sabırlı, temkinli, müteşekkir, müsbet tavırlar gösterip insanları dine, dindara yaklaştırmalıyız.

Derme çatma, asılsız müsnedsiz, delilsiz yetersiz bilgilerden kurtulmak için dini bilgileri kaynağından öğrenmeliyiz.

Dinimizi öğretenlere canı gönülden maddi manevi destek olmalıyız.

Tebliğ faaliyetlerinde cesur, cömert, fedakar, candan davranmalıyız.
 

Ayet-i kerimenin önceki ayetlerle münasebeti

Bu ayetle Hazret-i İsa'nın kavmiyle olan kıssasının anlatımına başlanmaktadır. Kur'an-ı Kerim icaz yoluna gittiği için. Hz. İsa'nın doğmasından bahsedilmedi. Sadece Resulullah'a teselli verecek olaylar anlatıldı. Hz. İsa'nın da tıpkı Efendimiz gibi kavmi tarafından yalanlandığı, sahabelerin Resulullah'a destek oldukları gibi, havarilerin ona olan desteğinden bahsedildi. Böylece Efendimiz'e ve ashaba bir teselli ve şereflendirme yapıldı.
 

İsa onlardan küfrü sezince

• اَحَسَّ birşeyi duyup hissetmek, bir şeyi iyice, kesin olarak bilmek, acıyıp merhamet etmek, şefkat göstermek, duyu organlarıyla kavramak, sezmek manalarına gelmektedir. Bu kelime zahiri mânasına göre, "Onlar, inkârlarını söylüyorlardı. Hz. İsa da Allah'ın izniyle bunu hissetti” anlamındadır.

• Onların inkârları, Hazret-i İsa tarafından duyularla hissedilecek şekle gelip, kavmi içinde inkarcıların bulunduğunu kesinlikle öğrendiğinde' demektir.

• Veya bu hissetme, Hz. İsa'nın onların küfürde ısrarlı oldukla-rını, kendini öldürmeye niyetlendiklerini anlamasıdır. Bu, kesin bir bilgi haline gelince, Allahu Teâlâ, duyularla meydana gelen bu ilmi, "hissetme" fiiliyle istiare olarak getirmiştir. Yakini ilimde, zahiri hislerde olduğu gibi asla şüphe yoktur. Yani; Bildiği vakit, demektir.

Yahudilerin inkârlarının ortaya çıkmasına sebep olan hususlar:

1- İsrailoğulları, küfürlerinde inâd edip Hz. İsa’ya uymadılar. Bunun üzerine İsa (as) onlardan korktu ve saklandı.

İsa (as)'nın kavmi içindeki durumu, Hz. Muhammed'in durumu gibiydi. O da Mekke'de iken mustazaf (güçsüz bırakılmış) bir kimseydi. Hz. Peygamber 'in müşrikler onu öldürmek istedikleri zaman Sevr mağarasında ve kendine inanan müminlerin evlerinde gizlenişi gibi, Hz. İsa da İsrailoğullarından gizlenmişti. Sonra annesiyle birlikte, yeryüzünü dolaşmak için saklandığı yerden çıktı. Bir şehirde, bir adama rastladı.

Bu adam ona son derece izzet-ü ikram gösterdi. Orada zâlim bir hükümdar vardı. Bu adam bir gün, mahzun bir şekilde Hz. İsa'nın yanına geldi. Hz. İsa bunun sebebini sorunca şöyle dedi: "Bu şehrin hükümdarı, zalim bir adamdır. O, herbirimize kendisini ve ordusunu yedirip içireceği bir gün tayin etti. Bu günse benim sıram; ama benim durumum kötü..." Hz. Meryem bunu duyunca, "Evladım, Allah'a dua et de, Allah o adama isteğini versin.." dedi. Bunun üzerine Hz. İsa, "Anneciğim, eğer bunu yaparsam, bir şer meydana gelir." dedi.

Hz. Meryem, "O, bize iyilik etti. Bu nedenle, ona mutlaka iyilik etmemiz gerekir" deyince, Hz. İsa adama şöyle dedi: "Hükümdarın gelmesi yaklaştığı zaman, tencere ve kırbalarını suyla doldur. Sonra da bana haber ver.." Adam bu işleri yapıp bitirince Hz. İsa duâ etti. Tencerede bulunan şeyler pişip yemek haline, su kırbalarındaki su da şerbet haline geldi. Hükümdar geldiğinde, yedi, içti ve bu içeceğin nereden alındığını sordu. Adam bu soruya cevap vermemek için oyalandı. Hükümdar ise anlatması için ısrar etti.

Hükümdar durumu öğrenince, "Allah'a duâ ederek suyu şarap haline getiren bir kimse, ölen bir çocuğu diriltmesi için Allah'a duâ ettiğinde mutlaka icabet olunur" dedi. Birkaç gün önce kralın oğlu ölmüştü. Hz. İsa'yı çağırtarak duâ etmesini istedi. Hz. İsa "Bunu yapamayız. Çünkü o yaşarsa, bir şerre sebep olabilir" dedi. Kral, "Ne olacağı umurumda değil, yeter ki ben onu göreyim. Eğer sen onu diriltirsen, bu yaptığın şeye müsaade ederim..." dedi. Bu teklif üzerine Hz. İsa, Allah'a duâ etti, çocuk dirilip ayağa kalktı. Ülkesinin insanları onun yaşadığını görünce, derhal silaha sarılarak birbirleriyle savaşmaya başladılar. Hz. İsa'nın durumu da, halk arasında meşhur oldu. Yahudiler, bundan dolayı, onu inkara başladılar, öldürmeye karar verdiler.

2- Yahudiler, Hz. İsa'nın Tevrat'ta müjdelenen Mesîh olduğunu ve kendi dinlerini neshedeceğini biliyorlardı. Bu sebeple işin hemen başında ona ta'n ettiler ve öldürmeye çalıştılar. Hz. İsa açıktan açığa davete başlayınca, yahudilerin kızgınlıkları arttı. Onu rahatsız etmeye başlayarak, öldürmek istediler.

3- Hz. İsa, kavminin iman etmeyeceğini ve davetinin onlara hiçbir fayda vermeyeceğini zannetti. Onları denemek için; "Allah'a (doğru giden yolda) bana yardım edecekler kim?" dedi. O'na, havarilerden başka hiç kimse olumlu cevap vermedi. O zaman, havarilerin dışında kalan herkesin kâfir olduğunu; dinini inkâr etme ve kendisini de öldürme hususunda kararlı ve ısrarlı olduklarını anladı.
 

'Yardımcılarım kim?' dedi.

1) Hz. İsa, İsrailoğulları davetine icabet etmeyince onlardan uzaklaşarak yeryüzünde dolaşmaya başladı. Balık avlayan bir grup avcının yanına geldi. Aralarında Şemûn, Yakûb ve Yuhanna İbn Zebedî bulunuyordu. (Bu kimseler daha sonra, on iki havariye dahil olacaklardır.) Hz. İsa onlara şöyle dedi: "Şu anda balık avlıyorsunuz, ama bana tâbi olursanız, ebedî hayat için insanları avlayan kimseler olursunuz..." Avcılar Hz. İsa'dan bir mu'cize istediler. Şemûn ağını o gece suya atmış, ama hiçbir şey avlayamamıştı. Hz. İsa ona, ağını ikinci kez suya atmasını emretti. Bu sefer, Şemûn'un ağı, nerdeyse parçalanacak kadar balıkla doldu taştı; bu durum karşısında onlar, başka bir geminin çalışanlarından yardım istediler, tam iki gemi dolusu balık elde ettiler ve Hz. İsa'ya iman ettiler.

2) Hz. İsa, "Allah'a (doğru giden yolda) bana yardım edecekler kim?" sözünü, yahudiler O'nu öldürmek için bir araya toplandıklarında söylemiştir.

♦ Yahudiler, O'nu öldürmek için arıyorlardı. İsa (as) da, bu on iki havariye, "Allah tarafından bana benzetilmek suretiyle, yerime öldürülmeye karşılık, cennette benim arkadaşım olmayı hanginiz ister?" dedi. Bu soruya onların bir kısmı icabet etti.

♦ Hz. İsa'nın yardım talep etmesinden maksadı, onları, kendisine yönelebilecek kötülüğü savuşturmaya yöneltmek, teşvik etmektir.

♦ Hz. İsa bu soruyla, onlarda hissettiği inkarı ortaya çıkarmak ve gerçekten inananları tesbit etmek istemiştir. Soru sormadıkça, imtihan etmedikçe farklar ortaya çıkmaz.

Tek başına Allah'a giden yolu işler hale getirmek, insanların beyin, gönül ve nefislerini dine yönlendirmek zordur. Çünkü Allah'a giden yola engeller koyan, o yola düşman olanlar vardır. Bu engelleri aşmak için iman dolu gönüllere ihtiyaç vardır. İşte Hz. İsa böyle kişileri aradığı için bu soruyu sormuştur.
 

 اِلَى اللّٰهِ       Allah’a varan yolda.

• Bunun takdiri, "Allah'a gitmem veya O'na iltica etmem durumunda, kim bana yardımcı olur?" şeklindedir.

• اِلَى gaye manası ifade eder. Hz. İsa sanki, "Davetim tamamlanıp, Allahu Teâlâ'nın emri de ortaya çıkıncaya kadar, bana yardım etmeyi kimler sürdürecek?" mânâsını murad etmiştir.

• اِلَى harfi ceri مَعَ manasına gelir.

• “Allah’a bir yaklaşma ve ibadet olacak şeyler hususunda, yardımcılarım kimdir?” manasındadır.

• اِلَى lafzı, “ل” manasındadır. Hz. İsa sanki, “Allah için yardımcılarım kimdir?” demiştir.

• اِلَى harfi cerinin فِى anlamına gelmesi caizdir. “Allah yolunda yardımcılarım kimdir?” Hz. İsa onları, yahudilerle savaşmaya davet etmişti.
 

Havariler, "Biziz Allah'ın yardımcıları..." dediler.

♦ Havârî, bir kimsenin özelliği ve hususiyetini ifâde eder.

Katıksız, sırf öz, bembeyaz olduğu için, "un"a da, havârî denilir.

Ayette geçen, “havariyyün” kelimesinin manası, ‘samimi adanmış yakın dost, taraftar, peygamberleri tasdik ve onlara yardım konusunda son derece ihlâslı olan tâbilerdir.

♦ Elbiselerinin beyaz olması sebebiyle bu ismi almışlardır. Çama-şırcı olup, elbiseleri temizleyip beyazlattıkları söylenmiştir.

Kalpleri her türlü nifak ve şüpheden arınıp tertemizdi. Onları medhedip, kalplerinin, son derece beyaz bir elbise gibi temiz olduğuna işaret için bu ismi almışlardır.

♦ Hz. İsa, çamaşır yıkayan bir topluluğa uğradı ve onları imana çağırdı. Onlar da iman ettiler.

♦ Havari, beyazlık anlamındaki 'haver' kelimesinden alınmıştır. Kalpleri beyaz ve doğrultuları tertemiz olduğu için bu isimle nitelendirilmişlerdir.

"Falanca kişi falancanın havarisidir" demek, 'Onun has ve saf adamıdır' manasındadır.
 

Havariler

Havariler on iki kişiydiler. Bazıları melikti; kimi balık avcılarındandı, bazıları da kasab ve boyacı idi.

♦ İsa (as) balıkçılar avlarlarken, yanına geldi ve onlara şöyle dedi: "Gelin, sizinle beraber insanları avlayalım." Onlar, "Sen kimsin?" diye sorunca, "Ben, Meryem oğlu İsa, Allah'ın kulu ve elçisiyim" dedi. Bunun üzerine onlar, bu iddiasına dair bir mu'cize istediler. Hz. İsa da mu'cize gösterince, ona iman ettiler

♦ Hz. Meryem, Hz. İsa'yı bir boyacının yanına çırak olarak verdi. Boyacı ona bir şey öğretmek istediğinde Hz.İsa'nın, bunu ondan daha iyi bildiğini fark etti. Bir gün boyacının, bazı işleri sebebiyle işyerinden ayrılması gerekti. Ona "Şurada birbirinden farklı elbiseler var. Ben onların her birine belli işaretler çizdim. Döndüğümde bitecek şekilde, sen bu elbiselerin hepsini şu boyalarla boya..." dedi ve gitti. Hz. İsa bir küp su kaynatarak, bütün elbiseleri onun içine bastı ve, "Allah'ın izniyle, istenildiği gibi olunuz.." dedi. Boyacı geri döndüğünde yaptığını ona haber verdi. Boyacı, "Bütün elbiseleri mahvettin!" diye kızdı. Hz. İsa ise, "Kalk bak bakalım, öyle mi?" dedi. Boyacı kalkıp, küpün içinden bütün elbiseleri tam istediği biçimde kırmızı, yeşil, sarı renklere boyanmış olarak tek tek çıkardı. Orada bulunanlar ise buna hayretle, O'na iman ettiler. Havariler bunlardır.

♦ Havariler, Hz. İsa'ya tâbi olan on iki kişiydiler. Onlar, "Ey Allah'ın ruhu, acıktık!" dediklerinde, Hz. İsa elini yere vuruyor, bunun üzerine her bir havari için iki ekmek çıkıyordu. Susadıkları zaman, "Ey Ruhullah, biz susadık!" diyorlar, Hz. İsa elini yere vuruyor, yerden su çıkıyor, içiyorlardı. Bunun üzerine, "İstediğimiz zaman bizi yediriyor, istediğimiz zaman da bize içecek veriyorsun.. Bizden daha faziletli kim olabilir?.. Biz sana iman ettik!" deyince, Hz. İsa, "Sizden daha efdal olan, eliyle çalışıp da kendi emeğinden yiyen kimsedir" buyurdu. Bu söz üzerine onlar elbise yıkamaya başladılar ve bundan dolayı da havari diye isimlendirildiler.

♦ Bunlar hükümdar idiler. Hükümdarlardan birisi bir ziyafet ha-zırlayıp halkı davet etti. Hz. İsa da bir tabaktan yemek yiyor, ama onun yemeği hiç bitmiyordu.

Melik ona, "Sen kimsin?" deyince, Hz. İsa, "Ben, Meryem oğlu İsa'yım" dedi.

Hükümdar da, "Mülkümü bırakarak sana tâbi oluyorum" dedi ve bütün akrabalarıyla beraber Hz. İsa'ya tabi oldu, işte havariler bunlardır.

♦ Bu oniki havarinin bir kısmının hükümdar, bazısının balıkçı, bazısının da çamaşırcı olması mümkündür. Hepsi de, Hz. İsa'nın yardımcısı ve O'nu sevme, itaat ve hizmet etme hususunda son derece ihlaslı ve samimi oldukları için, havarî olarak isimlendirildiler.
 

Ensarullah-Allah'ın yardımcıları

"Biz Allah'ın dininin ve peygamberlerinin yardımcılarıyız" demektir. Hakiki anlamda, Allah'ın bizzat kendisine yardım etmek imkânsızdır.

Kur'an havarileri örnek mümin modeli olarak zikretmektedir. Kuran’ın nazarında onlar Hz. İsa’nın ihtiyaç duyduğu vakit onu terk etmediler, ona sımsıkı sarıldılar.
 

Şahit ol ki, biz muhakkak müslümanlarız.

"Sana yardım ve müdafaa talebine boyun eğdiğimize ve bu konuda Allah'ın emrine teslim olduğumuza şahit ol."

Onların Hz. İsa'yı kendi üzerlerine şahit tutmaları, aynı zamanda Allah'ı şahit tutmak demektir.

'Biz müslümanız' demeleri, kendi dinlerinin ve bütün peygamberlerin (as) dininin İslam olduğunu, havarilerin ikrar ve itirafıdır.

 

Belagat

 اَحَسَّ lazım melzum alakasıyla mecazı mürseldir. عَلِمَ bildi, manasındadır. Küfür hissedilmez, küfrün eseri hissedilir.

 'Allah'a yardımcılar kimdir' sorusu, Allah'a giden yolda, cihadda, iman davasında yardımcılar kimdir, demektir. Sebep söylenmiş, müsebbep kastedilmiştir.

 مَنْ istifham edatıyla akıllı varlıkların durumlarının belirtilmesi istenir. Akıllı kişinin durumunu bildirmek, onun özel ismi veya sıfatını zikretmekle olur. Bu istifhamla akıllı varlıkların cinsinden ziyade şahsiyetinden sual edilir. Bazen bir nükteye binaen cansızlar için مَنْ canlılar için de 'مَا ne' kullanılır.

 Hz. İsa onları zaten tanıyordu. Burada مَنْ اَنْصَارٖٓي اِلَى اللّٰهِ sorusuyla, Allah yolunda olmanın bir şahsiyet işi olduğu, bir karakter taşıma meselesi olduğunu vurgulanmıştır. 'Allah yolunun yardımcıları olacak, mert, vefalı, cesur, sabırlı, takvalı, akıllı, ihlaslı, sebatlı, inançlı, edepli, adaplı kim var?' diye sormuştur.

 'Biz Allah'ın yardımcılarıyız' cümlesi sohbet sırasında vaki olan müşakaledir.

 Bu cümle, isim cümlesi olarak gelmiş, aslında 'Allah'ın yardımcıları olacağız' şeklinde gelecek zaman manasındadır. Muktezay-ı zahirin hilafına, müzari yerine isim cümlesi gelmiştir, sübut ve devam ifade eder. Yani; 'Her daim bu yardımcılıkta sabit kadem olacağız' demektir.

 Havarilerin 'Allah'ın yardımcılarıyız' demesi de mecaz-ı mürseldir. Sebeb söylenip, müsebbep olan Hz. İsa'ya yardım etmeyi kasdetmişlerdir.

 'Biz Allah'a iman ettik' itnabtan iygaldir. Havariler bu cümleyle Allah yolunun yardımcısı olmanın ana özelliğinin iman olduğunu belirtmişlerdir.

 الْكُفْرَ 'Küfür' kelimesi ile 'İman ettik' fiili arasında biri isim biri fiil arasında olan tibak-ı icab vardır.

 'Şahit ol ki biz müslümanlardanız' Ayetin bu cümleyle bitmesi hüsn-ü intihadır.