71- Ey kitap ehli niçin hakkı bâtıl ile karıştırıyorsunuz, bile bile gerçeği gizliyorsunuz?
Hakkı gizlemeye uğraşan için iki yol vardır:
Kalbleriyle Hz. Muhammed'in hak peygamber olduğunu bildikleri halde, O'nu inkâr etmek. 70. âyette, bu davranışı nehyetmiştir.
İkinci yol, şüpheler meydana getirmek, delil ve beyyinâtı gizlemek için çalışmaktır. Allahu Teâlâ bu âyette de, bu davranışı nehyetmiştir.
İlk davranış, azgınlık ve sapıklık makamıdır; ikinci makam ise, başkalarını azdırma ve saptırma makamıdır.
Hakkı gizleyerek başkasını sapıtmaya çalışan kimse, ya bir şüphe atar. "Niçin hakkı bâtıl ile karıştırıyorsunuz?" kısmı buna işarettir.
Ya da, hakka delâlet eden delili gizler. "Ve gerçeği gizliyorsunuz" kısmı da buna işarettir.
Burada 'Hakkı bâtıl ile karıştırma' birkaç mânadadır:
♦ Tevrat'ı tahrif etmeleridir. Onlar, vahyedilmiş hak âyetleri, mu-harref ve uydurma şeylerle karıştırıyorlardı. Böylece Allah'ın, kitapları ve peygamberleri vasıtasiyle bildirdiği hak, yahudî ve hıristiyan din adamlarının görüş ve tevîlleri altında gizli kalıyor, hiç kimsenin bu haktan haberi olmuyordu.
♦ İnsanları şüphelendirmek için, günün başlangıcında müslüman olduklarını söyleyip, akşamleyin İslâm'dan rücû etmede aralarında anlaşmışlardı.
♦ Tevrat'da, hem Hz. Peygamber'in peygamberliğine delâlet eden müjde, sıfat ve vasıfların bulunması, hem de bunun zıddını vehmettiren şeyler vardı. (Muhkem ve müteşabih ayetler gibi) Onlar, bu ayetlerin birisini diğerine karıştırarak, zayıf inançlılara meseleyi çelişkili göstermeye uğraşıyorlardı.
♦ Hz Muhammed'in Hz. Musa'nın hak olduğunu itiraf ettiğini, Tevrat'ın da Hz. Musa'nın şeriatının neshedilmediğine delâlet ettiğini söylüyorlardı. Bütün bunlar akılları karıştırmak için ortaya şüphe atmaktır.
'Hakkı batıl ile karıştırıyorsunuz?' ayetin bu bölümünde yer alan (لبس) kelimesi, bir meseleyi şüpheli duruma getirip içinden çıkılmaz hale sokmak için karıştırmaktır.
Lugattaki anlamları; elbise giymek, erkekle kadının beraber olması, zırh, elbise, ilaç fitilidir.
İfal babından gelince, karıştırmak, karışmak, şüphelenmek, bir şeyin bir şeyi örtmesi, bürümesi anlamına gelir.
Müminler de hakkı batıla karıştıran rahip ve hahamların durumuna düşmemek için Allah'ın ayetlerini para karşılığında yanlış yorumlamaktan sakınmalıdır. Çıkar çevrelerine hizmet için dini parçalayıp dünyayı tamire kalkan, ikisini de kaybeder. Çünkü şahsiyetsizlere kimse değer vermez.
'Cehalet ve hurafe erbabı değil, ilim ve marifet erbabı olan sizler bunu biliyorsunuz.'
Onları Allah'ın dîninden saptıran ve bu dîni yahudîlik-hıristiyanlık adı altında parça parça eden şey, haham ve râhiblerin, âyetleri kendi heva ve hevesleri istikametinde tevil ederek hakkı bâtıl ile karıştırıp gizlemelerinden başka birşey değildir.
Burada 'Biliyorsunuz' fiilinin mefulü zikredilmedi. Mefulün hazfı faideyi çoğaltmak için olabilir.
♦ Siz bunu inâd ve hasedinizden dolayı yaptığınızı biliyorsunuz.
♦ Bu gibi işleri yapanlara verilecek cezanın büyük olduğunu biliyorsunuz.
✽ 'Ey ehli kitap, niçin hakla batılı karıştırıyorsunuz?' cümlesindeki istifham tehdit ifade eder.
✽ تَلْبِسُونَ fiili, karıştırmak fiili yerine kullanılmış, istiare-i tebaiyedir. Müstearun minh; Elbise giydirmek, hissi, Müstearun leh; Gerçekleri örtmek, aklidir. Camisi ise, Gizlemek, çirkinleştirmek, örtbas etmek, kapatmaktır. Nasıl ki, düşmanlık duyguları olan, hasedçi, cimri biri güzel bir şeyin gözükmemesi için onu kapatır, kimseyle paylaşmak istemez. Ehli kitap da batıl görüşlerini ve fikirlerini Kuran'ın mükemmel hakikatlerinin üzerine örterek, insanların görmesini engellemektedir.
✽ 'Hakla batılı karıştırmak' ifadesi için 'تَلْبِسُ ' fiili kullanılmıştır. Hakikatini düşünmek mümkün olmadığı için istiare-i inadiyedir. Çünkü hakla batıl, giydirilebilecek müşahhas şeyler değildir. Fiille yapıldığı için istiare-i tebaiyedir. Kolay anlaşıldığı için istiare-i ammiye kısmına girer. Müstearun minhe, yani giydirme fiiline meyli olduğu için istiare-i muraşşahadır. Çünkü ardından gelen cümlede 'Hakkı gizliyorsunuz تَكْتُمُونَ الْحَقَّ' diyerek 'تَلْبِسُونَ' fiilindeki mecazi anlam kuvvetlendirilmiştir.
✽ 'Hakkı gizliyorsunuz' cümlesi 'Hakkı batılla örtüyorsunuz' cümlesini tekit eder. Bu tekidin gelmesi dinleyenin zihninde tahakkuk ve yanılgıyı def içindir. İki cümle arasında atıf yapılması ihtisarla beraber kısaltmak içindir. Vasıldan tezayuf vardır, camii aklidir. Yani hakla batılı karıştırmakla, gizlemek birbirinin ikizidir. Karıştıran onu elinden geldiğince gizler, gücü yeteni gizler, gücü yetmeyeni batılla karıştırır.
✽ تَكْتُمُونَ - تَلْبِسُونَ 'Niçin hakkı batılla karıştırıyorsunuz, niçin gizliyorsunuz' müzari geldi. İstimrar ve teceddüt anlamıyla, ehli kitabın bu gizleme tavrını sürekli devam ettirdiklerine, ettireceklerine işarettir.
✽ 'تَكْتُمُونَ - Gizliyorsunuz' ile 'تَلْبِسُونَ - Karıştırıyorsunuz' fiilleri arasında muraat-ı nazır vardır.
✽ الْحَقَّ kelimesinin ikinci gelişi, reddül aciz alessadri olup, aynı zamanda muktezayı zahirin hilafına kelamdır, zamir yerine isim gelmiştir. Zihne yerleştirmek, kalbe korku bırakmak içindir.
✽ الْحَقَّ kelimesinden murat, hakkı bildiren ayetler, Tevrat'ta geçen hükümlerdir. Masdara isnad yapılmıştır. Ve sadece hakkı bildiren ayetleri değil, hakkı ifade eden her tür bilgi, haber, ipucunu gizledikleri için, gizleme fiili dışında başka faaliyetler bu gizlemeyi destekledikleri için husus söylenip umum kastedilmiştir.
✽ 'Siz bildiğiniz halde وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ ' hal cümlesinde, kalp fiili olan 'Biliyorsunuz'un mefulleri hazfoldu. Bu da neyi bilip bilmediklerinin meçhul olduğuna işaret eder. Bu hal, öncesini tekit eden hal-i müekkededir. Onların hainliklerine tarizdir.
✽ Ayet-i kerime 'Ey ehli kitap' hitabıyla başladı. Sonu da 'Bildiğiniz halde وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ' fiiliyle bitiyor, kitap ve bilme kelimeleri arasında muraat-ı nazırdan teşabuhel etraf vardır. (Başın sona uygun bitirilmesi)
✽ Burada ehli kitabın üç farklı suçu zikredildi: Hakkı batılla karıştırmak, hakkı gizlemek ve bunu bile bile yapmak. Zemde mübalağa bildirir. İtnabtan tefridir.