Sureler

Göster

Âl-i İmrân Sûresi 62. Ayet

اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّۚ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُؕ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ

62- Şüphesiz bu anlatılanlar gerçeğin ifadesidir, Allah (cc)’tan başka ilâh yoktur, şüphesiz o Allah (cc) her şeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.

 

'Şüphesiz bu; hak haberdir.'

Bu surede ve bütün Kur'an genelinde anlatılan kıssalar hak kıssalardır. Konular çok veciz şekilde anlatılmış, alınması gereken derslere işaret edilmiş. Bize düşen, bu kıssaların içinde inci mercan toplamak.

Bize düşen binbir çeşit çiçekle bezenmiş bu gülşenden arı gibi bal toplamak. Bize düşen bu bahri ummandan gönül ibriğimizi doldurup kalbimize abdest aldırıp huzuru ilahide huzur bulmak. Kıssası anlatılan peygamberler gibi metanetli, fetanetli, sadakatli, emin tebliğci olma yolunda ilerlemek. Efendimizi iyi tanıyıp gösterdiği sıratımüstakimde emin adımlarla ilerlemek.

'Allah'tan başka ilah yoktur.'

Hz. Nuh'tan bu yana insanlar zaman zaman tevhidden ayrılmış, fakat beyinlerinde mevcut olan inanç merkezi onları rahat bırakmamış olacak ki hakkın boşaldığı yeri batılla doldurmuşlardır.

Ya da hakkın yanına batılları eklemişlerdir. Böylece neticede ya kafir, ya da müşrik güruh ortaya çıktı. Cenab-ı Hak ilk defa Hz.Nuh'a inzal ettiği 'La ilahe illallah' kelime-i tayyibesindeki 'La' ile küfür, şirk, bidat, nifak, şikak, Allah'tan başka ne kadar canlı cansız tağut varsa hepsini savurup atmakta. 'İllallah' ile isbatın çerağını yakmaktadır.

Nasibi olan tevhid güneşinden ışığını alır. Zulümle soğumuş vicdanını ısıtır. Karanlıklar, karalıklar gönüllerden nur-u iman, nur-u Kuran, nur-u tevhid ile ruşen olur. İki cihanı cennet olur. Kendine vaad edilen iki cennet mekanı olur.

Tevhidden uzaklaşan kendinden, dininden, insanlığından, Rabbinden kaçar. Karun gibi batar. Cehenneme doğru gide durur. Artık ellerinden tutan olmaz. Derununu inat, kibir, taassup çepeçevre sarmış, çemberli taş olmuş yüreklere ulaşmak ne uzak! Heyhat! Ola ki Rabbimin inayeti yetişe...
 

اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّ     Şüphesiz bu; hak haberdir.                 

“Kasas” peşipeşine gelen manaları ihtiva eden haber, demektir. Dine irşâd eden, hakka götüren ve kurtuluşu talep etmeyi emreden hususları içine alan sözlerin tamamıdır.

Bu ifade daha önce geçtiği halde burada tekrar getirilmesi, tevhid gerçeğini tekid etmek ve zihinlere iyice yerleştirmek içindir.
 

وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ     Allah'tan başka ilah yoktur.

Kur'ân-ı Kerim'de ve hadislerde Allah'ın şerîkinin ve ortağının olmadığı sık sık vurgulanır. “Allah'tan başka ilah yoktur. O, tektir ve ortağı yoktur” buyruğu daima tekrarlanmaktadır.

Bir okulda iki müdür, bir şehirde iki vali olmadığı gibi, kâinatın sahibi de birdir. Bazen olur ki, Sultan bir olur, saltanatında ortağı olmaz. Fakat icraatında O'nun memurları, O'nun ortağı sayılırlar. Halbuki Allah, kâinattaki tasarrufunda, icraatında, yardımcılara ve ortaklara muhtaç değildir. Her şeyin anahtarı O'nun yanında, her şeyin dizgini O'nun elindedir. Her şey, O'nun emriyle halledilir.

Kâinata bakıldığı zaman, her şeyde Allah'ın birlik mührü görülmektedir. Her bir kanun, Allah'ın birliğine delildir. Yer çekimi kanunu, bütün canlılarda geçerli olan büyüme, üreme ve çoğalma kanunları gibi kanunlar, her yerde tek bir zatın mührünü ve hükümranlığını gösterir. Burada iş yapan kanunlar değil, kanunun koyucusu ve kudret sahibi olan Allah'tır.
 

    Özenirsen gardaş tevhide özen

    Tevhiddir nefsin kalasın bozan

    Hiç kendi kendine kaynar mı kazan?

    Çevre yanın ateş eylemeyince .  Yunus Emre
 

وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ    Şüphesiz Allah Aziz ve Hakim'dir.

Hz. İsa, ölüleri diriltmeye, anadan doğma körler ile alacalı hastaları iyileştirmeye muktedirdi. Cenâb-ı Hak 'Aziz' ismini getirerek, sanki şöyle demiştir: "Bu kadar kudret, ulûhiyyet için yeterli değildir. İlâh'ın, kendisine karşı konulamayan, engellenemeyen azîz ve gâlib olması gerekir. Halbuki siz Hz. İsa'nın böyle olmadığını kabul ve itiraf ediyor, üstelik yahudilerin onu öldürdüğünü söylüyorsunuz.

Hristiyanlar, Hz. İsa'nın gaybtan haber verdiği için ilâh olması gerektiğini söylüyorlardı. Cenâb-ı Hak 'Hakim' ismini zikrederek, sanki şöyle demiştir: "Bu kadarcık ilim, ulûhiyyet konusunda yeterli değildir. İlâh'ın hakîm olması, yani bütün malumatı ve bütün işlerin neticelerinin nereye varacağını bilmesi gerekir.”
 

el-Aziz (cc)

Aziz; kuvvet ve galebe sahibi olmak manasında izzet kelimesindendir. Allah, mutlak surette kuvvet ve galebe sahibidir. Emir ve iradesine karşı bütün bu kainatın hiç hükmü yoktur. O, muradına karşı asla mağlup edilmez. İsterse bir saniyenin binde biri kadar kısa bir zamanda bu muazzam varlık hemen sönüverir.

İzzet sıfatı, Kuran’da birçok yerlerde azap ayetleri yerinde geçmiştir. Fakat bu ism-i şerifin yine birçok defa Hakim ismiyle birleştiği görülür. Bunun manası, Allah’ın kudreti galiptir, fakat hikmeti ile kötülerin cezasını tehir eder, kötülük edip durmakta olan insanları cezalandırmakta acele etmez demektir.

Bazı büyük insanlar vardır ki, kuvvetlerini gösterirler ama kullanmazlar. Bu insanların bu hali; bu ism-i şerifin bir mazharıdır. Onlar Allah (cc)’ın bu isminden nasip almışlardır.

Allah (cc)’ın izzet ve intikam sıfatlarının birleştiği azdır. İnsanların dünyada ettiklerine karşılık Allah hikmeti ile izzetinin tecellisini geri bırakmamış olsa çoktan her şey alt üst olurdu.
 

Kula gereken...

Bütün heveslerine hakim ve galip olmaya çalışmak, isteklerini, arzularını temiz, dürüst, helal yollardan temin etmek, her işinde, her sözünde akıl ve basiretin icab ettirdiği hududu aşmamaya gayret etmektir.
 

el-Hakîm (cc)

Hakim, ‘iyileşmek amacıyla men etmek, düzeltmek, hükmetmek’ anlamına gelen 'hüküm' masdarından sıfat olup, hüküm ve hikmet sahibi demektir.

'Hakim' eşyaları sağlam ve eksiksiz yapandır. Eşyanın sağlam yapılması, güzel bir planla ve takdir edilen bir yapıyla oluşturulmasıdır. Yoksa her yapının sağlam yapılı ve yıkılmaz olduğu kastedilmemektedir. Çünkü alemde, karınca gibi son derece zayıf varlıklar da vardır. Ancak bu varlıkların yaratılış sanatı, onları yaratanın varlığına delalet eder.

Allah’ın hiçbir işi hikmetsiz ve faydasız değildir. Emir ve nehiylerindeki, işlerindeki hikmet ve faydaların gayesi, kainatın intizamı ve devamıdır. Yoksa kendi zatına ait bir menfaat değildir. Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
​​​​​​​

Kula gereken...

Her şeyde bir hikmeti bulunan Yaratıcıyı yüceltmek ve O’na kulluk etmektir.

Bir kul ibadet kastıyla, Allah (cc)’ın sonsuz hikmet deryalarını düşünür, sezebildiği kadar görürse, imanı kuvvetlenir. Mesela vücudumuzun ayakta durabilmesi için alacağımız gıdanın medhaliyle (giriş yeri), vücudumuza zararlı maddeleri atacağımız mahrecin (çıkış yeri) yaratılış tarzını düşünmek bile ‘Ya Rabbi! Ne büyüksün, ne hakimsin!’ dedirtir. Ağzımız, yemeğin nefasetini görelim, duyalım, iştahımız artsın, yemekte zararlı bir madde varsa, ekşimiş ise atalım diye burnumuza yakın yaratılmıştır. Fakat iğrendiğimiz mevaddı gaitanın (dışkı maddelerinin) mahreci de, his kuvvetlerimizden mümkün olduğu kadar uzak yaratılmıştır.

'Ya Aziz, ya Hakim' sabah namazından sonra kırk kere okunursa Allah (cc) kimseye muhtaç etmez. 'Ya Hakim' 684 defa çekilirse ilim ve hikmet sahibi olunur.

Gece abdestli Hakim ismini söyleyenin kalbini, Allahu Teâlâ sırlar hazinesi yapar. Tefekkür 'Hakim' ismine mazhar olanlarda olur.

 

Belagat

 Cümlede birkaç tekit, اِنَّ ve haberine dahil olan lam, kasır cümlesi ve müsnedlerin marife gelmesi, inkari kelamdır.

 هٰذَا ism-i işareti iktidabtır. İşaret-i akliyedir, tecessüm bildirir.

 "مَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ Allah’tan başka ilah yoktur" cümlesinde kasr-ı sıfat alel mevsuf vardır. Uluhiyet sıfatı Allah’a tahsis edilmiştir. Ama mevsufun (Allah’ın) başka sıfatları da bulunduğunu ifade eder. Kasrı mevsuf alessıfatta bunun aksine; sıfatın mevsuftan başkasında da bulunması gerekir.

 Ayetin bu kasır cümlesi ile bitmesi hüsn-ü intihadır.

 اِنَّهُ şeklinde zamir gelecekken وَاِنَّ اللّٰهَ şeklinde isim gelmesi, muktezayı zahirin hilafına kelamdır. Zihne yerleştirmek, gayrılardan ayırıp tahsis etmek içindir.

 'الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ' müsnedleri arasında و atıf harfi yok, fasıldan kemal-i ittisal vardır. Yani; güçlü olmak için, hakim olmak, neyin nerede nasıl olması gerektiğini en iyi şekilde bilmek gerekir. Güç olmadan da bu bilginin faydası olmayacağı için, hakim olmak da aziz olmaya, izzete bağlanmıştır.

 Müsnedler ال ile marife geldi, marifeyi marifeyle tarif, kemalde mübalağa ve tahsis bildirir. Yani; Sadece Allah aziz ve hakimdir, O'ndan başka kimse aziz ve hakim değildir.

 Mefhum-u lakabı ile; Allah aziz ve hakimdir, sizler ise güçsüz ve hikmetten yoksunsunuz.