Sureler

Göster

Âl-i İmrân Sûresi 54. Ayet

وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللّٰهُؕ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِرٖينَࣖ

54- Ve inkar edenler hile yapmaya giriştiler. Allah da onların hilelerini ortadan kaldırdı; Allah (cc) hileye ceza verenlerin en hayırlısıdır.

 

Hz. İsa'nın imtihanı anlatılırken cümle bir müşakale, itnabtan ibhamdan sonra izah fenleriyle başlamış. Onlar çeşitli hile ve entrikalarla Hz. İsa'yı çarmıha germeyi tasarlamış, onu ele geçirerek karşı tarafa yaranmak isteyen havarilerden birinin sureti Hz. İsa'ya benzetilerek onun yerine çarmıha gerilmiştir. Ayet-i kerimede 'Onu öldürmediler, onu asmadılar fakat kendilerine benzetme yapıldı' (Nisa, 157) buyrularak bu durum net bir şekilde anlatılmıştır.

Hz. İsa da kısa bir süre için Allah tarafından vefat ettirilip diriltilerek gökyüzüne kaldırılmıştır. Ve kafirlerin kirli ellerinden, kirli maksatlarından beri kılınmıştır.

Bu olayda olduğu gibi, müminler de kıyamet günü mücrimlerin, müşriklerin içinden alınarak yüksek mertebelere çıkacaklarını yüce Rabbimiz beyan buyuruyor.

Allah'ın elçisini öldürme teşebbüsünde bulunan bu kimseler, kendilerinden birini öldürüp çarmıha gerdiler, sonra da dönüp ona ilah diye tapmaya, çarmıh şeklini din sembolü haline getirmeye kalkıştılar. Yani yalanlarını asırlarca nesiller boyu yakalarında, bayraklarında taşıdılar. Taşımaya devam ediyorlar. Bu Allah'ın onlara mekridir. Kendi mekirlerine cezadır. Kıyamet günü de bu vebali taşıyarak gelecek, yaptıklarından rezil rüsva olacaklardır.
 

وَمَكَرُوا    Onlar hile yaptılar.

“Mekr” aldatmak, yalan söylemek, saptırmak, hile yapmak, dolandırmak, oyun yapmak, gizlice ve karanlıkta fesat çıkarmaya uğraşmak, bir şeyin toplanması ve sağlam yapılmasıdır.

Onların, Hz. İsa'ya karşı yaptıkları hile, öldürmek istemeleridir. Hz. İsa ‘Ya Rabbi, bana ve anneme sövene lanet eyle’ diye dua edince, onlara hakaret edenler, maymun ve hınzır şekline girmeye başladılar. Bedduasından korkup onu öldürmeye kalktılar.
 

وَمَكَرَ اللّٰهُ   Allah da onların hilelerini ortadan kaldırdı.

"Mekr", birisine şer ve kötülük ulaştırmak için çareler aramak, başına oyun oynanmak istenen adamı, hiç ummadığı yerden yakalayacak olan gizli tedbir ve hileden ibarettir. Allah için, hile kurup çare araması düşünülemez. Allah hakkında kullanılan "mekr" kelimesi, müteşabih lafızlardandır.

♦ Allahu Teâlâ, mekr ve hileye karşı verdiği cezaya da "mekr" demiştir. Bu, tıpkı 'Kötülüğün cezası ona denk bir kötülüktür" (Şura 40) âyetinde olduğu gibidir. Cenâb-ı Allah hud'a ve tuzak kurmaya karşı verdiği cezayı "hud'a", istihzaya karşı verdiği cezayı da "istihza" olarak ifade etmiştir. (Sebebin adı müsebbebe verilmiştir.)

♦ Allah'ın onlara yaptığı muamele, mekr'e benzediği için, bu adı almıştır. (Müşakale, teşbihtir)

♦ Bu lafız, müteşâbihattan değildir. Mekr, mükemmel ve sağlam tedbir manasınadır. Sonra örfte, başkalarına bir şer ulaştırmak için alınan tedbir manasına kullanılmıştır.

Allahu Teâlâ' nın onlara karşı mekr’i:

1- İsa (as)'yı göğe kaldırmasıdır. Yahudilerin kralı, İsâ'yı öldürmek istedi. Cebrail (as) ise Hz. İsa'nın yanından hiç ayrılmıyordu. Yahudiler onu öldürmek istedikleri zaman, Cebrail (as) O'na, tepesinde bacası bulunan bir odaya girmesini emretti. Onlar, o odaya girdiklerinde, Cebrail (as) O'nu bacadan çıkarıp, onun suretini bir başkasına verdi. Onlar, bu adamı, Hz. İsa diye yakalayıp çarmıha gerdiler. O anda orada hazır bulunanlar üç gruba ayrıldı. Bir grup, "İlah aramızda idi, gitti"; bir başka grup, "O, Allah'ın oğlu idi", üçüncü grup ise, "O, Allah'ın kulu ve elçisi idi. Allahu Teâlâ O'nu göğe yükseltmekle ona ikramda bulundu" dediler. Her grup, ayrı bir cemaat oluşturdu. Efendimiz peygamber olarak gelinceye kadar, kâfir olan ilk iki grup, mü'min olan üçüncü gruba baskın çıktı.

2- Havariler, oniki kişi idiler ve bir evde toplanmışlardı. İçlerinden birisi münafıklık yapıp, yerlerini yahudilere bildirdi. Allahu Teâlâ da onu, aynen Hz. İsa'ya benzetti ve Hz. İsa'yı göğe yükseltti. Yahudiler, o münafığı Hz. İsa diye yakalayıp öldürdüler ve çarmıha gerdiler.

3- Hz. İsa göğe kaldırıldıktan sonra Yahudiler havarilere işkence yaptılar. Kızgın güneş altında tutarak onlara azab ettiler. Bu durum, Roma İmparatoruna ulaştı. Yahudilerin başlarındaki idareci Roma'ya bağlı biriydi. Ona, "İsrailoğullarından emrin altındaki insanların birisi, onlara peygamber olduğunu söylüyor, ölüleri diriltip körler ile alaca hastalığına tutulmuş olanları iyileştirdiğini gösteriyordu. O’nu öldürdüler" denildi. Bunun üzerine O, "Eğer bunu bilseydim, yahudilerin onu öldürmelerine mâni olurdum" dedi. Havarilere adam gönderip onları yahudilerin elinden kurtardı.

Havarilere Hz. İsa'yı sordu. Onlar da herşeyi anlattılar. Hükümdar onların dinine girdi ve çarmıha gerileni indirip toprağa gömdürdü. O çarmıhı alıp, kıymet vererek sakladı. Daha sonra İsrailoğullarıyla savaşıp, onlardan bir çok insan öldürdü. Böylece hristiyanlığın temeli Roma İmparatorluğunda zuhur etti. Bu imparatorun adı "Tabâris"di.

Hristiyan oldu, fakat bunu açıklamadı.

Daha sonra adı "Matlis" olan başka bir imparator geldi. Hz. İsa'nın göğe kaldırılmasının kırkıncı yılında Beyt-i Makdis'teki yahudilerle savaşıp bir kısmını öldürürken bir kısmını esir aldı. Kudüs'te taş üstünde taş bırakmadı. O zaman, yahudilerin Kureyza ve Nadir kabileleri Hicaz bölgesine hicret etti. Bunlar, Hz. İsa'yı yalanlamalarına ve öldürmek istemelerine karşı Allah'ın onlara verdiği cezalardır.

4- Allahu Teâlâ o yahudilerin üzerine İran Pers hükümdarını musallat etti. Onları öldürdü veya esir aldı. Allah'ın onlara karşı mekri, kuvvetli kullarını onlara musallat etmesidir.

5- Onlar, Allah'ın emirlerini gizleme ve dinini iptal etmek için hileler kurdular. Allahu Teâlâ da dinini yüce kılıp, şeriatını ortaya koydu. Yahudilere de, zillet, alçaklık verip perişan ederek mekrde bulundu.
 

Allah hileye ceza verenlerin en hayırlısıdır.

Allah Teala, yolunu tıkamak isteyen, vahye karşı koyanların teşebbüslerine boşa çıkarmak için müdahale etmiştir. Nuh tufanı, Hz. İbrahim'in atıldığı ateşin söndürülmesi, Firavun'un denizde boğulması gibi olaylar, hakikate karşı kurulan tuzakların boşa çıkarılmasının örnekleridir.

Allah her zaman tuzak kuranların üstündedir ve onları mağlup eder. Hak ile batılın çatışması kıyamete kadar devam edecek, hakikati savunanlara karşı her zaman tuzak kurulacak ve Allah kurulan tuzakları bozacaktır.

Bu cümle; hakkı savunan ve dinin ayakta kalması için gayret gösterenlerin, karşılaştıkları tuzaklardan, hile ve düzenlerden yılmamaları için Allah'tan bir tesellidir.
 

Mekrullah

Allahu Teâlâ mekriyle kula istidraç verir ve onu ummadığı bir yerde, ummadığı bir zamanda ansızın yakalar.

Mevlanın sana olan ihsanından kork! Sen O'na daima isyan ettiğin halde Allah'ın devamlı sana lütufta bulunması, ikram etmesi ve iyilikte bulunmasından kork! Çünkü bu senin için bir istidraç olabilir.

İstidraç; müridin nefsini bilmemesi ve Rabbini hakkıyla tanımaması; şeyhlik, evliyalık iddia ederek; şeriat ve tarikata uymayan şeylerle edepsizlik yapması, kendisine mühlet verilip, kötü sonunun tehir edilmesinden dolayı helaka gitmesidir.

Kendisine mühlet verilmesini, ihmal zannederek şöyle der:

"Benim bu yaptığım eğer sui edeb olsaydı elbette maddi ve manevi nimetler kesilirdi, demek ki ben iyi bir haldeyim."

 Bu durum, kişinin ancak basiret nurunu kaybetmesi veya nurunun zayıflamasındandır. Aslında o fark etmeden kaybetmekte, onun bilmediği bir cihetten nimetler kendisinden kesilmektedir.

Hatta çoğu defa, bütün benliğini baştan aşağı kötülük ve kusurlar kapladığı halde yine nimetleri kesilmez, ne var ki nimetlerin ziyadeleşmesinden, manevi olarak derecelerinin yükselmesinden mahrum edilir. Bu durum elbette nimetlerin kesilmesi demektir. Çünkü artış içinde olmayan, elbette azalmaktadır.

Efendimiz "İki günü eşit olan aldanmıştır" buyurdular.

Eğer bu Allahu Teâlâ'dan uzaklaşma olmasaydı elbette ki Allah seni başka şeylerden temizler, masivayı senden savardı.

Ahmed bin Hanbel (r.aleyh) bazı talebe ve arkadaşlarına şu tavsiyede bulundular:

"Allah'ın adaletinin satvetinden (seni kahretmesinden) kork! Fazl ü kereminden acımasını ümit et! Seni cennete koysa bile asla mekrullah'dan emin olma. Çünkü Hz. Adem'in başına gelenler cennette iken gelmişti.

Bazı insanlar cennete girecek, ancak en büyük nimetten, Cemalullah'ı görme şerefinden mahrum edileceklerdir. Onlara: "Yiyin için, afiyet olsun" denilecek.

Allahu Teâlâ yeme-içmeyle onları yüksek makamlardan mahrum edip Cemalullah'a kavuşturmayacaktır. Hangi mekr bunun üzerindedir? Ve hangi hüsran bundan daha büyük olabilir?" Mekrullah ve hüsrandan Allah'a sığınırız.

 

Belagat

 مَكَرُوا Onlar hile yaptılar, İbtidai kelam, faide-i haberdir.

 مَكَرَ اللّٰهُ sohbet sırasında vaki olan müşakaledir. Bu cümlede müsnedin ileyhin alem olarak zikri; zihne yerleştirmek ve tazim içindir.

 Allahu Teâlâ'nın 'Ben' buyurmayıp açık ismini zikretmesi tecriddir.

 مَكَرَ ile مَاكِرِينَ arasında reddül aciz alessadri ve iştikak cinası vardır.

 وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِرٖينَ Allah hile kuranların en hayırlısıdır, izafeti, muzafın şanı, muzafın ileyhin tahkiridir. Sanki insanların kurdukları hileler var, onların hayır dereceleri farklı farklı, kurulan hilelerin içinde ise en hayırlısı, Allah'ın hilesi, dercesine bir hezil ve tariz ifade etmiş.

 Cenâb-ı Hakk'a isnad edilen mekirden, hakiki manası kastedilmemiştir. Bu mekrin lazımı muraddır. Allah'ın mekri, onların mekirlerine verilen ceza anlamındadır.

 Mefuller mahzuftur, icazı hazıf vardır. Takdiri şöyledir: 'Onlar Hz. İsa'yı öldürmek için bir mekr kurdurlar, Allah da onların içlerinden birini Hz. İsa'ya benzeterek mekirlerini cezalandırdı.'

İcazın başlıca sebepleri, ezberi ve anlamayı kolaylaştırmak, sözün söylenmesi için dar bir vakit olması, bir şeyi gizlemek, sözü uzatmaktan gelen bıkkınlığı ve usanmayı gidermektir.

 Ayet-i kerime çok kısa olmasına, mefuller de hazfedilmesine rağmen, mekr-hile kelimesinin üç kere zikredilmesi, hilenin mahiyetine, kötülüğüne ve Allah'ın hileye ceza verme üslubuna dikkat çekmek için itnabdır.

İtnabın başlıca sebepleri de; manayı takviye etmek, maksadı iyice açıklayıp pekiştirmek, şüpheyi ortadan kaldırmaktır.