Sureler

Göster

Bakara Sûresi 18. Ayet

صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ

18- Sağır, dilsiz ve kördürler onlar; bir türlü gerçeğe dönemezler.

 

Yaptıkları hile, koparttıkları hezeyan, ortaya koydukları kepazelik yüzünden fıtratlarındaki güzellikleri kaybettiler. Gönül gözleri kör oldu. ‘Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.’ (Hacc, 46)

Artık gerçekler karşısında bütün hislerini, sağduyularını, kabiliyetlerini, cibilliyetlerini, haysiyetlerini, hassasiyetlerini kaybettiler.

Sağırlar; çünkü gerçekleri duymak istemiyorlar. Duysalar da duymazdan geliyorlar. Duymamış gibi eski tutumlarını sürdürüyorlar. ‘Onlar: ‘Senin bizi davet ettiğin şeye karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Seninle bizim aramızda anlaşmamıza engel bir de perde vardır. Sen istediğini yap, çünkü biz yapıyoruz’ (Fussilet, 5) diyerek hiç çekinmeden itiraf ediyorlar.

Dilsizler; dilleri hakkı savunmuyor. Hakkı anlatmıyor, kendilerine fayda sağlayacak birşey konuşmuyorlar. Dillerinin olmasıyla olmaması arasında bir fark yok. Ya da gerçeklere karşı söyleyecek sözleri yok.

Körler; çünkü hakikat gün gibi açıkken mucizeleri gördükleri halde bakar kör gibi sezemiyorlar, anlamıyorlar. ‘Onların gözleri var ama görmezler.’ (Âraf, 179)

Hani dalgınlıktan birine çarpan kimseye, ‘kör müsün be adam!’ denilmesi gibi. Bu azalar kalbin askerleridir. Onun komutuna göre hareket ederler. Ama birisi kalpsiz olursa azalar ne yapsın? Mecburen muattal kalırlar.

‘Onlar artık dönemezler.’ Az bir ışıkla yola çıkıp ışıklarıyla birlikte ışık kaynakları da ellerinden alınmış, karanlıkta kalmış, o yoğun karanlıktan dolayı gözleri kör olmuş. Sağır, dilsiz, kör birinin ileri gitmesi şöyle dursun, geriye, geldikleri yere bile dönmeleri mümkün olmaz.

İnsan fıtratına tevdi edilmiş kabiliyetler ve akıl, öğrenmek, anlamak, fark etmek için yaratılmış birer alettir.İnsanı yaratan, düzene koyan, hayatına düzgün bir yön veren, eğiten, öğreten Allah’tır.

Şimdi kendisine bu özellikler, yetenekler verilen insandan yaratıcının mesajına uyması isteniyor.

Bir kısım insanlar inkar ediyor, bir kısmı inanıyor. Bir kısmı da inanıp inanmamakta tereddüt ediyor. Bu şüphe, bilmemezlikten ziyade, fitne fesat, haset kökenli.

Kanun-u ilâhiyi anlamaları, uymaları için kendilerine verilen aklı, vahye karşı kullanma, karşı koyma küstahlığında kullandılar. Sonunda hepsi birden ellerinden alındı. Hakikat yolunda kör kütük kaldılar.

Dinimizi dinlemiyorsak sağır, anlatmıyorsak dilsiz, anlamıyorsak kör hükmündeyiz.
 

     Bir ilham istiyorum, bir gün vahye erecek.
     Bir çift göz istiyorum, can evimi görecek.
     Bir sevgi istiyorum, ömürlerce sürecek. H.İsmâil

 

Sağırlık, Arap dilinde aslında tıkanıklık demektir.‘ صَمَمَ  bir maddenin parçalarının toplanması, parçalar arasındaki boşluğun dolması ve maddenin bu şekilde katılık kazanması,  manalarına gelir. Bir kanal ve boru tıkalı ise ‘Samme’ kelimesi kullanılır. Şişenin ağzı kapatılıp tıkandığında da bu fiil kullanılır. Buna göre sağır, kulağında işitmeyi sağlayan deliklerin tıkalı olduğu kimsedir.

Dilsiz ise, konuşamayan ve konuşulanıda anlayamayan kimsedir. Eğer konuşulanı anlıyor ise buna ahras denilir.

Doğuştan dili tutuk manasına gelen bu kavram, cehâletten veya kasden konuşmamayı da ifade eder. Sağırlıkla dilsizlik arasında sıkı bir bağlantı vardır. Dilsizler -genellikle- sağır da olurlar. Dinlemeyen insan, konuşacak birşey bulamaz.

Dil kavramı, gönül manasına da gelir. Ağızdaki dil, gönül dilindekileri anlatır. Gönül boş olunca, dilin anlatacağı bir şey olmaz. Dilin konuşması, bir işin başarılmasını ifade eder.

Bu sebeple dil, kültürün en önemli unsurudur.

‘ بُكْمٌ  ’ kavramını, 17. âyetle birleştirsek şu manayı elde ederiz: Akıl ışığı sönmüş insan, karanlıktaki insana benzer.

Karanlıkta kalan insan da hiçbir iş beceremez. Dilsiz insan, karanlık içinde kalan ve hayırlı bir eylemde bulunamayan insandır. Karanlıktaki insanı, ne tarafa yönlendirirseniz yönlendirin, hayırlı bir iş yapması mümkün değildir.

Körlük (amâ): Görmenin gitmesi, yok olması demektir, işin içinden çıkılamadığı zaman ‘amâ’ tabiri kullanılır.


     Bu dünya fânidir sakın aldanma
     Mağrur olup tac-u tahta dayanma
     Yedi iklim benim deyu güvenme
     Uyan ey gözlerim gafletten uyan
     Uyan uykusu çok gözlerim uyan. III. Murad

 

Basiret körlüğünün sebepleri üçtür:

1- Azaları Allah’ın (cc) yasaklarında kullanmak

2-İbâdetlerde yapmacık davranmak

3- Mahlukatın elindekine göz dikmek.

Mesela büyük emekle ilim çalışırsınız, birçok olayları çözme amacındasınız. Fakat Allah basiret vermezse sonuç alamazsınız. Nitekim ateist bilim adamlarının bilimsel bir keşif yaptığı görülmemiştir.

Kuran yasasıdır; nifak içinde olanlar gerçeği duymaz, gerçeği görmez ve hiçbir zaman hakikati söyleyemezler. Onlardan hiçbir şey beklemeyin.

Münafıklar duygu ve hislerini işlemez hale getirmişlerdir.

Onlar akıllarını işletmediklerinden dolayı öğüt verenin öğüdünü, doğru yol gösterenin irşadını işitemezler. Hastalanmış kalp, akıl ışığının sönmesi ile kulakları sağırlaştırır..

Aynı zamanda onlar konuşma ve tartışmadan da yararlanamazlar. Herhangi bir meseleye karşı delil, açıklama istemezler. Sanki konuşamayan dilsizler gibidirler.

Onlar görmenin fonksiyonunu da işlemez hale getirmişlerdir. Başlarına gelen türlü fitneler ile ümmetlerin maruz kaldığı hallerden ibret almazlar.

Kulak, dil ve göz organlarına dikkati çeken Allah, duyu organlarının birlikte bir bütün oluşturduklarına işaret etmektedir. Buna idrak denir. Allah parçaları zikrederek, bütünü (insan beynini ve düşüncesini) kasdetmektedir.

‘Dönemezler’demek, ‘akıllarını kullanıp düşünemezler’ demektir. İnsanın girdiği yanlış yoldan dönebilmesi için, önce, yanlış yolda olduğunu anlaması gerekir.

Aklını kullanamayan, onun ışığından mahrum olan insan bu dönüşü nasıl başarabilir?

‘Dönemezler’ifadesi, eğitim açısından da sağır, dilsiz, kör, üstelik akıldan da yoksun olan insanın eğitilmesinin imkansızlığını vurgulamaktadır. Çünkü eğitim-öğretim göze, kulağa, beyne ve gönle hitap eder. Bunlardan yoksun insanlar, bulundukları karanlığı aydınlığa çeviremez, başkalarını da aydınlığa kavuşturamazlar.

‘Dönemezler’ifadesi, dönüşümü, değişimi, yeniliği, gelişimi ifade etmektedir. Yenilik, gelişim ve değişim akıl işidir. Beynini yenileyemeyen insan, hayatını da yenileyemez. Yeniliğe kapalı olan da, değişim meydana getiremez. Yenilik ve değişim, bir atılım ve beceri işidir. Münafık, bütün bu oluşumlara kapalıdır.

 

Belagat


❊ ‘ صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ ’ de istiare-i tasrihiye var, sırf müşebbeh zikredildi.

❊ Bazı belağat âlimleri zikredilen hükmü teşbih olarak değerlendirirler. Yani onlar bu uzuvlardan faydalanma hususunda sağır, dilsiz ve kör gibidirler.

❊ Cümleden teşbih edatı ve vechi şebe hazfedildiği için teşbih-i beliğ olmuştur. Onların kelamında bu teşbih çok gelmektedir.