14-İman edenlerle karşılaştıkları zaman: ‘İnanıyoruz’ derler, şeytanlarıyla başbaşa kalınca da: ‘Biz sizinle beraberiz, biz sadece alay ediyoruz’ derler.
Kur’an-ı Kerim’in âyetleri gül goncası gibi, açıla açıla mana derinliklerini gözler önüne seriyor. Önce özetle anlatıp tedrici tedrici detaya geçiyor.
Münafıkların tanıtıldığı âyetlerde; önce iman iddialarının yalan olduğu belirtilir: İnandık derler, müminleri aldatmaya çalışırlar.
Kalplerinde bulunan nifak hastalığı imana olan arzu ve iştahlarını keser. Böyle devam ederlerse hastalıklarının artacağı beyan buyrulur. Sonra da yeryüzünü fesada vermemeleri için uyarılmalarına karşılık, ‘ıslah ediciler’ olduklarını iddia ederler.
Bu iddia ile hem müfsit, hem şuursuz oldukları yüzlerine vurulur. Bu tavırları müminlere bildirilerek gafil avlanmamaları için uyarılır.
Daha sonra, yanar döner bir imanın sahih olmadığı, insan gibi, gerçek müminler gibi, imana çağrıldıkları beyan buyrulur.
Bütün bu ikazlara rağmen onlar nifaklarının dozunu artırıp inananların, aptal, câhil, sefih olduğunu, kendilerinin onlar gibi iman etmeyeceklerini açık açık söylerler. Buna karşılık kendilerine bilgisizlik, sefihlik damgası vurulur. Onların bu çirkin halleri kıyâmete kadar gelmiş-gelecek insanlara ilan edilir.
Ta ki bunların şerrinden emin olsunlar. Ders alsınlar. Ne yazık ki dinlemediler, anlamadılar, azgınlıklarını arttırıp nifaka devam ettiler. İman edenlerle karşılaşınca menfaatlerine halel gelmesin diye inandık, dediler.
Cenâb-ı Hakk onların iki yüzlülüklerini yüzlerine vuruyor. Müminleri uyarıyor. Onların bozuk tıynetlerini, eğri niyetlerini tecessüm (gözde canlandırma) sanatıyla gözler önüne seriyor.
‘Şeytanlarıyla halvette kalınca’ tabirinde hem istiare, hem idmaç sanatı var. Şöyle ki; şeytanlarıyla halvette tabirinin içinde iki zem cem edilmiş. Yani hem kendileri şeytan, hem arkadaşları şeytan. Hem insan, hem cin şeytanı.
İstiareye gelince, ‘ خَلَوْا’, boşalmak, ölmek manalarında kullanılır. Yapılan istiarelerde ortak yan (cami) düşünülecek olursa,
1- Şeytanlarıyla ölmek. Şeytan her ne kadar kıyâmete kadar yaşasa da onun zürriyyetinin ve ona tabi olanların hayatları hayat değildir. Onların sağduyuları, mâneviyatları ölmüştür. Çünkü Yüce Allah’ın rahmeti onlardan kesilmiştir. Hatta bunlar ölülerden beterdirler. Çünkü ölülere devamlı okunup rahmet gönderilirken bunlar ebedi lâneti kuşanmışlardır. Ölü yok olan demektir.Şeytan ve yandaşları nezd-i ilâhide yok gibidirler.
Çünkü değerleri yok, iyilikleri yok, Allah’ın izni olmadıkça tesirleri yok.
2- ‘ خَلَا ’nın ikinci istiare olarak tuvalet manası alınırsa ortak yön (cami) şöyle olur: Şeytanlarıyla helada olmak.
‘Pisler pisler içindir’. Şeytan helayı, pisliği, dağınıklığı çok sever. En pis makamlar onun barınağıdır. Büyü yaparken veya öğretirken helayı kullanır. İnsanların necis, pis yerlerde kalmasına bayılır. Bu nedenle insanlara hayatın gayesini yemek içmek olarak telkin eder. Çok ve çeşit yemeğe zorlar. Kendisine kardeş yapmak ister.
Helaya giden içinin işe yaramaz pisliklerini boşalttığı gibi, şeytana giden de içindeki nefretleri, kinleri, kötülükleri izhar eder.
Şeytanın beraberliği, hatta halveti; küfür, şirk, nifak, şikak, fısku fücurdan başka ne kazandırır? ‘Kişi arkadaşının dini üzeredir.’ Münafıklar şeytanlara, insanlar da münafıklara uyduğu zaman şeytanlaşır.
3- ‘ خَلَا ’nın, geçip, gitmek manasıyla, yapılan istiarede ortak yan, şeytanlarına gitmek. Müminlerden ayrıldıktan sonra eğitmenlerine gider, yeni dersler, metotlar öğrenir. Yaptıkları kepazelikleri anlatıp, aferin alır. Özel hayatını onlarla geçirir, anlamını taşır.
Âyette bildirildiği gibi alay etmek, câhillerin işidir. Aslı kibre dayanır. Küçümsemek maksadıyla yapılır. Münafıklar kendi gibi olan kimselere bununla övünür, müminlere hakareti görev sayarlardı.
Münafıklar sadakat arz ederken hainliklerini, şecaat arz ederken hırsızlıklarını söylerler. Bu gibi âyetlerin muhtevasından, ilim ve inançta hafife alma ve alay etmenin küfrün gereği olduğu kaidesi anlaşılmaktadır.
‘Şeytan’ kelimesinin türemesinde iki görüş vardır. Birisi ‘ شَطَنَ / uzaklık’ fiilinden (fe'yâl) veznindedir; ‘baîd = uzak’ demektir. Gerçekte de şeytan haktan uzaktır. Ondan da uzaklaşmak gereklidir.
Diğeri ‘ شَيْطَنَ yanma veya bâtıllık’ kökünden (fa'lân) kalıbındadır ki, yanmış ve bâtıl demektir. Gerçekte şeytan da böyledir.
Huysuz hayvana da şeytan denir. Nitekim Hz. Ömer Şam'a geldiğinde bir ata bindirilmişti. Biner binmez at çalım atmaya başlayınca hemen inmiş ve: ‘Beni bir şeytana bindirdiniz’ demişti.
Bu yedi âyette münafıkların vasıfları ve kötülükleri tam bir belağat ve îcaz yoluyla haber verilmiş, kendi tasdikleriyle bütün ruh halleri iki kelimede özetlenmiştir.
✧ Alay insanın vakarını kaybettirir. Yüzünden hayayı kaldırır.
✧ Kin ve nefreti uyandırır. Dostluğun tadını kaçırır.
✧ Alay câhiller işidir.
✧ Kınama kökenlidir, başa bela getirir.
✧ Küçümsemek, aşağılamak, hor görmek, kötü niyetli, kötü tinetli, şımarık nankör insanların işidir.
✧ Alay, israf ve zulüm kapısını açar. İnsan psikolojisini bozar.
✧ Alay, kibir, kin ve hasedden doğar. İçinde düşmanlık ve nefret tohumunu saklar.
Abdullah b. Übeyy yardakçılarıyla bir gün sokağa çıkmış, Ashab-ı kiramdan birkaç kişinin karşıdan gelmekte olduklarını görmüşlerdi. İbn Übeyy yanındakilerine: ‘Bakın ben şu gelen budalaları başınızdan nasıl savacağım’ demiş. Yaklaştıkları zaman hemen Hz. Ebû bekir'in elini tutmuş, ‘Merhaba Temîm oğullarının efendisi, Şeyhu'l İslam, Resûlullah'ın mağarada ikincisi olan, kendini ve malını Resûlullah'a vermiş bulunan Hazreti Sıddîk’ demiş, sonra Hz. Ömer'in elini tutmuş: ‘Merhaba Adiy oğlullarının efendisi, dininde kuvvetli, nefsini ve malını Resûlullah'a vermiş bulunan Hazreti Faruk’ demiş, ardından da Hz. Ali'nin elini tutmuş: ‘Merhaba Resûlullah'ın amca oğlu ve damadı, Resûlullah (sav)'dan sonra bütün Hâşim oğullarının efendisi’ demiş.
Hz. Ali: ‘Ey Abdullah Allah'tan kork, münafıklık etme, çünkü münafıklar Allah'ın en kötü kullarıdır’ deyince, ‘ey Hasan'ın babası benim hakkımda böyle mi söylüyorsun? Allah'a yemin ederim bizim imanımız, sizin imanınız gibi ve bizim tasdîkımız, sizin tasdîkınız gibidir’ demiş ve ayrılmışlar. Abdullah b. Übeyy arkadaşlarına: ‘Nasıl yaptım gördünüz ya! İşte siz de bunları görünce böyle yapın’ demiş, onlar da: ‘Sağ ol, sen bizim içimizde hayatta oldukça hep böyle hayırlı istifadeler ederiz’ diye kendisini övmüşler, müslümanlar da varıp Hz. Peygamber'e haber vermişlerdi. Ardından bu âyeti kerime nâzil oldu.Bu rivâyete göre ‘Âmenna / inandık’ diyen esasen İbn Übeyy b. Selûl oluyor ve bu sözle arkadaşlarını da temsil ediyor. Fakat âyette zikredilen, tenhada yalnız başlarına görüştükleri şeytanların, İbn Selûl'den başka, müşriklerin reisleri ve Yahudi hahamları olduğu da nakledilmiştir.