55- O vakit Allah (cc) şöyle buyurdu: ‘Muhakkak ki seni öldüreceğim ve seni kendime yükselteceğim, seni inkarcılardan arındıracağım ve sana uyanları kıyâmet gününe kadar kafirlerden üstün kılacağım. Sonra bana döneceksiniz ve Ben ihtilafa düştüğünüz hususlarda hüküm vereceğim.
'Teveffi' kelimesinin kökü olan vefa kelimesi; sözünü yerine getirmek, birine hakkını tamamen vermek, tam ölçmek, ecel gelip kişinin ölmesi demektir. 'Teveffa' şeklinde tefeul babından gelince, yaşamak, bir şeyi tam ve noksansız almak, Allah'ın kişinin ruhunu alması manasına gelir.
Dünyada gurbette olan insanı sılaya yani Rabbine götürdüğü, gurbet hayatına son verdiği, hapiste olan ruhu bedenden ayırdığı, ruh-beden ilişkisine son verdiği, bedenden ayırmak suretiyle ruhun önündeki engelleri kaldırdığı, ruh emanetini sahibine iade ettiği için ölüme 'vefat' denmiştir.
♦ "Senin ömrünü tamamlayacak olan benim. Ecelini tamamla-yınca senin canını alırım. Onların seni öldürmelerine fırsat vermem, hiç kimse senin canına kastedemez. Seni onların öldürmelerinden korurum" manasındadır. Hz. İsa'nın, onların hile ve tuzaklarından kurtu-lacağının müjdesidir.
Âyetteki vâv harfleri, tertip (sıra) ifâde etmez. Cenâb-ı Allah'ın, Hz. İsa'ya bu şeyleri yapacağını gösterir. Fakat nasıl ve ne zaman yapacağı hususları delile bağlıdır. Deliller de, Hz. İsa'nın canlı olarak göğe yükseltildiğini gösterir. Hz. Peygamber şöyle demiştir: "O (İsa) inecek ve Deccali öldürecektir.”
♦ "Şüphesiz ben seni, şehevî isteklerinden ve nefsinin hazların-dan öldüreceğim..." demektir. Cenâb-ı Hak daha sonra "Seni, kendime yükselteceğim" buyurmuştur. Allah'ın dışındaki her şeyden fani olmayan, marifetullah makamına ulaşamaz. Hz. İsa semâya yükseltilince, şehvetin, gazabın ve kötü huyların bulunmaması bakımından O'nun durumu, meleklerin durumu gibi olmuştur.
♦ "Teveffî kelimesi, bir şeyi tam ve noksansız olarak almak anla-mına gelir. Allahu Teâlâ insanların hatırına, Allah'ın yükselttiği şeyin Hz. İsa'nın bedeni değil de ruhu olduğu fikrinin gelebileceği için bu kelimeyi zikretti.
♦ "Ben seni öldürülmüş gibi yapacağım" manasındadır. Hz. İsa, göğe yükseltilip, yeryüzündeki haberi ve izi kaybolup silinince, adeta ölü gibi olmuştur
♦ Bu ifadede muzaf düşmüştür. Takdiri: مُتَوَفِّى عَمَلِكَ “Amellerini tastamam alacağım” şeklindedir.
Allahu Teâlâ Hz. İsa'ya kendi ruhundan ruh verdiği için, onu kimseye öldürtmedi.
‘Seni öldüreceğim’ Nefsani sıfatlardan, hayvani vasıflardan öldüreceğim, seni inayet cezbelerimle kendime yükselteceğim. (T. Nec-
miyye)
Bu ifadede bir muzaf mahzuftur. رَافِعُ عَمَلِكَ اِلَيَّ “Amelini bana yükselteceğim” takdirindedir.
♦ Seni kendime yükselteceğim, yani "Seni, keramet ve ikramı-mın mahalline, bulunduğu yere kaldıracağım" mânâsındadır. Allahu Teâlâ bunu, tefhîm ve tazîm sebebiyle, kendisine yükseltmek gibi kabul etmiştir. Nitekim Hz. İbrahim de Irak'tan Şam'a giderken "Muhakkak ki Ben Rabb'ime gidiciyim" (Saffat, 99) demiştir. Bazen sultan, "Bu emri kadıya ref edin, yükseltin!" der. Hacılar, "Allah'ın ziyareçileri" (Ka'be'ye) komşu olanlar da, "Allah'ın komşuları" diye isimlendirilir. Bu izafetler yüceltmek ve tazim bildirir.
♦ "Ben'den başka kimsenin senin hakkında hükmedemeyeceği bir mekâna yükselteceğim." Yeryüzünde, insanlar zahiren pekçok hüküm icra edebilirler. Göklerde ise, Allah'tan başka hiçbir hâkim bulunmamaktadır.
Hz. İsa'nın göğe yükselmesi
Yahudi kralı Hz. İsa'yı öldürmeyi kastedince, ona küçük penceresi olan bir eve girmesini emretti. Cebrail (as) o küçük pencereden Hz. İsa'yı göğe yükseltti.
Allahu Teâlâ Hz. İsa'ya nurdan elbise ve tüy giydirdi. Onun yeme ve içme lezzetini kesti.
Hz. İsa Arş'ın etrafında meleklerle beraber uçmaktadır.
Hz. Meryem yanında Hz. İsa'nın duası ile delilikten şifa bulan bir kadın olduğu halde, çarmıha gerilen yahudinin yanına geldi. İkisi de onu Hz. İsa zannederek ağlayacaklardı ki Allahu Teâlâ Hz. İsa'yı onların yanına indirdi. Hz. İsa onlara sordu:
- Kim için ağlayacaksınız? Onlar:
- Senin için! dediler. Hz. İsa:
- Allahu Teâlâ beni göğe kaldırdı. Bana ancak hayır isabet etti. Bu kişi onlar için bana benzetildi, dedi.
Yedi gün sonra Allahu Teâlâ Hz. İsa'ya "Mecdalaniyye dağına in! O dağ kadar kimse sana ağlamadı, üzülmedi. Sonra havarilerinin toplanmalarını iste. Ve insanları davet etmeleri için onları değişik yerlere gönder!"
Hz. İsa Mecdalaniyye dağında bir yere indi. Bütün dağ nur ile aydınlandı.
Hz. İsa havarileri topladı, her birini bir memlekete gönderdi. Aynı gece Allahu Teâlâ İsa Aleyhisselam'ı yine kendisine yükseltti.
Bu gece Hıristiyanların ateş yaktıkları gecedir.
Sabah olduğunda her havari gönderildiği milletin diliyle konuşmaya başladı. Mekrullah'ın bu olduğu da söylenmiştir.
"Seni onların arasından çıkaracağım, seninle onların arasını fasledip, ayıracağım" mânasına gelir.
Allah inanmayanlara murdarlık verir. Onlar pisliklerini diğer insanlara bulaştırmak isterler. Allah inkarcıların entrikalarından, pisliğinden Hz. İsa'yı uzaklaştırmış, onu temizlemiştir.
Haksız yere birini öldürmeye teşebbüs etmek sosyal bir kirliliktir. Allah kafirlerin bu kirinden Hz. İsa'yı arındırmıştır.
Allahu Teâlâ Hz. İsa'yı kendisine yükselteceğini söylemekle onun şerefinin yüceliğini gösterdi. Onu inkâr edenlerin içinden, kurtarmayı da tathîr (temizlemek) lafzıyla beyan etmiştir. Bütün bunlar, Allah katında Hz. İsa'nın mertebesinin çok yüce ve makamının da çok üstün olduğuna delâlet etmektedir.
Hz. İsa (as) ölmemiştir, onurlu bir şekilde göğe alınmıştır. Ahir zamanda tekrar yeryüzüne gönderildiğinde, ellerinde ve ayaklarında hiçbir yara izi olmadığı görülecektir. 2000 yıl önceki giysileri, üzerindeki beylik eşyaları ve 2000 yıl önceki parası ile yeryüzüne gelecektir.
Hıristiyanlar peygamberleri Hz. İsa'ya tabi olunca yahudilerden üstün oldular. Müslümanlar da son Nebi'ye uyarak, Hz. İsa hakkında hakk itikada sahip olmakla Hıristiyanlara üstün kılındılar.
Hz. İsa'ya iman edip yolunda gidenler kâfirlerden üstün tutulmuştur. Yani ona uyanlar, ruh bakımından kâfirlerden üstündürler. İnananların ahlâkı kafirlerin ahlakından daha güzel, edebleri de daha mükemmeldir.
İnananlar, her zaman hüküm ve efendilik bakımından kâfirlerden üstündür. Tarih; dinine, ahlâk esaslarına bağlanan her toplumun, dünyada diğerlerinden mutlaka üstün olacağını göstermektedir.
Ayet-i kerime ferdî üstünlükten ziyade toplumsal üstünlüğe dikkat çekmektedir. Demek ki inkarın bir ferdî bir de toplumsal boyutu vardır. İnkar ferdin gönlünde durmaz, topluma bulaşır ve hızla yayılır. Bulaşıcı bir hastalık gibi fert ve toplumun manevî bağışıklık sistemini tahrib eder.
Burada 'Kıyamet gününe kadar' buyrulması, bu üstünlüğün devamlılığını belirtmek içindir; yoksa kıyamet günü Müslümanların Yahudi ve Hıristiyanlara üstünlüğü son bulur manasına değildir.
♦ Bunun mânası şudur: Hz. İsa'nın dinine tâbi olanlar, Kıyamet gününe kadar, kahr, hakimiyyet ve hükümranlık vasıtasıyla Hz. İsa'yı inkâr edenlerin üstünde olacaklardır. Yahudiler Kıyamet gününe kadar zelil ve makhur olacaktır.
Bir peygambere tâbi olmak için onunla aynı dönemde yaşamış olmak gerekmez.
Hz. İsa Allah katında yücelik ve şerefe sahip olduğuna göre, ona tâbi olanlar da şeref bakımından inkarcılardan üstün olacaktır.
Mesih (as)'e tâbi olanlar, onun Allah'ın kulu ve resulü olduğuna inananlardır. İslâm geldikten sonra ise, ona tabi olanlar müslümanlardır. Hristiyanlar ise, her ne kadar kendilerinin Hz. İsa'ya muvafakat ettiklerini söylüyorlarsa da, Hz. İsa yaşasa bu cahillerin söylediği hiçbir şeye kesinlikle razı olmayacağı malumdur. Onlar aslında Hz. İsa'ya son derece muhalefet etmektedirler.
♦ Üstte bulunma’dan murad, hüccet ve delil bakımından üstünlük de olabilir. Mekân itibariyle bir üstünlük olmayıp, derece ve manevî üstünlük anlamına gelir.
Hz. İsa şöyle buyurdu: "İki kere doğmayan kişi semavatın melekutuna eremez."
Doğum iki çeşittir:
1- Mecburi doğum
2- İhtiyari doğum
Mecburi olan doğum Allah'ın yaratmasıyladır. Bunda insanın herhangi bir müdahalesi, kesbi, ihtiyarı yoktur. Bu zahiri doğumdur.
İhtiyari doğum, kesb ile olan doğumdur. Allahu Teâlâ sevdiği ve razı olduğunda; bu hasta nefis ve gönülleri en faziletli devaları ile tedavi eder.
Hz. İsa'nın âhir zamanda tekrar gelmesi
Hz. İsa Deccal'in zamanında adil bir hakem olarak semadan yeryüzüne inecek, putları kıracak, hınzırı öldürecek ve cizyeyi kaldıracaktır.
Mal o kadar çoğalacak ki hatta malı kabul eden kimse olmayacaktır.
O yeryüzüne indiğinde İslam'dan başka bütün milletler ve dinler yok olacaktır.
Deccali öldürdükten sonra Arablardan bir kadınla evlenecek, çocukları olacaktır.
Nüzulünden itibaren kırk yıl yaşadıktan sonra vefat edecektir. Müslümanlar cenaze namazını kılacaklardır. Çünkü İsa aleyhisselam bu ümmetten olmak için dua etmiş; duası kabul edilmişti.
Bu cümle kıl kadar şaşmayacak gerçek adaleti ve insanların karşılaşacakları cezanın ciddiyetini ortaya koyuyor. Ne insanların arzuları, ne iftira ederek vebali başkasına yükleme gayretleri bu hakikati değiştiremez.
Dönüş Allah'adır, kaçış imkansızdır. İnsanların ihtilafa düştükleri konularda Allah'ın verdiği hükmün hiçbir itiraz ve temyiz makamı yoktur.
حَكَمَ Fiilinin Kuran'da geldiği manalar:
1. Hüküm vermek
2. Karar vermek
3. Hakem yapmak (tefil babından geldiğinde)
4. Sağlamlaştırmak (İfal babından geldiğinde)
5. Hakimiyetine teslim olmak (Tefaul babından geldiğinde)
6. Sağlam muhakeme
7. Kanun
8. Heyet (hakem)
9. Hakim
10. Hikmet
İhtilaf çeşitleri
Dinî anlayışta ihtilaf ve ayrılığın iki şekli vardır:
Birincisi; ‘bir şeyin zıddını savunmak ve karşı tavır koymak’ anlamındaki, dine karşı yapılan ihtilaftır. Hak dine muhalif olmak, küfürdür. Allahu Tealâ’nın hükümlerine ters düşen, dinin hiçbir delili ile uyuşmayan, haramı helâl, helÂl-iharam yapan, insanı haktan uzaklaştıran bütün görüşler, söz ve davranışlar da sonu azap olan muhalefettir.
Kuran’ı keyfine göre yorumlamak, temel ölçüleri hiçe sayıp baştan sona bozuk bir anlayış ortaya koymak da bu inat ve düşmanlığı destekler. Bu ihtilaf dünyada fitneyi alevlendirir, ilahî azaba sebeptir.
İhtilafın ikinci manası ise, bir meselenin farklı bir yönünü bulmak, başka bir yoldan sonuca varmak ve bunu savunmaktır. İşte dinî anlayışta bu tür ihtilaf genişlik, zenginlik ve rahmettir.
Ashab-ı Kiram’ın, müçtehid imamların, müfessirlerin, hadis alimlerinin, kâmil mürşidlerin Kur’an ve Sünnet ışığında vardıkları yeni sonuçlar bu tür ihtilaftır ve haktır. Bunlar, mubah olan faydalı ihtilaflardır. Aslında buna ihtilaf yerine, farklı içtihad demek daha uygundur. İlk devir müctehidlerinden Süfyan-ı Sevrî (ra) şöyle der: “Şu konuda alimler ihtilaf etti demeyiniz. Bunun yerine, ‘alimler bu şekilde ümmete genişlik sağladılar’ deyiniz.”
Dinin bir takım hükümlerinde farklı görüşler bulunması, dinin esasında ihtilaf olduğunu göstermez. Bu, aynı hedefe giden farklı yolların kullanılmasından başka bir şey değildir. Her bir içtihad aynı elin parmakları gibidir. Hepsi beynin emrinde ve hizmetinde birbirlerini destekleyip kuvvet verirler.
Müctehidler, bütün içtihadlarını dinin daha güzel anlaşılması için yaparlar. Niyetleri sadece Allah’ın rızasına ulaşmaktır. Yaptıkları, müslümanların birliğini zedelemek değil, usulünce içtihattır. Zaten İslam, ehli olanlardan bu çalışmayı ister. Kur’an ve Sünnet’te açıkça hükmü ve usulü belirtilmeyen konularda içtihad etmek, İslâm alimleri için bir vazifedir. Dinimizin kıyamete kadar bütün insanlığa hitab etmesi ancak bu yolla mümkündür.
Bütün hak mezheblerin yaptığı bu iş, ana yoldan ayrılmak değil; onu aydınlatmaktır. Fitne değil, faydadır. Azab değil, rahmettir. Hak yolu daraltmak değil, açmaktır. Ve zorlaştırmak hiç değil, aksine kolaylaştırmaktır.
Kâfirler de müminler de kıyamete kadar fikir ayrılığı ve ihtilaf imtihanı içinde olacaktır. Efendimiz, ümmetinin kıtlık çekmemesi ve ihtilafa düşmemesi için Allahu Tealâ’ya dua ettiğinde Rabbimiz şöyle buyurdu:
“Ey Muhammed, diğer isteklerin kabul edildi. Fakat ihtilaf konusunda kesin hükmümüz verilmiştir; senin ümmetin de ihtilafa düşmekten kurtulamayacaktır.” (Müslim, Ebu Davud, Tirmizî)
Bu dünyada ihtilaf kaçınılmazdır. Ancak ihtilaf, helak sebebi olmamalıdır. Müslüman sevdiğini Allah için sever, sevmediğini Allah rızası için terk eder. İntikam için ihtilafa girmez, taassuba düşüp hak yemez, haklıyı inkâr etmez. O hak adamıdır ve düşmanı da olsa haklının yanındadır. İttifak ve ihtilaf hallerinde ölçüyü bilerek hareket etmelidir.
✽ ✽ ✽
"Çevremdeki bazı insanlarla aramızda anlaşmazlıklar oldu. Tartışma esnasında bir arkadaş bana hakaret etti. O sıra onunla irtibatımı kestim. Olayın üzerinden aylar geçti. Bir gün ona dedim ki; 'Senin çok arkadaşın var, bir de benim gibi kötü bir arkadaşın olsun.' Böylece aradaki buzlar eridi. Eriyen buzlardan akan sular toprağı yeşertti. Metot belli: Bir insanda on huy olsa, dokuzu kötü, biri iyi olsa o insana karşı çıkamayız." H. İsmail
✽ ✽ ✽
✽ ' اِنّٖي مُتَوَفّٖيكَ Seni öldüreceğim' cümlesi, isim cümlesi olduğu için, zaman ifadesi yoktur, sübut bildirir.
✽ Onların Hz. İsa'ya komplo kurup öldürmeye kalkışmalarının faydası olmayacağına tarizdir.
Mefhum-u lakabıyla; Seni ancak ben öldüreceğim, herhangi bir zamanda, bir başkası öldüremez, demektir.
✽ 'رَافِعُكَ اِلَيَّ Seni katıma yükselteceğim?' İsnad-ı mecaziden sebebe isnaddır. Allahu Teâlâ Hz. İsa'yı semada şerefli bir mekana yükselteceği için Zatına nisbet etmiştir.
✽ مُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذٖينَ كَفَرُوا Seni küfredenlerden tertemiz seçip ayıracağım, cümlesi küfredenlerin maddi manevi pislikleri için bir istiaredir. Müstearun minh; Kir, necaset, müstearun leh; küfürdür. Camisi; zarar vermesi, asli fıtratı zedeleyip bozması, sevimsizlik, kerahattir. Kir; temizlenmediği takdirde sağlığı bozup bedeni hasta ettiği gibi, imansızlık da giderilmezse insanın asli fıtratını bozar, onu manen hasta eder, helake sürükler.
✽ Burada müstearun minh ve leh zikredilmemiş, müsteraun minhe ait bir şey zikredilmiştir, İstiare-i mekniyyedir. (Ölümün tırnakları misali gibi. bkz: Telhisul miftah)
✽ 'Sana uyanları kıyamete kadar kafirlerden üstün kılacağım' cümlesinde فَوْقَ Üst' kelimesinde mekana isnad vardır. 'Onları üst kılacağım' demek, 'Üstlerinde kılacağım' demektir.
✽ Bu aynı zamanda bir istiaredir. Manevi üstünlük, gerçekten üstte, yukarıda olmaya benzetilmiştir. Müstearun minh, فَوْقَ - Yukarılık, müstearun leh; değerli, üstün olma, kıymet ve şereftir. Camisi; tehlikelerden uzaklık, korunmadır. Yukarıda olan bir şeye ulaşmak daha güçtür. Allahu Teâlâ Hz. İsa'ya uyan samimi müminleri daima koruyacağını, değerli ve seçkin kılacağını bildirmiştir.
✽ 'Sana uyanlar' ile 'Küfredenler' arasında tibak-ı icab vardır.
✽ 'Sonra dönüşünüz Banadır.' Buradaki zamir Hz. İsa'ya, ona tabi olan Müslümanlara ve onu inkar edenleredir. Muhatab zamiri gaib zamiri üzerine tağlib ile burada iltifat olmuştur. Müjdeleme ve korkutmada zamirin gaibten muhataba iltifatı daha beliğ ve daha tesirlidir.
✽ ' مَا كُنْتُمْ فٖيهِ تَخْتَلِفُونَ İhtilafa düştüğünüz şeyler' İsm-i mevsulle sılası sıfatlı kinayedir.
✽ Ayet-i kerimede tefri vardır.
✽ الَّذٖينَ كَفَرُوا iki kere zikredilmiştir, tekrir sanatı vardır.
✽ رفع ile كفر arasında, رجع ile رفع arasında tek harf farkı ile, cinası müzariye lahık vardır.
✽ رجع ile جعل arasında da, cinası müzari vardır. ر- ل harflerinin mahreçleri birbirine yakındır.